Bitlis Tarihi Eser Envanteri
Bitlis Tarihi Eser Envanteri
Müzeler ve Örenyerleri
Müzeler
Ahlat Müzesi
İlin tek müzesi Ahlat İlçemizde bulunmaktadır. Müze; yaklaşık 200 dönümlük alan üzerinde kurulu bulunan tarihi 'Selçuklu Mezarlığı'nın bitişiğinde yer almaktadır. Müzede; Urartu, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait arkeolojik ve etnografik tarihi eserler sergilenmektedir.
Türbeler
Önemli mezar anıtları olan bu türbeler; Bitlis İlimizde sayı ve sanat bakımından oldukça zengindir. Bu türbelerin bir çoğu Selçuklu döneminde yapılmıştır. Günümüze kadar özelliklerini koruyanlardan bazıları şunlardır:
Küfrevi Türbesi (Bitlis): 1898 tarihinde, Bitlis mimari yapısından tamamen farklı bir tarzda yapılan türbe, Küfrevi Konağı’nın bahçesinde kurulmuş bir ziyaretgahtır. Dış görünüşü itibariyle İstanbul’ daki “Geç Dönem” türbelerine benzemektedir.
Emir Bayındır Kümbeti (Ahlat): Taht-ı Süleyman mahallesindedir. Kümbeti üst taraftan çepeçevre saran kitabesinde, hicri 886 yılında ölen Melik Bayındır İbn-i Rüstem Bey’in adı yazılıdır. Ahlat kümbetleri içerisinde en ilgi çekeni olanıdır. Sütunlar ve kemerlerle binaya doğru açılan silindirik gövdesi kare kaide üzerine oturtulmuştur. Dışarı doğru taşan konik külahı ve süslemesi ile diğer kümbetlerden oldukça farklıdır
Çifte Kümbet (Ahlat): İki kümbet yanyanadır, büyük kümbet Akkoyunlulardan Bugatay Aka ile Şirin Hatun’a küçük kümbet ise Esen Tekin Hatun’a aittir. Güney ve Batı cephesindeki kitabelerde, 1280 tarihinde yapıldığı yazılıdır.
Emir Ali Kümbeti (Ahlat): Bu kümbet harabe şehir yolu üzerinde bulunmaktadır. Kitabesi Rus harbinde kırıldığı için yapılış tarihi kesin olar bilinmemektedir. Mimari özelliklerinden yola çıkılarak 14. Yüzyıla ait olduğu düşünülmektedir. Kare planlı ana mekanın önünde, duvarları kademeli olarak yükselen bir kısım bulunmaktadır. Biçim özelliği olarak diğer kümbetlere benzemektedir.
Usta Şagirt Kümbeti (Ahlat): Meydanlık mezarlığının güneyinde, Van gölüne oldukça yakın bir yerdedir. Ahlat kümbetlerinin en büyüğü olduğu için “Ulu Kümbet”de denilmektedir. Kitabesi olmadığı için yapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Diğer Selçuklu kümbetleri gibi iki katlıdır. Alt kat mezar, üst kat ise mescit olarak yapılmıştır.
Şeyh Babo (Üryan Baba) Türbesi (Bitlis): İnönü mahallesinde bir yamaçta bulunan türbenin kitabesi yoktur. Ancak içindeki mezar taşında 1834 tarihi yazılıdır. Halkın önemli ziyaret mekanlarından biridir.
Abdurrahman Gazi Türbesi (Ahlat): Sahabe-i Kiramdan olan bu zat, Hz. Ömer zamanında 641 yılında bölgeyi fethetmekle görevlendirilen El-Cezire Komutanı İyaz Bin Ganem komutasında olup Ahlat’ın fethi sırasında burada şehit düşmüştür. Geç dönem Ahlat Kümbet mimarisine uygun tarzda yapılan türbesi yoğun ziyaretçi potansiyeline sahiptir.
İlimiz sınırları içerisinde bulunan diğer bazı türbeler ise şunlardır: İhlasiye külliyesi içinde yer alan ; Hoca Hasan, Ziyaed-din Han, 11. Şerafhan, Üçbacılar,Veli Şemsettin Türbeleri, Nuhiye, Saidiye, Hacı Yusuf, Şeyh İsa Türbleri, Erzen Hatun Kümbeti, Şeyh Hasan Türbesi ve Güroymak Kalenderağa Kümbeti.
Ahlat
İl merkezine 60 km. mesafede, Van Gölü kıyılarında kurulu bulunan Ahlat ilçesinde çoğu 13. yüzyıldan kalma 14 kümbet, 2 kale, Selçuklu döneminden kalma 5 tarihi mezarlık, Osmanlı döneminden kalma 1 tarihi mezarlık, Yuvadamı köyünün kuzeyinde M.Ö. 2000 ile M.Ö.1200 yılları arasında kalan döneme ait 4 ayrı mezarlık, Osmanlı döneminden kalma 2 cami, 1 hamam bulunmaktadır.
İlçedeki Emirlik Bayındır Kümbeti mutlaka gezilmeli ve görülmelidir. İlçenin en önde gelen tarihi varlığı yaklaşık 200 dönümlük bir alanda kurulu bulunan tarihi "Selçuklu Mezarlığı"dır. Mezarlıkta her biri anıtsal yapı özelliğine sahip Şahideli-Şahidesiz sanduka mezarların dışında, Orta Asya Türk Mezar tipleri olan oda tarzı yeraltı mezarları da görülür. Diğer önemli tarihi eserler içerisinde yer alan Kümbetler, İslami etki ile birlikte gelişmiş olan, yer altı mezar odası üzerine küçük bir mescit eklenen dönemin bey ve yöneticilerine ait anıtsal mezarlardır.
Ahlat aynı zamanda Van Gölü çevresinin en güzel sahillerine sahiptir. Kıyı turizmi ve su sporları açısından gelişmeye müsait ilçe sahillerinde 4 ay yüzme imkanı vardı. Ayrıca ilçenin kuzeyinde kalan Sütay yaylası, yayla turizminin canlanması açısından elverişlidir.El sanatları, ürünlerinden olan "Ahlat bastonu", tüm ülkemize ün salmıştır.
Kaleler
Bitlis Kalesi: İl merkezindeki çarşının hemen dik yamacında yer alan Bitlis Kalesi M.Ö. 312 tarihinde Büyük İskender'in emri ile kumandanlarından Leys Bedlis tarafından inşa ettirilmiştir. Kale torakla dolu olduğu için içini gezmek mümkün değildir. Ancak tepede panoramik olağanüstü güzellikte bir manzara vardır.
Tatvan Kalesi: Kanuni Sultan Süleyman'ın vezirlerinden Zal Paşa tarafından Tatvan'ın bugünkü Tuğ mahallesinde yaptırılmıştır.
Ahlat Sahil Kalesi: Urartular dönemine ait olan kale 1224 yılında meydana gelen şiddetli bir yer sarsıntısı neticesinde yıkılmıştır. 1556 yılında Kanuni Süleyman tarafından yeniden yaptırılmıştır.Günümüzde sadece kale mevcut olup, içindeki yapı kalıntılarına da rastlamak mümkündür.
Adilcevaz Sahil Kalesi: Van Gölü kıyısında sarp kayalar üzerine kurulmuştur. Kulesi bulunan kalenin içinde Süleyman Han Cami, cephane mahzeni, buğday ambarları, su sarnıçları, mehterhane kulesi ve 70 ev bulunduğu kaynaklardan anlaşılmaktadır. Günümüzde sadece kalıntıları mevcuttur.
Camii ve Kümbetler
İnanç Turizmi
Bitlis İlinde bulunan camiler genellikle Selçuklular dönemine aittir. Yapı malzemesi olarak Bitlis yöresine özgü kızıl kesme taşlar kullanılmıştır. Yazılı kaynaklarda elliye yakın cami adı geçmesine karşın bir çoğu kullanılamaz biçimdedir. Yapılan tamiratlar sonucu mimari özelliklerini kaybetmişlerdir. Mimari özelliklerini koruyan camilerin başlıcaları şunlardır:
Ulu Camii: Bitlis Şehir merkezinde yer alan camii, kitabesine göre; Milâdi 1150 yılında Ebu’l Muzaffer Muhammed tarafından yapılmıştır. Dış görünüşündeki tek özellik kıble tarafında bulunan konik külahlı dış örtüsü ile camiden ayrı bir kule şeklinde yükselen minaresidir. Kitabesinden anlaşıldığına göre minaresi 1492 yılında yapılmıştır. Osmanlı mimari özelliklerini taşıyan minare, restorasyon çalışmaları sonucunda asıl özelliğinden uzak basit bir görünüme bürünmüştür. İbadet saatleri dışında sürekli ziyarete açıktır.
Gökmeydan Camii: Merkez Gökmeydan semtinde bulunan camii kitabesinde 1801, minare kitabesinde ise 1924 tarihleri kayıtlıdır. Sivri kemerli anıtsal birkaç kapısı vardır. Caminin kıbleye bakan dış yüzünde özenle işlenmiş mimari süslemelere rastlanır. Minaresi çok kaliteli bir işçilik ile süslenmiştir. Minare üzerinde süsleme unsuru olarak geometrik motifler, minik rozetler ve kaval silmeler kullanılmıştır. İbadet saatleri dışında sürekli ziyarete açıktır
Şerefiye Külliyesi ve Camii: Bitlis Şehir Merkezinde yer alır. Medrese, camii, imaret ve türbe kısımlarından meydana gelmiş bir külliyedir. Kitabesine göre 1529 yılında IV. Şerefhan tarafından yaptırılmıştır. Mimari zenginliği ve özellikle giriş kapısındaki süslemelerle dikkati çekmektedir. İbadet saatleri dışında sürekli ziyarete açıktır.
Adilcevaz Tuğrul Bey (Zal Paşa) Camii: Adilcevaz-Ahlat yolu üzerinde, göl kenarındadır. 16. Yüzyılda Zal Paşa tarafından yenilendiği tahmin edilen caminin üzerinde on iki küçük kubbe bulunmaktadır. İbadet saatleri dışında sürekli ziyarete açıktır.
Ahlat İskender Paşa Camii: Eski Ahlat kalesi bulunmaktadır. Kitabesine göre H.992 (M.1584) tarihinde İskender Paşa tarafından, muhtemelen Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Yavuz Sultan Selim zamanında inşa edilen camii, Kanuni Sultan Süleyman döneminde genişletilmiştir. Camii iç ve dış yapılışı itibariyle Osmanlı Mimarisinin tipik bir örneğini teşkil etmektedir. İbadet saatleri dışında sürekli ziyarete açıktır.
İlimizde bulunan gezilebilecek diğer camilerden bazıları şunlardır: Merkez Kızıl Cami, Dörtsandık, Ayne’l –Barid, Şeyh Hasan, Alemdar, Kureyşi, Taş, Hatuniye; Ahlat İskender Paşa, Emir Bayındır Camileri.
Medreseler
İhlasiye Medresesi, Nuhiye Medresesi, Şerefiye Medresesi, Yusufiye Medresesi ilin önemli medreseleridir.
Bitlis’te bulunan medreseler, dönemin eğitim, öğretim ve kültür hizmetlerinin yürütüldüğü önemli kurumlardır. Bu medreseler açık avlulu ve kapalı avlulu plan sisteminde yapılmışlardır. Yapı malzemeleri Bitlis’in ünlü kesme taşıdır. İlimiz hudutları içerisinde bulunan medreselerin en önemlileri şunlardır:
İhlasiye Medresesi: İl Merkezinde bulunan Medrese, Selçuklular tarafından 1216 tarihinde yaptırılmıştır. Döneminin en önde gelen bilim merkezlerinden ( günümüz üniversiteleri ) biri konumundadır. Kitabesine göre 1589 tarihinde Bitlis hanlarından 5. Şerefhan tarafından onarılmıştır. Mimari görünüş açısından klasik Selçuklu estetiğinin tüm özelliklerini taşıyan şaheser, Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmak üzere restore edilmiştir. Halen ihtiyaca binaen Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü hizmet binası olarak kullanılmakta olan yapı resmi mesai saatleri dahilinde ziyarete açıktır. Bahçesindeki ziyaretgah olarak kullanılan Şerefhanoğullarına ait Veli Şemsettin, Ziyaeddin Han, II.Şerefhan ve Üç Bacılar Türbeleri ile birlikte bir bütünlük arzetmektedir.
Yusufiye Medresesi: Merkez Girik düzü mevkiinde bulunan bu medresenin XVIII – XIX. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Cennet çukuru denilen kümbet ve mezarlığın bulunduğu semttedir. Bir ara kapalı cezaevi olarak kullanılmış olup, restorasyon çalışmaları halen devam etmektedir.
İlimiz sınırları içerisinde bulunan diğer medreseler ise şunlardır: Nuhiye, Hatibiye, Şerefiye, Şükriye, Hatuniye, Ahlakiye, Haci Begiye, Haliliye ve Tağki İslâm Medreseleri mevcuttur.
Hamamlar
Bitlis merkezinde Şerefhanlar'a ait olan Han Hamamı ile XVI. yüzyılda Hüsrev Paşa tarafından yaptırılan Paşa Hamamı bu güne kadar varlıklarını koruyabilmişlerdir. Ayrıca kale üzerindeki Han Sarayı Hamamı ile Zeydan mahallesindeki Saray Hamamının ancak kalıntılarına rastlanabilmektedir. El Aman Kervansarayındaki hamam kalıntısı ile Ahlat ve Adilcevaz Kaleleri içerisindeki hamam kalıntıları tarihi değer taşımaktadır.
Hanlar ve Kervansaraylar
Hatuniye (Hazo) Hanı: Aynı adla anılan köprünün yanı başında bulunan bir handır. Abbasilerden Sultan Evhadullah Hanın kızı Hamu Hatun tarafından XI. Yüzyılda yaptırıldığı söylenmektedir.
Papşin (Hüsrev Paşa) Hanı: Bitlis-Tatvan karayolu üzerinde bulunmaktadır. Beylerbeyi Hüsrev Paşa tarafından XVI. yüzyılda yaptırıldığı rivayet edilmektedir.
Başhan Hanı: Bitlis-Tatvan karayolu üzerindedir. XVI. yüzyılda Van Beylerbeyi Hüsrev Paşa tarafından yaptırıldığı rivayet edilmektedir.
El-Aman Hanı: Anadolu'nun en büyük kervansaraylarından biri olan El Aman Hanı, dükkanları, cami ve hamamı ile bir külliye teşkil etmektedir. XVI. yüzyılda Hüsrev Paşa tarafından yaptırılmıştır.
İl sınırları içerisinde bulunan diğer han ve kervansaraylardan başlıcaları şunlardır: Şerefiye, Arasa, Yusufiye, Duhan ve Kokoz Zal Paşa hanlarıdır.
Köprüler
Narlıdere (Kasrik) Köprüsü: Bitlis-Baykan yolu Narlıdere Köyünde bulunan bu muhteşem yapının kitabesi olmadığından hangi tarihte ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Ancak, gerek köprü mimari özellikleri ve gerekse yörenin tarihi durumu göz önüne alındığında Osmanlı dönemi 16. yy. sonları ya da 17. yy. içinde yapılmış olabileceği kanaati yaygındır.
Ahlat Emir Bayındır Köprüsü: Muhtemelen 13. yy.’da inşa edildiği, ancak daha sonraki dönemlerde, özellikle 15.yy’da Akkoyunlu döneminde onarımının yapıldığı ya da yenilendiği tahmin edilmektedir.
Kaplıcalar
Fay hattı üzerinde bulunan Bitlis merkez ve çevresinde sayısız kaplıcaya rastlanır. Bunlardan bazıları; Güroymak (Çukur) Kaplıcası, Ilıcak (Germav) Kaplıcası, Nemrut Dağı Kaplıcası, Alemdar, Köprü Altı, Çim Çölmüğü, Arap Köprüsü, Yılan Dirilten, Acı Su vb. kaplıcaları olarak sıralanabilir.
Göller
Nazik Gölü,
Van Gölü'ne 25 km kadar uzaklıktadır ve Ahlat ilçesinin kuzeybatısında yer alır. 30 km² alana sahiptir. 1.876 metre rakıma ve 40-50 metre derinliğe sahip olan gölde aynalı sazan ve inci kefali yetiştirilmektedir.
Ahlat’ın 16 km. kuzeybatısında yer alan Nazik Gölü 44.5 km2.’lik bir yüzölçüme sahiptir. Gölün deniz seviyesinden yüksekliği 1816 m., Van Gölü’nden ise 170 m.’dir. Gölün suları tatlıdır. Göl, akarsu kaynakları, ilkbaharda eriyen kar suları ve yağmur suları ile beslenmektedir. Gölün en önemli özelliklerinden birisi kış mevsiminde üzerinden araç geçecek şekilde donmasıdır. Kışın, göl çevresindeki yerleşmeler arasındaki ulaşım donan göl üzerinden sağlanmaktadır. Gölün fazla suları güneydoğu ucundan Karmış çayına doğru akmaktadır. Bu akıntı üzerine yerleştirilen bir regülatörle fazla sular kontrole alınmış olup, Ahlat ovası ile yakın ilçenin Adabağ ve Sarıkum köyleri arazisinin sulamasında kullanılmaktadır. Göl üzerinde Dilburnu tarafında kıyıya yakın bir de ada bulunmaktadır. Göl sularının tatlı olması, besin bakımından zengin oluşu nedeniyle, gölde bol miktarda aynalı sazan balığı üretimi yapılmaktadır. Bu balık türünün dışında yöresel olarak gocut olarak adlandırılan bir balık türü de avlanmaktadır.
Aygır Gölü
Adilcevaz’a 9 km mesafede olan Aygır gölü köyü ilçenin turizm açısından en elverişli köyüdür. Köyde Aygır Gölü adında göl bulunmakta bu gölde alabalık üretim ve satımı da yapılmaktadır.
Aynı zamanda gölün tatlı suyundan faydalanılarak Adilcevaz’daki tarım arazileri sulanmaktadır. Köyün sakinleri aynı aileye mensup olup birbirleriyle akrabadırlar.
Doğal güzellikleri ile zengin olan, ailesi ile mesire alanlarında piknik yapmayı seçen insanlar için, Aygır gölü mesire alanları ve tesisi ile yerli ve yabancı turistler için en ideal yerlerden biridir. Şu ana kadar keşfedilmemiş bakir bir doğa harikası olan, Adilcevaz’ın kuzeyinde Süphan dağının eteğinde bulunan rakımı 2100 m. ve Türkiye’nin tek tektonik gölüdür. Süphan Dağı’nın güneyindeki bir çanakta yer alan gölün alanı yaklaşık 3,5 km2 kadardır. Dipten kaynayan sularla beslendiğinden suları tatlıdır. Bu sular yazın gölün güneyindeki tarlaların sulanmasında kullanılır. Balık ta avlanabilen göl önemli bir mesire yeridir. Göl civarında turistlerin ve günü birlik piknikçilerin faydalanabileceği tesis mevcuttur.
Halk arasında, bu göle Aygır Gölü isminin verilmesiyle ilgili olarak şöyle bir hikaye anlatılmaktadır; Adamın biri Aygır gölünün yanından geçerken yorgunluğunu gidermek için burada konaklar. Atını gölün kenarında bırakır ve istirahata çekilir. Bu ara gölden bir aygır çıkar ve adamın kısrağının yanına gidip ilişkiye girer. Adam şaşkınlıktan donakalır. Bir süre sonra adamın kısrağı bir tay doğurur. Adam bu duruma sevinir ve kısrağıyla tayını alıp yine göl kenarına gider. Gölden yine bir aygır çıkar. Ama bu defa tayı da yanına alıp göle girer ve gözden kaybolur. Bu tarihten itibaren de bu göle Aygır gölü denir.
Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Köy yolu asfalt olmakla beraber ulaşıma elverişlidir. Köyün yemekleri borani, keledoş, çorti , ayran aşı , tuzlu balık , içli köfte v.b yemeklerdir. Köyün süphan dağı eteğinde olmasından dolayı dağ turizminede elverişlidir. Köy civarından süphan dağına tırmanışlar yapılmaktadır.
Van Gölü
Bitlis ili sınırları içerisinde bulunan Nemrut volkanik dağının patlaması sonucu, bölgedeki tektonik çöküntü alanının önünün kapanmasıyla oluşmuş bir volkanik set gölüdür.
Çok sayıda koyu bulunan Van Gölü'nün yüzölçümü 3.713 km²'dir. Van Gölü hem tatlısu hem de deniz ekosistemlerinden farklı bir sucul ekosistemdir. Suları tuzlu ve sodalıdır. Göl suyu tuzluluk oranı %o19, pH'sı ise 9.8 dir. Bu yüzden Van Gölü yüksek rakıma ve sert kışlara rağmen, donmaz.[1] Göl su seviyesi iklime bağlı olarak yükselip, düşmektedir. Ancak ortalama olarak denizden yüksekliği 1646 metredir. Gölün ortalama derinliği 171 m, en derin yeri ise, 451 metredir. Gölün doğu bölümünde dört ada vardır. Bunlar; Akdamar, Çarpanak, Adır ve Kuş adalarıdır. Adalar tarihi ve turistik özelliğe sahiptir ve 1990 yılında Arkeolojik Sit Alanı ilan edilmişlerdir.
Van Gölü dünyanın en büyük sodalı gölüdür ayrıca Türkiye'de bulunan en büyük göldür. Gölün tuzlu-sodalı suları, biyolojik çeşitliliği sınırlamaktadır. Gölde bilinen 103 tür fitoplankton, 36 tür zooplankton ve tek bir tür balıkinci kefalı, (Chalcalburnus tarichi) yaşamaktadır. Göl etrafı karadan 430 km.'dir. Yöre halkına göre gölde bir canavar yaşamaktadır. Söylentiyi çıkaranların amaçlarının bölgeye turist çekmek olduğu söylense de, söylentileri araştırmak amacıyla bölgede pek çok bilimsel araştırma ekibi çalışmalar yapmıştır. İstanbul-Tahran demiryolu hatlarını da bağlamaktadır. Türkiye ve İran'a bağlanan demir yolu 1970 lerde yapılmıştır.
Dağlar
Süphan Dağı
Türkiye 'nin 3. büyük dağı olmakla birlikte Heybetiyle eşine rastlanır yoktur. Rakımı 4.058'tür. Adeta çevresindeki Doğal Su Kaynakları ile su deposu niteliği taşımaktadır. Patnos - Adilcevaz - Ahlat ve Malazgirt ilçelerinin sınırları içinde olmakla birlikte 3/4'lük kısmı Patnos sınırları dahilinde kalmaktadır. Bu 4 ilçenin tüm su kaynakları Süphan Dağı'ndan çıkmaktadır.
Dağ ın zirvesinde bulunan krater göl maviliği ile okyanus Sularından daha büyüleyicidir. Bu koyu mavilik gölün çok derin olmasından kaynaklanmaktadır.
Süphan Dağı keşfi bekleyen gizli bir hazine gibidir. Dağın zirvesinde Temmuz ve Ağustos ayları içerisinde Güneşin Doğuşu ve Batışının tarifi anlatılır gibi değil. Gün Doğuşu ve Batışını Zirvede seyretmek için bir gece konaklamak yeterli olacaktır.
Nemrut Dağı ve Nemrut Gölü
Nemrut Gölü, dünyanın ikinci, Türkiye'nin en büyük krater gölü olup, adını M.Ö. 2100'de yaşamış Babil Hükümdarı Nemrut'tan almıştır. Nemrut Gölü, Van Gölü havzasının batısında, Bitlis ilinin Tatvan, Ahlat ve Güroymak ilçeleri arasında yer almaktadır. [1]
Nemrut'ta patlamalar sonucunda oluşan kraterin ağız genişliği 48 km2, taban genişliği 36 km2 dir. Nemrut kalderasında deniz seviyesinde 2.247 m yükseklikteki krater alanı içinde ikisi büyük toplam 5 tane göl bulunmaktadır. Derinliği ortalama 100 m ve en derin noktası 155 m'dir. Göl çevresindeki sıcak sular ve kaplıcalar volkanik faaliyetlerin son izleridir. Kar ve kaynak sularıyla beslenen ve yer yer derinleşen Nemrut Gölünün suları soğuk ve tatlıdır. Su örneklerinin analizi berrak, renksiz, kokusuz ve normal içme suyu lezzetinde olduğunu göstermiştir. Suyu, radyoaktivite açısından, normal sınırlardadır. pH asitlik derecesi 7.4 ile hafif alkalidir. Nitoplankton bakımından oldukça zengin olan Nemrut Gölü’nde 1986 yılında az sayıda bırakılan aynalı sazan balığı, kısa sürede çoğalmış ve balıkçılık yapılabilecek seviyeye gelmiştir.[2]
Burada farklı bölgelere ait bitkilerin bir arada yaşamaya devam etmesi, göl seviyelerinin hemen hemen sabit kalması, yağış ve buharlaşma dengesinin kurulmuş olması, buranın bir mikroklimaya sahip olduğunu göstermektedir.