Agatha Christie'nin arkeoloji macerası
Ünlü polisiye yazarı Agatha Christie'nin bir arkeolog ile evli olduğunu ve hayatının pek çok yılını arkeoloji alanlarında eşine asistanlık yaparak geçirdiğini duymuşsunuzdur. İşte meraklısı için onun arkeoloji macerasının tam tekmili:
National Geographic Türkiye sergisinin Şubat 2018 tarihl son sayısında; A. R. Williams imzasıyla "Harabeyi canladırmak" başlığı ile yayınlana yazıda, IŞİD'in 2014'te Musul'u ele geçirmesinin ardından Nimrud'u (Nemrut antik kenti) tahrip etmesiyle tarihin tekerürür etiğine dikkat çekilerek şu ifadeler kullanılıyor: " İncil'de Kalah olarak geçen Nimrud, Kral II. Aşurnasirpal'ın hüküm sürdüğü İÖ 883'de Asur İmparatorluğu'nun başkenti oldu. İÖ 7. yüzyıl sonunda imparatorluk çökünce düşmanlardan oluşan bir ittifak kenti yağmaladı. Din adamı kabartması o saldırıda bilinçli olarak kırılmış olabilir. University College London'dan Mezopotamya uzmanı Mark Altaweel, 'Yağmanın bir parçası olarak kutsal şeylerin aşağılandığını biliyoruz' diyor. IŞİD'in 2014'te Musul'u ele geçirmesinin ardından Nimrud'u tahrip etmesiyle tarih tekrarlanmış oldu. Iraklıların restore ettiği binaları buldozer, balyoz ve bomba kullanarak paramparça ettiler" deniliyor .
National Geographic Türkiye'deki yazıda kullanılan fotoğraf ve resimler ise daha ilginç ve çarpıcı. Fotoğrafı çeken muhtemel kişi, özellikle gerilim ve polisiye edebiyatı sevenlerin çok iyi tanıdığı bir isim: Agatha Christie...
Agatha Christie ile Nimrud arasındaki ilişki yazıda şöyle açıklanıyor: "ingiliz arkeolog Max Mallowan, Kuzey Irak'taki Yeni Asur kenti Nimrud kazısını araştırırken polisiyeye meraklı birinden, eşi Agatha Christie'den yardım almıştı. Dedektif romanlarının ünlü yazan, yoğun meslek yaşamına rağmen 1949'dan 1957'ye kadar her kış belli bir zaman ayırarak, kocasının çıkardığı uluntuların kaydını tutmuş ve fotoğrafiamıştı. Sol üstte görülen taş kabartmanın fotoğrafını da büyük olasılıkla o çekmişti"
Bir zamanlar bir saray duvarını süsleyen eser, hayat ağacı adı verilen motifin önünde ayin yöneten bir din adamını betimliyor. Fotoğrafta ilginç bir şey daha görülüyor: Din adamının başının etrafında bir kesik var. 19. yüzyıldaki yağmacılar akla ilk gelen zanlılar ama asıl suçlular alci askerler de olabilir.Ama sağ üstte görülen kabartma parçası gibi bazı şeyler kurtuldu. Christie'nin fotoğrafım çektiği kabartma gibi bu da daha önce bir kez restore edilmişti. Acaba parçalar yeniden bir araya getirilebilir mi? 'SİT alanının büyük bir bölümü olasılıkla patlamanın yarattığı şok dalgalan yüzünden parçalandı' diyor Altaweel. 'Bu nedenle onanlma olasılığı var.'
Yazının adı onarılma olasılığından dolayı "Harabeyi canladırmak" olarak seçilmiş...
AGATHA CRİSTİE VE ARKEOLOJİ
Agatha Christie (1890-1976), imza atttığı onlarca cinayet romanıyla meşhur bir yazar. Bazı romanlarında arkeolojik öğeler kullandığı d biliniyor. Yazarın arkeolojiye ilgi ve merakı eşlerinden birinin ünlü arkeolog Max Mallowan omasından mı kaynaklanır yoksa arkeolojiye ilgi ve merakı yüzünden mi kendisine bir arkeologu eş seçmiştir, tartışılır...
Tartışılmayacak gerçek şudur ki 1930 yılında ünlü arkeolog Max Mallowan ile evlenen Agatha Christie, evliliği boyunca pek çok arkeolojik kazıya iştirak etmiş; arkeologları ve bu mesleğin kendine has özelliklerini romanlarında ustaca kaleme almıştır. Christie’nin yolu Türkiye’den de çok sık geçmiş, romanlarının bir bölümünü de ülkemizde yazmış veya kurgulamıştır. Agatha Christie'nin kendi hayatından da esintiler taşıdığı iddia edilen arkeoloji konulu en ünlü romanı hiç şüphesiz Mezopotamya'da cinayettir.
Agatha Christie'nin Ortadoğu'yu konu edinen, Doğu Ekspresi'nde Cinayet, Nil'de Ölüm ve Ceset ile Randevu gibi pek çok roman yazmıştır. Çünkü hayatının en olgun yılları Ortadoğu seyahateri ve arkeoloji kazılarında geçmiştir.
Öyle ki höyüklerin etrafında yürümekten ayakkabılarının eskidiğinden ve düzgün yürümeyi unuttuğundan şikayet eden yazar, "Arkeologların neden devamlı yere baktığını anladım. Yakında ben de etrafa bakmayı unutacağımda ve sadece ayaklarıma bakmaya (orada ne varsa!) odaklanacağımdan korkuyorum" diye yazmayı ihmal etmemiştir.
Max Mallowan of Life kitabının yazarı Henrietta McCal arkeolog Charlotte Trumpler'ın ağzından; Christie'nin küçük arkeolojik parçaları sabırla bir araya getirerek, onları bulmaca şeklinde kurgulayarak okurlarına doyumsuz armağanlar verdiğini aktarıyor.
8 Kasım 2001 - 24 Mart 2002 tarihleri arasında Britanya Müzesi’nde sergilenen Agatha Christie ve Arkeoloji Sergisi: Mezopotamya’da Gizem'de ünlü yazarın arkeoloji macerasından fotoğrafları sergilenmişti. Sergi, Agatha Christie’nin de katıldığı arkeoloji kazılarınından edinilen parçalar ile Agatha’nın ordayken çektiği ve kendisinin çekilen resimleri içeriyordu.
AGATHA'NIN SERGİYİ OLUŞTURAN YAŞAM HİKAYESİ
Arkeolog Max Mallowan, Agatha Christie'nin ikinci eşiydi. İlk eşinden polise romanları andıran bir macera ile boşandıktan sonra onunla evlenmişti.
15 Eylül 1890’da İngiltere Torguay, Devon’da Frederick Alvah ile Clarissa Miller’in kızı olarak hayata gözlerini açtı. Evde eğitim gördü.. Küçük yaşlarda öyküler yazmaya başladı.16 yaşında şan ve piyano dersleri almak için Paris’e gönderildi ama ortama alışamadığından evine dönmeye karar verdi.
24 yaşında Archibald Christie ile evlendi ve bu kez onunla Fransa’ya gitti. İlk polisiye eseri Styles’daki Esrarengiz Olay (The Mysterious Affair at Styles) yazdı. Ne var ki Hercule Poirot’un doğduğu romanı yayınevleri, yayınlamaya değer bulmadı. Bu esnada ilk çocuğu Rosalind’i doğuran yazar, annelik yapıp, yazarlık umudunu kaybeder gibi oldu. Ama pes etmeyerek yazılarını sürdürdü.
1926 yılında “Roger Ackroyd Cinayeti”nin yayımlanmasıyla sevinen yazar, aynı yıl hem annesinin ölümü hem de kocasının, golf partneri Nancy Neele’ye âşık olduğunu itirafıyla sarsılmıştı. Christie 11 günlüğüne ortadan kayboldu. Teresa Neele adıyla bir hidropatik otele kayıt yaptırdı.Polis ve dedektifler, otelde çalışan birisi Christie’yi tanıyıp güvende olduğunu bildirene kadar onun öldürüldüğüne inandılar ve eşi Albay Christie'yi katillikle suçladılar. Amnezi yani bellek yitiminden muzdarip olduğu belirtilen Agatha Christie ortaya çıktıktan sonra eşi ile arasındaki buzlar erimedi. 1928 yılında boşandı.
Boşandıktan sonra, bugün Irak sınırları içinde kalan Ur sitesini ziyaret etti. Arkeoloji aşkı depreşirken, ileride kocası olacak arkeolog Max Mallowan (Sir Max Edgar Lucien Mallowan) ile tanıştı.
Kendisinden on dört yaş genç olan arkeolog Max Mallowan ile evlendiğinde 40 yaşındaydı.
Agatha, kazılarda eşinin asistanlığını yapıyor, bulunan arkeolojik eserleri temizliyordu. Kırık çömlek parçalarını birleştirerek, çömlekleri tamamlamaya bayılıyordu. Aynı zamanda yazmak için de bolca vakti oluyordu. Hem bu kez kahramalarının yaşadığı çevre ve kültür seviyeleri de farklı kesimlere yönelmişti.
1931 yılı sonunda Max Mallowan, Ur kazıları ile vedalaşır ve Reginald Campbell Thompson'un teklifini kabul ederek, Ninive kazılarında görev alır. Bu kazılarda daha sonra Halaf Kültürü olarak ünlenecek Çanak Çömlekli Neolitik Çağ'a ait desenli keramikler bulunmuştur.
Max Mallowan ve eşi Agatha Christie, 1933'te Musul'a geçtiler. Ninive'nin 5 kilometre kuzeyindeki Arpaçiyah köyüneki Tell Reşva'yı kazmaya karar verdiler. Ancak Irak hükümeti çıkan arkeolojik eserlerin paylaşımı konusunda anlaşamadılar. Anlaşmazlık üzerine Suriye'ye geçip Habur vadisinde arkeolojik etütler yaptılar. Uygun veriler elde alınca burada kazı yaptılar . Kazılar sonucu beş Halaf kültürü katmanı ortaya çıkartıp, Samarra ve Habur kültürne ait keramikler buldular.
Ama asıl önemli bulguları kazıların üçüncü yılında elde ettiler. 1936 yılındaki kazıda Şamşi Adad döneminden kalan yanık saray kalıntıları ve yetmiş civarında çivi yazılı tablet bulundu.
1937'de Tell Brak höyüğü kazılarına başladılar. İki yıl sonra yerel aşiretlerle anlaşmazlıklar yaşadılar. Bir sene sonra 150 kilometee batıda ki Balih vadisinde yüzey araştırması yaptılar ama. 1939'da savaş çıkınca ülkeyi terk ettiler.
II. Dünya Savaşı sırasında Londra’da bir hastanede hemşirelik yapan yazar, şahit olduğu olayları ve öğrendiği bilgileri de romanlarında kullanmayı ihmal etmedi.
1947'de çift tekrar Ortadoğu'ya döner.
Arkeolog eşi Max Mallowan savaştan sonra Tell Brak ve Çogar Bazaar kazılarındaki buluntuları incelemeyi ihmal etmedi. Ancak bu kez kendisine kazı alanı olarak Nimrud'u seçti.
Aynı yıl Londra Üniversitesi'nin ilk Proto ve Önasya Arkeoloji Profesörü oldu. Mallovvan aynı zamanda 1947-1961 arasında Irak'taki İngiliz Arkeoloji Okulu'nun müdürlüğünü yaptı. Bu dönemde, 1948 ve 1955'te, Zab Vadisi'nde kazılar gerçekleştirdi.
Daha önce A.H.Layard'ın kazdığı Nemrut Tepesi'nde (Nimrud) 1949'dan 1954'e değin sürdürdüğü kazılarla II. Aşumaşirpal'in (İÖ 884-859) sarayının tümünü ortaya çıkardı. Mimarlık konusundaki çok önemli saptamaların yanı sıra binlerce bezemeli fildişi parça gibi ilginç buluntular da ele geçirdi.
1962'de Londra Üniversitesinden emekliye ayrıldı. 1962-1971 arasında Oxford Souls College'da emeritus profesör olarak öğretim görevini sürdürdü. 1948'den 1971'e değin lraq adlı arkeoloji dergisinin yöneticiliğini üstlendi.
Mallovvan, 1954'te İngiliz Akademisi üyeliğine seçilmiş, 1960'ta Order of British Empire nişanı ve 1968'de Sir unvanı ile onurlandırılmıştır. Birçok bilimsel kuruluşun da üyeliklerinde bulundu.
Agatha Christie ise 1967’de İngiliz Araştırma Kulübü’nün başkanlığına getirildikten sonra 1971’de İngiltere’nin en yüksek onur unvanı Britanya İmparatorluğu Kadın Komutanı nişanı ile ödüllendirildi..
Hayatı boyunca pek çok ödüle layık görülen Agatha Christie 12 Ocak 1976’da Wallingford’da hayata veda etti.
Arkeolog eşi Max Mallowan da eşini kaybettikten 2 yl sonra 1978'de hayata gözlerini yumdu...
Zülfikar Emin - arkeolojikhaber.com