Bir Anadolu Höyüğünün sıradışı hikayesi
Kaman – Kalehöyük, Anadolu’da yapılan kazılar içerisinde, kazı, eğitim ve laboratuar çalışmalarının birlikte yürütüldüğü tek merkezdir.
986 yılının 31 Mayıs’ında vurulur ilk kazma. Türkiye’nin önemli bilim insanlarından Arkeolog Prof.Dr.Tahsin Özgüç’ün öngörüleri ile başlar kazı. Bu dünya mirasını Kaman’a, Kırşehir’e kazandıracak yatırım; kilometrelerce öteden, deniz aşırı bir ülkeden gelecektir. Ve ilk kez bir prens kazı heyeti şeref başkanı olarak Türkiye ve Dünya tarihine geçecektir; Japon Altes Prensi Takahito Mikasa.
İç Anadolu’nun tam ortasında önemli bir ticaret yolunun üzerinde yer alan ve birbirinden özel binlerce eseri bağrına basan Kalehöyük; 280m çapının, 16 m yüksekliğinin içinde yüzyıllar boyunca 4 ayrı kültür katmanını saklamış ve bu şaheserlerin günümüze ulaşmasını sağlamıştır.
I.Kat Osmanlı Dönemi (M.S.15 – 17. yüzyıl)
II. Kat Demir Çağı (M.Ö.12 – 4.yüzyıl)
III. Kat Orta ve Geç Tunç Çağı (M.Ö.20.-12.yüzyıl)
IV. Kat Eski Tunç Çağı (M.Ö.23.-20.yüzyıl)
Ne var ki; Kaman-Kalehöyük’ün görücüye çıkan eserleri hâlâ buzdağının görünen yüzü kadardır. Eski çağlardan modern çağa; Anadolu tarihini ve onun dünyadaki yerini ortaya koyan kazıların 50 yıl boyunca sürmesi, Kalkolitik ve Neolitik Çağlara ait eserlerin ve eski kültür katlarının gün ışığına çıkması beklenmektedir.
Önemli bir ticaret yolunun üzerindir Kaman – Kalehöyük. Eğitimini Türkiye’de tamamlayan ve 30 yılı aşkın süredir Türkiye’de yaşamakta olan Dr.Sachihiro Omura başkanlığındaki Japon kazı heyetince yürütülen kazılar ile hedeflenen; Anadolu’nun ortasında yer alan Kalehöyük’ün kültür stratigrafisinin incelenerek Anadolu’nun Dünya tarihi ve kültürleri içerisinde hangi rolü oynadığını öğrenmektir.
1978 yılında bu amaca hizmet etmek ve akademik çalışmalara imkân tanımak üzere yine Japon Altes Prens Takahito Mikasa tarafından kurulur Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü. Kuruluşundan günümüze birçok akademik araştırmaya, araştırmacıya ve öğrenciye ev sahipliği yapar. Konservasyona dair yaptığı yayınlar ve eğitimler ile Türkiye’nin nitelikli iş gücü açığının doldurulmasına katkıda bulunur. Kütüphanesinde yer alan koleksiyon değeri yüksek eserleri sayesinde zaman içinde Arkeoloji konusunda önemli bir kütüphane oluşturur.
Prof.Dr.Tahsin Özgüç’ün tavsiyesi, Altes Prens Takahito Mikasa’nın onayı ile Dr.Sachihiro Omura başkanlığında kurulan Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü çalışma amaçlarına uygun olarak; dünyanın çeşitli ülkelerinden arkeolog, konservatör, müzeci ve öğrencilerin katıldığı; arkeoloji, antropoloji, zoo-arkeoloji, arkeobotanik, jeoloji ve konservasyon gibi dallarda düzenlediği kurs, sempozyum ve konferanslar ile dünya ölçeğinde bir cazibe merkezi olur.
Kaman – Kalehöyük, Anadolu’da yapılan kazılar içerisinde, kazı, eğitim ve laboratuar çalışmalarının birlikte yürütüldüğü tek merkezdir. Sağladığı bu özellikler ile Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü sadece Türkiye’de değil dünya ölçeğinde de eşi benzerine zor rastlanabilecek bir yapıdadır.
Bu yapı zamanla bir başka ihtiyaca da farkındalık yaratacak ve kültürel mirasın korunması, yeni nesillere yerinde aktarılması için bir başka üst yapıya ihtiyaç duyulduğunu ortaya koyacaktır.
Kaman - Kalehöyük Müzesi’nin yapımı için 2005 yılında atılan ilk adımın meyveleri “Türkiye’de Japonya Yılı” olarak kutlanan 2010 yılında toplanacaktır. Müzenin yapım aşamaları tamamlanacak ve 10 Temmuz 2010’da Müze; Japon Altes Prensi Tomohito Mikasa ve kızı Altes Prenses Akiko’nun da katıldığı mütevazi bir tören ile Kültür Bakanlığı’na devredilecektir. 2010 Türkiye’de Japonya yılı etkinlikleri arasında en üst düzey katılımın sağlandığı bu devir teslim töreni simgesel olarak da bunca yılın emeğinin geldiği son noktadır.
Mimari yapı açısından höyüğü andıran ve aslen Kalehöyük kazı alanının birebir kopyası niteliğinde olan müzede eserlerin sergileniş biçimleri de sıra dışı özellikler taşımaktadır. 3 boyutlu çalışmalardan kazı alanının maketine uzanan yelpazede müzecilik açısından da bir çok ilki barındıran Kaman - Kalehöyük Müzesi Japon-Türk dostluğunun 120. yılına damgasını vurması itibarı ile de özeldir. Öncelikle ve özellikle çocukları hedefleyen müzenin içinde yer aldığı Japon Botanik Bahçesi de Japonya dışındaki en büyük Japon Bahçesi olma özelliğindedir.
Kaman – Kalehöyük Hititlilerden Asur Kolonilerine, Osmanlılardan Bizansa önemli bir geçiş yolu olması itibarı ile tarihin keskin virajlarına da tanıklık etmiştir. Ama 2010 yılında Türk-Japon dostluğuna yaptığı tanıklık bugünün ve tarihin değerlerini eş zamanlı aynı kavşakta buluşturuyor oluşu nedeni ile paha biçilmez kıymettedir. Üstelik hem kazı alanı hem de müze günümüz müzecilik anlayışını tamamen değiştirmiş niteliktedir.
Japon kirazları, akağaçlar, bodur ağaçlarla süslenmiş sarmaşık tünel, taraçalar, şelale ve süs havuzları ve Helen döneminden sonra kutsal yerlerde, daha sonraları da bahçelerde kullanılan taş fener “Sekitoroo”… Yüzyıllara tanıklık eden bir Anadolu höyüğünün değişen simasının, gelecek vizyonunun ve dünya kültürel mirasına yapı taşları ekleyen bir dostluk köprüsünün bu günkü yansımaları. Sizce de görülmeye değer değil mi?