Europa
Europa nedir?
Europa: Poseidon'la Libya'nın oğlu, Fenike kralı Agenor'un kızı Europa tanrılar tanrısı Zeus'un sevgisini kazanmakla ölmez bir ün salmış, bütün bir kıtaya adını vermiştir.
İo'nun serüvenine benzer bir serüven yaşayan Europa'nın öyküsünü Edith Hamilton'un Ülkü Tamer'ce yapılmış çevirisinden okuyalım (Varlık yayınları, s. 53).
(Bu öykü, III. yüzyılda yaşamış İskenderiye'n bir şairin, Moskhos'un şiirinde anlatılır).
Zeus'la sevişmesi yüzünden adı coğrafyaya geçen tek kadın İo değildir; Europa'nın ünü daha da yaygındır. İo'nun yıllarca acı çekmesine karşılık Europa, bir boğa sırtında denizler aşıvermenin yarattığı birkaç saniyelik şaşkınlık ve korku bir yana bırakılırsa, hiç üzülmemiştir denebilir. Europa'nın Zeus'la seviştiği sıralarda Hera nerelerdeydi, bilinmiyor. Bilinen bir şey var: Tanrılar tanrısı, gamsız, tasasız, gönlü ne dilerse onu yapıyordu.
Zeus bir ilkbahar sabahı gökteki sarayında oturmuş, tembel tembel yeryüzünü gözetliyordu. Gözleri, ansızın, kendisi için çok ilgi çekici bir yaratığa ilişti. Güzel Europa, uykudan uyanmış, gördüğü düşü yorumlamaya çalışıyordu. İki kıta, kadın kılığında, kendisini paylaşmak istemişlerdi düşünde. Europa'yı doğurduğunu ileri süren Asya, onu kendisi almak istemişti. Öteki kıta ise, Zeus'un Europa'yı kendisine verdiğini söylemişti.
Gördüğü bu garip düşü yorumlayamadı Europa; kendi yaşındaki kız arkadaşlarını topladı; deniz kıyısındaki çiçek tarlasına gittiler. Orada oyunlar oynarlar, sepetlerini çiçeklerle doldururlardı. Hepsi de bilirdi ki, en güzel sepet Europa'nın sepetidir... Hephaistos yapmıştı o sepeti. Üstünde İo'nun öyküsü, inek oluşu, Argos'un öldürülüşü, sonra Zeus'un İo'yu yeniden kadın kılığına sokusu çiziliydi.
Yalnız sepetler mi, içlerini dolduran çiçekler de ne kadar güzeldir... Nergisler, sümbüller, menekşeler, kırmızı yaban gülleri... Aşk tanrıçası, Kharit'lerin arasında nasıl ışıldarsa, Europa da yaşıtları arasında öyle ışıldıyordu.
Zeus onu görünce dayanamadı. Zaten aşk tanrıçası Aphrodite, oğlu Eros'a söylemiş, o da oklarından birini Zeus'un kalbine saplamıstı. Hera uzaklardaydı o sırada; ama Zeus yine de ne olur, ne olmaz diye korktu. Bir boğa kılığına girdi, Koyu kahverengi, kaşları yerinde gümüş yaylar çizili, boynuzları yeni ayın görünüşüne benzeyen güzel, çekici bir boğa olup çıktı. Çiçek toplayan kızların arasına indi. Yaşıtları gibi, Europa da boğayı görünce dayanamayıp yanına geldi. Onu sevdi, okşadı.
Hemen eğildi boğa. Sanki Europa'nın, sırtına binmesini ister gibiydi:
Sırtına bindirip gezdirecek bizi, Öyle tatlı, öyle güzel bir boğa ki bu,
Hiç boğaya benzemiyor, iyi bir insan gibi yalnız konuşmuyor.
Europa, gülümseyerek, boğanın sırtına oturdu. Ötekilerin de binmesine fırsat vermedi Zeus fırlattığı yıldırımların hızıyla denize daldı. 0 ilerledikçe dalgalar iki yana açılıyordu. Yanlarında, önlerinde, arkalarında garip deniz tanrıları Nereid'ler, borularını öttürerek Tritonlar ve Zeus'un kardeşi Poseidon gidiyordu.
Sulardan, gördüğü yaratıklardan korkan Europa, düşmemek için bir eliyle boğanın kocaman boynuzunu tutarken, öteki eliyle de, ıslanmasın diye mor eteğini topluyordu. "Bu boğa olsa olsa bir tanrıdır" diye düşünüyordu. Sonunda dayanamadı; kendisini ıssız bir yerde tek başına bırakmaması için boğaya yalvardı. Boğa, cevap vererek kendisinin tanrılar tanrısı Zeus olduğunu, ona tutulduğunu, Girit adasına gittiklerini söyledi.
Bir süre sonra Girit'e ayak bastılar. Orada Mevsim'ler karşıladı kendilerini. Seviştiler; çocukları oldu. Europa'nın oğullarından ikisi, Minos ve Rhadamanthys, yeryüzünde öyle tarafsız davrandılar ki, ölümlerinden sonra ölüler ülkesine yargıç yapıldılar. Ama Europa, mitologya'da oğullarından daha önemli bir yer tutar.