Anasayfa / Paleontoloji

Balkan fosilleri evrim tezlerini değiştirebilir

Yunanistan’da ve Bulgaristan’da bulunan 7.2 milyon yıllık insanımsı tür fosilleri, insanlığın kökeninin Doğu Akdeniz’de olabileceği hipotezini doğurdu. Evrim teorsine göre ilk insanın Afrika'da ortaya çıktığı tezine karşı, ilk insan Doğu Akdeniz’de ortaya çıktı teorisi ortaya atıldı. Ancak bazı paleontoglara göre kanıtlar şimdilik çok yetersiz.

 

Balkanlarda 7.2 milyon yıllık ön insan olduğu iddia edilen fosiller bulundu

Yunanistan ve Bulgaristan’da ortaya çıkarılan 7.2 milyon yıllık fosilleri analiz eden bilim insanları, insanlığın kökeninin önceden kabul edildiği gibi Afrika’da değil, Doğu Akdeniz’de olabileceği hipotezini öne sürüyor.

Graecopithecus freybergi olarak adlandırılan insanımsı türün, evrim teorisine göre oluşturulan soy ağacında, şempanze ve insansı türün ortak atasından türeyen ilk insanımsı türlerden olabileceği ileri sürülüyor.

Uluslararası araştırma ekibine göre, evrim teorisi doğrultusunda büyük maymunlar ve insanların paylaştığı ortak soy, şimdiye kadar kabul edildiğinden yüz binlerce yıl daha önce bölündü. Graecopithecus freybergi türüne ait iki fosili üzerinde en son teknoloji yöntemleriyle yapılan araştırmalar sonucunsa bunların "ön-insan" olduğu iddiası ortaya atıldı.

Arkeofili.com sitesindeki Erman Ertuğrul imzalı haberde yer alan bilgilere göre; PLOS ONE dergisinde iki makale olarak yayımlanan bulgular, insansı soylarının bölünmesinin Doğu Akdeniz’de meydana geldiğini ve geleneksel olarak kabul edildiği gibi Afrika’da gerçekleşmediğini iddia ediyor.

İnsanlar ve şempanzeler anatomik olarak birbirine en yakın canlılar. Evrim teorisine göre oluşturulan soyağacına, şempanze-insan ortak atalarının nerede yaşadığı konusu paleoantropolojide en popüler tartışma konuları arasında başı çekiyor. Araştırmacılar şimdiye kadar soyların 5 ila 7 milyon yıl önce ayrıldığını ve ön insanların Afrika’da ortaya çıkmış olduğunu ileri sürüyordu.

1994 yılında Fransız paleoantropolog Yves Coppens’in ortaya attığı teoriye göre, Doğu Afrika’daki iklim değişikliği hayati rol oynamış olabilirdi. Almanya, Bulgaristan, Yunanistan, Kanada, Fransa ve Avustralya’dan araştırmacıların oluşturduğu ekiplerin yayımlanan iki çalışması ise insanlık tarihinin başlangıcı için yeni bir senaryo doğurdu.

Diş köklerindeki kaynaşmalar kanıt gösterildi

Bilgisayar tomografisini kullanarak fosillerin iç yapıları görselleştirdildiğinde, diş köklerinin çoğunun kaynaştığıı görüldü.

Yunanistan'ın Atina kentindeki Pyrgos Vassilissis’de bulunan 7.175 milyon yıllık Graecopithecus freybergi türünün (El Graeco) alt çenesi...

Böhme, “Büyük maymunlar tipik olarak iki ya da üç ayrı ve açılan köklere sahipken, Graecopithecus’un diş kökleri içe doğru ve kısmen kaynaşmıştı. Bu, modern insanların, erken insanların ve Ardipithecus ve Australopithecus’un da dahil olduğu birkaç insan türü için karakteristik bir özelliktir.” diyor.

Bilim insanları tarafından ‘El Graeco’ olarak adlandırılan alt çene, Graecopithecus freybergi türlerinin insanlık öncesi soyuna ait olabileceğini düşündüren ek diş kökü özelliklerine sahip

Graecopithecus, Afrika’da bulunmuş ve potansiyel ön insan olabilecek fosillerden yüz binlerce yıl daha eski. Afrika’daki Chad’ta bulunan Sahelanthropus, 6 ila 7 milyon yıl yaşındaydı.

Araştırma ekibi, Yunanistan ve Bulgaristan’daki Graecopithecus fosil alanlarının sedimantanik sıralamalarını fiziksel yöntemlerle tarihlendirdi ve her iki fosil için de günümüzden 7,24 ve 7,175 milyon yıl öncesi çıktı. Böhme, “Bu tarih, Messinian döneminin başına, yani Akdeniz’in tamamen kurumasıyla biten çağa denk geliyor.” diyor.

Bulgaristan, Azmaka’da, Graecopithecus’un 7.24 milyon yıllık üst premoları

Toronto Üniversitesi’nden paleoantropolog ve araştırmanın eş yazarı Profesör David Begun, “Bu tarihler, insan-şempanze soylarının ayrılmasının Akdeniz’de gerçekleştiğini gösteriyor.” diyor.

Farklılaşmanın itici gücü olarak çevre değişiklikleri

Doğu Afrika’dan çıkış teorisine göre, ön insanların evrim süreci, dramatik çevresel değişikliklerden kaynaklanmış olabilir. Böhme liderliğindeki araştırma ekibi, Kuzey Afrika Sahra Çölü’nün oluşmasının yedi milyon yıldan daha öncesine dayandığını gösterdi. Ekip, bunu iki fosilin bulunduğu çökellerin jeolojik analizlerine dayanarak sonuçlandırdı. Sahra’dan coğrafi olarak uzak olmasına rağmen, kırmızı renkli siltler çok ince taneli ve çöl tozu olarak sınıflandırılabilir. Münferit toz parçacıklarındaki uranyum, toryum ve kurşun izotoplarının analizi, 0.6 ila 3 milyar yıl arasında bir yaş gösteriyor ve Kuzey Afrika kökenli olduğuna işaret ediyor.

Rüzgarla savrulan toz partikülünün elektron mikroskop görüntüsü. Sahra Çölü’ne ait olan bu parçacık, Yunanistan’da 7.2 milyon yıllık tortularda bulundu

Üstelik tozlu tortu, yüksek miktarda farklı tuzlara sahip. Tübingen araştırmacıları, “Bu veriler, 7.2 milyon yıl önce yayılmış bir Sahra örtüsünü belgeliyor. Bu Sahra fırtınaları, o zamanlar Akdeniz’in kuzey kıyılarına kırmızı ve tuzlu tozlar taşımıştı.” diyor. Bu süreç bugün bile gözlemlenebiliyor. Bununla birlikte araştırmacıların modellemesi, metrekare ve yıl başına 250 grama kadar, geçmişteki toz miktarı Güney Avrupa’daki son toz yüklemelerinin on katından büyük ölçüde aştığını gösteriyor.

Yangın, çim ve su stresi

Araştırmacılar, Kuzey Afrika’daki Sahra’nın gelişimiyle, çağdaş olarak Avrupa’da bir savana biyomunun oluştuğunu gösterdi. Yeni metodolojilerin bir kombinasyonu kullanılarak, odun kömürü ve fitolit olarak adlandırılan bitki silikat parçacıklarının mikroskobik parçaları incelendi. Saptanan fitolitlerin çoğunun, çimenlerden ve özellikle günümüz tropikal çayırları ve savanalarında yaygın olan C4-fotosentezin metabolik yolunu kullananlardan türediği belirlendi. C4 çimenlerinin küresel yayılımı, sekiz milyon yıl önce Hint alt kıtasında başladı – Avrupa’daki varlığı daha önce bilinmiyordu.

Böhme, “Fitolit kayıtları ciddi kuraklık bulguları sağladı ve kömür analizi, tekrar eden bitki örtüsünü gösterdi. Kuzey Afrika’da ilk kez yedi milyon yıl öncesinden bir çölün oluşması ve savanaların Güney Avrupa’ya yayılması, insan ve şempanze soylarının bölünmesinde merkezi bir rol oynamış olabilir.” diyor ve bu hipotezi North Side Story (Kuzey Yakası Hikayesi) olarak adlandırıyor ve East Side Story (Doğu Yakası Hikayesi) olarak bilinen Yves Coppens’in tezini hatırlatıyor.

Profesör Nikolai Spassov, “Özetle, Graecopithecus’la birlikte bulunan zürafalar, ceylanlar, antiloplar ve gergedanlar ile uyuşan bir savanayı yeniden inşa ediyoruz.” diyor.

Tartışmanın yönünün arkeologların ortaya çıkaracağı arkeoloji bulguları ışığında ilerleyen yıllarda değişebileceği görülüyor.

BAZI PALEONTOGLARA GÖRE KANITLAR YETERSİZ

“The Conversation” adlı haber sitesi, Afrika kıtasında yoğun çalışmaları olan ve Avrupa araştırma ekibinde yer almayan paleontolog ve paleobiyolog Dr. Julien Benoit ile bu konuda bir söyleşi gerçekleştirdi. Röportaja göre,  bu teori insanların kökeninin Afrika’dan geldiğini gösteren çok sayıda kanıtla çelişiyor.

The Conversation: Bu yeni araştırma, insanlığın beşiği olarak Afrika’nın değil, Yunanistan’ın adlandırılması gerektiğini iddia ediyor. Sizce bu doğru mu?

Dr. Julien Benoit: Sıra dışı iddiaların, iddia edilen şeyi desteklemek için fevkalade özel kanıtlara ihtiyacı vardır. İnsanlığın kökenini Afrika olarak gösteren tezler şu anda iki önemli unsur tarafından desteklenmektedir.

İlk olarak, ilk hominin fosili olarak bilinen Australopithecus africanus 1924 yılında Güney Afrika'da keşfedildiğinden beri bu topraklarda binlerce hominin fosili bulundu. Bunu izleyen fosil bulguları, Afrika topraklarındaki insan evriminin tarihçesini tam olarak yazdı. Bu fosiller, bugün Çad'da 6 ila 7 milyon yıl önce yaşayan Sahelanthropus'tan doğu Afrika'daki en eski Homo sapiens'e kadar uzanıyor.

İkincisi, en yakın maymun akrabalarımız olan Şempanze ve Goriller de Afrika'dandır. İnsanlığın kökeninin Afrika olduğunu kuvvetle gösteren son ortak atalarımız 8 ila 12 milyon yıl önce bir yerde yaşıyordu. Bu durum Avrupa kökenli bu gibi çalışmalara yer vermiyor.

Afrika kökenli fikir birliğine karşı çıkan herhangi bir çalışma, iddiasını desteklemek için çok güçlü kanıtlar ve mükemmel bir metodoloji sağlamalıdır. Bence bu çalışma bu kriterleri karşılamıyor.

Neden olmasın?

Öncelikle malzeme iyi korunmuyor. Çoğunlukla bulunan malzeme tam olarak dişleri olmayan bir çeneden meydana geliyor. Bu bir problem, çünkü insanlar da dahil olmak üzere herhangi bir primatı sınıflandırırken, dişlerin anatomik özellikleri en önemli unsurdur.

Yazarlar, çenenin dördüncü azı dişinin kökünün bir homininkine benzediğini iddia ediyorlar. Bu, geleneksel olarak paleoantropolojide kullanılan bir karakter değildir. Özellikle de tüm homininler benzer diş köklerine sahip değildir. Bu karakter oldukça değişkendir, bu nedenle sınıflandırma için güvenilmezlerdir.

Ayrıca, eksik köpek dişinin küçük olmasının bu fosili hominin soyuna yakınlaştıracağını iddia ediyorlar. Bu, homininlerin küçük köpek dişliler olduğu varsayımına dayanmaktadır. Bu da yine doğru değildir. Zengin fosil kayıtlarına sahip olan Avrupa'da, küçük köpek dişleri olan ama insanlarla hiç ilgisi olmayan Oreopithecus adlı bir maymun var.

Bu bağımsız, paralel evrimin bir örneğidir. Örneğin, yunuslar balık gibi görünür, ama değillerdir. Bu muhtemelen Graecopithecus ve arkadaşları için de geçerlidir.

Bu yeni çalışmadaki çenenin, insanlarla ilgisi olmayan bir maymun türünü temsil ettiğini düşünen birçok meslektaşımla aynı fikirdeyim. Bunlar, Oreopithecus gibi, dördüncü azı dişi köklerinin ve küçük köpek dişlerinin kaynaşması gibi insan özelliklerini evrimimize paralel olarak geliştiren türlere ait olabilir.

Son olarak bu çalışma, filogenetik bir analizden yoksundur. Bu, güvenilir bir evrim ağacının yeniden yapılandırılması için kullanılan istatistiksel bir yöntemdir. Bu tür bir analiz yapmadan bir fosil türünün erken bir hominin olduğunu söylemek, aslında bir matematik yapmadan bir denklemin sonucunu vermek gibidir.

Avrupa kökenli teoriyi onaylamak veya çürütmek için ne tür bir araştırma ve açıklık getirme gereklidir?

Bir filogenetik analiz çok önemlidir. Bu, türlerin evrim ağacını yeniden kurmanın ve aralarındaki ilişkileri ele almanın bir yoludur.

Bu, bilim insanlarının bu fosil çenesini, evrim ağacındaki gerçek konumunu değerlendirmelerini, Graecopithecus ve homininler arasında gözlemlenen benzerliklerin bağımsız olarak edinilip edinilmediğini veya gerçek bir ortak atadan miras kaldıklarını test etmelerini sağlayacaktır.

Eğer iddialar doğruysa, bu tamamen tarihi yeniden yazmamız gerektiği anlamına mı gelir?

İnsanlığın Avrupa'da doğduğu teorisi eskidir. Güney Afrika'da Australopithecus’un keşfedildiği 1924 yılından sonra bu görüş terk edilmiştir.

O zamandan bu yana Afrika'da, Afrika kökenli teorileri destekleyen binlerce fosil bulundu. Bu yeni fosil aslında okyanusta bir damla gibi. Bu fosil çok az şey değiştirecek, çünkü Afrika kökenli teoriyi tamamen reddetmek için çok daha fazla ve daha iyi korunmuş malzemeye ihtiyaç olacaktır.

Bu çalışma, yepyeni bir araştırma alanı açar, ancak ders kitaplarını değiştirmez.

****

Röportaj çevirisi: Aktüel Arkeoloji

Makale 1: Jochen Fuss, Nikolai Spassov, David R. Begun, Madelaine Böhme. Potential hominin affinities of Graecopithecus from the Late Miocene of Europe. PLOS ONE, 2017; 12 (5): e0177127

Makale 2: Madelaine Böhme, Nikolai Spassov, Martin Ebner, Denis Geraads, Latinka Hristova, Uwe Kirscher, Sabine Kötter, Ulf Linnemann, Jérôme Prieto, Socrates Roussiakis, George Theodorou, Gregor Uhlig, Michael Winklhofer. Messinian age and savannah environment of the possible hominin Graecopithecus from Europe. PLOS ONE, 2017; 12 (5): e0177347