Anasayfa / Kütüphane

Bursa Camileri

Bursa önemli bir inanç merkezi olarak göze çarpar. Özellikle Camileri ile.

 

Önemli bir inanç turizmi merkezi olan Bursa'da Yıldırım Camii ve Türbesi, Yeşil Cami ve Türbesi, Emir Sultan Camii ve Türbesi, Ulu Cami (Cami Kebir), Muradiye Külliyesi, Hüdavendigar Cami ve Külliyesi önemli cami ve külliyeleridir.
 

Ulu Cami

Kent merkezinde, Atatürk Caddesi üzerindedir. Osmanlı sultanlarından Yıldırım Bayezıd tarafından yaptırılmış olup, 1400 yılında tamamlanmıştır. Mimarının Ali Neccar olduğu sanılmaktadır. Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne aittir.
Caminin inşasına ait bir menkıbe vardır. Rivayete göre; Yıldırım Bayezıd, Niğbolu muharebesinde muzaffer olunca yirmi cami yaptırmaya karar verir. Bursa’ya geldiğinde bu fikrini damadı olan Emir Sultan’a söylemiş, O’da yirmi cami yerine yirmi kubbeli bir cami yapılmasını tavsiye etmiştir. Caminin yeri de Emir Sultan’a, rüyasında manevi bir işaretle gösterilmiş, ertesi gün bu işaret edilen yerde çimen bittiği görülerek caminin yeri tespit edilmiştir. Karar Padişaha bildirilmiş, Padişah da bunu uygun görerek caminin inşasını başlatmıştır. Cami, Niğbolu zaferinde kazanılan ganimet mallarıyla yaptırılmıştır.
Ulu Camii ile ilgili bir diğer menkıbe de şadırvanı hakkındadır; Cami’nin inşaatı esnasında şadırvanın yerinde yaşlıca bir kadına ait bir ev olduğu ve gönül rızası ile satmadığı için devlet büyüklerinin İslam hukukuna saygıları gereği zorla almadığı anlatılır. Bu ev, namaz kılma mahalli dışında olmak kaydıyla ve üstü açık şekilde öylece bırakılmıştır. Kadının vefatından sonra bu yerin camiye dahil edildiği rivayet edilmektedir. Boş bırakılan bu yerde bulunan şu anki şadırvan daha sonraki yıllarda İstanbul’dan Bursa’ya siyasi sürgün olarak gelen Karaçelebizade Abdulaziz Efendi tarafından yaptırılmıştır. Seyyah Evliya Çelebi 1640’lı yıllarda suyu Uludağ’dan gelen bu güzel havuzun içinde alabalıkların yüzdüğünü ifade eder. En tepeden Allah’ın birliğini ifade edercesine tek merkezden kaynayan bu şadırvanın suyu, havuza dökülürken Allah’ı teşbih eder gibi otuz üç ayrı yerden akmaktadır.
Caminin ilk imam-hatibi, Mevlid-i Şerif yazarı Süleyman Çelebi’dir. Mevlid-i Şerif’i yazmasına vesile olan meşhur hadise burada cereyan etmiştir. 1409 yılı Ramazan ayında ikindi namazını müteakip kürsüye çıkan vaiz efendi, konuşması esnasında “Rasüller arasında fark yoktur…” (Bakara 285) ayetinin tefsirini yaparken, cemaatten biri itiraz ederek “Risalet yönüyle aralarında fark olmasa bile benim efemdim Hz. Muhammed (s.a.v.), fazilet açısından hepsinden üstündür.” der. Bu mesele tartışma konusu olur. Bu konuşmaya şahit olan Süleyman Çelebi o dakikadan itibaren Hz. Peygamber’in faziletlerini anlatan Mevlid-i Şerif’ini yazmaya karar verir. Mevlid-i Şerif Türkçe yazılmış olup yaklaşık bin beyittir.
Yapılış tarzı açısından Osmanlı mimarisinde özgün bir yapı olan Ulu Camii, 55,00 x 69,00 metre ölçülerinde, dikdörtgen planlı bir yapıdır. Toplam iç alanı 3.165,5 m2’dir. Türkiye’deki “Ulu Cami” ismindeki camilerin en büyüğüdür. Mihrabın bulunduğu duvar diğer duvardan daha büyüktür. On iki ayak üzerine yirmi kubbe ile üzeri örtülmüş olan caminin ortasındaki kubbenin üstü açıktır. Son yıllarda bu açıklık camla kaplanmıştır. Duvarları tümüyle düzgün kesme taş ile örülmüştür.
Ankara savaşında Yıldırım Bayezıd’ı yenen Timur, orduları ile Bursa’ya gelip, caminin kuzey kapısını yakarak tahrip etmiştir. Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından da çevresine odun yığılarak yakılmıştır. 1855 yılında meydana gelen depremde caminin on sekiz kubbesi çökmüş, sadece batı minaresinin dibindeki kubbe ile mihrap önü kubbesi ayakta kalmıştır. 1889 yılında çıkan bir yangında minarelerin ahşap olan külahları yanmış, sonrasında kâgir olarak yeniden yapılmıştır. 1959-1961 yıllarındaki onarımlarda sıvalı olan duvarlar kazınmış, kuzey yönündeki kapı da aslına uygun olarak yeniden yapılmıştır. 1494, 1503, 1551, 1563, 1567, 1572, 1668, 1670, 1724, 1742, 1815, 1855 ve1861 yıllarında büyük çapta onarımlar yapılmış, bugünkü görünümüne kavuşmuştur.
14. yüzyıl izlerini taşıyan sekiz sıraya düzenlenmiş istalaktitleri, dış yan köşelerde kum saati biçimli sütunceleri ile zengin görünümlü olan mihrap, 1751 yılında tamamlanmıştır. Sol tarafında mihrabı yapan Mehmet ustanın adı yazılıdır. Ceviz ağacından yapılmış ve siyah renge boyanmış olan minber, caminin en güzel en sanatkarane işlenmiş, eşine az rastlanır bir sanat eseridir. Kapısı üzerinde bulunan 0,40 x 1,00 metre boyutlarındaki kitabede, Yıldırım Bayezıd’in emri ile 802 H. (1400) yılında tamamlandığı belirtilmektedir. Minber, Manisa da Saruhanlı İshak Bey’in 1379 tarihli Ulu Camii minberini yapan Antepli Hacı Mehmet b. Abdülaziz el Dukki’nin eseridir. Bu bilgiyi veren yazı, minberin sağ korkuluğunda dikey olarak yazılmıştır. Künkedari Sanatı ile yapılmıştır. Kündekari Sanatı ile yapılmıştır. Tutkal ve çivi kullanılmadan, geometrik şekilde oyularak birbirine geçme ile meydana getirilmiş bir eserdir. Doğu yüzünde bazı çıkıntıları vardır ve bunların güneş sistemi ile gezegenler olduğu söylenir. Üzerindeki işlemeler ile bu minber, Selçuklu üslubundan Osmanlı üslubuna geçişin bir şaheseridir.
Zarif sekiz sütun üzerine oturan yüksek ve sade müezzin mahfili 1549 yılında yaptırılmıştır. Mahfilin karşısındaki ayağa yerleştirilmiş yuvarlak tek parça mermerden oyulmuş taş kürsü, 1815 yılında yaptırılmıştır. Caminin doğu, batı ve kuzey yönünde olmak üzere üç kapısı vardır. Bu kapılardan kuzey ve batı yöndekiler yeni olup, doğudaki kapı kanatları camiyle aynı dönemde yapılmıştır. Ahşap kanatları ceviz ağacındandır. Bazı yerleri bozulmuş olmasına rağmen, günümüze kadar sağlam olarak gelebilmiştir. Oyma ve geçmeli geometrik motiflerle süslü kanatlar, caminin minberine uygun olarak 16. Yüzyılın karakteristik özelliğini taşımaktadır. Kuzey yönündeki avluya açılan taç kapısının görümünü, eserin heybetini bir kat daha artırmaktadır. Kavsarası on bir sıra düzenlenmiş istalaktitlerden oluşmakta, parlak nişinin etrafını geniş ve sade bir silme dolanmaktadır.
Caminin pencereleri biçim ve ölçü bakımından her cephede farklı olup, söveleri düz mermerlidir. Pencere alınlıklarında “nefeslik” denilen küçük açıklıkları bulunmaktadır. Güney duvarındaki bir alt sıra pencereler, sonradan kapatılmıştır. Üst sıra pencereler, alt sıra pencerelerle aynı eksen üzerinde değildir. Duvar kalınlıkları birbirinden farklıdır. Doğu 2,80 metre, batı 3,10 metre, kuzey 2,40 metre ve güney duvarı ise 2,20 metre kalınlığındadır.
Ulu Cami’nin iç duvarlarını süsleyen levhaların çoğunun altında, hattatının imzası bulunmaktadır. Büyük çoğunluğunun eksikleri Hattat Şefik Bey tarafından düzeltilmiş veya yeniden yazılmıştır. Cami içinde 13 ayrı yazı karakteri ile 41 ayrı hattat tarafından, duvara yazılmış 87, levha halinde 105, tamamı 192 adet yazı mevcuttur. Ayrıca çok değerli saatler, şamdanlar, Kur’an-ı Kerimler bulunmaktadır.
Cami, doğu ve batı köşelerinde iki minareye sahiptir. Batıda yer alan minare, Yıldırım Bayezıd tarafından yaptırılmıştır. Camiye bitişik olan minare kaidesi tamamen mermerden olup, gövdesi tuğla örtülüdür. Dıştan ve işten olmak üzere bu minareye çıkan iki yol vardır. Birisi kubbelere, diğeri şerefesine çıkar. Şerefeler iki minarede de eş olup, altı sıra tuğla istalaktitlerle düzenlenmiştir. Cami avlusunda üç şadırvan bulunmaktadır. Cami içerisindeki şadırvanın, Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarında, Türklerin suya olan ilgilerinden kaynaklanarak tasarladığı tahmin edilmektedir. On altı köşeli havuz, üç çanaklı fıskiyeden sekiz kol halinde dökülen sularla dolarak musluklara dağıtılmaktadır. Mihrap ekseni ile her üç kapının ekseni şadırvanın merkezinde birleşmektedir.
Atatürk Caddesi’nin kıyısında, eskiden nargile kahvesi olarak kullanılan yer, eski Ulu Camii tuvaletleriydi. 1958 yangınından sonra büyük ölçüde yenilenmiştir. İçinde dokuz tuvalet vardı. Ancak bugün dış yapısı değişmese de içi tümüyle değişmiştir. Halen restoran olarak kullanılmaktadır.

Emir Sultan Camii
Cami, aynı adla anılan mahallededir. 15. yüzyılın başında, Yıldırım Bayezid’in kızı ve Emir Sultan’ın eşi Fatma Hundi Hatun tarafından yaptırılmıştır. Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne aittir.
Kare planlı ibadet alanının üzerini büyük bir kubbe örtmektedir. Giriş bölümünde şadırvanlı, geniş ve güzel bir avlusu vardır. Bursa camileri içinde en geniş ve en güzel avlusu olan camidir. Avlu, 16 kaş kemerli ahşap kagir revakla çevrilidir. Kuzeydoğu ve güneybatı köşelerinde, taştan yapılmış iki minaresi vardır. Cami ve son ibadet yerinin tabanları tuğla, avlu ise taş döşelidir. Yapının beden duvarları taş ve tuğladan yapılmıştır. 1795 yılında tamamen yıkılmış ve 1804 yılında III. Selim tarafından tekrar yaptırılmıştır. 1855 depreminde zarar gören cami tekrar onarılmış, bu onarımlar nedeniyle özgünlüğünü büyük ölçüde yitirmiştir.
Caminin avlusunda bulunan türbede; Emir Sultan, oğlu Emir Ali, eşi Hundi Hatun ve iki kızı yatmaktadır. Türbenin iki tarafında odalar yer alır.

Yeşil Cami
Yeşil Semti’nde bulunan cami, 1419 yılında Yıldırım Bayezıt’ın oğlu Çelebi Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne aittir.
Cami Yeşil Külliyesi içinde yer alır. Kanatlı camiler (Ters T) grubunun en seçkin örneklerindendir. Planı bakımından kendisinden önceki Yıldırım Camii’ni andırır. Son cemaat yeri bulunmamakla birlikte, kuzey cephedeki kemer üzengileri, beş bölmeli bir son cemaat yerinin planlandığı, ancak her nedenle gerçekleştirilemediğini göstermektedir. İsmini, bir zamanlar minarelerinde bulunan yeşil ağırlıklı çini süslemelerinden aldığı muhtemeldir. 1640 yılında Bursa’ya gelen Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde, caminin minaresi gibi kubbelerinin de yeşil çinilerle kaplı olduğunu yazmaktadır.
Mimarı Hacı İvaz b. Ahi Bayezıt (Hacı İvaz Paşa), Nakkaşı ise Ali b. İlyas Ali’dir. Caminin yazıtlarına göre, yapının bitirildiği tarih Aralık 1419, süslemelerin tamamlandığı tarih ise 1424’dür.
Planından da anlaşıldığı üzere, caminin zemin katı genel olarak bir merkez mekan ile bunun güneydoğusundaki daha küçük bir mihrap önü mekanı, merkez mekanın kuzeydoğu ve güneybatısında birer yan eyvan, ayrıca bu yan eyvanların doğu bitişiğinde, kapıları merkez mekana açılan birer odadan oluşmaktadır. Giriş koridorunun iki yanında yaklaşık 6,00 x 7,00 metre boyutlarında iki oda daha bulunmaktadır.
Yapıya kuzey cephesindeki büyük ve olağanüstü oyma süslemeleri bulunan ana kapıdan girilir. Kuzey cepheye eklenmesinin düşünüldüğü son cemaat yerinin, Çelebi Sultan Mehmet’in ölümü üzerine yarım kaldığını öne süren yazarlar vardır. Caminin kuzey cephesindeki ana kapıdan girilince, 2,30 metre genişliği olan ve kilise narteksi görünümlü koridorun iki tarafındaki merdivenlerden, o dönemde devlet işlerinin görüldüğü bölümler olduğu anlaşılan birinci kata çıkılır.
Asıl ibadet alanının orta kubbe ile örtülü olan merkez mekanına alçak bir kapıdan girilir. Kubbenin çapı 13,00 metre, yerden yüksekliği ise 25,00 metredir. Prizmatik üçgenler (badem) üzerine oturtulmuş merkez kubbenin kasnağında üçü açık, biri kör dört pencere bulunmaktadır. Kubbenin tepesinde sekizgen bir aydınlık feneri, bunun tam altında, zeminde, yüksek kenarlı sekizgen bir havuz yer alır. Merkez mekanın duvarları koyu renk, kemerleri ise beyaz mermerden yapılmıştır. Merkez kubbeyi mihrap kubbesine bağlayan mermer kemer, Bursa kemeri biçiminde olup, yedi sıra istalaktitli bir yastığa bağlanmakta, onun altında silmeli bir çerçeve ortasında beş sıra istalaktitli niş bulunmaktadır. Merkez mekanın gerisinde (kuzeyinde) iki müezzin mahfili, bunların üzerinde, ortada “hünkar mahfili”nin balkonu bulunmaktadır.
Mihrap kubbesinin örttüğü güneydoğu mekanın zemini, merkez mekan zemininden 0,98 metre yüksek olup, üç basamaklı bir merdivenle çıkılmaktadır. Burayı örten kubbe, 2,84 metre yüksekliğinde bir kasnağa oturtulmuştur.
Yüksekliği 10,67, genişliği 6,00 metre olan mihrap, çini sanatının en seçkin örnekleri ile bezenmiştir. Dıştan içe doğru hat sanatının sırasıyla “sülüs” ve “kufi” biçimlerinin kullanıldığı bir yazı kuşağı ile on iki sıra istalaktitli bir silme, geometrik motifli bir su, daire biçimli bir profil ve çiçekli iç pervaz gelmektedir. Mihrap kavsarasının üstünde bir ayna, bunun üstünde de lale motiflerinden oluşan bir taç vardır. Mihrabın sağ (batı) yanında, iki taraflı korkulukları bulunan dar bir merdivenle çıkılan, tepesi altıgen külahla örtülü ve özenli bir ahşap işçiliğinin ürünü olan “minber” yer almaktadır. Mihrap mekanının güneydoğu ve kuzeydoğusunda, kapıları merkez mekana açılan yaklaşık 6,50 metre boyutlarında, kare planlı iki oda yer almaktadır. Bunlarda sekizgen kasnağa oturan, 32 dilimli birer kubbe ile örtülüdür.
Caminin kuzeybatı ve güneybatı köşelerinde, ana yapı üzerinden çıkan iki adet minaresi vardır. Bu minareler yapının ilk döneminden kalma olmayıp, 1855 depreminin ardından, 19. Yüzyıl sonlarına doğru yapılmıştır. Caminin asıl minareleri, olasılıkla İznik’teki Yeşil Cami minaresinde görüldüğü gibi, ağırlıklı olarak yeşil rengin hakim olduğu çinilerle süslenmiş bulunuyordu. Minarelerin külahları yakın zamana kadar başka biçimde iken, 20. yüzyılın başlarında günümüzdeki form verilmiştir.
Tuğla işlemeli silindir gövdeleri, ana yapının kuzeybatı ve güneybatı köşelerine oturan kesik küre (küp) biçimli kaideler üzerinde yükselmektedir. Bu küplerin hemen üstlerinde, şerefe altı süslemelerinden önce, bilezik biçiminde birer çıkıntı yer almaktadır. Şerefe altları istalaktitli, korkulukları mermerdendir. Minare külahları, dışa taşkın bir çemberin üzerinden iç bükey kavisle giderek incelerek yükselmekte, tepeye yakın yerde kademeli olarak geçilen bir silindir oluşturmakta ve bunun üzerine de alem yerleştirilmiş bulunmaktadır.
Beden duvarları düzgün kesme taş kullanılarak örülmüştür. Caminin kanatlarındaki odalar çok çeşitli amaçlar için kullanılmıştır. Hatta bu bölümlerde ocaklar ve dolaplar bulunmaktadır. Pencerelerin mermer çerçeveleri de çok güzel biçimde işlenmiştir ve bir çoğunda yazı bulunmaktadır. Kapı ve pencere kapaklarındaki ahşap işçiliği, devrin en güzel örneklerindendir.
Yeşil Camii’nin karşısında bulunan ve Bursa’nın en değerli anıtsal yapılarından biri olan Yeşil Türbe bulunur. 1421 yılında Çelebi Sultan Mehmet tarafından yapılmıştır. Türbenin mimarı Hacı İvaz Paşa’dır. Türbenin büyük bölümü yeşil çinilerle kaplıdır. Türbe içinde Çelebi Sultan Mehmet’in sandukası yanında; oğulları Mustafa, Mahmut ve Yusuf ile kızları Selçuk Hatun, Sitti Hatun, Hafsa Hatun, Ayşe Hatun ve dadısı Daya Hatunun çinili sandukaları bulunur.

Orhan Bey Camii
1339 yılında Osmanlı Sultanı Orhan Bey tarafından yaptırtılmıştır. Caminin çeşitli cephelerinde, belli bir düzene uyulmaksızın tuğla ve kesme taş kullanılmıştır. Beş bölümlü ve sivri kemerli son cemaat yeri ortada üç küçük kubbe, yanlarda tonozla örtülüdür. Yapıda yer alan motifler son derece sadedir. Cami, 1576 yılında genişletilmiştir.

Muradiye (II. Murat) Camii
Muradiye semtinde bulunan cami, Sultan II. Murat tarafından 1424-1426 yılları arasında yaptırtılmıştır. Beş bölümlü son cemaat yerinin kemer araları çeşitli geometrik tuğla ve çinilerle bezenmiştir. Caminin girişi kemerli olup, tavanı geometrik motifle süslü çini ile kaplanmıştır. Kapı kanatları ahşap işçiliğin en güzel örneklerinden biridir. Yapıda çeşitli geometrik tuğla süslemeler de yer alır. Rokoko tarzındaki mihrap, 18. yüzyılda yapılmıştır. Bu cami Bursa’da Osmanlı padişahları adına yapılan son camidir.

Yıldırım Camii
Bursa kentinde bulunan Yıldırım Bayezit tarafından 1390’lı yıllarda yaptırtılmıştır. Anıtsal bir görünümü vardır. Ters “T” planlı camilerin en özgünü olan cami, Bursa tipi kemerlerin ilk kullanıldığı yapıdır. Caminin duvarları düzgün kesme taş ile örülmüştür. Özenli bir taş işçiliğine sahiptir. 19. yüzyılda depremde iki minaresi de yıkılmış, bugün bina dışında olan minare sonradan yapılmıştır.

Hamzabey Camii
Muradiye Camii’nin batısında yer alan cami, Hamza Bey tarafından yaptırtılmıştır. Osmanlı Devleti ilk devir cami stillerinden ve ters “T” planlı bir camidir. Asıl ibadet mekânı üzerinde iki büyük kubbe, bunların yanında da iki küçük kubbe bulunmaktadır.

İznik Yeşil Cami
İznik’in doğusunda, Lefke Kapısı’nın yakınındadır. Mimarı Hacı Musa’dır. 1376 yılında Çandarlı Hayrettin Paşa tarafından yapımı başlatılan cami, onun ölümünden sonra 1398’de oğlu Ali Paşa tarafından bitirilmiştir. Adını yeşil, mavi, sarı ve mor renkli çinilerle bezenmiş minaresinden almıştır. Dikdörtgen planlı iç kısmın üzeri kubbe ve tonozlarla örtülmüştür. Mermer mihrabı, Osmanlı dönemine ait en eski örnektir. Ayrıca, mermer işlemeli taç kapısı ilginçtir.

Hacı Özbek Camii (Çarşı Mescidi)
İznik’de çarşı içindedir. Tarihi bilinen en eski yazıtlı Osmanlı camisidir. 1333’te yapılmıştır. Önündeki son cemaat yeriyle, tek kubbeli Osmanlı camilerinin öncüsüdür. Duvarlar bir sıra kesme taş, üç-dört sıra tuğladandır. Üç kemerli olduğu bilinen son cemaat yeri, 1959’da yıkılmıştır.

Mahmut Çelebi Camii
İznik’te, Ayasofya Müzesi yakınında bulunan cami, 1442 yılında Sadrazam Çandarlı İbrahim Paşa’nın oğlu Mahmut Çelebi tarafından yaptırılmıştır. Kesme taştan inşa edilmiş olan camiyi yüksek bir kubbe örtmektedir. Tek şerefeli minaresi, mavi ve yeşil renkte sırlı tuğla şeritleri ile süslenmiştir.