Prof. Dr. Gül Işın: Arkeoloji definecilerden ve bürokrasiden kurtarılmalı
Arkeoloji alanında bilimsel çalışmaların bürokrasiye bağımlılıktan kurtarılması gerektiğini savunan Prof. Dr. Gül Işın, Sürdürülebilir Arkeoloji raporunda kültür varlıklarını yok eden defineciler konusunda da çözümler öneriyor ve Arkeolojiye Kazı Bilimi değil Eskinin Bilimi denilmesini istiyor.
Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gül Işın, dikkat çekici veriler sunduğu ‘Sürdürülebilir Arkeoloji’ adlı çalışmasında tarihi ve kültürel değerlerin etkin şekilde kullanılabilmesi için önerilerde bulundu.
Arkeoloji’ye Eskinin Bilimi denmesi gerekir, Kimsenin dili arkeolojiye dönmüyor
Geçtimiz haftalarda katıldığı Sarat'ın Arkeoloji Haberciliği Atölyesi'nde Sürdürülebilir Arkeoloji raporunundan örnekler vereren Dr. Gül Işın, "Arkeoloji sürsün istiyorum" demişti.
Etkilikte Arkeoloji’ye “Kazı Bilimi” yerine Latince karşılığında olduğu gibi “Eskinin Bilimi” denmesini öneren Prof. Dr. Gül Işın, “Kimsenin dili arkeolojiye dönmüyor. Daha adını biz bile doğru paylaşamıyoruz. Definecilerle eş değer tutuluyoruz” demişti.
Sürdürülebilir Arkeoloji Raporunda ülkemizin Yeni Dünya Arkeolojisine ayak uyduramadığına dikkat çeken Prof. Dr. Gül Işın, arkeoloji alanında bilimsel çalışmaların bürokrasiye bağımlılıktan kurtarılması gerektiğini savunuyor.
"Bürokratik engellere takıldığımız için dünyadaki ilerlemeye ayak uyduramıyoruz"
Hürriyet Gazetesinden Ceren Deniz'in "definecilere özle takip" başlıklı haberinde yer alan bilgilere göre; Prof. Dr. Gül Işın, “Araştırmalar yaparken bürokratik engellere takıldığımız için dünyadaki ilerlemeye ayak uyduramıyoruz. Bu nedenle arkeolojik açıdan son derece zengin bir geçmişe sahip Antalya’da henüz birçok tarihi alanda etkin seviyede araştırma yapamadık. Mesela 500 bin yıl öncesine ışık tutan Karain Mağarası’nın duvarlarında bile ultraviyole ışınlarla inceleme yapmadık, duvar resmi var mı bakmadık” dedi.
Definecilerle eş değer tutulmaktan şikayetçi
Tarihi eserlerin korunması konusunda süren tartışmalarda arkeologların definecilerle konunun iki ayrı tarafıymış gibi eş değer tutulmalarına tepki gösteren Gül Işın, “Hâlâ bilimsel kazılara başlanan ama ödenek yetersizliği ya da bürokrasi nedeniyle kaderine terkedilen kültürel miras alanları var. Buralarda elinde detektör hatta iş makinaları ile defineciler cirit atıyor” dedi.
Tarihi ve kültürel varlığın kayıt altına alınmasındaki yetersizliklerden bahseden Gül Işın, araştırmasında, “Türkiye’de tescilli sit alanı 19 bin civarında. Kültür Bakanlığı’na bağlı sadece 190 müze ve 138 düzenlenmiş ören yeri bulunuyor. Oysa İngiltere’de tescilli sit alanı sayısı 50 bin. Kayıtlarda 915 sit alanının bulunduğu Antalya’da ise, sadece 28 müze ve ören yeri var. Avrupa’ya kıyasla kayıt konusunda çok gerideyiz. Ne Pisidya’yı ne de Likya’yı koruyabiliyoruz. Pamfilya zaten oteller bölgesi. Biz ilgilenmiyoruz ama Avusturya Parlamentosu’nda Antalyalı eserlerin neden asıl topraklarından uzaklarda olduğu gündeme geldi. Bir parlamenter, 134 yıldır Viyana Müzesi depolarında sergilenmeyi bekleyen Heron Anıtı’yla ilgili soru önergesi sundu” bilgilerine yer verdi.
Özel eğitim almış arkeoloji polisleri görevlendirilmeli
Kaçak kazı ve tarihi eser kaçakçılığının yoğun yaşandığı ülkelerde emniyet teşkilatı içinde ‘Kültürel Mirası Koruma Birimi’ olduğu yönünde bilgi veren Işın, tarihi eserlerin korunması için özel eğitim almış arkeoloji polislerinin görevlendirilmesini önerdi. Müzeler ve ören yerlerinde bu alanda eğitim almış personelin çalıştırılmasının önemine de değinen Işın, “Müze müdürlüklerinde görevli personel, kazılarda da görev aldıkları için koruma konusunda etkin olamıyor” diye konuştu.