Phaethon
Phaethon nedir?
1. Phaethon: Şafak Tanrıçası Eos ile bir ölümlü insan olan Kephalos'un oğlu. Adı "parlak, parıldayan" anlamına gelir.
Başka bir kaynağa göre Phaethon şafak tanrıçasının değil de, Helios, yani Güneş tanrının oğludur.
Bu sıfatla Güneş'in arabasıyla atlarını alır, bir gün ve kendi başında Helios'un yolunu yapmaya koyulur.
Yeryüzüne fazla yaklaştığı için dünya tutuşur, Phaethon da Zeus'un fırlattığı yıldırımla çarpılıp ölür.
2. Phaethon: Phaethon, bir kaynağa göre Eos'la Kephalos'un, başka bir kaynağa göre de Güneş tanrı Helios'la Okeanos kızı Klymene'nin oğludur.
Adı parlak, pırıldayan anlamına gelen bu delikanlının öyküsü en iyi Ovidius'un "Değişimler" adlı eserinde anlatılmıştır. Bu öyküyü özetleyen E. Hamilton'un anlatışını (çev. Ülkü Tamer) aşağı da veriyoruz: "Güneş'in sarayı pırıl pırıl bir yerdi. Boydan boya yaldızlar içinde ışıldardı gece, gündüz. Değil ölümlüler, bazı tanrılar bile gire mezlerdi o saraya. Günlerden bir gün, ana yanından ölümlü olan bir delikanlı Güneş'in ülkesine adımını attı. Gidip Güneş'in kendisiyle konuşmak istiyordu. Bunu gerçekleştirmek için de, yapamayacağı şey yoktu. Uzaktan görünen saray, gözleri kamaştırıyordu. Yine de yürüdü, yürüdü, sarayın merdivenlerini tırmanıp önüne ilk gelen odaya girdi.
Rastlantıya bakın siz, girdiği odada Güneş oturuyordu. Artık dayanamadı delikanlı, gözlerini kapadı. Güneş'in gözünden bir şey kaçar mı hiç? 'Yaklaş yanıma delikanlı' dedi, 'sarayıma neden geldin, söyle bana'. Delikanlı, 'Öğrenmek istediğim bir şey var' dedi, 'onun için geldim. Anneme bakılırsa benim babam senmişsin. Önce inanmadım, ama annem öyle üsteledi ki gelip sana sormaya karar verdim'. Güneş, parlayan tacını çıkardı başından. 'Gel otur şuraya Phaeton' dedi, 'annen doğru söylemiş. Ben gerçekten senin babanım. Sözüme inanmazsın belki; onun için bir şey dile benden, dileğini hemen yerine getireyim. Böylece inanırsın baban olduğuma. Styks ırmağı üstüne yemin ediyorum, ne istersen yapacağım'. Phaeton, her gün gökyüzünde ışıklı arabasını süren Güneş'e bakar, "Şu arabayı bir gün de ben sürebilsem' derdi. Babası Styks üstüne yemin etmişti bir kere, artık cayamazdı; hemen dileğini söyledi. 'Bugün arabanı ben sürmek istiyorum, tek dileğim bu'. İşte o zaman, Güneş tanrı, yaptığı yanlışlığı anladı. Oğlum', dedi, 'sen ölümlü bir kişisin. Benim arabamı ise tanrılar bile kullanamaz. Zeus'un bile elinden gelmez bu. Yolu düşün bir kere. Denizden tepelere çıkan yokuş öyle dik, öyle yalçındır ki düşersin. Atlar desen azgın mı azgın. Öğle vakti aşağıya bakamazsm, o kadar yüksekte olursun. İniş yolu da diktir. Ben bile zor iniyorum o yolu. Yukarda neler var diye merak ediyorsun herhalde. Ben sana söyleyeyim neler var. Korkunç yaratıklar var bir kere, Boğa var, Aslan var, Akrep var, Yengeç var hepsi seni öldürmeye kalkarlar. Gel vazgeç bu dilekten, başka bir şey iste, hemen yapayım'. Phaethon bu sözleri duymadı bile; kafası azgın atlarla ışıklı arabadaydı. Zaten yıldızlar, gökyüzünden çekilmeye başlamışlardı artık, şafak her yanı gül pembesine boyamıştı. Atlar kapıda hazır bekliyorlardı. Tartışmaya vaktileri yoktu. Güneş baba, oğlunun dileğini istemeye istemeye kabul etti. Şimşek gibi fırladılar kapıdan. Atlar, sürücülerinin acemi birisi olduğunu anlamışlardı; iyice azdılar. Yokuşu öyle hızla çıktılar ki, seyredenlerin ödleri koptu. Phaethon da korkular içindeydi. Heyecandan dizginleri bırakıverdi. Bardağı taşıran son damla oldu bu. Atlar, Doğu Rüzgârını da geçerek yeryüzüne inmeye başladılar. Arabanın sıcaklığından Ida, Helikon, Parnassos ve Olympos tepeleri tutuşuverdi. Vadileri ateş sardı. Irmaklar buhar oluverdi. Nil ırmağı kaçacak delik aradı, sonunda başını bir yere sokuverdi. O gün bugündür Niiin kaynağı nerededir, bilinmez. Tanrılar tanrısı Zeus baktı ki, iş çığırından çıkıyor. Hemen yıldırımını aldı eline, Phaethon'a doğru fırladı. Yıldırım gidip, genç sürücüye çarptı; delikanlı arabadan düşüp Eridanos ırmağının sularına gömüldü. Irmak, gövdesinden fışkıran alevleri söndürdü, onun içini serinletti. Korulardan naiadlar geldiler, büyük bir üzüntüyle Phaethon'u gömüp mezar başında yas tuttular. Güneş Helios kızları da geldiler mezar başına; ama gelir gelmez de hemen birer kavak ağacı oluverdiler. O günden beri Eridanos kıyılarında yel estikçe usul usul sallanır dururlar".