Anasayfa / Etkinlikler

Kültür Endüstrisinden Kültür Seferberliğine açık oturumu AKM'de yapıldı

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından yayınlanan "21. Yüzyılda Türkiye'nin Kültür Seferberliği" kitabının tanıtım programı kapsamında "Kültür Endüstrisinden Kültür Seferberliğine" başlıklı oturum, Atatürk Kültür Merkezi'nde (AKM) düzenlendi.

 

Oturumun moderatörü Kayseri Milletvekili, kültür programları yapımcısı ve yazar Ayşe Böhürler, duyuş, düşünüş ve davranış biçimlerinin bir kültürel miras olduğunu belirterek, "Türkülerimiz, masallarımız, üslubumuz, adabımız da bizim kültürel mirasımız. Köylerimizde kerpiç evleri yapan ustalarımız da onların yapı bilgisi de kültürel mirasımız. Aslında deyimlerin, atasözlerinin bütün bunların korunmaya alınmasının çok kıymetli olduğunu düşünüyorum." dedi.

Böhürler, Türk kültürüne iz bırakmış önemli isimlere değinerek, şöyle devam etti:

"Cemil Meriç, Türk kültüründe dönüşümün önde gelen ismi. Halit Refiğ, Türk sinemasının bu anlamda öncü isimlerinden ve Atıf Yılmaz. Bu isimlerin önemi aslında bir öncülük yapmalarının ötesinde Türk milli kültürünün nüvelerini taşımaları, bize o bilgileri transfer etmeleri. Çünkü o transferler olmasaydı bugün Ekrem Hakkı Ayverdi, İstanbul'daki tarihi eserleri restore ederken detayları kayda almasaydı, mimari üslubu anlamamız kolay olmazdı. Süheyl Ünver, yok edilen pek çok tarihi eserdeki çiçekler, desenler ve yazılara ilişkin notları kayıt altına almasaydı olmazdı. Yani dünü bugüne transfer eden isimlere illaki ihtiyacımız var."

- "Küreselleşen dünyada kültür daha önemli, daha hayati bir mevzu bir haline geliyor"

UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı Prof. Dr. M. Öcal Oğuz, kültür kavramının oluşmasının ihtiyaç olarak 1453'te Yeni Çağ'la başladığına dikkati çekerek, "Medeniyet, kültür ve uygarlık gibi kavramlaştırmalar, 1453 sonrasında birbirimize tuttuğumuz aynayla birlikte, zaman içerisinde küreselleşen dünyada daha önemli, daha hayati bir mevzu bir haline geliyor. Kültür seferberliği kavramının, belki bu anlamda içini doldurmamız gerekiyor. İçini doldururken, bu konuları çalışırken de 'Kaçış Yok' sergisi üzerinden bakacak olursa biz Doğu toplumları henüz aydınlanmadan, Batı toplumları büyük gemilerle buraların, Doğu'nun fark etmediği mirası götürüp o müzeleri kurdular." diye konuştu.

2. Dünya Savaşı sırasında kültürel mirasların yok olmaya başladığını ve buna karşı da bir refleks oluştuğunu aktaran Oğuz, şu bilgileri verdi:

"1940'larda bu anlamda 'barışı inşa etmeliyiz' düşüncesi ortaya çıktı. UNESCO'nun kuruluşu, sorunlu kültür kavramlaştırmalarından sonra ortaya çıkan bir sorunu gidermeye yönelik olmuştur. UNESCO, 1945'te kurulduğu zaman 5 temel sektörde, eğitimde, bilimde, sosyal bilimde, kültürde ve iletişimde şunu düşündü, 'eğer biz insanların zihnindeki savaş ve çatışma duygusunu azaltabilirsek, insanların barış duygusunu eğitimle, bilimle ve kültürle güçlendirebiliriz.' Bunun için de kültür alanında UNESCO 6 sözleşme yaptı. Bu 6 sözleşmenin ilk 4'ü somut kültürel mirasla ilgili. Bunlar, kaçakçılığı yapılan kültürel mirasla, çatışma olursa tahrip olan mirasın korunmasıyla ilgili, 1972 sözleşmesi kültürel mimari mirasın, sit alanlarının korunmasıyla ilgili ve nihayet 2001 sözleşmesi de su altında kalan mirasın korunmasıyla ilgili. 2003'e gelinceye kadar dünya, kültürü ve kültürel mirası bizim tanıdığımız geleneğimiz, göreneğimiz, örfümüz gibi alanları uluslararası toplumun bir inceleme alanı görmedi."

Oğuz, UNESCO'nun somut olmayan kültürel mirasın korunmasını kimlik ve aidiyete dayandırdığının altını çizerek, "Kültür endüstrisi ve kültür seferberliği ikileminde belki şunun üzerinde durmak lazım; kültür endüstrisi, kitle kültürünü, popüler kültürü bütün dünyaya yaymak olursa bu zaten diğer kültürlerin ölümüne neden olur. Nitekim 2005 yılında UNESCO, kültürel ifadelerin çeşitliliğin korunması ve geliştirilmesi sözleşmesini kültür endüstrisi alanındaki tekelleşmeyi kırmak, her kültürün kendini endüstriyel alanda da ifade etmesini sağlamak için yürürlüğe koydu. Bu anlamda bizim dizilerimiz, filmlerimiz dünya toplumlarıyla buluşmaya başladı ve Türk kültürüyle temas da başladı. " ifadelerini kullandı.

- "Türkiye'de kültürel anlamda güçlü bir çeşitlenme var"

Maltepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Edibe Sözen de Batı dünyasının ötekileştiren bir bakış açısına sahip olduğuna işaret ederek, "Haçlı Seferleri'nin başladığı 1200'ler, aynı zamanda Hz. Mevlana'nın da yaşadığı yıllar. Batı dünyası öteki fikrinin neredeyse şahikasını yaşıyor ve Doğu dünyasına saldırılara hazırlanıyor, her gittikleri yeri talan ediyorlar. Fakat aynı dönemlerde bu coğrafyadan çıkan bir ses Hz. Mevlana, 'ne olursan ol yine gel' diyor. Yani ötekileştirmeyen bir dünyanın temsilciliğini üstleniyor." dedi.

Sözen, kültür kavramı ortaya çıkmadan, tarihle iç içe beraber yürüdüğünü belirterek, "Yani tarihin geçmiş dönemlerine baktığımızda İlber Ortaylı'nın bir sözü vardır ya, 'Türkler olmadan dünya tarihi yazılmaz, Türkler olmadan da kültür tarihi yazılmaz' diye bunu tercüme edebiliriz. Çünkü Türk etkisinin küresel anlamda Çin'den başladığını biliyoruz. Çin seddi, küresel Türk gücüne karşı inşa edilmiş. Moğollar da var bunun içinde ama bizim ilk küresel eserimiz orada başlıyor. Küresel anlamda ikinci imzamızı bir anlamda Batı dünyasının paradigmalarını alt üst eden Göbeklitepe, Karahantepe kazılarında ortaya çıkanlarla görmüş olduk." değerlendirmesini yaptı.

Türkiye'nin küresel dünyada tarihin sıfır noktasında olduğu gibi, merkezini de teşkil ettiğini vurgulayan Sözen, şunları kaydetti:

"Küresel dünyada kültür yeknesaklaşırken, Türkiye'de kültürel anlamda güçlü bir çeşitlenme var ve kültürel gelişme çeşitlilik olmazsa olmaz. Kültürel çeşitlenmenin bir boyutu arkeolojik kazılardır. Türkiye'nin arkeolojik kazılarda hiçbir kompleksi yok. Her bir kültürün kazılmasında, ortaya çıkartılmasında büyük bir başarı var. Türkiye böyle bir kültür politikasına sahip. Bunu belki çok daha iyi anlatmamız gerekiyor. Kültürel bir çeşitlenme olarak TİKA ve Yunus Emre Enstitüleri de yurt dışında çok önemli çalışmalar yapıyor."

Sözen, Türkiye'nin en büyük markalarından birisinin Türk dizileri olduğundan da bahsederek, "Nihai olarak baktığımızda küresel dönüşüm anlamında büyük çaba sarf etmişiz, sarf etmeye de devam edeceğiz. Okudukça gurur duyduğumuz çabalar, çalışmalar var. Dünyaya karşı bir duruşun kültürel anlamda temsilciliğini üstlenmek de bence bu dünyaya verebileceğimiz en büyük armağanlardan biri." görüşünü paylaştı.

- "14 bin kitabın tam metin taraması yapılmış, yaklaşık 5 bine yakın kitabın ise tam metin açılımı sağlanmıştır"

Programda Cumhurbaşkanlığı Kütüphaneler Daire Başkanı Ayhan Tuğlu ise Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi hakkında bilgi vererek, "Kütüphanenin her bir fonksiyonu, Türk kültür ve mirasını sadece fiziksel olarak korunması değil, aynı zamanda dijitalleştirme ve uluslararası küresel diplomasi çalışmaları aracılığıyla bu mirasın dünya genelinde tanıtılması, gelecek nesillerle buluşmasını hedeflemektedir." dedi.

Tuğlu, kütüphanenin koleksiyonunda telifi bulunmayan nadir eser ve el yazmalarının tam metin dijitalleştirilmiş versiyonlarının kütüphanenin web sayfasında açık erişime sunulduğunu belirterek, "Şu ana kadar kütüphanemizde 14 bin kitabın tam metin taraması yapılmış, yaklaşık 5 bine yakın kitabın ise tam metin açılımı sağlanmıştır. Aynı zamanda ilk defa Millet Kütüphanesiyle birlikte Türkiye'de yayınlanan ve bizim koleksiyonumuzda olan yaklaşık 2 milyon kitabın kapak, kaynakça ve içindekiler sayfaları taranarak, araştırmacılara sunulmuştur." şeklinde konuştu.

Birçok ülkenin Millet Kütüphanesi'ni referans aldığına dikkati çeken Tuğlu, kültürel kaynaklara sahip çıkmanın yanı sıra kütüphane içerisinde birçok etkinlik ve eğitim programı dışında, yurt dışında da birçok programlar düzenlediklerini anlattı.

Programda ayrıca dijital tasarım, sanat ve mimarlık platformu Artitekt Yayın Yönetmeni Yasemin Darbaz Karaca konuşma yaptı.

"21. Yüzyılda Türkiye'nin Kültür Seferberliği" kitabı, Türkiye'nin son yıllarda kültür ve turizm alanında attığı önemli adımları bir araya getiriyor.

Program kapsamında açılan ve ilgi gören "Kaçış Yok!" sergisi de Türkiye'nin kültür varlığı kaçakçılığıyla mücadeledeki kararlı adımlarını gözler önüne seriyor. Sergide ABD'den iadesi sağlanan Kybele heykeli, kırmızı boncuklu altın kolye ile İngiltere'den iadesi sağlanan gaga ağızlı testi ve Kur'an-ı Kerim gibi eserler sergileniyor.

AA Aişe Hümeyra Akgün