Artemis kimdir?
Antik Yunan doğa tanrıçası.
I. Artemis: Yunan doğa tanrıçası.
Zeus ve Leto’nun kızı, Apollon’un kardeşidir.
Roma'da adı Diana.
Toprak ve bereketi simgeleyen Artemis kültü bütün Akdeniz havzasında (Mezopotamya, Suriye, Mısır, Girit ve diğer Akdeniz adaları, Yunanistan, İtalya, Galya) bin yıllar boyunca neredeyse tüm topluluklarda var olmuş, her topluluk bu tanrıçaya değişik isimlerle tapmıştır.
Doğum yapan kadınların yardımcısıdır, doğadaki vahşi hayvanların tanrıçasıdır. Aynı zamanda kentlerin koruyucu tanrıçasıdır (örneğin Efes. Efes’teki Artemis Tapınağı antik dünyanın Yedi Harikasından biridir).
Evliliği reddedip bakire tanrıça olarak kalmayı seçmiştir.
Artemis kültü toplumun farklı sınıflarında, farklı yaşlardaki hem erkek hem de kadınlar arasında yaygındı.
Klasik Dönem (MÖ 480-336) sanat eserlerinde elinde yay tutan, yanında bir geyik olan avcı tanrıça şeklinde tasvir edilmiştir.
İliada’da Troia’lıların tarafını tutar.
II. Artemis: Zeus ile Leto'nun kızı.
Apollon ile ikiz kardeş olan Artemis, Delos adasında doğdu.
Artemis:
1. Hayvanların ve avlanan genç kızların koruyucusudur. Homeros'ta özellikle ay tanrıçası olarak görülür Okları, Apollon'un okları gibi, atıldı mı hemen öldürür. Geyikle ayı, Artemis için kutsaldır.
2. Artemis ağaç tanrıçasıdır. Birçok verimbereket tapımları Artemis'e bağlanır. Artemis'in yanında Nymphe'ler gezer, şenliklerinde kızlar rakseder, oynar. Sparta'da tanrıçanın bayramı gününde kızlar korolarla raksederlerdi. Sonraları o bayram günü, Artemis sunağında oğlan çocuklarının kamçılanmaları âdet oldu.
3. Artemis, gençliğin, dokunulmamış kızlığın koruyucusudur. Kızlar, düğünden önce ona yalvarırlar, doğuran kadınlara o yardım eder
4. Bazı bölgelerde Artemis, yerli kültlerin niteliklerine bürünür!
Ephesos'ta beslenme tanrıçasıdır oradaki meşhur tapınaktaki resminde memeleri pek çoktur. Girit'te dağ tanrıçası Diktynna olur. Tauris'te Artemis'e insan kurban edilir. Artemis sonraları Hekate ve ay tanrıçası Selene ile bir tutulmuştur. Romalılar Artemis'e yerli bir isim taktılar, alırken adını değiştirip DİANA dediler. Romalılarda ay tanrıçası olan Diana'nın Aventinus tepesindeki tapınağı, Romalıları birleştiren kutsal bir yerdi. Aricia'daki Nemi gölü kıyısında da Diana'nın bir korusu vardı; bu koru rahibinin, selefini öldürmüş, kaçak bir köle olması şarttı. — Artemis'in yerini Girit'te DİKTYNNA ve BRİTOMARTİS isimli iki tanrıça tutuyordu.
III. Artemis: Theogonia'da Artemis'in adı birkaç kez geçer, ama Hesiodos bu tanrıçaya büyük bir önem vermez.
Bunun bir nedeni Zeus'un çocukları olan son Olymposlular kuşağı ile pek ilgili olmayışı, bu kuşaktan önceki Uranos kuşağı ile Kronos kuşağını ve onların serüvenlerini ele almasıdır, bir ikincisi de Artemis'in kendi yöresinde pek tanınmaması olsa gerek.
Çünkü Apollon da, Artemis de daha çok Anadolu tanrılarıdır, Hesiodos ise bu çevreyi Homeros destanlarından biliyorsa da, onunla canlı alışverişi yoktur.
Artemis Theogonia’da okçu tanrıça ve Apollon'un kız kardeşi olarak gösterilir, başka bir niteliği belirtilmez.
Asıl üstünde durulması gereken nokta da şudur: Sonraları Artemis ile bir tutulan ya da bazı özellikleri her iki tanrıçada da görülen Hekate'ye Hesiodos çok büyük bir yer ayırmaz, iki tanrıça arasında hiçbir ilişki kurmaz.
IV. Artemis: Artemis, Akdeniz çevresinde bin yıllarca tutunmuş bir tanrıçaya belli bir süre içinde ve belli bir bölgede verilen addır.
Kaynağı Orta Anadolu'da bulunduğu en son arkeoloji kazılarından kesinlikle anlaşılan ve genel olarak Ana Tanrıça diye tanımlanabilen bu tanrısal varlık Yunan din ve efsanelerinde Artemis adıyla anılır.
Bu tanrıçanın kültü Anadolu'dan Mezopotamya'ya, Suriye, Lübnan ve Filistin yoluyla Mısır'a ve Ege adalarıyla Girit'e kadar bütün Akdeniz kıyılarını kapladığı gibi, Yunanistan ve İtalya'ya da yayılmış, ayrıca kuzeyde İskandinav ülkelerine dek sokularak iz bırakmıştır.
Toprak ve bereketi simgeleyen bu tanrıçaya, her çağ ve her bölgede başka başka adlarla ve ayrı ayrı biçimlerde tapınıldığı, bütün bu değişik ad ve biçimlerin ardında hep aynı görüş ve inanç özüne rastlandığı artık yadsınmaz bir gerçek olmuştur. Ne var ki isim ve biçim bolluğu tanrıçanın geçirdiği evreyi izlemeyi güçleştirmekte, bu karmaşık varlığı bir bütün olarak görüp incelemeyi bilimin daha iyice çözümleyemediği bir sorun haline getirmektedir.
Çatalhöyük ve Hacılar kazılarında elde edilen bulgular ise Ana Tanrıçanın gelişmesinde başlangıç noktasını İsa'dan önce 6100 yıllarına kadar indirmekle bu evreye ışık tutmakta ve daha sonraki aşamaların belli bir açıdan incelenmesini kolaylaştırmaktadır.
Efes'te bulunan Artemis heykelleri de Anadolu'nun, Yunanla ilgili çağlarında bu tanrıçanın aldığı biçimi ortaya sermekle erken taş çağında başlayıp Roma imparatorluğunun putperestlikten Hıristiyanlığa geçişine kadar olan sürede tutarlı bir gelişmeyi izlemek olanağını vermektedir. Adı ne olursa olsun toprak ve bereket tanrıçası.
Yunan kaynaklarında adına rastlanan Artemis de zaman ve mekân içinde bir gelişmenin ürünüdür. Homeros metinlerinde sözü geçen Artemis'ten Latin yazınındaki Diana'ya varmak için nice nice değişimlere uğramıştır bu tanrısal figür. Bunları özetlemek için yazılı kaynaklardan, Efes'li Artemis'i tanımlamak için de Selçuk müzesinde gözümüzle görmek mutluluğuna eriştiğimiz eşsiz heykellerden faydalanacağız. Ana Tanrıçanın gerek Kybele, gerekse Artemis adıyla tam anlamına varmak bugüne bugün pek az bilginin başarabildiği bir iştir. Bu işte öncülük, bizim tarih ve din tarihi bilginimiz Halikamas Balıkçısı'ndadır. Aşağıdaki inceleme, onun bulgularının, tanımlarının ve şaşırtıcı bir kavrama ve bağlantı kurma gücüyle aydınlatıp canlandırdığı gerçeklerin bir derlemesi sayılabilir.
ADI VE EK ADLARI
Artemis'in adı tıpkı Apollon'unki gibi Yunanca değildir. Dokunulmamış, bozulmamış anlamına yakın gelen "artemes" sıfatından üreme olduğunu kanıtlamak güçtür. Artemis'in Apollon'un olduğu gibi parlaklık gösteren bir ek adı da yoktur. Adına takılan yüzlerce yersel sıfatı ise onun tapınıldığı çeşitli ülke ve bölgeleri açığa vurmaktan başka bir işe yaramaz. Tek üstünde durulması gereken ve kişiliğinin özünü yansıtan sıfatları ilkin Homeros destanlarında, sonra ilkçağ yazını boyunca rastlanan okçulukla ilgili sıfatlarıdır. İlyada'da bu tanrıçaya çokluk "ok taşıyan, ok saçan, okçu tanrıca" denir, kardeşi Apollon gümüş yaylı olduğu halde, Artemis için Altın sıfatının kullanılması dikkati çeker. İlyada'da Artemis için "altın yaylı, altın tahtlı ve dizginleri altın kakmalı" deyimlerine rastlanır, oysa ayla ilişkili bir tanrıçaya gümüşü, güneşle ilgili bir tanrıçaya altını daha çok yakıştırabiliriz. Başka bir sıfatı ise onun Apollon'la bağlantısını daha açıkça belirtmektedir. Deloslu Apollon'un bir tıpkısı olan Artemis'e övgüde şöyle deniyor: "Artemis'i övelim Musa, okçu tanrının kız kardeşini, Apollon'la birlikte büyümüştür ok atan o kız oğlan kız, atlarına yoğun sazlı Meles ırmağından su içirir ve Smyrna 'dan hızla geçerek sürer altın arabasını bağlık Klaros'a doğru, ki orada taht kurmuştur gümüş yaylı tanrı, orada bekler hedefi vuran tanrı kardeşi okçu tanrıçanın çelmesini."
Homerik denilen bu övgünün başlangıcındaki bu dizeler iki bakımdan ilgi çekicidir: Biri Artemis'in İzmir, Klaros ve Homeros'un atası sayılan İzmir'deki Meles suyuyla ilişkisini açığa vurur, burada her iki tanrının da Ege bölgesinden oldukları, oradan kaynak alıp oraya yerleştikleri anlaşılır; ikincisi Apollon için kullanılan "Hekatos" ve "Hekatebolos" ek adlarıdır ki bunları "okçu, okuyla hedefi vuran" diye çevirdiğimiz halde tam anlam ve kaynaklarını bilmemekteyiz. İlerde görüleceği gibi Artemis'le Helios soyundan bir ay ve büyü tanrıçası olan Hekate arasında yakınlık, benzerlik vardır, o kadar ki bu iki tanrıça kimi yerde birbirine karışır. Hekate'nin adı da Hekatos gibi çözümlenmemiş bir kökendendir. Bu aydınlanmamış köken Apollon, Artemis, Hekate üçlüsünün Anadolu ile daha bir ilişkisini mi dile getirir acaba? İlyada'nın XXI. bölümünde Akhilleus eliyle can veren Hektor'un savunulup savunulmaması, tanrılar arasında tartışmaya neden olur. Apollon bezmiştir, insanları kendi yazgılarına bırakmak düşüncesindedir. Artemis ise, kardeşine sertçe çıkışır (İlyada, XXI. Bölüm, 470 v. d.): "Ama kız kardeşi, yabani hayvanlar tanrıçası, çıkıştı ona, konuştu avcı Artemis, küçük düşürdü onu: 'Kaçıyorsun demek, okçu tanrı, Poseidon'a bırakıyorsun zaferi büsbütün, hak etmediği bir ün veriyorsun ona. Ne diye bir yayın var senin, aptal, yaramadıktan sonra o yay işine? Bir daha duymayayım babamızın sarayında övündüğünü, Eskiden beri ölümsüz tanrılar arasında yaptığın gibi, Poseidon'a baş kaldırıp karşı karşıya savaşırım diye.'
Yabani hayvanlar tanrıçası "potnia theron", ana tanrıça Kybele'ye özgü bir sıfattır. İlyada'da, Artemis'in de bu nitelikle adlandırılması dikkati çeker. Üstelik Artemis'in Anadolu'yla ilişkisini daha bir açıklar, hatta Ephesoslu Artemis'le ilişki kurar. Hele bundan sonra Hera'nın tartışmaya karışıp Troya'dan yana olan Artemis'e karşı öfkelenmesi büsbütün anlamlıdır (İlyada, XXI. Bölüm, 381 v. d.): "Bana karşı koymak mı şimdi niyetin, utanmaz köpek? İstersen yay taşıyıcısı ol sen, kadınlara karşı aslan yapmışsa da seni Zeus İstediğini öldürmek gücünü vermişse de sana zor ölçersin gücünü benim gücümle. Git dağlara, yaban keçilerini öldür, kendinden güçlüyle savaşmaktansa bu daha iyi. Anlamak istersen savası, cık karsıma, gör senden ne kadar üstün olduğumu, gücünü benim gücümle ölçmek neymiş, anla."
Aşağıda tanrıçanın niteliklerini ele alırken incelediğimiz bu parçalar Artemis'in adı, sanıyla bir Anadolu'lu tanrıça olarak karşımıza çıktığını belirler.
DOĞUŞU
Deloslu Apollon'a övgüde şöyle denir: "Selam sana, ey ulu Leto, Bu parlak çocukların anası, mutlu ana, sensin kral Apollon'u, okçu Artemis'i doğuran, kayalı Delos'ta doğurduydun oğlunu, vermiştin sırtını koca dağa, Kynthos'un sarp eteklerine, kızını Ortygie'de doğurduydun, İnopos akıntılarının orada, bir Fenike ağacı dibinde."
Bu metinden açıkça anlaşılan şu ki Leto önce Apollon'u Delos'ta, sonra da Artemis'i Ortygie, ya da Ortygia denilen yerde doğurdu. "Ortyks" Yunanca bıldırcın demek olduğuna göre, bu bıldırcın yeri, ya da adası neredeydi? Bu da tartışma konusu. İlkçağda bir çok yer Ortygia adıyla anılmakta, hepsi de Artemis'e yurt olmak hevesini gütmekteydi.
Bir açıklamaya göre Ortygia, Delos adasının eski adıymış, üstünde doğduktan sonra Apollon adını Delos, yani Parlak Ada olarak değiştirmiş. Ne var ki bu açıklama övgüde söylenene uymuyor, övgüde Delos'la Ortygia ayrı yerler olarak gösteriliyor, şu farkla ki İnopos deresi, sözlüklerde Delos adasının bir suyudur deniyor. Ortygia adlı Sicilya'da bir ada var, ama o söz konusu olamayacağına göre, kalıyor Efes yöresindeki Ortygia. Bu konuda Halikamas Balıkcısı'nın tanıklığına başvurmalıyız (Hey Koca Yurt, s. 219): "... İmparator Tiberius zamanında Anadolu' da, her iki adımda bir, kutsal yerler ve tapmaklar varmış. Katili olsun, hırsızı olsun, bu yerlerin dokunulmazlığına kolayca sığınabildiklerinden, ülkede güvenlik kalmamıştı. Onun için, Anadolu'daki kutsal yerlerin temsilcileri Roma'ya senatoya çağrılmışlar ki, bu yerlerin gerçeğiyle yalancısı ayrılabilsin..." Herkesten önce Efesliler huzura çıktılar ve şunları söylediler: " Apollon'la Artemis genellikle sanıldığı gibi Delos 'ta doğmuş değillerdir. Kendi ülkelerinde Kenkreios adlı bir su varmış ve bir de Ortygia denilen bir koruluk, Leto doğum sancılarıyla kıvranınca oraya gelmiş ve bugüne bugün orada duran bir zeytin ağacına dayanarak doğurmuş bu iki tanrıyı." Bunun üzerine o koru tanrı buyruğuyla kutsallanmış, öyle ki Apollon bile Kyklop'ları öldürdükten sonra Zeus'un öfkesinden orada korunmuş, yine orada Liber baba (tanrı Bacchus) savaşta başarı kazanınca tapınak çevresine sığınan Amazon'ları bağışlamış. Tapınağın kutsallığı Hercules'in Lydia 'ya egemen olduğu zamanda bu yiğidin izniyle daha da artmış ve bu hak Perslerin zamanında bile kaldırılmamış. (Tacitus Annales, 3, 58, 61. D.N) Bu Kenkreios denilen su, suyun yanıbaşındaki Kırkınca (köyün bugün adı Şirince'dir) denilen köyün suyudur. Kirkınca'lılar sularını oradan alırlar (s.221): Ortygia denilen yer, Solinissos (Bülbül) dağının kuzeyinde, Arvaliya vadisindedir. O yer şimdi Meryemana'nın evi olmuştur. Kenkreios suyu da Meryemana'nın kutsal suyu oldu. Anadolu kurak olduğundan, su başları eskiden beri kutsal sayılırdı. Prof. J. Garstang "Hitit İmparatorluğu" adlı yapıtında, Hitit kabartmalarının su başlarında olduklarını yazar. Nitekim Sipylos (Manisa) dağının kuzey eteklerindeki Hitit tanrıçası Hepa, yani Havva'nın önünde de su akar. Bizans çağında, su kaynaklarının, ayazma olarak kutsal sayılması sürdürülmüştür. Bu tez her bakımdan tutarlıdır: Artemis övgüsünde tanrıçanın İzmir ve Klaros'la ilişkisi, Efes'li Artemis'e yurt olarak Efes'e çok yakın bir yerin seçilmesi, Meryem Ana efsanesinin de bu yerle ilgili bulunması Ortygia denilen yerin bu olduğu görüşünü pekiştirir. Yunanistan'da birçok yerler kendilerine özgü bir Artemis kültü edindikleri ve tanrıçaya bölgesel adlar verdikleri halde, hiç biri doğum yerini değiştirmek yoluna gitmemiş, veya gitmişse de başaramamıştır. Artemis'lerin çokluğu tanrıçanın asıl kaynağını unutursa bile, Efes'li Artemis'in bu adlı bütün tanrısal imgelere kaynak ve örnek olduğu apaçıktır.
NİTELİKLERİ VE EFSANELERİ
Homeros destanlarında Artemis'in rolü Apollon'unki kadar büyük değildir. Anası Leto, kardeşi Apollon, Ares, Aphrodite ve ırmak tanrı Ksanthos'la birlikte Troya'lıları tutar, onları savunmada gevşeyen Apollon'u azarlar. İlyada'da Artemis'e verilen sıfatlar tanrıçanın değişmez nitelikleri olarak kalır. Artemis ok, yay, at ve arabayla yakından ilgilidir, ama bu araç ve silahları sonraki yazında olduğu gibi av ve avlanma amacıyla değil, çok daha önemli bir iş için kullanır: Apollon gibi Artemis de insanları oklarıyla vurup öldürür. Ansızın ölüm erkekler için Apollon'un, kadınlar için Artemis'in oklarıyla olur, bu çeşit ölüm ise tatlı bir ölüm sayılır. Andromakhe'nin anası, Niobe'nin kızları, daha başka kadınlar hep bu oklarla can verir, kimi zaman Artemis öldürücü okunu öç ya da ceza amacıyla atar (Niobe), ne var ki destanlarda kardeşiyle paylaştığı bu üstün güç başka hiç bir tanrıya vergi değildir. Çocuk doğururken ölen kadınların ölümü de Artemis'ten gelmedir. Bu yüzdendir ki doğumla doğrudan doğruya ilgili bir tanrıça olarak Hera, Artemis'e "Sen kadınlar için bir aslansın" der (İl. XXI 483) ve Zeus babanın kızına bu yetkiyi verdiğine yakınır.
İlyada'da sözü edilen başka efsanelerde de Artemis doğa güçlerini ve özellikle hayvanları elinde tutan "potnia theron" olarak gösterilir, Meleagros'un babası Oineus'a kızdığı için ülkesine korkunç bir yaban domuzu salar (Meleagros), Agamemnon avlanırken kutsal bir geyiğini öldürüp böbürlendiği için İphigeneia kurbanını şart koşar, böylece Troya savaşının da, Akha'ların başkomutanı Agamemnon'un da kaderini dileğince saptar (Agamemnon, İphigeneia). Artemis'in avcı kız ve kesinlikle kız oğlan kız olarak nitelikleri Homeros destanlarında pek belirtilmiş değildir. Yalnız Odysseia'da denizden kurtulan Odysseus Phaiak'lar kralının kızı Nausikaa'yı hizmetçilerinin arasında görürken şöyle seslenir (Od. VI, 149 vd.): "Yalvarırım, kraliçem sana, ister tanrı ol, ister insan. Yaygın göklerdeki tanrılardansan, ulu Zeus'un kızı Artemis olmalısın, görünüşün, boyun boşun, dipdiri bedeninle tıpkı osun."
Burada Odysseus'un demek istediği şu: Tanrıçaların da, kadınların da en güzelisin. Nitekim birçok yerlerde Artemis "Kalliste" (en güzeli) adıyla anılır. Doğada egemen, canlıların ölüm, kalımını elinde tutan güçlü tanrıça kavramından doğanın içinde hayvanlarla birlikte yaşayan, ormanlarda derelerde ağaç ve su perileriyle dolaşıp eğlenen avcı kız ve özellikle kız oğlan kız tanrıça kavramına geçiş, yani Efes'li Artemis'ten Hellenistik ve Latin şiirindeki Diana'ya geçiş kolayca anlaşılır doğal ve olağan bir geçiştir. Sürekli bir evre içinde gördüğümüz Artemis figürü böylece avcılık ve bakirelikle ilgili efsane ve masallarda rol almış (ör.Aktaion) ve ay tanrıçası Selene, gecenin karanlık güçlerine egemen Hekate ile bir tutulmuştur. Biz yalnız şunu belirtmek isteriz ki, mythos'un kaynağı sayılan Homeros destanlarında karşımıza çıkan Artemis, avcı tanrıçasından çok kişiliğinde dişi yaratığın üç aşamasını, yani kızlık, kadınlık ve analık aşamalarını da birleştiren büyük Efes'li tanrıçaya benzemektedir. Burdan çıkan sonuç da şu ki, Yunan din ve efsanesindeki Artemis kaynağını Anadolulu tanrıçadan almaktadır, birçok mythos yazarlarının bugüne dek ileri sürdükleri tezin tersine Yunan asıllı olan Artemis sonradan Asia'lı Ana Tanrıca ile birleştirilmiş değildir. Bu tanrıçanın başka önemli bir kaynağı da Girit'tir. Britomartis ve Diktynna diye anılan Girit'li Artemis'ten bu adlar altında söz edilecek, Efes'li Artemis ise ayrı bir bölüme konu olacaktır.
EFESLİ ARTEMİS
Ephesos kazıları sırasında bulunan biri büyük, ikisi küçük üç Artemis heykeli arkeolojide olduğu kadar, dünya din tarihinde de çığır açmıştır, Çünkü çok memeli Artemis figürlerinden daha önce ortaya çıkıp Avrupa müzelerinde korunan tek tük örnekler var idiyse de, bu tanrıça tipinin Efes'e özgü olduğu ve Efes'te yapıldığı kesinlikle bilinmiyor, yahut bilinse bile Ege tarih ve sanatına ışık tutmak amacıyla değerlendirilmiyordu. Bugün bu Artemis heykellerini canlı canlı karşımızda görmekle, yalnız bu tanrıçayı değil, onunla ilgili bütün bir tanrı dünyasını, arkasında da koca bir tarih çağını aydınlatabiliyor, gizli ya da karanlık kalmış birçok bilimsel sorunun çözümüne gidebiliyoruz. Dahası var, değeri paha biçilmez, güzelliği dillere destan Artemis Ege'nin şanını dünyaya yayarak Türkiye turizmine çok önemli bir ileri adım artırmıştır. Halikamas Balıkçısı Cevat Şakir'in İngilizce olarak yazdığı ve İzmir Tercüman Rehber Derneğince 1971'de yayımlanan "Asia Minör" adlı broşür Efes'li Artemis üstüne bütün bilgileri toplamakta ve tanrıçanın bugüne dek yapılmamış bir tanımını yapmaktadır. Aşağıdaki yazıda bu broşürden faydalanılmıştır:
a) Kaynağı: Efes'li Artemis'in kaynağı hiç şüphe yok ki Anadolulu Ana Tanrıçadır. Sümer'lerden önce var olduğu Çatalhöyük kazılarından anlaşılan ve Sümer'lerce Mâ ya da Marienna, Hitti'lerce Kupapa, Kubaba ya da Hepa, Suriye'den Arabistan'a kadar olan bölgede Lat, Girit'te Rhea, Phrygia'da Kybele, Lykia'da Leto olarak adlandırılan bu büyük bereket tanrıçasının Efes'e ne zaman geldiği, orada Artemis adıyla kültünün ne zaman başladığı kesinlikle saptanamazsa da, bu tanrıçanın Phrygia, Lydia ve Minoen Girit kültlerinin etkisi altında çeşitli evreler geçirerek yukarda adları sayılan tanrıçalardan ayrıldığı ve bugün Efes'li Artemis biçmine girdiği apaçıktır. Bu evreyi çağı çağına izleyemezsek de, arkeolojik bulgularla yazılı metinlerin karşılaştırılmasından Efes'li Artemis'in İsa'dan önce II. bin yılda Efes yöresine yerleşmiş olduğu kanısına varılabilir.
b) İmgesi: Ana Tanrıça'nın bütün Akdeniz çevresinde ve özellikle Orta Anadolu'da bulunmuş çeşitli imgeleri, idol, figürin ve küçük heykelleri arasında Efes'li Artemis apayrı bir yer tutar. Efes'teki Artemision adlı tapınağında çok memeli, başı taçlı, gövdesi birçok figürlerle örtülü, ayakta duran, büyük boy heykeli herhalde çok eski, ilkel bir imgenin geliştirilmiş biçimidir. Bu ilkel imge ise bir "ksoanon", yani hemen de hiç yontulmamış bir tahta heykel, ya da Pessinus'taki Kybele için olduğu gibi bir "diopetes" yani gökten düşmüş sayılan bir taştı. Zamanla tanrıçanın imgesi zengileşerek, Artemis'in bütün niteliklerini dile getiren yüklü ve süslü bir heykel olmuştur. Bu haliyle Artemis heykeli tanrıçanın doğaya egemenliğini de, uygarlığın her türlüsünde yöneticiliğini de simgeler: Başının üstünde üç kat kule biçiminde üç tapınak taşır, bununla kırları olduğu kadar şehirleri de koruduğu gösterilir; derin ve ciddi bakışları sonsuzluğa dikilidir, tanrıçanın ulu gücünü yansıtır, ensesi dolunay biçiminde bir diskle çevrilidir, alnında hilâl taşır, böylece ay tanrıçası olduğu belirlenir, diskin her iki yanında beşer griffon, yani kartal başlı aslan vardır ve boynunda zodiak işaretlerinden örülmüş kalın bir gerdanlık sarkar. Onun altında da dört kat meme görülür. "Polymastos" yani çok memeli diye tanımlanan heykelin meme sayısı 17 ile 40 arasında değişir. Ama bu memelerin ucu olmadığından kimi bilginler bunları hurma ya da erkek arı gövdeleri diye yorumlamak yoluna gitmişlerdir. Tanrıçanın Arı Kraliçesi unvanıyla ilgili görülen bu sarkıntılar ne olursa olsun, Artemis'in bolluk ve bereket simgeleridir. Eteği altı kat dörtgen biçiminde plaklara bölünmüştür, her dörtgenin içinde kabartma aslanlar, keçiler, boğalar, griffon'lar, sfenks'ler ve arılar görülür, bunların ortada olanları üçer üçer dizilmiştir. Gövdesini saran bütün bu simgesel süsler tanrıçanın kutsal tahta yonutuna zaman zaman giydirilen birer giysi niteliğinde olsa gerek. Nitekim Efes'te tanrıçanın giysilerini korumakla görevli soylu genç kızlar bulunduğu, bunların kız oğlan kız oldukları sürece hizmet gördükleri, evlenince ayrılıp yerlerini başka kızlara bıraktıkları bilinir.
Tanrıça heykelinin değişmez kutsal simgelerinden biri de üç sayısıdır. Bu sayı ile Artemis'in üçlü karakteri dile gelmekte, hem kız, hem evli kadın, hem de ana olarak yaşam sürecinin bütününe egemenliği simgelenmektedir.
Tanrıça evrenseldir: Sürekli değişim halinde olan ayı etkisi altında tutar, doğum yeri çok doğurgan diye bilinen bıldırcınla ilgilidir, arıların kraliçesi, uygarlığın koruyucusudur, gökte ve yeryüzündeki gerçek ve gerçeküstü bütün yaratıklar onun buyruğundadır. İnsanların da, hayvanların da ecesi, bütün doğanın yöneticisidir. Efes'li Artemis'in Ana Tanrıça ile paylaştığı bu nitelikleri İonya'ya özgü bir biçimde ve Prygia'da tapınılan Kybele'ninkilerden ayrı motif ve simgelerle dile getirmesi, üstünde durulması gereken bir özelliktir, İonya, düşünürleri ve sanatçılarıyla uygarlık dünyasına nasıl öncülük etmişse, Ana Tanrıça imgesini yaratmakta da başka hiçbir ülke ve yörede erişilemeyen bir yetkinliğe ulaşmış, göz kamaştırıcı bir başarı ortaya çıkarmıştır.
Bu essiz sanat anıtıyla çığır açıcı essiz bir düşüncenin taşıyıcısı olan Efes'li Herakleitos arasında ilişki kurmamak için kör olmalı. Kaldı ki doğada akışı görüp evreyi ilk dile getiren büyük filozofun düşüncesini Artemis tapınağında tanrıçanın imgesine baka baka geliştirdiğini de biliyoruz.
c) Tapınağı: Artemis'in Efes'teki tapınağı Artemision dünyanın yedi harikalarından biriydi. İlkçağ yazarları onu anlatmakla bitiremezler. 190 metre boyunda, 55 metre enindeki yapı İonya üslubunda 127 sütun üstüne kurulmuştu. 15 metre yükseklikteki bu sütunların 36'sı kabartmalarla süslüydü, bunların biri ünlü heykeltıraş Skopas'ın elinden çıkmıştı. Sunağı Praksiteles'in eseriydi, içinde bulunan Amazon'ar anıtının heykellerinin yapılmasında Polykleitos, Pheidias, Kresilas, Kydon gibi Yunan ilkçağının en büyük sanatçıları çalışmış, resimleri Efes yurttaşı olan Apelles'in elinden çıkmıştı. En parlak çağında Artemision Atina'daki Parthenon'dan dört kat büyük olup akıllara durgunluk veren bir yapıydı. Artemis'e adanmış kutsal bir alanda I.Ö. 652 yılında bitirilen ilk taş tapınak Kimmer'lerin Anadolu'ya saldırısında yıkılmış ve İ.Ö. 564-546 yıllarında, bir dünya harikası sayılan asıl Artemision kurulmuştu. Büyük İskender zamanına kadar tapınak olduğu gibi kalmış ve Ege yöresini ele geçiren yabancı idarelerce de saygı görmüştü. İskender'in doğduğu İ.Ö. 356 yılında Tapınak Herostratus denilen ve bir deli olduğu ileri sürülen bir Efesli'nin eliyle yakılmış. Bu kadar koca bir yapının bir adam tarafından nasıl yok edilebileceği bir sır olarak kaldığı gibi, bu işte tapınağın paha biçilmez hazinelerini ele geçirmeyi düşünen rahiplerin parmağı olduğu sanılır. 30 yıl sonra tapınağın yeniden yapılmasına başlanmış ve Lydia kralları gibi İskender de yapımına büyük bağışlarla katılmıştır.
Yunan ve Roma ilkçağı boyunca uygar dünyanın hayranlığını üstüne çeken Artemision barındırdığı sayısız rahip ve görevli heyetleriyle başlı başına bir idare haline gelmiş, para basımı, kredi ve bankacılık işlemlerine önayak olmuş ve bu yolda uluslararası bir alışveriş kurumu meydana getirmiştir. Bu dünya harikasının yerinde yeller esmesi, İngiliz çukuru denilen bir bataklık haline dönmesi Hıristiyanlıkla başlayan korkunç bir çapulculuk hareketinin sonucudur. Aziz Paulus'un Efes'e gelişinde yeni dine karşı direnen Efes'liler Bizans imparatorluğunun yağmacılığına karşı koyamamışlar, zamanla dünya harikasının taşları bir bir sökülerek Ayasofya'nın yapımında kullanılmıştır. Eşsiz mermer ve taşların geri kalanı da Efes'teki Sen Jan kilisesinde kullanılmıştır. İki üç yüzyıl önce British Museum'un Efes'e yolladığı bir arkeolog grubu da ne bulduysa İngiltere'ye aktarmış, böylece Artemis'in dillere destan tapınağı boyuna taşıp şehri sular altında bırakan Kaystros'un (Küçük Menderes) da yardımıyla kurbağaların ötüşüp oynaştığı bir batak haline gelmiştir.
d) Etkisi: Ana Tanrıçanın bir simgesi olan Efes'li Artemis'in Phrygia'lı tanrıça Kybele kadar etkisi olduğu ve adı ortadan silindikten sonra da başka tanrısal varlıkların arkasında gizli bir yaşam sürdürdüğü bir gerçektir. Artemis'i sürdüren en belirli tanrı kişiliği hiç şüphesiz ki Meryem Ana'dır. Aziz Paulus'u Efes tiyatrosunda dinledikten sonra ilkin dirençle karşılayan ve "İsa ya da Meryem'den bize ne, bizim tanrıçamız büyük Artemis'tir" diyen Efes'liler zamanla gevşemişler, denemez. Onlar, kültür süreçlerinde eşi az görülen bir transposition örneği vermişler, yani inandıkları, tapındıkları büyük tanrıça kendilerine yasak edilince, inançları yüzünden akla, hayale sığmaz İşkence ve saldırılara uğrayınca Meryem diye karşılarına çıkarılan ve zorla kabul ettirilen tanrısal varlığa Artemis'in bütün niteliklerini aktarmışlar, böylece inançlarının özü korunduğu gibi Meryem Ana'yı yüceltmişler, onu da büyük bir ana, büyük bir tanrıça nitelikleriyle dünyada tutulabilen bir varlık olarak yaratmışlardır. Onun içindir ki Meryem Ana' nın Efes'e getirilmesi, Efes'te Bülbül dağındaki tapı yerinde yaşayıp ölmesi olayı bir gerçek olsun ya da olmasın, Meryem Ana imgesi Efes'le yakından ilgilidir, Meryem Ana Anadolu'nun ve özellikle Efes'in bir yaratısı, bir başarısıdır denebilir. Tarihte bir kültür sürecinin kesintisizce korunmasını başarmak, insanlığa kök salmış birkaç inancın çağlar boyunca ve gelip geçen sayısız uluslar, yönetimler, değişmelere karşın sürdürülmesini sağla-mak uygarlık denilen büyük kavramın bir belirtisidir. Bu yüzdendir ki Efesli Artemis bugün karşımızda olanca canlılığıyla yaşamaktadır.