Latmos'taki neolitik çağ resimleri için umutlar Aydın Valiliği ve Orman Bakanlığı'nda
Bölgede uzun süre arkeolojik çalışma yapan Arkeolog Dr. Anneliese Peschlow tarafından yaklaşık on bin yıllık çok önemli bir kutsal alan olduğu tespit edilen Latmos’taki T şekilli insan başları ile dikkat çeken binlerce yıllık kaya resimleri konusunda açıklama yapan EKODOSD, kültürel mirasın korunması için Aydın Valiliği'ne seslendi, resimlerin sonunun Göktepe resimleri gibi olmamasını diledi ve acilen önlem alınmasını istedi. EKODOSD, Orman Bakanlığı'ndan bölgeyi Milli Park'a çevirmesini istedi.
Latmos’ta yer alan binlerce yıllık kaya resimleri korumak için yıllardır mücadele veren EKODOSD, kültürel mirasın korunması için düzenlediği etkinlikte yaptığı açıklamalarla, arkeolojik öneme sahio kültürel mirasın korunması için önlem alınmasını ve Beşparmak (Latmos) Dağları Milli Parkı kurulmasını talep etti..
Uzun zamandır Latmos’un tanınması ve korunması için çaba harcayan Ekosistemi Koruma ve Doğa Severler Derneği (EKODOSD) başkanı Bahattin Sürücü’nün danışmanlığında hazırlanan belgesel kısa bir süre önce yayınlanmış ve Latmos’un eşsiz doğal güzellileri, florası ve içerdiği can türleri, taş köprüleri, arkeolojik ve kültürel mirasına dikkat çekmişti.
Son etkinlikte ise bu güzellikleri tehdit eden unsurlar için geç kalınmadan tedbir alınması gerektiği vurgulandı ve Milli Park olması gereken alanın madencilik faaliyetlerine kurban edilmemesi istendi.
BÖLGENİN ÖNEMİ BİLİNMESİNE RAĞMEN TEDBİR ALINMAMASI ŞAŞIRTIYOR
Bölgenin öneminin bilinmesine rağmen bugüne dek gerek kötü niyetli ziyaretçiler, gerekse defineci talanı konusunda önlem alınmamasın yanı sıra izin verilen madencilik faaliyetleri de kültürel mirası tehdit ediyor.
Son olarak bölgede maden arama faaliyetlerine izin verilen bir şirket iş makinelerini, arkeolojik SİT alanına sokarak, Çörlen Yaylası'ndaki maden çalışması yapılacak alana yol açma çalışmalara başladı. Şirketin maden sahasına ulaşmak için arkeolojik SİT alanından geçmeyen yeni bir yola ihtiyacı var ve bunu ağlamak için de yasal izin alması gerekiyor.
Tüm bu olumsuzluklara dikkat çeken Ekosistemi Koruma ve Doğa Severler Derneği başkanı Bahattin Sürücü, yetkili makamlara seslenerek, kültürel mirasın yok edilişine seyirci kalmamalarını istedi.
T BAŞLI İNSANLARIN BETİMLENDİĞİ RESİMLER GÖBEKLİTEPE KÜLTÜRÜ İLE BAĞLANTILI OLABİLİR
T Başlı insanların betimlendiği resimler, Göbeklitepe kültürü ile bağlantılı olabilir
Aydın ve Muğla topraklarına yayılan Antik Dönem’in kutsal dağı Latmos’taki mağaralarda Neolitik Dönem’e tarihlenen çok sayıda kaya resmi bulunuyor. Çoğu kırmızı renkteki bu resimlerde insan figürleri öne çıkıyor.
Söke’ye bağlı Karakaya köyü arazilerinde vahşi kayalıkların içinde yer alan Karadere mağarası ise Latmos’un dağ tanrılarının betimlenmiş olması nedeniyle kaya resimlerini görmek için en çok ziyaret edilen mağaralar arasında yer alıyor. Sığınağın içine girildiğinde kaya yüzeyinin farklı bir şekilde aşınması ve kayada oluşan renklerin büyüsü görenleri etkiliyor. Latmos kaya resimlerinin çoğunda “aile sahneleri” betimlenmiş olmasına karşın, Karadere mağarasındaki resimlerin diğerlerinden ise daha farklı. Bölgede uzun süre arkeolojik çalışmalar yürüten Dr. Anneliese Peschlow tarafından çok önemli bir kutsal alan olarak betimleniyor. Karadere Mağarası’nın Latmos’taki doğal kutsal alanlardan biri olduğunu söyleyen Alman arkeolog Anneliese Peschlow ; Karadere Mağarası’ndaki resimlerde 13 figür bulunduğunu resimlerin içinde tek bir resmin hemen ön plana çıktığını, kayadaki doğal bir nişin içine yerleştirilen kafasının üzerinde en büyük tanrıyı “Hava Tanrısı”nı simgeleyen T biçimli boğa boynuzları bulunduğunu, boynuzlu ya da boynuz maskeli insan figürlerinin, Paleotilik Dönem’den beri bilindiğini ve literatürde boynuzlu tanrılar, büyücüler ya da şamanlar olarak adlandırıldıklarını belirterek, Karadere resmindeki erkek figürlerini “Latmos Dağ Tanrıları” olarak yorumlamış.
EKODOSD: RESİMLERİN KORUNMASI HİÇ BİR KORUMA TEDBİRİ YOK
Aydın Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından tescillenen Karadere mağarasındaki resimleri ile ilgili açıklama yapan Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği resimlere müdahaleyi önleyebilecek hiçbir koruma tedbiri olmadığını vurguladı. Önceki yıllarda Göktepe kaya resminde olduğu gibi resimler tahribata uğrayabileceğini dile getiren EKODOSD 2012 yılında yaptıkları başvurulara rağmen önlem alınmadığını belirtti..
Derneğin açıklaması şu şekilde:
"Yasal olarak koruma statüsü bulunduğundan, buraya yapılacak bir insan müdahalesi halinde yasalar çerçevesinde çok ağır bedelleri vardır Ancak resimlerin bulunduğu alan çok bakir bir bölgede olması nedeniyle olası bir müdahaleyi önleyebilecek hiçbir koruma tedbiri yoktur.
Karadere resminin konu, betimsel bütünlük ve bıraktığı büyülü etki yönünden benzersiz olduğunu söyleyen Peschlow, mimar Albert Distelrath’a bir koruma projesi çizdirerek koruma önlemlerinin alınmasını istemişti.
2012 yılında da EKODOSD olarak Cumhurbaşkanlığına ve Aydın Valiliğine resimlerin korunmasına yönelik bir müracaat yapmıştık"
AYDIN VALİLİĞİ'NİNDEN KORUMA TEDBİRLERİ İÇİN YARDIM TALEP EDİLDİ
"Aynı yılda, Aydın Valiliği tarafından; Kaya resimlerinin bulunduğu kaya sığınaklarının tahribattan korunması için bir proje üzerinde çalışıldığı, hazırlanacak bu projeye göre mağara ve sığınaklar çevresinde doğal ortamın estetiğini bozmayacak şekilde, uzaktan fark edilmeyecek ancak yakınına gelindiğinde görülebilecek bir ağ sistemiyle koruma sağlanacağı haberleri basına yansımıştı.
Ancak bugüne kadar hiçbir koruma tedbiri alınamadı.
Şu anda Karadere resimleri kontrolsüz bir şekilde ziyaret edilmektedir. Kötü niyetli ve bilinçsiz
kişiler tarafından, önceki yıllarda Göktepe kaya resminde olduğu gibi resimler tahribata
uğrayabilir.
Karadere resimlerinin konusu, şekli ve üslup açısından eşsiz olup, Aydın’ın kültürel mirasları içerisinde çok önemli yeri vardır.
İlgili kurumların hazırlayacağı koruma projesinin hayata geçirilmesi, resimlerin bulunduğu alana fotokapan kurulması ve girişte gerekli uyarı tabelalarının konulması için Aydın Valiliği’ne müracaat edeceğiz."
ORMAN BAKANLIĞI'NDAN BEŞPARMAK (LATMOS) DAĞLARI MİLLİ PARKI KURULMASI İSTENDİ
EKODOSD başkanı Bahattin Sürücü, aynı zamanda Latmos'un korunması için Milli Park'a çevrilmesinin uygun olacağını belirterek, T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü'ne seslendi.
Bakanlığa yazılan dilekçede şu ifadelere yer verildi:
"KONU: Beşparmak (Latmos) Dağları Milli Park Talebi.
T.C. TARIM VE ORMAN BAKANLIĞI
DOĞA KORUMA VE MİLLİ PARKLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NE
ANKARA
Ege Bölgesinde, Büyük Menderes deltasının güneydoğu kesiminde yer alan Bafa Gölü ile Batı Menteşe Dağları’nın uzantısı olan Latmos (Beşparmak) Dağlarını kapsayan “Latmos bölgesi Doğal ve Kültürel Miras Alanı”, Muğla İli, Milas İlçesi ile Aydın İli, Söke ve Koçarlı İlçe sınırları içerisinde yer almaktadır.
Deniz, göl ve orman gibi birbirinden çok farklı ekosistemleri bünyesinde barındıran Latmos bölgesinde yüksek sayıda ve farklı özelliklerde bitki çeşitliliği görülmektedir. Bunun sebebi de dünya üzerindeki 36 biyoçeşitlilik merkezinden üçünün ülkemizde yer almasıdır. Kafkas- İran, Anadolu ve Akdeniz biyoçeşitlilik merkezlerinin ülkemizde bulunması, Latmos bölgesinin biyoçeşitliliğine de yansımıştır.
Latmos Dağları, karakteristik petekli çözülme ve kubbemsi çözülmeli aşınma biçimleri gösteren gnays kayalıkları ve birçok mağara oluşumuyla gizemli bir görüntü oluştururlar. Gerek coğrafi konumu, gerekse ana kaya ve toprak yapısı nedeniyle kendine özgü bitki örtüsüne sahiptir.
Latmos bölgesi florası, 91 familyaya ait 296 cins, 388 tür, 79 alttür ve 29 varyete ile zengin bir bitki çeşitliliğine sahiptir. Bu zengin bitki çeşitliliği, bölge faunasında kuşlar, memeliler ve sürüngenler açısından nadir türlerin ön plana çıkmasında etkili olmuştur. Latmos bölgesinde faunistik açıdan yapılan çalışmalar sonucunda 180 kuş, 22 sürüngen 4 amfibi ve 20 memeli türünün varlığı saptanmıştır. Yüksek organizasyonlu omurgalı hayvan türleri olan bu türler, Batı Anadolu’da çok nadir noktalarda bulunabilmektedir. Özellikle memeli hayvan ve kuş türleri ekosistem bütünlüğünün en büyük göstergesi olmalarından dolayı şemsiye türler olarak adlandırılırlar. Bu türlerin varlığı Latmos bölgesini, Batı Anadolu için eşsiz bir doğal miras kategorisine sokmaktadır. 1970’li yıllara kadar latmos’ta yaşayan anadolu parsı(pantera pardus tuliana)’na ait kaplankapanı deline taş tuzaklar hala mevcuttur.
Çeşitli bitki ve hayvan türleriyle yaban yaşamının ve doğal yapısının büyük oranda korunduğu, yoğun kayalık yapısı ile dikkat çeken Latmos bölgesi, tarih öncesi dönemlerden, Hellenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı Dönemi olmak üzere birçok kültüre ev sahipliği yapmıştır.
Bafa Gölünün kıyısından başlayıp 920 m. yüksekliğe kadar devam eden ve Latmos Dağı zirvesinin çevresindeki alanda yoğunlaşan 170 kaya resmi ile bölgede yakın geçmişimize kadar kesintisiz devam eden kültürlerin izlerini taşıyan alanlar, Muğla ve Aydın Koruma Bölge Kurulları tarafından arkeolojik sit alanı olarak koruma altına alınmıştır.
Antik dönemde Karia Bölgesinin kuzeybatı ucunda yer alan İonia ile sınır oluşturan Latmos Dağlarının zirvesi, yuvarlak biçiminden dolayı Türkçe’de Tekerlek Dağ olarak adlandırılmıştır. Latmos Dağlarının zirvesi, Neolitik Dönemden itibaren Hava tanrısının ikamet ettiği yer olarak kabul edildiğinden burada Anadolu kökenli bir Hava ve Yağmur tanrısına tapınılmıştır. Daha sonraki dönemde gök tanrısı “Zeus” olarak karşımıza çıkan bu yağmur kültünün Hellenistik dönemde de devam ettiğinin en önemli kanıtı, dağın arka sırtına yapılmış Zeus’a adanmış
Zeus Akraios (Zirvedeki Zeus) Tapınağı’dır. Latmos’un zirvesindeki yağmur kültü, Bizans Dönemine kadar sürmüş ve bu dönemde dağ, manastır yaşamının merkezlerinden biri haline gelmiştir. Bir Ortaçağ kaynağından, M.S. 10. yüzyılda hala, kurak dönemlerde bir alay düzenlenerek dağın zirvesine, yağmur duasına çıkıldığı anlaşılmaktadır. Bu alaylarda zirve, geçmişten beri kutsal sayılan “büyük taş” olarak adlandırılırdı. Diğer yerlerde de görüldüğü gibi, Latmos’ta da Hıristiyanlığın yayılmasından sonra eski yerel kültler ortadan kaldırılmamış; bunlar, kendi içlerinde barındırdıkları doğaüstü güçlerin kontrol edilebilmesi ve yeni dinin amaçlarına hizmet edebilecek şekilde kullanabilmeleri için Hristiyanlık tarafından da benimsenmiştir. Latmos’ta pagan yağmur kültünün Hristiyanlık tarafından benimsendiğinin en belirgin göstergesi, dağın zirvesine dikilen demir bir haçtır.
Bölgede, Latmos tanrılarının en önemlisi olan Hava tanrısının yanı sıra Dağ tanrısına da tapınılmıştır. Doğal kaya oluşumları ve sayısız mağarasıyla dağa, gizemli izlenimi veren bu dağlık arazinin görünümü burada yaşayan insanların hayal gücünde dağ tanrısı olarak karşılık bulmuştur.
Latmos bölgesi, özel bir doğal alanı aynı zamanda özel bir kültürel miras alanıdır. Şüphesiz ki Latmos’u en özel yapan da çağdaşlarıyla karşılaştırıldığında sadece üslup ve tema açısından bile benzersiz dünya kültür miras özelliği taşıyan kaya resimleridir.
Daha çok hayvanları konu alan Batı Avrupa Buzul Çağı resimlerinden farklı olarak Latmos kaya resimlerinin ana konusu insan, kadın-erkek ilişkileri ve ailedir. Kaya resimlerinde natüralist ve şematik olmak üzere iki ana üslup görülmektedir. Az sayıda örneği bilinen natüralist üslup insan, özellikle de kadın figürlerinde gövdeleri yuvarlak hatlı ve derinlik hissi uyandıran işlenişinde kendini gösterir. Şematik üslubun en belirgin özelliği ise soyut ve geometrik betim tarzıdır. Bu üslupta başlar genellikle yan yana iki zikzaktan oluşan bir çizgi ya da büyük “t” harfi şeklinde betimlenmiştir. Şematik üsluba rağmen figürlerdeki hareket ve birbirleriyle olan sosyal ilişkileri belirgin bir şekilde izlenebilmektedir. Latmos kaya resimlerinin benzersiz betim dili ve kendi içinde bütünlük oluşturan repertuarları sayesinde yerleşik düzene geçmiş erken dönem toplulukların dini düşünce dünyaları ve sosyal yaşamlarının anlaşılması mümkün olmuştur. Bölgede yaklaşık 200 km2lik alanı kapsayan kaya resimleri, M.Ö. 6-5. binyıla tarihlendirilmektedir.
Şimdiye dek dünyada bir benzeri daha olmayan son derece önemli kaya resimlerinin yanı sıra bölgede Prehistorik Döneme ait seramik, taş, obsidyen ve kemikten yapılmış alet buluntularına da rastlanılmıştır. Latmos’ta Hititlerin Ege kıyılarına ulaştığının bir kanıtı olan ve M.Ö. 2. bin yıla tarihlendirilen Hiyeroglifli Hitit yazıtı bulunmaktadır.
Edebi, epigrafik ve arkeolojik kanıtlarla M.Ö. 6. yüzyıldan beri varlığı belgelenen ancak ilk ne zaman kurulduğu tam olarak bilinmeyen eski kent Latmos ve M.Ö. 300 dolaylarında kurulan yeni kent Herakleia’ya ait yapı kalıntıları geniş bir alana yayılmıştır. Büyük Menderes Nehrinin getirdiği alüvyonlar körfezin girişini kapatmadan önce önemli bir liman kenti olan Latmos şehrinde, savunma duvarları, kuleler, dinsel ve kamusal yapılar, evler, nekropoller gibi yapıların pek çoğu doğal çevreye bağlı mimariyi oluşturmaktadır.
Kentin ana tanrıçası Athena’nın tapınağıyla birlikte, kökeninin Latmos olduğu bilinen mitolojik kahraman Endymion’a adanmış kutsal mekânlar da mevcuttur. Yine bu bölgede haberleşme ve askeri birlik sevkiyatı için yapıldığı düşünülen taş döşeme antik yollar pahalı bir yol yapım tekniği ile inşa edilmiş ve bir ağ sistemi şeklinde döşenmiştir. Bu örnekler Anadolu’da Roma dönemi öncesinde şehirlerarası yolların yapılmadığı savını çürütmektedir. Yine antik dönemde faaliyet gösteren 2 adet mermer ocağı da bu bölgede bulunmaktadır: Kaliteli beyaz mermerin çıkarıldığı Herakleia mermer ocağı ve Didyma Apollon Tapınağı’na mermer sağlayan Miletos mermer ocağı. Bu mermer ocakları antik dönemde mermerin çıkarılması ve işlenmesi safhalarını bize görsel olarak anlatabilecek nitelikte bilgi sağlamaktadır.
Bizans Dönemi’nde yapılmış kaleler, savunma yapıları ve evlerin yanı sıra, özellikle bu bölgede inşa edilmiş yedi büyük manastırın bulunması, bizlere Latmos’un anıtlar açısından o dönemde Anadolu’nun en zengin ve en önemli merkezlerinden biri olduğunu kanıtlamaktadır. Manastır kompleksi içinde yer alan mağaralarda yapılmış olan freskler erken Hristiyanlık ve orta çağ dönemi Bizans sanat tarihi açısından çok önemli bir yere sahiptir.
Latmos bölgesinde bulunan gözlü gnays için karakteristik olan ve literatürde kubbemsi çözülme (tafoni) ve petekli çözülme olarak adlandırılan aşınma biçimleri Latmos’ta son derece belirgin olup alana benzersiz şeklini kazandırmıştır. Platoların ve hafif eğimli yamaçların üzeri farklı büyüklükteki yuvarlak biçimli sayısız kaya bloğu “kubbemsi çözülme” ile kaplıdır. Daha dik yamaçlarda ise üst üste yığılmış durumdadır. Kayaların iç kısımları genellikle oyuk mekânlar oluşturacak biçimde aşınmıştır. Bunun yanı sıra aşınma, kaya yüzeylerini de etkileyerek irili ufaklı, niş biçimli oyuklar oluşturmuştur. Bu doğal nişler kayanın bileşimine göre keskin, daha yuvarlak profilli hatlarla çevrelenmiştir. Böylece kaya yüzeyine hareketli bir görünüm kazandıran, kenarları yuvarlak hatlı ya da oval biçimli formlar ortaya çıkmıştır. Kayaların kendine has aşınma biçimlerinden dolayı farklı hayvan figürleri gibi algılanması nedeniyle gizemli bir his oluşturmaktadır.
Deniz, göl ve orman gibi birbirinden çok farklı ekosistemleri bünyesinde barındıran Latmos bölgesinde, floristik açıdan 16 endemik bitki türü Faunistik açıdan kuş türleri ile beraber memeli türleri de alan için çok büyük önem taşımaktadır. Memeli türlerinden özellikle büyük memeli türleri alan için çok önemlidir. Bu türler arasında Karakulak (Caracal caracal), oklu kirpi (Hystrix indica), Sazkedisi(Felis chaus) ve Bozayı (Urcus arctus) alan açısından çok önemli olup ülke genelinde de nesli tehlike altında olan nadir türlerdendir. Karakulak, ülkemizde bozayı, kurt ve vaşaktan sonra gelen büyük bir karasal memeli türü olarak ülkemizin özellikle güneyinde yayılış gösteren ve yaşadığı ekosistem için önemli bir kilit tür olarak öne çıkmaktadır. Yine oklu kirpi ülkemizin güneyinde insan aktivitesinin çok az olduğu makilik yamaçlarda bulunan bir türdür. Porsuk (Meles meles) ise tarım ilaçları tarafından kontamine edilmemiş arazilerde insan etkisinden uzak bölgelerde bulunan bir diğer önemli türdür.
Latmos Bölgesi, nadir ve nesli tehlike altında olan aralarında Domuzturpu (Cyclamen mirabile), Labrada kumotu (Arenaria cariensis ) ve Gelin nakılı (Silene splendens) gibi türlerin bulunduğu 9 bitki taksonu için “Önemli Doğa Alanı” kriterlerini sağlamaktadır. Ayrıca Bafa Gölü çevresinde yayılım gösteren ve nadir bir ters lale türü olan Milas Lalesi (Fritillaria milasense) de yine bu kriteri karşılamaktadır. Bölge aynı zamanda nesli
Dünya ölçeğinde tehlike altında olan endemik Anadolu Sığla Ağacı’nın (Liquimdambar orientalis) en kuzeydeki yayılış alanı içerisinde kalmaktadır.
Latmos Bölgesi, ayrıca Dünyada nesli tükenme tehlikesi altında bulunan Bafa Gölündeki adacıklarda bulunan Kaşıkçı Kuşu ile Latmos Dağlarında (Beşparmak Dağları) yaşayan Ak Kuyruklu Kartal’ın yaşam alanıdır.
Bundan birkaç on yıl öncesine kadar Beşparmak Dağları’nda Anadolu Parsının (Panthera pardus) varlığı bilinmektedir. Anadolu Parsı ile ilgili araştırmalar bölge içinde halen devam etmektedir; doğada kalmış son Anadolu Parsı bireylerinin bu bölge veya yakın çevresinden çıkması muhtemeldir.
Latmos Bölgesi, floristik ve faunistik bilimler kapsamında ve korumacılık açısından nesli Dünya ölçeğinde tehlikede olan bitki ve hayvan türlerini barındıran ve bu türlerin neslinin ve biyolojik çeşitliliğinin yerinde korunması için evrensel değere sahip önemli bir doğal miras alanıdır.
Ancak, Türkiye’nin bu eşsiz doğa ve kültür hazinesi şu anda madencilik talepleri nedeniyle büyük risk altındadır.
Beşparmak Dağları’nın bugüne kadar en bakir kalan bölgesi olan Aydın iline bağlı Koçarlı ilçesinin Bağarcık kırsal mahallesinin sınırları içerisinde kalan tarihi Çörlenasar Kalesi mevikiinde bir maden ocağının açılmasıyla ilgili çalışmalar başlatılmıştır.
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün ekli yazısında da belirtildiği gibi, bahse konu olan madencilik faaliyetlerinin, Beşparmak Dağları’nın milli park için önerdiği saha içinde bulunması ve Bafa Gölü Tabiat Parkı’nı olumsuz etkileyeceği gerekçesiyle uygun görülmediği bildirilmiştir.
Buna rağmen burada böyle bir çalışma girişiminin olması, Beşparmak Dağları’nın en bakir coğrafyasında geri dönülmez şekilde bir tahribat yaratacaktır.
İnsanlığın ortak geçmişini oluşturan çok önemli değerleri barındıran Beşparmak Dağları, UNESCO’nun Doğal ve Kültürel Miras Listesi’ne girebilecek özelliklere sahip bir doğa ve kültür alanı konumundadır.
Aydın Valiliği başkanlığında, Aydın ve Muğla Arkeoloji Müzesi Müdürlükleri, Beşparmak Dağları’nda 30 yıl çalışma yapan arkeolog Dr. Anneliese PESCLOW ve EKODOSD tarafından UNESCO’ya aday gösterilmesi için müracaat yapılmıştır.
EKODOSD ve WWF-Türkiye(Doğal Hayatı Koruma Vakfı) tarafından dönemin Orman ve Su İşleri Bakanlığına Milli Park için müracaatı yapılmıştır.
Rehberliğini EKODOSD’un yaptığı; Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdür Yardımcısı ve daire başkanlarının katıldığı ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürü ve daire başkanlarının hazır bulunduğu farklı dönemlerde incelemelerde bulunulmuştur.
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından; endemizim ve buna bağlı olarak biyolojik çeşitlilik açısından zenginliklere sahip doğa alanının, Avrupa Peyzaj Sözleşmesi kapsamında doğal ve kültürel peyzaj değerlerinin korunması için Milli Park yapılması önerilmiştir.
Bafa Gölü’nün kaynak değerleriyle, önerilen Beşparmak Dağları Milli Parkı kaynak değerleri birbiriyle bütünlük göstermektedir. Her iki alanın bütüncül olarak birleştirilerek Beşparmak Dağları Bafa Gölü Milli Parkı statüsünü alması, ülkemizin yurt dışında tanıtılmasına önemli katkı sağlayacak ve dünyadaki korunan alanlar içinde en çok ilgi gören yerler arasına girecek ve yöre insanlarının ekonomik ve sosyal gelişimine büyük katkısı olacaktır.
Öncelikle Aydın ili Koçarlı ilçesi Bağarcık mahallesi sınırları içinde bulunan Çörlenasar Kalesi mevkiinde düşünülen maden ocağı talebine izin verilmemesini ve önerilen alanın milli park statüsüne alınmasını talep ediyoruz.
Gereğinin yapılmasını bilgilerinize saygılarımızla arz ederiz. 23.04.2024
Bahattin SÜRÜCÜ
Yön.Kur.Bşk.
Arkeolojikhaber