Hayber surlarındaki keşifler, Hayber Kalesi Cengi hiç de abartı değilmiş dedirtiyor!
İslam tarihinin ilk dönem savaşlarından biri olan ve İslam Kahramanı Hz. Ali'nin olağan üstü başarısı zamanla destanlaşan Hayber cenginde güçlükle aşılan surlardan söz edilmekteydi. Hayber Surlarını Yeninden İnşa Projesi için çalışan arkeoloji ekibinin keşfettiği sur kalıntıları, Anadolu'da asırlardır dilden dile dolaşan Hz. Ali'nin Hayber Kalesi Cengi destanında anlatılan efsanevi surlar kadar görkemli ve devasa görünüyor.
Journal of Archaeological Science: Reports'ta (Arkeoloji Bilimi Dergisi: Raporlar) 10 Ocak 2024 tarihinde Guillaume Charloux, Shadi Shabo, Guillaume Chung-To, Bruno Depreux, François Guermont, Kévin Guadagnini, Thomas Terrasse, Mylène Bussy, Saifi Alshilali, Diaa Albukaai, Rémy Crassard ve Munirah AlMushawh imzaları ile yayınlanan "Hayber'in surları: Kuzeybatı Arabistan'da Tunç Çağı'ndan kalma duvarlarla çevrili bir vahanın yeniden inşası için çok taraflı araştırma" (The ramparts of Khaybar. Multiproxy investigation for reconstructing a Bronze Age walled oasis in Northwest Arabia) başlıklı makalede yer alan bilgilere göre "Suudi Arabistan'da Hayber Vahasını çevreleyen yaklaşık 14,5 kilometre uzunluğunda, 2.700 dönümden fazla alanı kaplayan kalınlığı 1 metre 70 santimetre ile 2,5 metre arasında değişen, boyu 5 metreyi bulan sur duvarının varlığı keşfedildi.
Fransız Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi (Centre National de la Recherche Scientifique: CNRS), Suudi Arabistan arkeoloji komisyonu ve Al-'Ula Kraliyet Komisyonu tarafından gerçekleştirilen araştırmalara göre vaha yerleşiminin savunması için inşa edilmiş surların tarihi MÖ 2250 ile 1950 yıllarına yani Bronz Çağı'na kadar uzanıyor. Surlar 70'den fazla burca sahip görünüyor.
Hayber Surlarının Yeniden İnşası Projesi (Khaybar Longue Durée Arkeolojik Project) 4000 yıl önce Hayber'in surlarla çevrili vahasının kuzey kesimindeki sur ağının dijital olarak yeniden ortaya çıkarılmasını ve inşasını hedefliyor.
İslam öncesi dönemlerde Hayber Vahası'nın kuzeybatı Arabistan'daki Teyma, Kurayyah, Hait gibi çevresinin tamamen surlarla çevrelendiği biliniyordu ancak surların bu kadar geniş olup, olamayacağı konusunda şüpheler vardı..
Saha araştırmaları ve uzaktan algılama verilerine göre, Hayber'deki tahkimatlar bir zamanlar 14,5 km uzunluğundaydı ve kalınlıkları 1,7 ila 2,4 metre arasındaydı. Sur duvarlarının yüksekliği 5 metreye kadar çıkıyordu. Yaklaşık 1.100 hektarlık bir alanı çevreleyecekti.
Ekip arkeoloji kazılarında toplanan örneklerin radyokarbon tarihlemesine dayanarak yerleşimin duvarlarının MÖ 2250 ile 1950 yılları arasında inşa edildiğini tahmin ediyor.
Bugün, 4000 yıl sonra, surların uzunluğunun yarısından azı ve 74 burç (savunma ateşi için tasarlanmış çıkıntılı yapılar) korunmuş durumda.
HAYBER'İN KISA TARİHİ
Arap çölleri, dünyanın bilinen en büyük taş kalesi olan ve 4.500 yıldır yerleşi kesintisiz süren Suriye'deki Halep Kalesi de dahil olmak üzere dünyanın en eski surlarına ev sahipliği yapıyor.
Surların savunma amaçlı inşa edildiği malum ama kimlerce inşa edildiği gizemini koruyor. Hayber, Medine’nin yaklaşık 180 km kuzeyinde, denizden 850-1000 m. yükseklikte yer alan etrafı volkanik topraklarla çevrili geniş bir vadi. Hayber bölgede oturan yahudilerin dilinde kale anlamına geliyor. Şehirde İslamiyet öncesinde Yahudilerin yaşadığı biliniyor. Bir rivayete göre iehir adını kurucusu Hayber b. Kāniye b. Mehlâîl’den alıyor. Hayber’le ilgili en eski bilgilere, son Bâbil kralı Nabonidus’un (m.ö. 556-539) Harran’da 1956 yılında bulunan bir yazıtında rastlanmaktadır. Bu yazıtta, adı geçen kralın Teymâ’da ikinci başşehrini kurduktan sonra Hayber ve Fedek’ten geçerek Yesrib’e kadar yolculuk yaptığı söylenmektedir. Yine Harran yakınlarında Lece’de ele geçen bir başka yazıtta da Şerhîl b. Talmû’nun Hayber seferinden bir yıl sonra 463’te Zelmertûl’u inşa ettirdiğine dair bir kayıt bulunmaktadır. Şehre İslamiyet'in doğuşu yıllarında Yahudilerin hakim olduğu biliniyor.
TDV İslam Ansiklopedisi'nin Muhammed Hamidullah imzalı Hayber Maddesine yer alan bilgilere göre; İslâm tarihinde Hayber Savaşı, Hicri 7. yılda (628) gerçekleşti ve savaşa bizzat Hz. Muhammed’in komuta etti. Medine’den çıkarıldıktan sonra Hayber’e yerleşen Benî Nadîr yahudileri, Suriye ve Irak bölgelerinden gelen ticaret yolu Dûmetülcendel’den geçip Hayber yoluyla Medine’ye ulaştığından kervanlar için bir tehdit unsuru oluşturuyorlardı. Diğer taraftan Mekkeli müşriklerle birlikte müslümanlara karşı büyük bir saldırı hazırlığı içindeydiler. Bu arada Gatafânlılar’a da gitmişler ve onlara yapacakları yardım karşılığında kendilerine Hayber’in bir yıllık hurma mahsulünü vereceklerini söylemişler, ayrıca Fezâreliler ve Benî Süleym ile civarda yaşayan diğer Arap kabilelerinin de tamamını aynı şekilde Medine’ye karşı bir cephede toplamışlardı. Hayberli yahudilerin Mekkeliler’le ve Medine’yi çevreleyen kabilelerle yaptıkları bu ittifakın hedefi, Hz. Peygamber’i Medine’den uzakta savaşa zorlayarak onu az sayıdaki sahâbîden teşekkül eden ordusuyla birlikte ortadan kaldırmak ve başsız kalan şehir üzerine her yönden hücum ederek geri kalanları kılıçtan geçirip İslâm gailesinden ebediyen kurtulmaktı. Onların bu faaliyetleri sonucunda Hendek Gazvesi vuku buldu. Böylece yeni kurulan İslâm devleti için kalıcı bir tehdit haline gelmiş olan yahudilerle başa çıkabilmek amacıyla Resûlullah, Hudeybiye’de Kureyş’le onların istedikleri şartlar üzerine anlaşarak ileride çıkacak bir müslüman-yahudi savaşında tarafsız kalmalarını sağladıktan sonra Hayber’e sefer düzenleme hazırlıklarına başladı ve henüz bir ay dahi geçmeden 1500 kişilik bir kuvvetle Medine’den ayrıldı. Sahbâ’ya geldiğinde Hayberli yahudilerin müttefikleri olan Gatafânlılar yolunu kesmek istedilerse de Resûlullah’ın onların bölgesine doğru yönelmesi üzerine mallarını ve mülklerini korumak için geri döndüler ve bir daha yerlerinden ayrılmaya cesaret edemediler. Müslümanlar ise üç gün Recî‘de kaldıktan sonra Hayber’e ulaştılar.
Hz. Peygamber’in gelişinden haberdar olan Hayberliler ona karşı koymaya hazırdılar. Çeşitli rivayetlere göre 20.000 veya en az 10.000 savaşçıları vardı; ayrıca müstahkem kalelerinde savunma avantajına sahiptiler ve silâhları da boldu. Şemsüleimme es-Serahsî, Hayber’in her kalesinin üçer hisarla tahkim edilmiş olduğunu ve bunların karşısında her türlü askerî gücün çaresiz kaldığını yazar.
Eski adlar şimdi unutulduğu için tarihçilere göre ilk önce zaptedilen Nâim Kalesi’nin nerede olduğu bilinmemektedir. Daha sonra Hz. Ali’nin olağan üstü çabasıyla şehrin içindeki Kamûs Kalesi, arkasından da sırasıyla ve bazıları barış yoluyla Şık, Netâh, Ketîbe, Vatîh ve Sülâlim kaleleri alındı. Eğer fetihten sonra Tevrat’a göre hüküm verilseydi bütün yetişkin erkekler kılıçtan geçirilecek, kadın ve çocuklar da köle yapılacaktı. Ancak Hz. Peygamber önce halkın tamamının canını bağışlayarak kendilerine üzerlerindeki kıyafetleriyle memleketlerini terketme izni verdi; sonra kararını daha da yumuşattı ve yerlerinde kalarak ortakçılık yapmalarına, yani yetiştirecekleri mahsulün yarısını almalarına izin verdi.
Hayber’de müslümanların kazandığı bu parlak zafer Arap kabileleri üzerinde büyük bir tesir icra etti. Hayber’deki yahudilerin savaş gücü, sahip oldukları servet, müstahkem kaleler ve bereketli topraklardan haberdar olan kabileler bu savaşın sonucunu dikkatle takip ediyorlardı. Bundan sonraki tavırlarına ve planlarına Hayber’den gelecek haberlere göre yön vereceklerdi.
Zülfikar Emin - Arkeolojikhaber.com