Önasya'da kafa kesme kültürünün arkeolojik arka planı
Halen Kahramanmaraş'taki Domuztepe höyüğü kazı başkanlığını yürüten, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Halil Tekin, kafa kesme kültürünün Eski Yakın Doğu / Önasya'da çok eski bir gelenek olduğunu belirterek, arkeolojik bulgularda keşfedilen kafa kesme sahnelerinin amacını açıkladı.
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Arkeolog Doç. Dr. Halil Tekin, sosyal medya hesabından konuyla ilgili şu açıklamayı paylaştı:
ESKİ YAKIN DOĞU / ÖNASYA'DA KAFA KESMEK
Son bir haftadır sosyal medyada pek çok insanı son derece rahatsız eden görüntüler paylaşılmakta; elbiseleri çıkarılmış ve çırılçıplak yerde yatan cesetler ya da başları kesilmiş her yaştan insanlar bu paylaşımların ana konusu olmaktadır.
Bunun yanında, pek çok insanı dehşete düşüren bu durumu oldukça soğuk kanlılıkla karşılayan, hatta olumlu bulan (az sayıda da olsa) insanların olması da dikkat çekmektedir. Bunun nedenleri üzerine biraz ön yargı ile yaklaşıldığı ve çoğunlukla "din" veya "etnik köken" ile ilişkilendirildiği görülmektedir.
Eski Yakın Doğu / Önasya'da insan başının gövdeden bilinçli ayrılması çok eski bir gelenektir. Yerleşik yaşamın başlarından itibaren ölen saygın kişinin kafatasının bedenden ayrılmasını sağlamak ve kafatasını özel bir alanda saklamak arkeolojide "Kafatası Kültü" olarak bilinen yaygın bir durumdur. Bazen bu kafatasları özel bir alçı ile yeniden sıvanmakta hatta üzeri kırmızı ve siyah renkte boyanmaktadır.
Sonraları devletlerin oluşumu ile birlikte organize kavga (savaş) esnasında rakibin kafasını kesip memleketine götürmek de yaygın bir uygulamaya dönüşmüştür. Sumer kent devletlerinin kendi aralarında yaptıkları savaşlar veya Assur ordularının çevre coğrafyalardaki zayıf devletçikler üzerine açtıkları askeri seferler esnasında oldukça rahatsız edici sahnelerin yaşandığı günümüze kadar ulaşan arkeolojik görsellerde yer almaktadır.
Devletlerin bizzat propaganda amaçlı kullandıkları bu sahneler, sarayların mustesna bölümlerinde sergilenmekte ve dışarıdan gelen elçi/ziyaretçilere propaganda amaçlı gösterilmekteydi.
Aradan bin yıllar geçse de bu coğrafyada bazı insanlar rakip/düşman gördükleri insanları (erkek-kadın-çocuk ayırt etmeksizin) çırılçıplak teşhir etmeleri ya da kesik kafaları ellerine alıp naralar atmaları bir "dini" uygulamadan çok, kökeni bin yıllara dayanan bir kültürel propaganda göstergesi gibi durmaktadır.
Propaganda esasta aynı nedenlere dayanıyor olsa da zaman içinde uygulama alanı olarak değişikliğe uğramıştır. Önceleri kabartmalara veya resimlere konu olan sahneler, günümüzde sosyal medya başta olmak üzere, her türlü görüntülü aygıtlar aracılığıyla geniş kitlelere ulaştırılmaktadır. Rakip /düşman üzerinde korku ve panik yaratmak, kendi tarftarlarına moral verme kaygısı taşıyan bu uygulama maalesef insanın ne kadar kötü ve korkunç olabileceğinin de somut göstergesidir.
Bunun salt bir "din" veya "etnik" grupla ilişkilendirlmesinin doğru olmadığı, tarih boyunca yeryüzünün farklı coğrafyalarında farklı din ve etnisiteye mensup insanlar tarafından güç ele geçirildiğinde neler yapabileceğinin maalesef çok olumsuz örnekleri vardır.