Mimarlık, Arkeoloji ve tarih bilinci tartışıldı
Mimarlık ve Arkeoloji konulu panelde, modern mimaride arkeolojinin yeri, arkeolojik kazılarda mimarinin önemi vurgulandı.
Salt Galata’da İstanbul SMD ve Kalebodur’la Pazartesi Buluşmaları'nın 5. toplantısında Mimarlık ve Arkeoloji'nin ortak noktaları ve sorunları dile getirildi.
Tarih ve çevre bilincine vurgu yapılan panelde, tarihi alan ve binaların korunması ve restorasyon çalışmalarında mimar ve arkeologların rolü ve iki alanın birbirine etkileri gündeme getirildi.
İstanbul Serbest Mimarlar Derneği'nin (İSMD), Kalebodur’un desteği ile 19 Aralık Pazartesi akşamı Mimarlık ve Arkeoloji başlıklı panele konuşmacı olarak Arkeolog Prof. Dr. Cevat Erder, Editör Arkeolog Nezih Başgelen, Arkeolog Metin Gökçay ve Mimar Prof. Dr. Nevzat Oğuz Özer katıldı. Panelin moderatörlüğünü İstanbul Serbest Mimarlar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Mimar Oğuz Öztuzcu gerçekleştirdi.
Arkeoloji ve Sanat Yayınları yönetici Editör Arkeolog Nezih Başgelen, slaytlarla desteklediği sunumunda Anadolu'da M.Ö. 12 binli yıllardan itibaren tespit edilen yapı izlerinden örnekler verdi ve bu yapıların zaman içinde mimari evrimine dikkat çekti. Yenikapı bulgularına kadar uzanan arkeolojik keşifler zincirinin 2000'li yıllara damga vurduğunu belirten Başgelen, Anadolu'da kerpiç yapı mimarisi kalıntılarının korunması gerektiğini vurguladı.
Arkeolog Prof. Dr. Cevat Erder, Türkiye'de akademik anlamda Arkeoloji'nin başlangıcına neden olduğunu belirtiği Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk'ün, dönemin Başbakanı İsmet İnönü'ye göndediği 19.2.1931 tarihli telgrafınının metnini okudu, bu telgraftaki direktifler sonrası Türkiye'den Almanya, italya, İngiltere ve Fransa'ya öğrenciler gönderildiğini belirtti. Prof. Erder; "Bunların içinde Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal, Ord. Prof. Dr. Sedat Alp, Prof. Dr. Halet Çambel, Ord. Prof.Dr. Arif Müfid Mansel vardı. Türkçe kaleme alınan ilk arkeoloji eseri de Arif Müfid Mansel tarafından yazılmıştı" dedi. Prof. Erder, daha önceki arkeolojik çalışmaların sadece hafriyat toğlamaktan ibaret olduğunu savunarak, Türkiye Cumhuriyeti'nde ilk arkeolojik kazının 1933 yılında Hamit Zübeyir Koşay ve Remzi Oğuz Arık tarafından Ahlatlıbel'de yapıldığını iddia etti.
Arkeolog Metin Gökçay, konuşmasına Kent Arkeolojisi kavramını açıklayarak başladı ve Yenikapı kazılarında bu tarz arkeolojinin öneminin daha iyi anlaşıldığını belirtti. "Yaşayan bir kentin en eski geçmişi ile bugünkü yaşantısı arasındaki bağları saptayıp, yaşanan kentlinin hizmetine sunmaktır. Kent arkeolojisinin normal arkelojiden farkları var. Bunların başında da kazı şekilleri geliyor. Kent arkeologları, klasik arkeologlar kadar rahat çalışamazlar..." diyen Gökçay, Yenikapı kazılarında bulunan eserlerden örnekler vererek, bu eserlerin kentte yaşatılması gerektiğini söyledi. İstanbul'un günümüz manzaralarını ekrana yansıtan Gökçay, "Mimarlar kusura bakmasınlar. Onlara kızıyorum. Kenti stilleri neden yok? Bir havlu kağıt, bir deterjan kutusu, bir süt kutusu yanyana konulunca al sana kent. Bu mu mimari, Bu mu mimarlık" diyerek kentlerin kendisine özgün mimarisin bulunması gerektiğini vurguladı.
Mimar Prof. Dr. Nevzat Oğuz Özer, konuşmasında nasıl mimar olduğunu ve arkeoloji ile yolunun nasıl kesiştiğini açıkladıktan sonra Mimarlar ile arkeologlar arasındaki farkın ihtiyaç ve derinlik olduğunu söyledi. "Mimarlık o günün ihtiyaçları ve olanakları doğrultusunda meseleleri çözen, çözmeye çalışan bir meslek. Mimarlık bir yapım alamı, mali ve teknolojik olanaklar doğrultusunda yapılar üretir. Bir arkeologun mimarlık hatta tasarım bilgisi çok önemli. Bir mimar, bir tasarımcı ne hisseder, arkeologun bunu bilmesi gerekiyor" diyen Prof. Dr. Nevzat Oğuz Özer, mimarların da arkeolojiden daha fazla yararlanması ve arkeolojik eserleri korumaya özen göstermesi gerektiğini söyledi.