Anasayfa / Paleontoloji

Gözleri gece parıldayan 110 milyon yıllık örümcek fosilleri

Güney Kore'nin ünlü fosil kuşağı Jinju Formasyonunda bulunan 10 örümcek fosilinin gece görüşlerinin çok geliştiği keşfedildi. Gözlerinin karanlıkta fener ışığı gibi parladığı tahmin edilen örümceklerden, Jinjumegops dalingwateri ve Koreamegops samsiki adı verilen ikisi daha önce bilinmeyen yeni türlere ait çıktı.

 

Eğer zaman makinesiyle 110 milyon yıl önceye gidip Kore’de gezinme şansınız olsaydı, gece karanlığında fener ışığı gibi parlayan sayısız örümcek gözlerini görebilirdiniz.

Fosillerden anlaşıldığına göre;  o topraklarda mllyonlarca yıl önce yaşayan örümcekler gece karanlığında parlayan gözlere sahiptiler ve ışıksız ortamda görme yetenekleri çok gelişmişti.

Journal of Systematic Palaeontology'de (Sistematik Paleontoloji Dergisi) 28 Ocak 2019'da Tae-Yoon S. Park, Kye-Soo Nam ve Paul A. Selden imzaları ile yayınlanan "A diverse new spider (Araneae) fauna from the Jinju Formation, Cretaceous (Albian) of Korea" (Kore'deki Jinju Formasyonundan, Mesozoyic sonuna rastlayan tebeşirimsi (Albian) zamana tarihlenen farklı bir yeni örümcek (Araneae) faunası) başlıklı makalede yer alan bilgilere göre araştırma, her biri 2.54 santimetre çapından daha küçük on örümcek fosili paleontoloji alanında nadir görülen bir keşfi ortaya çıkardı.

Başkanlığını Kore Kutup Araştırmaları Enstitüsü’nden paleontolog Tae- Yoon Park'ın üstlendiği ekip; iki tanesi daha önce bilinmeyen türlere ait 10 örümceğin gözlerinin gece görüş yeteneğinin hayli gelişmiş olduğunu tespit etti.

Bazı hayvanların göz küresinde tapetum olarak da adlandırılan zar bulunur. Retinanın arkasında yer alan bu zar, ışığı geri yansıtır. Örneğin, karanlıkta bir kedinin gözleri yeşile dönüşür. Bu, zarımsı katmanın iş başında olduğunun göstergesidir. Retinaya ışığı çekmesi için ikinci şansı tanıyan zarımsı katman, güvelerin, kedilerin, baykuşların ve gece ortaya çıkan diğer birçok hayvanın karanlıkta görme yetisini canlı tutuyor.

Dolayısıyla, bu antik örümceklerin de gümüşü andıran zarımsı katmanı hala fosillerde de parlıyor.

Çalışmanın eş yazarlarından Kansas Üniversitesi paleontologu Paul Selden şöyle diyor: “O kadar yansıtıcı bir yapıya sahipler ki dikkatinizi bir anda kendi üzerlerine çekebilirler. Bu bir çeşit eureka! anıydı.”
Bir zamanlar örümceklerin tüm vücudunu kaplayan kılların izleri hala görülebiliyor.

Bulgular, modern dünyanın en önemli yırtıcı hayvanlarından birine, antik örümceklerin davranışlarına ışık tutuyor.

Cincinnati Üniversitesi’nde örümceklerin görme yetileri üzerine çalışan biyolog Nathan Morehouse, ”Bu fosiller olağanüstü. Görme sistemi ile ilgili herhangi bir şey bozulmadan kaldığında hep heyecanlanmışımdır. Beni ve diğer bilim insanlarını etkileyen nokta, bu zarımsı katmanın bize antik hayvanların yaşam biçimini açıklama olanağı tanıması. Bu örümcekler, karanlıkta avlanmışa benziyor.”

Gözlerin sahip olduğu yeti

Yeni keşfedilen örümceklerin bazıları, lagonomegopidler olarak bilinen soyu tükenmiş bir gruba ait. Bu grup

Dahası, yeni fosiller, bir taşın içinde bulunan ilk lagonomegopidler olma özelliğini taşıyor. Grubun önceki tüm fosilleri kehribar içinde bulunmuştu.

Bu örümceklerin deneyimlediği çevre ile günümüzdeki Kore arasında büyük farklar var. Yaklaşık 110 milyon yıl önce Güney Kore Yarımadası, yakınındaki volkanik sıradağlar patladıkça şekillenen sığ bir havzadan oluşmaktaydı. Bu havzayı oluşturan göl ve akarsularda ise balık ve istiridye türleri hızla gelişmekteydi. Arkalarında diş kalıntıları bırakan dinozor ve teruzorlar bölgede yaşıyordu.

Buradaki örümcek bedenleri, havzanın içindeki göl sularına karıştıktan sonra, bu bedenler göldeki çökeltiye saplanmıştı. Daha sonra mineraller, örümceklerin etlerini ele geçirdi: Bir zamanlar örümceklerin tüm vücudunu kaplayan kılların izine, bacaklarında rastlamak bugün dahi mümkün gözüküyor. Koleksiyoncular birkaç yıl önce Jinju şehrinin yakınlarında konumlanan iki inşaat alanında bu örümcekleri bulana kadar hiç kimse hiçbir şeyden haberdar değildi.

Park ve ekibi, fosillerin farklı örümcek türlerini temsil ettiğini daha sonra öğrendi. Bu fosiller, iki yeni lagonomegopid türünü de içeriyordu. Koreamegops samsiki olarak adlandırılan örümcek türü, adını fosili keşfeden Koreli koleksiyoncu Samsik Lee’den aldı.

Yeni keşfedilen Jinjumegops dalingwateri ise adını, 2018 yılında Parkinson hastalığından ölen, Selden’ın danışmanı olan ve araknoloji alanında uzman John Dalingwater’dan aldı.

Her iki yeni tür de zar tabakasına ve genişleyen ikinci göze sahip olduğundan Deinopis spinosa olarak da bilinen tuzak kurarak avlanan örümceklere ve kurt örümceğine benziyor.

Selden şöyle diyor: ”K. samsiki ve J. dalingwater’ın gözleri, kafanın önü yerine, daha çok başın iki köşesinde bulunuyor. Asıl gizemli olan nokta da kendini buradan açığa çıkarıyor.”

Morehouse’a göre, zar tabakasının görüntüyü bulanıklaştırması ile örümceklerin retina yapıları arasında bağlantı olabilir. Günümüzde yaşayan ve geceleri ortaya çıkan örümcekler, retinanın ışığa hassas kısımlarını düzenleyerek bu meseleyi çözüyor. Öte yandan, antik örümceklerin de benzer bir dengeyi yakalayıp yakalamadığı hala bilinmiyor. Dolayısıyla, çok daha fazla fosile ihtiyaç var.

National Geographic -  31 Ocak 2019 (Çeviri:  Ezgi Arıkan - Arkeofili.com)