Anasayfa / Müzeler

Gezici Tarım Müzesi çocuklara yeni icatlar için ilham veriyor

Çocuklara yaşayarak, dokunarak, deneyimleyerek öğretmeyi amaçlayan Okul Öncesi Akademi, ilk buğday tohumlarının ekildiği Anadolu tarım kültürünü yeni kuşaklara aktarabilmek için hazırladığı Gezici Mini Tarım Müzesi ile okulları geziyor

 

İSTANBUL: Okul Öncesi Akademi, ilk buğday tohumlarının ekildiği Anadolu tarım kültürünü yeni kuşaklara aktarabilmek için hazırladığı Gezici Mini Tarım Müzesi ile çocukların yeni icatlar yapabilmelerine imkan sağlamayı amaçlıyor.

Doğa, çevre ve kültürel farkındalık konusunda çocukların yaparak, yaşayarak, deneyimleyerek öğrenmelerine katkı sağlamak için 2014'te yola çıkan Okul Öncesi Akademi, yeni projesi gezici Mini Tarım Müzesi (Anadolu Tarım Aletleri Sergisi) ile okulları geziyor.

Tırpan, kızak, orak, harman döveni, taştan yapılmış el değirmeni, karasaban gibi kültürel değer taşıyan, 19. ve 20. yüzyıla ait Anadolu tarım aletlerinin sergilendiği gezici müze, bilgiselin yanı sıra yaşantısal ve duyuşsal öğrenmeye katkı sağlıyor.

Geleneksel müzecilik kavramından farklı olarak oyunla ve deneyimleyerek öğrenme fırsatı sunan müze, kültürel, toplumsal ve biyolojik çeşitliliği, insanların değişen koşullara nasıl uyum sağladığını, bu uyum sürecinin zamanla nasıl gelişip değiştiğini çocuklara anlatmaya çalışıyor.

Müze, ilk buğday tohumlarının ekimiyle başlanan ve yaklaşık 11 bin yıl boyunca bu verimli toprakları zenginleştiren, üzerinde medeniyetler inşa edilen Anadolu tarım kültürünün, yeni kuşaklara aktarılabilmesini amaçlıyor.

Çocuğa sistematik düşünmeyi öğretiyoruz

Okul Öncesi Akademinin kurucusu Melih Aydıner, buğdayın Anadolu tarım kültürünün şekillenmesinde çok önemli bir besin maddesi olduğunu belirtti.

Anadolu'daki savaşların ana sebeplerinden birinin özellikle buğday tarımı yapılan arazilerin ele geçirilmesi olduğunu belirten Aydıner, dünyanın ilk Dikey Milli Su Değirmeni'nin Anadolu'da yapıldığını, ilk buğday tohumlarının Anadolu'da ekildiğini kaydetti.

Mini Tarım Müzesi'nde, buğdaydan yola çıkarak okullarına gittikleri çocuklara tarım kültürünü anlattıklarını dile getiren Aydıner, şu bilgileri verdi: "19 ve 20. yüzyılda kullanılmış Anadolu tarım aletlerini çocuklara tanıtıyoruz. Klasik müzeden farkı ne diyeceksiniz? Çocuklar bu müzede dokunabildikleri objelerin günlük yaşamda nasıl kullanıldığını test edebiliyor, deneyebiliyor. Bunu yaptıktan sonra çocuklara buğdayın hangi aşamalardan geçip ekildiğini öğretiyoruz. Akıllı tahta oyunu var. Sonra da eşleştirme kartlarıyla eski formla yeni formu karşılaştırıyoruz. Mesela eşek semeri araba koltuğu olmuş, çalı süpürgesi elektrik süpürgesi olmuş. Dolayısıyla çocuğun o bağlantıyı kurmasını sağlıyoruz. Buradaki amacımız; araba koltuğundan sonraki süreci de kendisinin hayal etmesi, tasarlaması. Çocuğa sistematik düşünmeyi öğretiyoruz. Sadece bilinçsel değil, duygusal, yaşantısal öğrenme dediğimiz öğrenme kurallarının hepsini bu projede uygulamaya çalışıyoruz."

Valizin içindeki kültür

Gezici müzenin dünyada örnekleri olduğunu belirten Aydıner, "Mesela Almanya'da valiz müzesi var. Alman kültürünü anlatan objeler o valizin içerisine konuluyor, çocuklara okul okul gezdiriliyor. Yine Danimarka'da buna benzer müzeler var ama tarım üzerine odaklanmış, özellikle buğday tarımı üzerine odaklanmış dünyada gezici çocuk müzesi yok. Bu ilk defa Türkiye'de yapılan bir müze." diye konuştu.

Müzenin kitabı da var

Müzede sergilenen eserlerin tamamının bir hikaye kitabı içerisinde resimlendiğini anlatan Aydıner, müzeyi gezen çocuklara bu kitapla birlikte buğday çimlendirme seti ve buğday hasat çantası hediye edildiğini belirtti.

Aynı zamanda kitabın yazarı olan Aydıner, "Çocuk hikayeyi okuduğunda müzede gördüğü aleti 'A ben bunu görmüştüm.' diye tekrar hatırlayabiliyor." dedi.

Projenin son ayağının da çocuğa deneyimlendirmek olduğunu vurgulayan Aydıner, şunları kaydetti: "Zaten bizim eğitim sistemimizin en büyük eksikliği yaşayarak, deneyimleyerek çocukların öğrenememesi, her şeyin kağıt üzerinde kalması. Biz bunlar sadece kitapta da kalmasın çocuk bunu kendisi deneyimlesin diye yola çıktık. Çocuk deneyimlediği zaman emek verilerek büyütülen bir şeyin ne kadar kıymetli ve özel olduğunu anlayabiliyor. Dolayısıyla siz bir çocuğa 'Ağacı koruyun.' veya 'Çiçeği koruyun.' dediğinizde onun için çok bir şey ifade etmiyor ama onun büyümesi, gelişim süresi, evreleri ne kadar zor, ne kadar çaba gerektiriyor bunu kendisi gördüğü zaman otomatik olarak ağacı korumayı öğreniyor. O anlamda çok kompleks, bilimsel anlamda bütün aşamaları planlanmış, tasarlanmış bir proje. Yaklaşık bir yıldır okullarda bu proje uygulanıyor. Aslında bizim yaptığımız her gün soframızdan eksik olmayan ekmeğe farklı bir perspektiften bakmak. 'Çocukların gözünden baksaydık nasıl olurdu?' diye hayal ettiğimiz, uyguladığımız bir proje."

Aydıner, Okul Öncesi Akademi olarak iki yıl önce yerel domates tohumlarının neslinin kurtarılmasını anlatan "Çevreci Domates Çeri" projesini yürüttüklerini hatırlattı.

 


AA Sibel Kurtoğlu