Eski Malatya - Battalgazi
Eski Malatya - Battalgazi
Eski Malatya Şehir Suru (Kalesi)
Şehrin etrafı Roma İmparatoru Traianus (98-117) zamanında surlarla çevrildi.
Surlar, İmparator Constantius (363) zamanında tamir edilmiştir. 532 yılında İmparator Justinianus döneminde şehir surları yeniden restore edilerek müstahkem hale getirilmiştir.
Beşgen bir plan üzerine kurulmuş olan sur oldukça harap durumdadır. Ayakta kalan parçalardaki yapı tekniği; duvarların iç ve dış yüzü düzgün iri boyutlu taşlarla kaplanmış olup, düz taşlar arası moloz taşlarla doldurularak, harç ile kaynaştırılmıştır.
Sonradan yapılan tamirlerde zarar gören kısımlar kesme taşlarla takviye edilmiştir. Kayıtlara göre surun 95 burcu ve 11 kapısı olduğu anlaşılmaktadır. Kalenin sur hendeği 1060’da genişletilmiş, 18 Eylül 1102’de Danişmentli Gümüştekin Ahmet Gazi tarafından ele geçirilen şehrin surları yeniden onarılmıştır.
Evliya Çelebi Kale hakkında Seyahatname’sinde bilgi vermekte ve buradan bahsetmektedir. 2011 yılı itibariyle, surun giriş kapısı restorasyonu tamamlanmış olup, ayakta kalan bazı bölümlerinin restorasyonu devam etmektedir.
Ulu Cami
YAPIM TARİHİ: İlk yapı muhtemelen I.Alaaddin Keykubat dönemi (1224 civarı)nde yapılmıştır. Daha sonraları 1247 ve 1274 yıllarında esaslı tamir görmüştür.
YAPAN USTALAR: Tuğla kısımlar, Yakub bin Ebubekir el-Malati, Hat işleri, Ahmed bin Yakub, Taş kısımları ise Üstad Hüsrev el-Benna tarafından yapılmıştır.
Anadolu’nun Türkleşmesi yaşanırken, bu gelişme sanat ve mimari alanında da devam etmiştir. Malatya Ulu Cami bu gelişmenin dışında kalarak İran’daki Büyük Selçuklu İmparatorluğu cami mimari geleneğini Anadolu’da temsil eden tek örnek olarak önem kazanır. Yapının ilk inşasından kısa bir süre sonra başlayıp sonraki dönemlerde devam eden onarım ve ilavelerle orijinal halinden önemli değişikliklerin meydana geldiği bilinmektedir.
Şehir surları içinde kalan ve 34x55 metre boyutlarında olan Ulucami, iki ayrı bölümden ibaret olup, orijinal eyvanlı ve iç avlulu asıl kısım ile kuzeydeki daha sonradan eklenen ikinci bir camii gibi fonksiyon gören ek kuruluştan oluşur. Yapıda, mihrab önü kubbesi, buna bitişik eyvan ve bunun önündeki revaklı iç avlu, planın esasını teşkil eder. Yan kanatlar, mihrab eksenine paralel uzanan beşik tonuzlu sahınlarla değerlendirilmiştir. Yani doğu-batı doğrultusundadır.
Yapıda inşa malzemesi olarak taş ve tuğla olmak üzere iki ayrı malzeme kullanılmıştır. Beden duvarları moloz taş ve iç mekandaki destek ve kemerler ile portaller düzgün kesme taştır. Örtü sistemi, tonozlar ile asli durumu koruyan kubbe, eyvan tonozu avlunun batı revakı ve minare tamamen tuğladan inşa edilmiştir. Dışta, yapının bütün cepheleri, sonraki onarımlar sırasında eklenen payandalarla desteklenmiştir.
Yapıda planın aslını teşkil eden, mihrab önü kubbesi, buna bitişik eyvan ve eyvanın önündeki 10x14 metre ebadında dikdörtgen planlı revaklı iç avludur. Eyvan ve kubbe, tuğla yapısı ve çini süslemeleriyle ayrıca dikkati çeker. Avlunun sadece batı revağı orijinal durumunu kısmen korumuş. Cami, dıştan daha önce düz toprak damla örtülü iken Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, toprak dam kaldırılarak yerine kaplamalı çatı yapılmıştır. Caminin güney, doğu, batı olmak üzere üç tane kapısı vardır. Şu anda bunlardan doğu ve batı kapısı ayaktadır ve kullanılmaktadır.
GÜNEY KAPISI: Yapının güney tarafında, doğu ucuna yakındır. Caminin yapım tarihi hakkındaki en eski kitabenin burada olduğu büyük bir ihtimaldir. Şu anda Malatya Müzesinde olan 7 adet taş bloktan oluşan bu kitabeye göre cami H. 621 / M. 1224 yılında yapılmıştır. Kapı, iç mekândaki birinci enine sahnın doğu kanadında yer alan kubbeli bir bölmeye tesadüf eder. Ayrıca hemen karşısındaki Şahabiyye-i Kübra Medresesinin bugün çok az bir kısmı ayakta kalabilmiş olan portali ile aynı eksen üzerindedir. Orjinalde bu kapının özel bir konuma sahip olduğunu görüyoruz. Birincisi, medreseyle bağlantıyı sağlamak için,ikincisi ise hükümdar kapısı gibi bir özelliğe sahiptir diyebiliriz.
DOĞU KAPISI: Doğu duvarının güney ucunda bulunmaktadır. Kapı üzerindeki kitabe tarihi H. 672 / M. 1274‘dür. Bu kitabede, Tanrının kullarından biri tarafından, bu kapının tecdiden (yenileme)tamir esnasında açtırıldığı yazılıdır. Bu tamirat işlemini yapan mimarın adı Hüsrev‘dir. Birçok taş işlemeler tahrip olmuş, bunun üzerine Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyon esnasında değiştirilmiştir. Sanat değeri bakımından batı kapısından daha üstün olduğunu söyleyebiliriz.
BATI KAPISI: Batı duvarının takriben ortasına isabet etmektedir. Hicri olarak 1 Rebiyyülevvel 645’de (miladi 6 temmuz1247) tarihinde yapıldığı yazılıdır. Kitabeye göre bu kapı Keyhüsrev oğlu II.İzzettin Keykavus zamanında Emir Şahabeddin İlyas tarafından Üstad Hüsrev isimli ustaya yaptırılmıştır. Açık ve kırmızımsı renkli taşlarla bazen bir, bazen iki sıra olmak üzere düzensiz sıralanmıştır. Diğer kapılara göre daha iyi korunabilmiş durumda olan portalin, zamanla geçirdiği sarsıntılar sonucu taşlarıyla oynanmıştır
KUBBE: Mihrab önünde iki sahın genişliğindeki kare alanın üzerini örten kubbe, güneyde duvara dayalı ayaklarla birlikte altı destekle sivri kemerle eyvana bağlanmaktadır. Kubbe içi, yatay istif düzeninde sırsız tuğlaların aralarına, kare kabaralar şeklinde firuze sırlı birimler yerleştirilerek sipiraller meydana getiren bir örgüyle kaplanmıştır. Kubbe göbeğinde mor ve firuze renkli çinilerden “Mührü Süleyman” motifi şeklinde dekoratif kufi yazıyla “Muhammed” ismi yazılmıştır. Kubbeye zemin teşkil eden onaltı bordür içinde, patlıcan moru renkli çini mozaikten nesih yazıyla Fetih Süresi 1-5 .ayetleri var
Kuzeydeki eyvana açılan kemerin hemen üzerinde, tromplarla aynı seviyede yer alan kısımda kufi yazıyla usta kitabesi mevcuttur. Burada “Amele Yakub bin Ebubekir el-Malati ”yazılı olup, “Amele ” kelimesinin altında ve üstünde nesih yazıyla “ Ketbuhu Ahmed bin Yakub ” ismi ve ibaresi yazılıdır.
Mihrab sonradan yapılmıştır. Çini ile kaplı olan asıl mihrab duvarının 1893 yılında kış aylarında vuku bulan zelzelede yıkıldığı tahmin edilmektedir. Mihrab kitabeliğinde Sultan II.Abdülhamid ‘in el yazılı bir tuğrası ile iki beyitlik manzum kitabe ve bunun altında 1318 ve 1320 (1900 ve1902 )tarihleri vardır.
Sağ tarafta yer alan ahşap mimber Caminin asıl mimberi değildir. Malatya Söğütlü Camiinden buraya getirilmiştir. Bugün Ankara Etnografya Müzesinde bulunan ve 1934 yılında bu camiden götürülmüş olan ahşap mimberin eksik kısımları kısmen tamamlanarak restore edilmiştir.
EYVAN: İç avlu ile kubbe arasında kalan kısma verilen isimdir. Kubbenin kuzey kemerinden başlayarak, iç avluya bakan tac kemerin önüne kadar devam eder. Yarım kubbeyi andırır bir şekli vardır. Kubbe ile eyvanı ayıran kemerin kuzey tarafında Reyhani hatla Ali İmran süresi 18-19 ayetleri vardır. Eyvan taç kemerinin kavis tablası üzerinde Bakara Süresi 255. ayeti yazılıdır.
Yine avluya bakan yüzeylerinde, sağdaki mor renkli çinilerle kazıma tekniğiyle usta kitabesi, soldakinde ise girift bitkisel bezeme işlenmiştir. Doğu tarafında “ALLAH” ve batı tarafında “MUHAMMED” isimleri girift olarak turkuaz renkli çinilerle işlenmiştir.
AVLU: Kubbe ve eyvan bağlantısının kuzeyindeki dikdörtgen planlı avlu, doğu ve batı yönleri revaklıdır. Doğu revakı taş yapısıyla sonradan düzenlenmiştir. Batı revakı, tuğla yapısı ve çini süslemeleriyle asli durumunu kısmen korumaktadır. Revak kemeri güneyde eyvan cephesiyle, kuzeyde ise Kayseriye denilen ek bölme duvarıyla birleşir. Bu kemerlerden I.kemerin üstündeki alınlığın levhaları hariç diğer kemerlerin alınlıkları tamamına yakını dökülmüştür. I. kemerdeki kufi kitabenin Ali İmran:19-20 ayetleri vardır. II.kemerde ise reyhani hatla Tevbe süresi 18-19 ayetleri yazılıdır. III.kemerde kufi hatla, besmeleyle başlayıp İhlas süresi yazılıdır. IV. Kemer ise tamamen dökülmüştür.
MİNARE: Muhtemelen ilk yapıda minare yoktu ve bugünkü tuğla minare, batı duvarı yeniden düzenlenirken (h.645/m.1247) buraya ilave edilmiştir. Estetik görünüşü muhteşem olup şerefenin alt kısmından itibaren üst kısmı yıkılmıştır. Yıldırım düşmesi sonucu gövdesi yarılmıştır.Taş olan kaide kısmının sonraki müdahaleler sırasında değişikliğe uğradığı anlaşılmaktadır. Taş kaidenin üzerinde tuğla yapısıyla sekizgen pabuç ve silindirik gövde yükselmektedir. Kalın gövde yukarıya doğru hafif daralmayla devam eder ve 20.10 metre boyundadır.
KAYSARİYE: Caminin kuzeyindeki, ikinci bir cami gibi fonksiyon gören ek bölüm (kaysariye) avlunun kuzeyine örülen bir duvarla asıl camiden ayrılmıştır. Duvar kesme taş malzemelidir. Avluya bakan cephe yüzeyine, sivri külahı iki dayanma kulesi yerleştirilmiştir. Bu bölümün değişik yerlerinde muhtelif ölçülerde pencereler vardır. İki dayanma kulesi arasında kalan üstteki yüzeye Kaysariye yazısına ait üç satırlık kitabe konulmuştur.
Muhtemelen Memluklular dönemine ait olduğu sanılmaktadır. (14. yüzyılın 2.yarısı). Malatya 14 . ve 15. yy.’da Memluk Sultanlarının tayin ettiği valilerce idare edildiği bilinmektedir. Belki de Osmanlı döneminde bugünkü şeklini almıştır.