Antik çağlarda kullanılan 5 sıradışı savaş silahı
Akrep Bombaları, bulaşıcı hastalık taşıyan hayvanlar, filler ve domuzlar, Rum Ateşi, cesetler ve dışkılar...
İşin aslına bakarsanız ilk kimyasal silah olarak kullanılan deli bal, Osmanlı'nın Deliler Bölüğü, Nazilerin meşhur Krummlauf Eğimli Tüfeği, Hititlerin askerleri su altından düşman arkasına sızdırmak çn oksijen tüpü gibi kullandıkları küçükbaş hayvan derileri gibi pek çok silah bu listeye dahil edilebilirdi.
Ancak IFL Science editörleri 15 Kasım 2023 tarihli haberlerinde konuyu Antik Çağla sınırlandırmış ve bu kadarı ile yetinmişler. O haber de Chlp.com.tr sitesi editörlerince bu şekilde Türkçeleştirilmiş Sizler için alıntıladık:
****************
Savaşlar sırasında pek çok "kural dışı" davranış ve silah kullanımları görülebiliyor. Eski çağlara baktığımızda da durum pek farklı değil ve Kara Veba bombalarından ve ölümcül patojenlerle enfekte olmuş eşekleri düşmana fırlatmaya kadar inanması zor silahlar kullanıldı.
Atom bombasıyla ölüm dünyaları yok eden bir boyuta ulaşmadan çok önce, insanlar birbirlerini sakatlamak ve öldürmek için "yaratıcı" yollar buluyorlardı ve birçoğu doğal dünyanın yıkıcı gücünü temel alıyordu. Elbette insanların düşmanlarına dışkı fırlattığı bazı Orta Çağ silahları gibi çoğu örnek günümüzdekiler kadar karmaşık değildi, ancak yine de günümüzde bile tam olarak çözülmemiş bazı kimyasal karışımlar bulunuyor.
Şimdi gelini bunlara birlikte göz atalım...
Akrep Bombaları: İnsanlar, neredeyse 2000 yıl önce zehirli örümceklerle dolu toprak kap bombaları hazırlayarak akrepleri silah haline getirmenin bir yolunu buldular. Yunan Ateşi, Zehirli Oklar ve Akrep Bombaları (Greek Fire, Poison Arrows, And Scorpion Bombs) kitabının yazarı b’un açıkladığı üzere, MS 198-99’da İmparator Septimius Severus yönetimi altında antik çöl şehri Hatra’yı kuşatmaya çalışan Romalı askerler bu dehşet verici bombalarla karşılaştılar.
Askerler, üzerlerine yağan patlayan akrep bombalarına zorlu 20 gün boyunca katlandılar. Toprak kaplar, içlerindeki ölümcül canlılarla yüz ve gözler de dahil olmak üzere cildin açıkta kalan bölgelerini hedef alıyordu. Sonunda Hatrien savunması galip geldi ve Severus’un ordusu geri çekildi.
Hasta Koçlar ve Eşekler: Biyolojik savaşın en eski örneklerinden biri, M.Ö. 14. yüzyılda Doğu Akdeniz’i vuran Hitit Vebası’na atfediliyor. Bakteriyel bir hastalık olan, Francisella tularensis'in neden olduğu tularemisinin düşmanların ticaret yolları boyunca yerleştirilen enfekte koçlar ve eşekler ile silah haline getirildiği düşünülüyor. Hastalığın kazara ve kötü niyetle yayılmasının birleşimi, hastalığın çok geniş bir alana yayılmasına sebep oldu.
Savaş Filleri: Epirus Kralı Pyrrhus, Argos’taki bir anlaşmazlığı savaş filleri filosuyla çözmeye çalışırken küçük düşürücü bir yenilgiye uğradı. Anlatılan hikayeye göre, savaş meydanından çekilme vakti geldiğinde ölen savaş fillerinden birinin cesedi yolu kapatmış ve geri kalan filleri çılgına çevirmişti. Bu olay sırasında Pyrrhus, kendisini yaralayan bir düşman askerini bıçaklayarak öldürmeyi başardı. Ancak bıçaklanan askerin annesi, kederli bir öfke ile Pyrrhus’un kafasına bir taş fırlattı ve hedefini tutturarak kralın hayatını sonlandırdı.
Savaş filleri, hem at sırtındaki süvarilere karşı, hem de basit bir şekilde ezerek geçebildikleri piyadelere karşı oldukça etkiliydi. Ayrıca, dişlerinin sivriltilebilmesi veya çeşitli kesici silahlar takılabilmesi daha tehlikeli olmalarına sebep oluyordu. Ancak zamanının tankı gibi görülebilecek bu canlıların bir zaafları vardı.
Savaş Domuzları: Birbirine çarpan mızraklar, kılıçlar, kalkanlar ve zırhların seslerine eklenen insan ve at çığlıkları arasında bir savaş meydanına nasıl bir kaos ortamının hakim olduğunu hayal edebilirsiniz. Ancak birileri, bir kaosu panik içindeki domuz sesleri ile bir üst seviyeye çıkarmak istedi.
Pyrrhus, MÖ 280’de Romalılara ilk kez savaş filleri getirdiğinde, bu hayvanların görüşlerinin zayıf olduğunu ve sese karşı – özellikle domuz ciyaklamasına karşı – hassas oldukları fark edildi. Adrienne Mayor’un The Conversation için yazdığı üzere, bu durum fillere karşı domuzların saldırısını başlatmalarını motive etti. Bu ilginç taktik, Epirus Kral’ının, ilerleyen çağlar boyunca kullanılmaya devam eden ve yaşanan kayıplardan dolayı neredeyse kazanmaya değmeyen bir galibiyet anlamına gelen Pirus Zaferi veya Pirik Zafer (İng.: Pyrrhic Victory) deyimini yaşamasına sebep oldu.
Yunan Ateşi: Heliopolisli mimar Callinicus’un, deniz savaşlarında kullanılan Yunan Ateşi adlı ölümcül bir silah geliştirmesiyle beraber Bizans İmparatorluğu’nun suyun yanabileceğini hayal etmesine gerek kalmadı. İlk olarak MS 672’de İmparator Konstantin Pogonatus’un hükümdarlığı döneminde kullanılmaya başlayan bu formül, büyük Konstantinopolis Kuşatması’na katkıda bulundu ve “gizli formülü” sıkı bir şekilde korundu.
Petrol veya naftadan (yanıcı bir sıvı hidrokarbon karışımı) oluşan bazı kimyasal karışımlar gemilere fırlatıldığında tutuşabiliyor, hatta suda bile yanmaya devam edebiliyordu. Tam içeriği ve tutuşma mekanizması hala kesin olarak bilinmiyor, ancak Greenwich Kraliyet Müzesi’nin belirttiğine göre, kimyasal reaksiyonu başlatmak için sönmemiş kireç kullanılmış olabilir. Suyun alevleri söndürmeye hiçbir faydası olmamasından dolayı, saldırı altındakilerin Yunan ateşini söndürmek için kuma veya sirkeye ihtiyacı vardı.