Anasayfa / Arkeoloji / Avrupa

10 bin yıl önce çiğnenen sakız Mezolitik çağ yaşamına ışık tuttu

Paleontologlar, İsveç’in batısında Huseby Klev kasabasındaki arkeoloji kazılarında 1990'lı yıllarda bulunan yaklaşık 10 bin yıl önce çiğnenmiş sakızdaki insan DNA'larını analiz etmeyi başardılar. Arkeologlar sakızın alet yapımında yapışkan olarak kullanılmak üzere çiğnendiğini tahmin ediyor.

 

Bilim adamları Taş Devrinin Mezolitik döneminde çiğnenen sakızdan yaklaşık 10.000 yıllık DNA'yı geri kazanmayı başardılar.

Eski sakızlar, İsveç'in batı kıyısında bulunan ve ilk olarak 1990'lı yıllarda kazı yapılan Huseby Klev adlı Taş Devri avlanma ve balıkçılık alanında keşfedildi. Arkeolojik alanda insan iskeletlerine ait kalıntılar da vardı ama maalesef, insan kemiklerinin çoğu,bozulmuştur, bu nedenle araştırmacılar kemiklerden herhangi bir DNA örneği elde etmeyi başaramadı.

Bununla birlikte, eski insanlar huş ağacı kabuğundan elde edilen kurutulmuş sakız topaklarını geride bıraktılar. Avcıları nefeslerini tazelemek için kullanmak yerine, bu kauçuk malzemeyi ciltleme aletlerine ve silahlara yönelik bir yapıştırıcı oluşturmak için çiğniyorlardı.

Ancak yaklaşık 9,540 ila 9,880 yıllık zaman aralığına taihlenen, çiğnenmiş sakızdaki diş izi kalıntıları, araştırmacıların şimdiye dek bu bölgeden dizilmiş en eski DNA'yı çıkarabildikleri tükürüğü içeriyordu.

Stockholm Üniversitesi'nden araştırmacılar, DNA'ları analiz etmek için bir teknik geliştirdiler. Şaşırtıcı bir şekilde, 10 bin yılın geçişine rağmen, ekip örnekleri dışarıda bırakan, ikisinin kadın, biri erkek olan üç kişiyi tanımlayabildi.

Keele Üniversitesi'nden Jan Hoole, theconversation.com sitesinde sakızla ilgili gelişmeleri konu edinen bir makale yazdı. 

Evrensel.net sitesinden Onur Ersöz Mercan'ın çevirisi ile işte o makalenin Türkçesi:

10 bin yıllık sakızda Taş Devri izleri...

Sakız çiğnemek ne kadar modern zamanın getirdiği bir alışkanlık olarak gözükse de durum göründüğü gibi değil. Bilim insanları Mezolitik ya da Taş Devri dönemindeki İskandinavların 10 bin yıl önce çiğnedikleri sakızdan DNA elde etti.

Sakızın alet yapımında yapışkan olarak kullanıldığı tahmin ediliyor. Çiğnenmesinin nedeni ise yapışabilmesi için esnetilmesi. Çiğneme işi eğlenmek amacıyla yapılmasa da sakızın ve reçinenin eğlence amaçlı çiğnendiği antik zamanlardan beri biliniyor. Sakız, İsveç'in batısında Mezolitik dönemden kalma bir yaşam alanı olan Huseby Klev'de bulundu.

Bozulmalara uğradığı için antik zaman insanlarının DNA'sını elde etmek zor bir iştir. Örnek DNA'ların birçoğu kemik veya dişlerden elde ediliyor. Bu kalıntılar nadir ve değerli oldukları için onları öğütüp DNA elde etmek genel olarak yapılan bir şey değil. Şu zamana kadar çiğnenen ama sindirilmeyen birçok materyal bulundu fakat bu kalıntılar yapılan kazılarda yeterli önemi görmedi.

Çiğnenmiş sakız parçalarından insan DNA'sı elde edilmesi, gelecek çalışmalar açısından yeni olanaklar ortaya çıkardı. Görünürde herhangi bir değeri olmayan bu antik kalıntı 9 bin 800 yıl öncesi yaşamın nasıl olduğuyla alakalı ipuçları veriyor.

İnsanların kökeni, sahip oldukları kültür ile örtüşmek zorunda değildir.

Araştırmacılar sakız çiğnemiş ve alet yapmış üç kişinin tüm genomlarını sıraladı ve Rusyanın Samarasından İspanya'nın La Brana'sına kadarki tüm Avrupa'daki çağdaşı oldukları 10 farklı kazı alanından genom örnekleriyle karşılaştırdı.

Bu taş aletlerin birçoğu mikrolit olarak bilinen taneler halindeki çakmaktaşının dikkatlice şekil verilmesiyle ve bu mikrolitlerin tahtadan veya kemikten yapılma kabzalara yapıştırılmasıyla yapılmış. Ayrıca ucu kemikten olan ve çakmaktaşından yapılma dikenlerin üzerine yapıştırıldığı zıpkınlara ek olarak basınçlı pullanma adı verilen bir teknik sayesinde özenle şekillendirilmiş çakmaktaşından yapılma ok uçları bulundu.

Bilim insanlarının kabul ettiği görüş, İskandinav avcı toplayıcıların büyük bölümünün İsveç'in batısına Doğu Avrupa'dan geldiği yönündeydi. Fakat genetik bulgular bu insanların daha çeşitli olduklarını gösteriyor.

Bu, tarih öncesi insanlar her ne kadar doğudaki alet yapım tekniklerini tercih etmiş olsalar da genetik anlamda daha çok batıdaki ve güneydeki insanları andırıyorlar. Bu durum gösteriyor ki insanların kökeni, sahip oldukları kültür ile örtüşmek zorunda değildir.

Genomları başarıyla sıralanmış üç insandan ikisi kadındı.

Genomları başarıyla sıralanmış üç insandan ikisi kadındı. Arkeologların bir bölümü tarih öncesi kadınların rolünü sadece ev işleri olarak görüyor, bunun içinde alet yapmak gibi “erkek” işlerinin olmadığını düşünüyorlardı.

Bu bulgular cinsiyet rollerinin görece daha geçişken olduğunu ve kadınların tarih öncesi alet yapımında rol oynadığı tezini desteklemiş oldu. Bulunan sekiz damla sakızı numunesinin içlerinde süt dişi izlerinin oluşu, bazı sakızları çiğneyenlerin beş ila 18 yaşları arasında olduğunu gösteriyor. Beş yaşında bir çocuğun bu keskin ve tehlikeli av aletleriyle birlikte bırakılması günümüzde kabul edilemeyecek bir şeydir. Bununla birlikte, o zamanın koşullarına ve 30 yıllık bir yaşam beklentisine göre, ergenlik çağındaki birinin sadece yetişkin olarak kabul edilmesinin ötesinde muhtemelen kendi ailesine sahip olması beklenirdi.

Huş ziftinin, kanolar için iyi bir su yalıtım malzemesi olması akla gelen ilk tahminlerden

Husebey Kelv'deki alet yapanlar tarafından çiğnenen sakız, katran benzeri, koyu renkli yapışkan bir madde olan huş ziftiydi; bu zift havanın içine girmesine izin verilmeyecek şekilde yaklaşık 420 santigrad derecede ısıtılmış huş ağacının kabuğundan damıtılır. Viskozitesi (ağdalık) yüksek olduğu için huş zifti (ortam sıcaklığında katı ve kauçuktur) nesneler için su geçirmezlik sağlamasına ilaveten tutkal olarak da kullanılabilirdi. Ayrıca bu bulgular bize insanların yaşadığı çevre hakkında ipuçları da veriyor; çam ağacı yerine huş ağacı ormanı olduğu, gibi...

Bu bulgular zamanın insanlarının huş ağacı ormanlarının yaygın olduğu günümüz İskoçyasının bölgelerine benzer bir ortamda yaşadıklarını gösteriyor. Tarım başka yerlerde başlamıştı ancak bu insanların tarım yaptıklarını kanıtlayacak hiçbir bulguya rastlanmadı. Kemiklerin ve aletlerin varlığı onların avcı toplayıcı olduklarını gösteriyor.

Eğer kadınlar alet yapmışsa, aynı zamanda avlanıyorlar mıydı?

Zıpkınların varlığı Huleseby Klev'deki yaşamın deniz memelilerini ve balıkları avlamak üzerine kurulu olduğunu gösteriyor. Huş ziftinin, hayvan derisinden veya hatta huş kabuğundan yapılan kanolar için iyi bir su yalıtım malzemesi olması akla gelen ilk tahminlerden.

Bu araştırma, atalarımızın kökeni ve yaşamı hakkında bize büyük ipuçları veriyor. Bütün güzel araştırmalar gibi, beraberinde tonlarca soruyu getiriyor.

Eğer kadınlar alet yapmışsa, aynı zamanda avlanıyorlar mıydı? Mezolitik dönemde İskandinavya'daki bir çocuğun hayatı nasıldı? Mezolitik dönem insanları da diğer kültürlerde olduğu gibi eğlence, temizlik ve sağlık sebeplerinden ötürü mü sakız çiğnemekteydi? Niye İskandinavya'daki insanlar hem Batı hem de Doğu Avrupa'daki teknikleri kullanacaklarına sadece Doğu Avrupa'nın tekniklerini kullanmışlar? Bu sorulardan bazıları hiçbir zaman yanıtlanamayacak ama yeni keşifler uzak zamanlara bir ışık demeti tutuyor.