İyi kurgulanmış en ünlü 6 Arkeolojik Sahtekarlık
Eğer gerçek olsalardı Dünya tarihi açısından önemli birer keşif olacaklardı ama işin içinde şarlatanlık olunca arkeoloji tarihinin yüz karaları arasına girdiler. Fakat buna rağmen bazıları tarihin akışında önemli rol oynamayı da başardılar.
Müzelere antik eserlerden oluşan büyük koleksiyonlar bağışlandığında; küratörlerin eserlerden en azından bir kısmının sahte olduğunu fark etmeleri artık sıradan olay sayılıyor. Tarihi eser sahtekarlığı sıradanlaşırken bunlar arasından en başarılıları da gittikçe daha çok ünleniyor.
Arkeoloji tarihinde; Kayıp Şehir Atlantis halkına (ya da uzaylılara) ait olduğu iddia edilen kristal kafatasından, Vikinglerce oyulduğu iddia edilen germen yazıtına kadar pek çok ilginç şarlatanlı vakası var. Evrim teorisinde “kayıp halka” olduğu iddia edilen fosillere varıncaya kadar gerçek olduğu iddia edilen ama işin içinde bir hinlik olduğu sonrada fark edilen 6 eser var ki arkeoloji tarihinde çoğu gerçek arkeolojik şaheserlerden daha ünlü ve pek çok kişi tarafından halen gerçek sanılıyor.
Live Science dergisinden Owen Jarus "Tarihi değiştirebilecek 6 arkeolojik sahtekarlık" haberinde şu ana dek tespit edilebilen en ünlü 6 tarihi eseri sıraladı.
1- Konstantin’in Bağışı
Raphael'in atölyesinde çalışan bir ressamın 1520'lerde çizdiği resim, Konstantin'in bütün toprakları Papa Sylvester'a bağışladığını tasvir etmektedir. Vatikan'da bulunan resim ünlü bir sahte belgeye dayandırılan olayı betimliyor.
En meşhur sahte belge olan Konstantin’in Bağışı’nın, 8. yüzyıldan itibaren pek çok replikası üretildi ve defalarca çoğaltıldı. Belgenin önemi çok büyüktü ve Papalık çıkarlarını ilgilendiren bir şarlatanlık olduğundan, sahte olduğunu ifade etmek büyük cesaret istiyordu. Belgeye göre; Roma İmparatoru I. Konstantin; Papa I. Sylvester’e ve haleflerine Roma İmparatorluğu toprakları üzerinde nihai otorite veriyordu.
Aslı olmayan orijinal sahte belge de kayıp. Latince sahte örneklerinden Ernest F. Henderson’un İngilizceye çevirdiği metne göre; : “Sözü edilen en kutsal ruhani liderimiz, babamız evrensel papa Sylvester’a, sarayımız ve Roma şehrinin yanı sıra İtalya’nın tüm eyaletlerini, yörelerini ve şehirlerini ve dahi tüm Batı bölgelerini hediye olarak kendisinin veya ardıllarının iktidarına ve saltanatına teslim ediyoruz."
Belgenin ne zaman üretildiği tartışma konusu. Ortaçağ boyunca, Papa’nın siyasi görüşmelerde Avrupa yöneticileri üzerinde otorite kurmasında kanıt olarak kullanıldığı biliniyor. 15. yüzyılda İtalyan bilgin Lorenzo Valla, belgenin sahte olduğuna dair makale yayınladı. Yazısının başına bela açacağını biliyordu ve metni "Bana çok kıacaklardır ve fırsat buldukları ilk anda beni acımasızca cezalandıracaklar!” diye noktalamıştı. Papa'nın belgeyi öne sürerek sürekli iç işlerine karışmalarından bıkan Avrupalı hükümdarlar Lorenzo Valla'ya desek verdi.
2- Piltdown Adamı
1912’de Londra’daki Doğal Tarih Müzesi’nde görevli paleontolog Arthur Smith Woodward ve antikacı Charles Dawson, bulduklarını iddia ettikleri kafatası ile İngiltere-Piltdown’da yeni bir insansı tür keşfedildiğini açıkladı. Eoanthropus dawsoni olarak adlandırılan uydurma insansı türün 1 milyon yıl öncesine ait olduğu ve Evrim Teorisinin ispartı için gerekli olduğu varsayılan kayıp halka savunuluyordu.
Zamanla Eoanthropus dawsoni’nin, orangutan ve homo sapiens kemiklerinin karışımı olduğu anlaşıldı. Bu şarlatanlığı kimin ve neden yaptığı hala belirsiz. Kimilerine göre evrim teorisini kanıtlamak için Darwinistlerin bir hilesiydi, kimilerine göre İngilizlerin kendilerine tarihi bir ata üretme girişimiydi. Doğal Tarih Müzesi’nden Chris Stringer ve meslektaşları hala bu soruya cevap bulmaya çalışıyorlar.
3- Kensington Viking Taş Yazıtı
Çiftçi Olof Ohman 1898’de Minnesota’daki Kensington kasabasında runik harflerle oyulmuş bir taşı bulduğunu iddia etti. Araştırmacılar taştaki yazıları analiz ettiler; Kensington Yazıtının 14. Yüzyılda Minnesota’ya ulaşan bir grup Viking tarafından yazılmış olabileceğini savundular.
Sagalara göre Vikingler Grönland’a ulaşıp burada koloni kurdular hatta 11. Yüzyılda Newfoundland’daki L’Anse Aux Çayırlarında kısa süreli bir yerleşim alanı oluşturmuşlardı. Ancak taştaki yazılara göre, Vikingler Minnesota’ya da gelmişlerdi.
Bugün pek çok bilim insanı, taşın 19. yüzyılda yazıldığını kabul ediyor ve taşta kullanılan runik harflerin 14. yüzyılda ve ortaçağ dönemi t runik harfleri ile eşleşmediğine dikkat çekiyorlar. Uppsala Üniversitesi’nden Profesör Henrik Williams’ın 2012’de İsveç-Amerikan Tarihi’nde yayınlanan makalesinde, bu runik harflerin 19. yüzyılda İsveç’teki gezginlerin kullandığı bir tür runik kodu andırdığını savunuyor ama bunları kimin yazdığına ve amaçlarının ne olduğunun belirlenmesine özellikle dikkat edilmesi gerektiğini belirtiyordu. Yani bu şartlatanlığın tek amacının Vikinglerin Minnesota’ya erken zamanda geldiğini kanıtlamak olmayabilir diyordu.
4- Kristal Kafatasları
O kadar ünlülerdi ki Holywood filmlerine tekrar tekrar konu edildiler ve hatta ünlü Indiana Jones serisinin bir bölümünde de kullanıldılar.
19. yüzyılda Orta Amerika’da bulundukları iddia edilen kafatasları önce antik eser pazarlarında boy gösterdi. Olmek, Maya, Toltek ve Aztek uygarlıkları tarafından yapıldığı iddia edilen kafataslarının ünlü kayıp şehir Atlantis halkına veya dünya dışı yaratıklara ait oldukları savunuldu.
Kafataslarından hiçbir arkeolojik alanlara bulunmamıştı. Arkeologlar kafataslarının 19. ve 20. yüzyıl şarlatanlık ürünü olduğu konusunda hemfikiler. İhtimallere göre, sahtekârların tek amacı büyük olasılıkla para kazanmaktı. Kimilerine göre ise Yeniçağ İnançlarına destek sağlamak için bunlar kullanıldı. Nitekim 2008 yapımı “Indiana Jones ve Kristal Kafatası Krallığı” filminde de kafataslarının uzaylılar tarafından bırakıldığı inancına odaklanılmıştı.
5- Erken Hıristiyanlık Dönemi Harf Kodları
Ürdün'de 2011'nın Mart ayında aralarında akademisyenlerin bulunduğu bir grup, MS 1. yüzyıldan kaldığı düşünülen eski mühürlü kitaplar buldular ve bunların bilinen en eski Hıristiyan metni olduğunu savundular. Metinler değişik harflerle kodlanmıştı ve harfler Aramicede kullanıldığı biçimdeydi.
İddia dünya çapında sansasyona neden oldu ve metinlerin Ölü Deniz Yazmaları kadar önemli oldukları iddia edildi. Ancak sahte olduklarının anlaşılması uzun sürmedi. Birkaç ay sonra harflerin ve metinlerin şarlatanlık ürünü olduğu tespit edildi.
Metinleri Aramice'den İngilizceye çeviren Steve Caruso harflerin içinde dönemsel tutarsızlıklar olduğunu fark etti. Live Science dergisine konuşan Steve Caruso; “En az 2,500 yıllık eski Aramice harf şekilleri kullanılmıştı ama aralarında daha genç döenm harf formları olduğunu fark ettim. Daha yakından incelediğimde farklı dönemlere ait har şekillerinin bir arada kullanıldığını anladım. Kodlar sayısal tutarsızlık ve anakronizm içeriyordu. Üstünkörü kopyalamış işaretler barındırıyordu" dedi.
Bilim insanları, bu metinlerinlerin kimlerce ve niçin üretildiğini hala çözebilmiş değil.
6- Hz. İsa’nıneşinin adının geçtiği papirüs parçası
Harvard Üniversitesi’nden Profesör Karen King tarafından Eylül 2012’de bir papirüs parçası ele geçirildiğini ilan etti. Mısır dil ailesinden Koptik dilinde yazılmış papirüs parçasında ünlü Mecdelli Meryem (Magdalalı Meryem) iddiası doğrulanıyordu. Metinde; “İsa onlara, ‘Karım …’ dedi” ifadesi yer alan bir diyalog bulunyor ve aynı zamanda Mary Magdalene’e atıfta bulunurcasına Mary sözcüğü vurgulanıyordu.
Birçok bilim adamı daha ilk günden itibaren bunun bir sahtekarlık olduğunu savundu. Vatikan'ın metni kabüllenmesi zaten mümkün değildi.
Papirüsün sahibi, ısrarla ismini açıklamıyor ve onu 1999 yılında Hans-Ulrich Laukamp adlı birinden satın aldığını savunuyordu. Hans-Ulrich Laukamp’ın da metni 1963’te Doğu Almanya’daki Potsdam’dan aldığını ileri sürüyordu. Ancak yapılan araştırmalar satın alınma iddilarının doğru olmadığını ortaya çıkardı.
Karbon 14 Testlerine göre papirüsü 1.200 yıllıktı. Papirüsün metnindeki dili inceleyen araştırmacılar da, metnin bir sahtecilik olduğuna inanıyorlar. Profesör Karen King ve Vatikan karşıtları ise hala papirüsün otantik olabileceğine inanıyor ve bilimsel testlerin yeniden yapılmasını istiyorlar.