Gelişmiş Tartessos Kültürü Nasıl ve Neden Yok Oldu?
MÖ 7. yüzyılda Tartessos, yetenekli zanaatkarlarıyla zengin bir toplum olarak zirveye ulaşmıştı fakat sonra gizemli bir şekilde yok oldular.
MÖ 7. yüzyılda Tartessos, yetenekli zanaatkarlarla dolu zengin bir toplum olarak zirveye ulaşmıştı. Yeni kazılar, bu kültürün görünüşte nasıl terk edildiğine dair şaşırtıcı gerçekleri ortaya çıkardı.
Günümüze kadar tarihçiler, bir zamanların refah içindeki antik uygarlığı Tartessos’un yok oluşunu tam olarak açıklayamadı. Kazılarda yeni bulgular ortaya çıktıkça, birdenbire ortadan kaybolmuş gibi görünen sofistike ve çok kültürlü toplum hakkında yeni sorular ortaya çıkıyor.
İber Yarımadası’nın güney kıyısında ortaya çıkan Tartessos’un, Fenikeliler olarak bilinen denizci bir grupla yakın bağlantıları olduğu düşünülüyor. Bugünkü Lübnan, Suriye ve İsrail’in kuzeyinden gelen Fenikeliler, İber Yarımadası’na MÖ 10. yüzyıl civarında geldiler. Akdeniz’de denizcilik ve ticarette ustalıklarıyla tanınıyorlardı ve kaliteli mor boya ürettikleri için Yunanlar tarafından “Fenikeli” olarak adlandırılmışlardı. Nüfuzlarına rağmen Fenikeliler hiçbir zaman merkezi bir krallık kurmadılar.
Tartessos’un, Fenike kültürünün İber Yarımadası’nda yaşayan yerli halkların kültürüyle birleşmesi sonucu ortaya çıktığına inanılıyor. Ancak bazı uzmanlar, Tartessos’un bu Fenike etkilerinden önce bağımsız olarak var olabileceğini öne sürüyor ve devam eden keşifler de bu tartışmayı güçlendiriyor.
Tartessos Efsaneleri
Tartessos’un hikâyeleri, MÖ 7. yüzyılın ortalarına kadar uzanıyor. Colaeus adında bir Yunan tüccar, günümüz Türkiye kıyıları açıklarında bulunan memleketi Samos adasından Mısır’a doğru yola çıkar; ancak yolculuk sırasında doğudan gelen güçlü rüzgârlar, gemisini yoldan çıkararak Akdeniz üzerinden batıya, Herakles Sütunları’nın ötesine, Cebelitarık Boğazı’na doğru iter.
Colaeus ve denizci arkadaşları, Yunanistan’daki tüccarların daha önce bilmediği bir “ticaret merkezi” olan Tartessos’a ulaşırlar. Colaeus, Tartessoslularla ticaret yapmaya başlar ve orada biriktirdiği yaklaşık iki ton gümüş sayesinde büyük bir kâr elde eder.
Bu gezginin hikayesi, Yunan tarihçi Herodotus’un MÖ 5. yüzyılda yazdığı Tarih eserinde yer alıyor. Her ne kadar anlatı şüphesiz süslenmiş olsa da Herodotus bir süre Samos’ta yaşamıştı ve Colaeus’un macerasını burada duymuş olabilir. Diğer klasik metinlerde de İber Yarımadası’nın güneyinde, Cádiz Körfezi çevresindeki topraklarda bulunan Tartessos adlı bir kasabaya göndermeler yer alıyor. Tarihçiler ve arkeologlar bu atıflardan yola çıkarak bu efsanelerle dolu bu esrarengiz uygarlığın bir resmini oluşturmaya çalışıyorlar.
Tartessos’un başlangıcı
En tartışmalı konulardan biri Tartessos’un ne zaman kurulmuş olduğu. 20. yüzyılın sonlarına kadar çoğu uzman Tartessos’un ortaya çıkışının Tunç Çağı’na kadar uzandığına inanıyordu. Kültürün, güneybatı İber Yarımadası’nda, Tartessos’un çekirdeğini oluşturan Huelva, Sevilla ve Cádiz yerleşimleri arasında geniş bir alana yayıldığı düşünülüyordu. Eğer öyleyse, Tartessos MÖ 10. ve 9. yüzyıllarda ilk Fenike kolonileri kurulmadan önce de var olmuş olmalıydı.
Ancak arkeolojik kazılar devam ettikçe bu hipotezin olasılığı giderek azalıyor. Bazı yazarlar Tartessos Geç Tunç Çağı olarak adlandırılan bir dönemden bahsetse de, MÖ 12. ve 11. yüzyıllarda güneybatı yarımadada tanımlanmış bir yerleşimin varlığını destekleyen çok az sayıda güçlü kanıt bulunuyor.
El Turuñuelo’daki Tartessos bölgesinde bulunan bu ayak figürü, İber Yarımadası’nda şimdiye kadar bulunan en eski Yunan heykelinden geriye kalan tek şey. (C: Construyendo Tarteso)
Var olan şey, tarıma ve madencilikten elde edilen hammaddelerin ihracatına dayalı, gelişmekte olan bir sosyal organizasyon olabilir. Arkeologlar bu döneme ait Huelva yakınlarında bir topluluğun varlığına dair kanıtlar buldular. Bölgede ve başka yerlerde ortaya çıkarılan eserler, topluluğun Atlantik dünyasıyla ticaret yapma konusunda yetenekli olduğunu gösteriyor.
Huelva’dan bakır nesneler, Fransa ve Britanya Adaları’na kadar uzak mesafelerde bulundu. İyi kurulmuş ticaret bağlantıları, günümüz Sevilla’sının kuzeybatısındaki Aznalcóllar’da olduğu gibi, bölgedeki bol miktardaki gümüş madenlerinden kâr elde etmelerine yardımcı olmuş olabilir.
Fenikeliler İberya’da
Cádiz Körfezi çevresindeki bu ilk ticaret toplulukları, Fenikelilerin gelişiyle derin bir dönüşüm yaşadı. Doğu Akdeniz’in gelişen şehirlerinden gelen tüccarların, İber Yarımadası’nın güneybatısına kalıcı olarak yerleşmeleri MÖ 9. yüzyılda gerçekleşti.
Fenikeli sömürgeciler işe kıyı boyunca tanrıları için tapınaklar inşa ederek başladılar. Bu dini kompleksler sadece manevi amaçlara hizmet etmekle kalmıyor, aynı zamanda tarafsız bir alan sağlayarak ticarette de önemli bir rol oynuyorlardı. Cádiz yakınlarındaki Melqart ya da Herakles tapınağının bu ikili amaca hizmet ettiği anlaşılıyor. Çok geçmeden Fenikeliler “atölye” olarak adlandırılan kalıcı tesisleri ve daha sonra da ilk kolonileri kurdular. Bu yeni şehir kolonilerinden biri olan Cádiz, bölgedeki en önemli ekonomik, siyasi ve dini merkez haline gelecekti. Gümüş, kalay ve tuzlu balık ihracatının ana limanıydı. Bu madencilik ve tarım ürünleri hem Huelva’nın kendisinden hem de iç kesimlerden geliyordu.
Fenikeliler yerleştikleri bölgelere katır gibi melez hayvanlar, asma ve zeytin ağacı gibi bitki türleri, demir, çömlekçi çarkı, seramik fırınları gibi yenilikler getirdiler. Ayrıca ticaretin vazgeçilmez unsuru olan alfabeyi de tanıttılar. Mimari bile etkilenmişti: Fenikeliler, çok daha karmaşık bir kentsel düzen oluşturan dik açılı yapıları tercih ediyorlardı. MÖ 9. ve 8. yüzyıllar boyunca tüm bunlar, yerel halkların ekonomisini ve yaşam biçimini dönüştürecekti.
Kolonileşmenin bu ilk döneminde, yerel İber toplulukları yavaş yavaş doğulu yerleşimcilerin varlığına uyum sağladı. Arkeologlar bu entegrasyonun nasıl geliştiğine dair daha fazla bilgi arıyor, ancak insanların iç bölgelerden kıyı kolonilerine göç etmiş olması muhtemel görünüyor. İş gücü arttı. Madenciler ve çiftçilerin yanı sıra yeni şehirler, tapınaklar ve iletişim yolları için ihtiyaç duyulan zanaatkârlar ve inşaat işçileri de geldi. Guadiana ve Tagus Vadileri’nde egemen savaşçı seçkinler, Fenikelilerin demir ve teknik yeniliklerine erişim karşılığında işgücü sağlamış olabilirler. Bu iç bölgelerde yerel tüccarlar Fenikelilere altın, kalay ve tarım ürünleri sağlamış olabilirler.
Her ne kadar Fenikeliler İber Yarımadası’nın kolonileştirilmiş bölgeleri üzerinde büyük bir etkiye sahip olsa da, değişimler dengesiz bir şekilde yaşandı. Guadalquivir Vadisi ve Cadiz Körfezi gibi seyrek nüfuslu bölgelerde, gelen Fenikeliler kendi şehirlerini kurmayı ve yerli nüfusu birleştirmeyi başardılar. Huelva’da daha yerleşik bir ekonomi ve tanımlanmış bir sosyal yapı zaten mevcuttu, bu da Fenike etkisini zayıflatıyordu. MÖ 8. yüzyılda, Fenikeliler, yerli topluluklar ve iç kesimlerdeki halklar arasındaki etkileşimler günümüzde Tartessos olarak adlandırılan kültürün ortaya çıkmasına neden oldu. “Tartessos” kelimesi ilk olarak Yunan kaynaklarında sonraki yüzyılda karşımıza çıkıyor.
Arkeolojik kanıtlar
Fenikeli kolonistler ile yarımadanın yerli halkı arasındaki temas, çömlekçilerin, kuyumcuların, demircilerin, inşaatçıların, liman işçilerinin ve denizcilerin çalışmaları sayesinde dikkate değer bir ekonomik gelişmeyi ateşledi. Deniz ticareti, toplumu tanımlıyordu. Ağaçları kesmek, gemiler inşa etmek ve malların taşınması için amfora gibi kaplar üretmek için birçok işçinin dahil olduğu yoğun işgücü gerektiriyordu.
Bu değişikliklerin, Fenikelilerle yeni ve kazançlı ilişkilerin tadını çıkaran Tartessos toplulukları ile yeni ekonomik kaynakları kontrol etmeye çalışan diğer yerli iç topluluklar arasında gerginliklere neden olması muhtemel. Tartessos kültürü, yeni sosyal grupların ve çok daha karmaşık bir sosyal organizasyonun ortaya çıkışına tanıklık etti. Yaklaşık 400 yıl süren toplumda, seçkinlerin kontrolü nasıl sürdürdükleri net değil. Ne Tartessos yerleşimlerinde ne de mezarlarda çok fazla silah bulunduğuna dair kanıt yok.
Her ne kadar Tartessos bazı dikkate değer kültürel özelliklere sahip olsa da homojen bir toplum değildi ve bırakın imparatorluğu, birleşik bir krallık olarak bile düşünülmemeli. Herodot, Arganthonios’un yönettiği bir krallıktan bahsediyor, ancak Yunanların Tartessos dedikleri yerdeki bir şefe referans veriyor. Birbiriyle bağlantılı ekonomik çıkarlara rağmen her bir yöneticinin siyasi bağımsızlığını koruduğu başka krallar veya liderler de olabilirdi. Bu sosyal yapı hiyerarşik olmaktan çok heterarşikti; çeşitli liderleri ve bir güç ağını içeriyordu.
Yerli halk ve Fenikeliler arasındaki karma evlilikler, iki toplumun bütünleşmesini pekiştirdi. Bu uygulama, her ikisi de Cáceres’te olan Aliseda ve Talaverilla eserleri ve Casa del Carpio (Toledo) mezarı gibi Tartessos merkezinden çok uzak iç bölgelerde yapılan keşifleri açıklayabilir. Bu bölgelerde bulunan zengin buluntuların çoğu yerel atölyelerden geliyor ve Fenike kuyumculuk teknikleri konusunda eğitim almış zanaatkârlar tarafından üretiliyordu. Eserler, El, Baal ve Astarte tanrılarının temsilleriyle birlikte Fenike dinine ait birçok motif içeriyor. Arkeologlar, Extremadura ve Tagus Vadisi’nde, El Puerto de Santa María’daki (Cádiz) Las Cumbres gibi Tartessos merkezindeki nekropollerde karışık eserler buldular. Hem Yerli hem de Fenike unsurlarına sahiptiler.
Yakın zamanda, Guadiana Nehri kıyısındaki bir tümülüsün altında ortaya çıkarılan büyük kerpiç yapılar, Fenike etkileriyle karışan Tartessos kültürü ve mimarisine dair daha fazla kanıt sağlıyor. Guareña’daki (Badajoz) MÖ 5. yüzyılın sonlarına kadar kullanılan Casas del Turuñuelo bölgesi, Batı Akdeniz’deki en iyi korunmuş protohistorik yapıyı içeriyor. Yapının ziyafet salonu bronz kaplarla doluydu. Devam eden kazılar, bu yapının, MÖ 8. yüzyılda Fenikeli kolonicilerle etkileşimler sonucunda ortaya çıkan erken Tartessos kültürünün karakteristik özelliği olduğunu doğruluyor. Bu kültür, sanıldığından çok daha derin ve kapsamlı bir iz bırakmıştı.
2016 yılında İspanya’nın Guareña kentindeki Casas del Turuñuelo bölgesinde kazı yapan arkeologlar, bir avluya çıkan bir merdiven ortaya çıkardılar ve burada çoğu at, katır ve eşek olmak üzere 50’den fazla hayvanın iskelet kalıntılarını buldular. İlk teoriler, Tartessosluların bölgeyi terk etmesinden önce hayvanların hepsinin dramatik bir kurban töreninde bir kerede öldürdüğü üzerineydi. Ancak 2023 yılında yapılan bir araştırma, avlunun birkaç yıl boyunca düzenli olarak toplu hayvan kurbanı için kullanıldığını ortaya koydu. (C: Construyendo Tarteso at The Archeological Institute of Merida)
MÖ 7. yüzyılda yaşanan bir refah döneminin ardından Tartessos düşüşe geçti. Yakın zamana kadar arkeologlar, Tartessos kültürünün MÖ 6. yüzyılda aniden sona erdiğine inanıyorlardı. Ancak Guadiana Vadisi’ndeki son bulgular, Tartessos merkezindeki bu gerileme döneminden sonra kültürün bazı iç bölgelere yayılmaya devam ettiğini gösteriyor. Tartessos’a yönelik araştırmalar, Tunç Çağı kültürünün gizemlerini aydınlatacak yeni keşiflerle devam ediyor.
Kaynak: Arkeofili