Luviya'nın yazarı Sefa Taşkın'la Luviler üzerine bir söyleşi
2018 yılında Chicago’da düzenlenen X. Hititoloji Kongresine bildiri olarak sunulan Luviya'nın dördüncü cildi yayına hazırlanırken yazarı Sefa Taşkın; tarih yazarlığı, Bergama, Helllenistik dönem ve Luvilere yönelik özel ilgisi üzerine sorularımızı cevaplandırdı?
Sefa Taşkın, inşaat mühendisi, siyasetçi, çevreci ve eski Bergama Belediye Başkanı ünvanlarını da taşıyan çok şapkalı bir araştırmacı yazar. Pergamon Kadınları, Filemon ile Baukis, Ege Rüzgarları, Sürgündeki Zeus, Mysia ve Işık İnsanları: Anadolu Kültürünün Gizli Tarihi, Siyanürcü Ahtapot, Ağaçlar Ağlar mı Bergama'da, Kına Rengiydi Deniz kitaplarına imza attı. Son yılların en çok merak edilen konularından Luvilerin tarihi aydınlatmak için kaleme aldığı Luviya adlı eserinden, geçtiğimiz yıl yılında Chicago’da düzenlenen X. Hititoloji Kongresinde bildiri sunuldu. Sefa Taşkın şu günlerde Luviya'nın dördüncü cildinin basılmasını bekliyor.
Sefa Taşkın ile arkeolojikhaber.com olarak tarih yazarlığı, Bergama, Helllenistik dönem ve Luvilere yönelik özel ilgisi üzerine konuştuk
> Eski Anadolu Tarihi ve Uygarlıkları ile ilgilendiğinizi ve bu alanda birçok makale, kitap yazdığınızı biliyoruz. Eserlerinize geçmeden önce kısaca kendinizi tanıtır mısınız, Sefa Taşkın kimdir?
> 1950 Bergama doğumluyum. İlk ve Orta Okulu Bergama'da, Lise'yi İzmir Atatürk Lisesinde okudum.
İlk ve orta öğrenimimi tamamlamamın ardından ODTÜ İnşaat Mühendisliği bölümüne kaydoldum. 1973 yılında Anakara-ODTÜ'den İnşaat Mühendisi olarak mezun oldum. Çeşitli işlerde çalıştıktan sonra, davet üzere doğduğum yer Bergama’ya Belediye başkanı seçildim. Başkanlığım esnasında 1960'larda Bergama'dan Berlin'e götürülen, Pergamon Altar da denen tarihsel Zeus Sunağı'nın geri getirilmesi konusunda kampanya başlattık. "Taş yerinde ağırdır!" düşüncesiyle başlayan kampanya bütün dünyada yankı buldu! Öte yandan aynı dönemde Bergama yakınlarında "siyanür" kullanılarak işletilmek istenen "altın madenine" karşı, çevrenin korunması düşüncesiyle yöre insanlarıyla birlikte direniş kampanyası başlattık. Bu kampanya Türkiye'de çevre bilincinin gelişmesi konusunda önemli bir kilometre taşı kabul edliyor.
1989-1999 yılları arasında, iki dönem Belediye Başkanlığı yaptım. Türk ve Yunan halkları arasında dostluğun ve barışın gelişmesi ve kalıcı hale gelmesi konusundaki çalışmalarımdan dolayı 1996 yılında "Abdi İpekçi Barış Ödülüyle" ödülüne layık görüldüm.
Şimdi zeytin bahçeleri yetiştiriyor, zeytincilik yapıyorum. Bu süreçte eski Anadolu tarihine ilişkin araştırmalarda bulunuyor, edindiğim bilgileri yazıya döküyor ve paylaşıyorum.
Son günlerde siyasal ve kültürel birikimimi, Victor Hugo’nun deyişiyle “Akdeniz’in prensesi” ve çok eski zamanlarda muhtemelen Anadolu’nun en eski halklarından Luvilerin de yaşadığı bir yerleşim yeri olması olası İzmir için kullanmak yönünde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday adayı oldum.
> Siyaset ve mühendislik gibi geniş zaman isteyen iki ayrı mesleğiniz varken neden tarih yazarlığına soyundunuz?
> Bergama/Pergamon gibi Batı Anadolu’ya nerdeyse iki yüzyıl başkentlik etmiş, her yanı tarihsel kalıntılarla dolu bir kentte doğmak, yaşamak, yöneticilik yapmak doğal olarak insanı çevresini tanımaya, geçmişini öğrenmeye yönlendiriyor. Bergama demek tarih demek.
> Pergamon tarihiyle ilgili Arkeoloji ve Sanat yayınlarının basımı olan “Pergamon Kadınları” adlı bir kitabınız var. Bir de “Baukis ile Filemon”. Bu kitaplarınızda Helenistik dönemi anlatıyorsunuz. Neden özellikle bu dönem?
> Pergamon Helenistik dönemin yıldızı olan bir kent. O süreçte kente yaşananlar ve biriktirilen bilgi insanlık tarihine çok önemli katkılar yaptı. Parşömen, kodeks, heykelcilik okulu, mozaik, tiyatrolar, tıp, ecza hep Pergamon’da yükselmiş kültürel alanlar. “Pergamon Kadınları”, Pergamon Krallığı’nın muhteşem kraliçeleri bağlamında bir Pergamon ve çevresi tarihi. Oldukça yoğun bilgiler içeren bu kitapla birlikte “Baukis ile Filemon” söylencesini şiirsel bir dille aktarmaya çalıştığım bir diğer kitabım İ.Ö.3-2. Yüzyıl Batı Anadolu tarihini ve kültürünü yansıtmaya amaçlıyor.
> Peki Luvilere özel ilginiz neden?
> Pergamon’dan tarihte ilk kez İ.Ö.399’da Ksenofon’un yazdığı Anabasis’te söz edilir. Daha önceki dönemlerle ilgili arkeolojik bulgular var ancak bunlar yalnızca o dönemlerde de buralarda insanların yaşadığını gösteriyor. Peki kimdir bu insanlar? Bu sorunun yanıtı bizi Hititoloji bilimine götürüyor. Yani İ.Ö.2.binyıla.
Afyon müzesinde sergilenen ve Eber Gölü güneyinde Kocaoğuz’da bulunmuş yerel Walma Prensi Talba Zanuali tarafından dikilen ve Fırtına Tanrısına adanan, üzeri Luvi/Anadolu Hiyeroglifleri ile Hiyeroglif Luvicesi ile yazılmış stel ve Sefa Taşkın.
> Hititler’le Luviler’in bağlantısını biraz açabilir misiniz?
> İ.Ö. 2. binyılda güçlü savaş gücü ve örgütlenme yeteneğiyle Anadolu’ya ve Yakın Doğu’nun kuzeyine egemen olan büyük bir imparatorluk kuran Hititlerin bıraktığı çivi yazılı tabletler, Hitit dilinin çözümlenmesi ve bu belgelerin okunmasının artmasıyla bize yeni bir Anadolu tarihi sunuyor. O dönemde Anadolu’da yaşayan insanların kimliğini, konuştukları dilleri anlamamızı sağlıyor. Hitit Kralları kendi dillerinde zaferlerini, başarını anlatırken ve yazmanlar dinsel metinleri, yasaları, kuralları kaydederken Hititçe olmayan dillerdeki sözcük ve cümlelerin yanına hangi dilden olduklarını özellikle belirtmişler. Bu verilerden İ.Ö.2.binyılda Anadolu’da bir Hint Avrupa dili olan Hititçe’nin yanı sıra onunla akraba Luvi ve Pala dillerinin de konuşulduğu anlaşılıyor. Türkiye, ABD, Almanya, İngiltere, Avustralya gibi birçok bilginin yaptığı çalışmalardan Hitit, Luvi ve Pala dillerinin en eski Hint Avrupa dilleri olduğu bugün bilim dünyasının ortak kanısıdır.
Troya’da bulunan ve İ.Ö.13.yüzyıla tarihlenen, üzeri Luvi/Anadolu Hiyeroglifleri, yamanın ve eşini adlarının birlikte yazılı olduğu mühür.
> Luviler ve Luvi dili üzerine üç cilt olarak kitapları yazdınız. Luvi dilinn yaygınlığı neydi?
> Eldeki verilerden bugün açıkça anlaşılıyor ki Hitit İmparatorluğu Anadolu’yu yönetirken halkın çok büyük çoğunluğu Hititçe konuşan insanlar değildi. Onlarla birlikte ya da yan yana yaşayan bir Hint Avrupa dili konuşan Luviler ve Palalar, Kafkas dillerine benzer bir dil konuşan Hurriler ve erken zamanlarda Hattiler çoğunluğu oluşturuyordu. ABD’li bilgin Prof. H.G.Melchet’ın belirttiği üzere İ.Ö.2.binyılın başlarında Kızılırmak yayı içinde, sonraları Hititlere ve diğer halkların içine karışıp eriyecek olan Hattiler, Kayseri dolaylarında Hititler, Batı, Orta-Güney ve Güney Anadolu’da Luviler, Batı Karadeniz’de Palalar yaşıyordu. İ.Ö.2.binyılda Güney Doğu Anadolu ve Doğu Anadolu’nun bir kısmında da Hurriler vardı. İlginç olan zamanla bütün bu diller yitip giderken Luvi dili ve onun Karia, Lykia, Pisidia, Side dili gibi türevleri İ.Ö.1.binyılda da varlığını sürdürdü. Bu yaklaşımı dilsel verilerin yanı sıra tarihsel bilgiler de doğruluyor.
İ.Ö.3.binyılın sonlarında Anadoluda konuşulan (tartışmalı) diller H.G.Melchert, S.Taşkın.
> Nasıl?
> Kaneş-Neşa-Kayseri kökenli Hititler Hattuşa-Boğazköy-Çorum merkezli Hatti Krallığın yıkıp onlarından topraklarına yerleştikten sonra, Hitit krallarının “annal-yıllık” dedikleri çivi yazıl metinlerde anlattıkları gibi Anadolu’nun tüm bereketli topraklarını ele geçirmeye/işgale girişince güneye ve batıya saldırdılar. Kizzuwatna dedikleri Çokurova ve çevresinde Luvi ve Hurrilerle karşılaşırken, Batı Anadolu’da karşılarına Luvice, Luvisel diller konuşan topluluklar beylikler çıktı. Bölgeye önceleri Arzawa sonraları muhtemelen Luviya dediler. Bunu çıkardıkları yasalar da belgelediler. Büyük çatışmalara, yerli halkın direnişine rağmen bölgeyi ele geçirmeyi başardılar. Halkın bir kısmını köle olarak başkentleri Hattuşa’ya götürdüler. Çıkan büyük isyanları bastırıp Luvi beyliklerini kendilerine vasal krallar olarak bağladılar.
İzmir-Kemalpaşa’da Karabel’de bulunan Luvice isimler taşıyan Mira kralları Tarkasnawa, Alantalli, Kupanta-Kurunta’nın adlarının yazılı olduğu anıt.
> Bu vasal kralları ve ülkeleri biliyor muyuz?
> Özellikle Prof.J.D.Hawkins, Prof. H.G.Melchert, Prof.Frank Starke gibi çok önemli bilginlerin öngörüler bize Batı Anadolu’nun tarihsel coğrafyasını çıkarıyor. Hitit Kralı I/II.Tudhaliya’ya (İ.Ö.1400-) karşı çıkan Assuwa Konferasyonunu oluşturan Batı Anadolulu kent beyliklerinin bir çivi yazılı belgede yazım sırası izlenerek ve yine Kral II.Mursili’nin (İ.Ö.132-1295) batı seferi gibi diğer tarihsel olayları anlatan belgelere dayanılarak; kuzeyden güneye; Çanakkale-Biga yarımadasının-antik Troas-İlion’un Wilussa-Trausa , Bakırçay ve Gediz ırmakları arasının Seha Irmağı Ülkesi. Efes-Apasa dolaylarının Küçük Arzawa, buradan iç taraflara doğru Menderes vadilerinin Mira-Kuwaliya, Afyon çevresinin Walma, Beyşehir-Eğridir gölleri arasının Hapalla, Fethiye çevresi ve Teke yarımadasının Lukka, Tuz gölünün batısının Pitassa ülkeleri, Konya Ovasının Aşağı Ülke olduğu düşünülüyor.
> Peki bunların hepsi Luvi ülkeleri miydi?
> Çivi yazılı belgelere bakıldığında, bu ülkelerin beylerinin çoğunun adının Luvi ya da ona çok benzer, Luvisel denilen dillerden olduğu görülür. Örneğin Seha ırmağı ülkesinin beyleri Muwawalwi (Aslanın gücü), Ura Tarhunda (Büyük Fırtına/Gök Tanrısı), Manapa-Tarhunda (Tarhunt Luvileri en büyük tanrısıydı), bu ülke sarayına gelin gelen Hitit prensesi Massana-uzzi’nin (massana Luvice tanrı demektir) adları doğrudan Luvicedir. Mısır Firavununa gelin kız veren Arzawa’nın Kralı Tarhundaradu (Fırtına Tanrısının müridi) da Luvice bir ad taşır. Efes (Apassa) Kralı Uhhaziti (Ulu kişi), oğlu Piyama-Kurunta (Geyik Tanrının bağışladığı) ve daha nicelerinin adı hep Luvicedir. Bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgiler Luviya-1 kitabımızda bulunabilir.
Aydın-Beşparmak (Latmos) dağlarında bulunmuş üzeri Hiyeroglif Luvicesi ile yazılmış Suratkaya duvar yazıtlarından biri.
> Yani Batı Anadolu bir Luvi ülkesiydi mi diyorsunuz?
> Günümüzde gelişen Hititoloji bize İ.Ö.2.binyılda ve belki daha da öncesinde Batı Anadolu’da büyük ölçüde Luvice ve onlara benzer (Karya ve Likya dillerinin ilk halleri) diller konuşan toplulukların yaşadığını gösteriyor. Belirli yerlerde kentli bazı alanlarda göçebe yoğun topluluklar oluşturmaları, bir imparatorluk kuramamış olmalarına rağmen onları Anadolu’nun en köklü topluluklardan bir haline getirdi. Bu durum özellikle hala yaşayan yer adlarında beliriyor. Örneğin; Maddunassa (Kaymakçı-Göl Marmara), Temnos, Panisa (Panaztepe), Parsada (Parsa), Gyges Gölü, Belendi Çayı, Selendi (Silandos), Tabala (Davala), Bergama (Parḫa[..?]-Perge), Pindassos Dağı (Geyikli Dağı-Bergama), Kimindenia (Kozak yaylası), Pitane (Çandarlı), Dainis, Mardal Deresi, İlya, Astra, Halisarna, Apan Çeşme, Sandania, Indipedia Ovası , Antandros, Pedesa, İvrindi, Sındırgı, Ryndikos Çayı, Apolyont Gölü, Pandermas (Bandırma), vb sayılabilir. Ayrıca Kuzey Ege adalarından Cunda (Ayvalık), İmbros (İmroz), Tenedos (Bozcaada), Limnos, Myrina, Mondros (Moudro), Midilli adasından da Antissa, Erossos, Mandamados, Mytimna, Skamnia, Ordymnos ve Leptymnos, Maliya burnu bunlara eklenebilir.
> Sayın Taşkın, bu yönde çalışmalarınız sürüyor mu?
> Sevgili dostum Nezih Başgelen’in editörlüğünde yayın yapan Arkeoloji ve Sanat Yayınları, Türkiye’de pek bilinmeyen, bilinenlerin ise söylentiye dayandığı Luviler konusunu büyük bir öngörü ile yayın yaşamının gündemine getirdi ve bizim ulusal ve uluslararası geniş kaynaklara dayanarak bilimsel temelde yazmaya çalıştığımız metinlerin kitap haline gelmesini sağladı. Hatta bunlardan bir bölümün biz geçen yıl Chicago’da yapılan X. Hititoloji Kongresine bildiri olarak sunduk.
> Luviya kitaplarınızın arkası gelecek mi?
Luviya-1 kitabımız Luvileri; İ.Ö.2.bin yılda Batı Anadolu’da, Luviya-2 kitabımız Orta, Güney Anadolu ve Kuzey Suriye’de arıyor. Luviya-3 kitabımız ise Luvice ve Hititçe’yi Hint-Avrupa dilleri içinde inceliyor. Yayına hazırladığımız Luviya-4 ile ise Luvilerin ve İ.Ö.2.bin yıl Anadolusunun dinsel inançlarını irdeleyeceğiz.arkeolojikhaber.com