Alişar Höyüğü'nün hafriyatı üzerine bir söyleşi
Alişar Höyüğü, Hitit tarihi açısından önemli arkeoloji kazılarına sahne olmuştu. Tarihi önem taşıyan alanla ilgili tarihi bir röportaj size ilginç gelecektir.
Alişar Höyüğü, Hitit tarihi açısından önemli bir merkezdir. Dünyaca ünlü ve Hititologların her daim ilgisini cezbetmiş önemli bir Hitit yerleşim yeridir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında da Avrupa’dan ve Amerika’dan gelen bilim insanlarının kurdukları kazı heyetleriyle burada yapılan kazılar sayesinde Hitit tarihi biraz daha aydınlanmıştır. Hans Henning von der Osten ve Erich F. Schmidt 1800’lü yılların sonu ve 1900’lü yıllarında başlarında Anadolu’ya pek çok kez gelmiş ve Alişar arkeoloji kazılarını sürdürmüşlerdir.
İki arkeologun Türk Yurdu dergisine verdikleri röportajda, hem biyografilerinden hem de yaptıkları kazılardan edindikleri izlenimlerden bahsediliyor.
Alişar Hafriyatı başlıklı röportaj Hamid Zübeyir tarafından yapılmıştır. Ankara'da Türk Ocakları Merkez Heyeti taraafından çıkarılan Türk Yurdu dergisinde (2-3. Seri / cilt: II (XXII), sayı: 11 (205), sayfa: 20-23) 1928 Teşrin-i Sani'ye yayınlanmıştır.
Yayınladığımız metin Nereye.com.tr sitesinden Bünyamin Tan tarafından düzenlenmiş halidir.
İşte o röportaj…
Alişar Hafriyatı
Amerika Chicago Darülfünunu şark müessesesi insan medeniyetinin menbalarını araştırmakla meşguldür. Müessesenin reisi ve müessisi Profesör Dr. Yames H. Breated’in yanında Alişar hafriyatını başaran Dr. Hans Henning von der Osten Hitit şubesi müdürüdür. Doktor Erich F. Schmidt de iş bölümünde üstünün en zahiridir.
İlmi neticeler kadar mütehassıs âlimlerin yetişmesi de bizi alakadar ettiği cihetle iki muhterem zatın başta tercüme-i hallerini öğrenmeğe çalışıyoruz. Von der Osten zirdeki notları lütfediyorlar:
“1899’da Postdam’da tevellüt ettim. Pederim eski bir asker ailesindendir. Evvelce diplomasi mesleğine hazırlandım, on dört seneden beri de Hitit tarihiyle meşgulüm. 1918’de İngilizlere karşı Cabri’de harp ederken ağır surette mecruh oldum. İhtilal senelerinde Berlin Darülfünunu’nda arkeoloji tahsil [ettim]. 1923’te Amerika’ya hicret ettim. New York Metropoliten Müzesi’nde asistan bulunduğum sırada Hitit mühürlerine dair neşriyatta bulundum. Hitit ekspedisyonları neticeleri tatmin etmediği cihetle küçük Asya heyet-i seferiyesini ihzar ettim. Asya’da hafriyatta bulunabilmek için teşvikata başladım. 1926’dan itibaren her sene Anadolu’ya geliyorum. Bu memlekette çalışılacak ne geniş saha var. İnsan düşünürse deli olur. Hitit tetkikatı mevcut edebiyata istinaden evvelce Hititlere dair beslediğim kanaatlerin tamamen yanlış olduğuna inandım. Şimdi öğrendiklerimi unutmağa çalışıyor ve ne Hititleri ve ne de Grekleri arıyorum. Bulduğumu anlamaya çalışıyorum. İlmi de bir eğlence telakki etmiyorum. Ufak bir kitabe ile senelerce oyalanmak beni tatmin etmez. Daha çok ve daha toplu görmek istiyorum. Bir kılı kırka yarmak ilmin asıl hedefi değildir; bu bir vasıtadır. Tarih ve arkeolojinin vazifesi muhtelif medeniyetler kavimler arasındaki rabıtaları araştırmak bugün yaşadığımız medeniyeti daha iyi anlamak ve takdir etmektir. Dostum Schmidt büsbütün ayrı bir tiptir. O teferruata fazla ehemmiyet verir. Bana daha ileri gitmek için icap eden esasları hazırlar ve beni tamamlar. Üç seneden beri Anadolu’da çalıştıktan sonra eski Anadolu medeniyeti hakkında bir fikrim vardır. Fakat kati mütalaalar beyanından çekinirim. Bu seneki hafriyat neticesinde Anadolu’da Hititlerden evvel de bir medeniyet olduğu tahakkuk etmiştir. Elimizdeki materyale istinaden Hititlerin sair akvam arasındaki mevkiini tayin edebiliriz. Müzeleri doldurmak için daha çok hafriyat yapmak lazım ise de bizim bulduğumuz mevad da ilmin bu meseleye müteallik müşkillerine az çok cevap verebilecek kıymettedir. Biz heykel gibi fevkalade gösterişli parçalar bularak şeref teminine çalışmıyoruz. Bunlar ferdidir. Biz halk medeniyeti vesaikini arıyoruz. Basit bir Hitit köylüsünün nasıl yaşadığını öğrenmek istiyoruz. Bir köylü kullandığı çömleği nasıl süslüyor, bunu bilmek bir kralın heykelinden bizim için daha mühimdir. Büyük monomanlara bakarak bir halkın medeniyeti hakkında fikir yürütmek tamamen yanlıştır. Büyük monomanlar ferdidir. Biz Alişar’da hafriyat yaparken yevmi hayatın küçük fakat mühim vesaikini kaçırmak istemedik. Onun için her avuç toprağı dikkatle muayene etmeden atmadık..”
Von der Osten’den Hitit akvamına müteallik bildiklerini sorduğumuz zaman zirdeki izahatı lütfettiler
“Hititler asilzade ve muhariplerden mürekkep bir millete benziyor. Hititler belki de bir medeniyet getirmemişler, bir medeniyetin teşekkülü imkânını halk etmişlerdir. Onların mükemmel bir hükümet ve harp teşekkülatı vardı. Reayayı teşkil eden muhtelif akvam kanunların himayesinde sükunetle çalışabiliyorlardı. Hititler Anadolu merkezinde 600-700 sene kadar kaldılar. Sokaklar tanzimi ve istihkamlar inşası gibi mühim işleri olduğundan keyfiyet itibarıyla yüksek, fevkalade artistik eserler bırakmadılar. Hititlerin merkezi (21) Yozgat tarafında Boğazköy’de olsa gerektir. Bulduğumuz eşyanın mühim bir kısmı Hititlerin merkezi Anadolu’da hükümet sürdüğü zamana müsadiftir. Hititler zamanında Anadolu küçük krallıklara ayrılmıştı. Fakat Hititlerden evvel Anadolu ırk itibariyle mütehitti. Zira bulduğumuz ve birinci devre unvanı verdiğimiz kırmızı çanaklar Anadolu’nun her tarafında bulunuyor. Coğrafya nokta-i nazarından Anadolu muhaceret-i akvamın esas geçit yoludur. Anadolu’da Hititlerden evvel bulunan kavim o derece kuvvetli idi ki, bundan sonra bütün siyasi tahavvüllere rağmen bu eski ırk varlığını kaybetmiyor. Galiplerin getirdiği medeniyetle eski medeniyet buluşuyor, eski iz tamamen silinmiyor. Anadolulu bir ırk meydana geliyor. Eski Anadolu unsuru hiçbir vakit tamamen kalkmış değildir.
Hititlerin adı Mısır hiyerogliflerinde heta (cheta) Asur ve Babilon’da hatti (khatti) İncil’de Hitit (Hitites) olarak geçiyor.
İlk defa olarak bir Hitit medeniyeti mevcut olduğunu ilim dünyasına haykıran Profesör Caes kendisi İncil’i sık sık okuyan bir rahip olduğundan üç isim arasında Hitit tarzını tercih etti ve ondan sonra bu isim taammüm etti. Bir Alman alimi eski Mısır lisanında gümüşe hat denildiğini ve Mısırlıların gümüşü Asya-yı Sagar’dan temin ettiklerini Hititlerin merkez olan Hattuşaş gümüş şehri manasına geldiğini gösterdi. Doktor Furrer’in ifadesine göre Boğazköy’de bulunan bir kitabede Kral Moshelish’in Anadolu’nun muhtelif mahallerinde dört büyük şehir inşa ettiği yazılıdır. Bu dört şehirden birinin adı Ancovash ‘tır. Doktor Furrer Anakara’nın bu Ancovash’tan neşet ettiğini zannediyor. Bu nazariye her halde doğru olsa gerektir. Vaziyet-i coğrafiyeye göre muhakkak burada bir Hitit istihkamı mevcuttu. Ve esasen Hititlere müteallik bazı parçalar bulunmuştur.
Alişar’da çıkan eşyayı Maarif Vekaleti Ankara Etnografya Müzesi’nde teşhir etmekle isabet etmiştir. Biz Türkiye Cumhuriyeti merkezine harici gösteriş itibariyle pek parlak olmasa da mutlak surette ilmi kıymeti haiz bir koleksiyon hediye ettiğimizden memnunuz. Yalnız ilim adamları değil temasta bulunduğumuz her şahıs bizim işimize ciddi alaka göstermiştir. Bu bizim sayimizin mükafatıdır.”
Alişar hafriyatını yapanların ikinci mühim rekti olan Doktor Schmidt tercüme-i halleriyle Alişar’da çalıştıkları usule dair zirdeki izahatı lütfettiler:
“1897’de Baden-Baden’de doğdum. Karlsruhe ve Berlin’de Realgymnasium ve Kädet kurunu ikmal ettim. Harb-i Umumi’de Rus esaretinde dört sene kaldım. Berlin Darülfünunu’nda evvelce ekonomi politik tahsil etmiştim. 23’te Amerika’ya hicret ile Columbia ve New York Darülfünunları’nda etnoloji, antropoloji, arkeoloji tahsil ettim.
Medeniyetin tetkiki sahasında yapılan üç ekpedisyona iştirak ettim. Kablet-tarih İndianlar ile meşgul oldum. Arizona’da toprak altındaki medeniyet tabakaları Anadolu’da gömülü medeniyet tabakalarına nazaran daha incedir. Bir tabaka ile diğer tabaka arasında pek cüzi fasıla olduğundan çok dikkatli çalışmak lazımdır. Doktor Ratzem tabakaların relatif kronolojisini tayin üzerinedir. Yüz binlerce çanağı adese ile muayeneden geçirmek icap etti. Ayn-ı usulü Alişar Höyüğü’nde de tatbik ettik. Devirlerin evsaf-ı mümeyyizesini tayin için bir sahada onar-yirmişer santimlik tabakalar keserek muhteviyatını tespit ile mühendis kağıdına şemalarını yaptık.
Alişar Höyüğü 30 metre yüksekliktedir. Fakat asıl şehir 7-8 metre yüksekliğinde höyüğün eteğinde bulunuyor. Höyük yalnız bir kavmin işgalinde kalmamıştır. Toprak sathına yakın bazı yerlerde Türk evleri, onun yanında Romen evleri, onun yanında Selçuk izleri vardır. Yeni gelen kavim eski kavmin bıraktığı harabelerin üstüne değil de, yanına inşaat yapıyor. Yukarıdaki kale kısmında yine yeni Romen devrini bulduk. Fakat Türk evlerinden ve Romen evlerinden aşağı inildikçe vaziyet değişiyor.
Bazı yerlerde de evvela Osmanlı Türklerini, sonra Selçukileri, sonra Romenleri (Bizans az) sonra bizim IV’üncü dediğimiz hangi kavme ait olduğunu bilmediğimiz bir tabakayı, sonra IIIb unvanını verdiğimiz yeni Hitit tabakasını sonra IIIa unvanını verdiğimiz eski Hitit tabakasını ondan sonra II’nci devir dediğimiz bir tabakayı nihayet I’inci devir dediğimiz milattan evvel 5-6 bin sene evvelki bir tabakayı buluyoruz.
Osmanlı Türk tabakasında tahminen 390 senelik toprak levhalar bulduk. Selçuk devri tabakasında raka cinsine müşabih çanak bulduk. Roma devri tabakasında büyük Kostantin parasıyla Romen çömlekçiliğine mahsus motivler bulduk. Bu Romen devrine ait çanak çömlek Sigillata terra ve Arezzo tipindedir.
IV’üncü devir çanak çömleği basit bentler motivini gösteriyor. Bu devir Hititlerle Romenler arasındadır.
IIIb unvanını verdiğimiz yeni Hitit devrindeki çanak çömlekler boyalı ve dairevi halkalarla ve kübik resimlerle süslüdür. Boğazköy devrinde bulunan çanak çömlekle birdir.
IIIa unvanını verdiğimiz eski Hitit devri hendesi tezyinatla süslüdür. Bu tabakada bulunan çanak çömlek Kültepe devrine müsadiftir.
II’nci devir unvanını verdiğimiz devir çok mühimdir. Bu devrin çanak çömleğinde müsellesi şekiller ve testilerinde kuşburnu gibi ağızlar kullanılmaktadır. Hemen tekmil kapların dipleri sivri olarak bitmektedir. Bunların yere oturması için eskiden samandan yahut pişmiş topraktan mamul bir halka bulunurdu. Bu devrin çanak çömleği boyalı değildir.
I’inci devir unvanını verdiğimiz devirde çanak çömlek hep kırmızı renktedir. Ve bunlar çarhla değil hepsi elle yapılmıştır. Bu Asya-yı Sagar’da ilk teşekkül eden medeniyet devrine müsadiftir.
Bu usulü saydan sonra höyüğün diğer mahallerinde tabakalara ehemmiyet vermeden kazsak bile çıkan eşyanın evsafına bakarak hangi devre ait olduğunu söyleyebiliyoruz. Kalede Romenlerden sonra dördüncü devir gelmektedir. Onun altında Hitit tabakası mevcuttur. IV. tabakanın hangi kavme ait olduğu meçhuldür. IIIb yeni Hitit devri Boğazköy devrine müsadiftir. IIIa eski Hitit devrinde kale yapılmış yeni Hitit devrinde de tamir ve ikmal edilmiştir. Kalede eski Hitit devrinden sonra beklediğimiz II’nci devir çıkmıyor. I’inci devir asarı bulunuyor. Demek yukarı kalede ne Osmanlılar ve ne Selçuklar ve ne de II’nci devir medeniyetine müsadif akvam oturmamışlardır. IIIa eski Hitit devrine teşhir ettiğimiz hiyeroglif mühürler müsadiftir. Teşhir ettiğimiz üstüvane şeklindeki mühürler de II’nci devre müsadiftir.
Chantre’ın Kapadokya’da bulduğu eşya bizim II’nci devirde bulduğumuz eşya ile bir cinstendir. Kültepe’deki Hitit tabletlerinin de bu II’nci devre müsadif olduğunu zannediyoruz. Kayseri’de hafriyat yapan Horozni tabakaların evsaf-ı mümeyyizesine dikkatle çalışmadığından tedai yapmak güçtür. İyi bir teknik ve iyi bir usul dairesinde ancak bilginin ufku genişler ve hafriyatlardan matlup ilmi neticeler husul bulur.”
Von der Osten ve Schmidt’in ilmi neşriyatı hakkında alakadarlara bir fikir vermek için çıkardıkları eserlerin listesini buraya derç etmeği faydalı buluyoruz: