Anasayfa / Söyleşi

Saadet Güner: Kültür ve tabiat varlıkları için toplumsal koruma bilinci gerekli

Kültürel Mirasın Dostları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Saadet Güner, gerek kültür gerekse tabiat varlıklarımızın korunması tek başına kanun ve yönetmeliklerle veya kişi ve kurumlarla değil toplumun tümüne mal olmuş bir koruma bilinciyle sağlanır, diyor.

 

Geçtiğimiz günlerde sona eren 16. İstanbul Bienali’nin ana konusu Antroposen Çağı, yani insanın doğada yarattığı tahribattı. Dipsiz Göl’ün başına gelenlerse mantık sınırını zorlayan ayrıntılarıyla tam bienallik bir iş gibi görünse de ne yazık ki gerçek. Gümüşhane’nin Güneyce Köyü’nde yer alan 12 bin yıllık doğa harikası Dipsiz Göl’ün define bulma amacıyla kazılıp yok edilmesi üzerine Sivil Sayfalar sitesi adına Emel Altay'ın sorularını yanıtlayan KUMİD Yönetim Kurulu Başkanı Saadet Güner; “Gerek kültür gerekse tabiat varlıklarımızın korunması tek başına kanun ve yönetmeliklerle veya kişi ve kurumlarla değil toplumun tümüne mal olmuş bir koruma bilinciyle sağlanır” dedi.

İşte Emel Altay ile KUMİD Yönetim Kurulu Başkanı Saadet Güner arasında gerçekleşen röoprtaj: 

Öncelikle KUMİD olarak bu konuya dair görüşlerinizi almak isteriz. Kulağa absürt bir hikaye gibi gelen bu olay, nasıl gerçek olabildi?

KUMİD olarak biz de son günlerde yaşanan yoğun gelişmeleri basından öğreniyoruz. Buna göre, Gümüşhane’ye bağlı olmakla birlikte ancak Arsin’e Bağlı Güneyce Köyü sakinlerinde yayla olarak kullanıldığı anlaşılan bir alanda yer alan Dipsiz Göl’de, define aranması amacıyla izinlerin alındığını, suyun boşaltılarak iş makinelerinde bir arama yapıldığı, aramalar sırasında doğal oluşumun tahrip edildiğini üzülerek öğrendik.

Olayın gelişim süreci de hayli ilginç. 12 bin yıllık tarihi olan bir göl nasıl kazılabiliyor ve dahası kurutulup yok edilene dek kazılmasına ses çıkarılmıyor? Bu olaydaki temel eksiklikler ve hatalar neler?

Gerçekleşen olay, yasal başvuru ve kabul süreci dikkate alındığında kabul edilebilir görünmekle birlikte, define arama için gerek seçilen alanın yeterince araştırılmadığı, gerekse uygulanma biçimiyle yeterince değerlendirilmediği anlaşılmaktadır.

Nitekim alanda bu tür bir çalışmaya engel olmasa bile, olaydan sonra ÇED raporuyla da gündeme geldiği gibi, daha geniş kapsamda değerlendirilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Ayrıca verilen izinle, günümüz gelişmiş teknolojileri kullanılarak, doğal yapıya zarar vermeden ve onu koruyan yaklaşımları ön plana alan bir çalışma zorunlu tutulabilirdi. Birçok açıdan değerlendirilerek mevcut değerlerimize sahip çıkabilirdik.

Define arama prosedürü hakkında bizleri kısaca bilgilendirebilir misiniz? Kültürel ve tarihi varlık olarak korunmaya alınması gereken/alınan yerlerde define araması yapılabiliyor mu?

Define arama, kanun ve yönetmeliklere göre belirlenmiştir. Bu prosedür, 27 Ocak 1984 tarihinde 18294 sayılı Resmi Gazete de yayınlanan Define Arama Yönetmeliği’nde yer almaktadır.

Bu yönetmelikte “define aramak isteyenler, define arayacakları yerin bağlı olduğu mülki amire bir dilekçe ile müracaat ederler. Dilekçede arama maksadı açıkça belirtilir ve define aranacak yerin il, ilçe, bucak, köy, mahalle, sokak ve ev numarası bildirilir. Ayrıca bu yerin ekili, dikili, meskûn, gayrimeskun, tapulu ve tapusuz olup olmadığı ve kime ait olduğu açıklanır. Define aranacak sahanın yetkili teknik elemana çizdirilmiş, İl Bayındırlık Müdürlüğünce tasdikli, 1/500 ölçekli tasviye münhanili haritası veya krokisi, Krokisi çıkarılamayacak ev ve bunun gibi yerler için ise ada, parsel ve çap numarasını belirten vaziyet planı, uzaktan ve yakından olmak üzere çeşitli yönlerden çekilmiş net fotoğrafları ve define aranacak yer sahipli ise; gerçek kişilerden noterden tasdikli muvafakatname, tüzel kişilerden de yetkili organlarından alınacak muvafakat yazısı, eklenir” denmektedir.

Define Aranacak Yer 100 m2’yi Geçemez

Başvuru ve izni ilgilendiren bu prosedür dışında define aranacak yerler için ise yine aynı yönetmeliğe göre; “define aranacak yerin 100 m2yi geçemeyeceği, yerin verilecek fotoğraflarla harita veya krokiler üzerinde işaretlenmesi gerektiği, ayrıca mülki amirin, define aranacak yerin 2863 sayılı Kanun’un 6. maddesinde belirtilen yerler ile tespit ve tescil edilen sit alanları ve mezarlıklar içinde olup olmadığını, define aranmasından sakınca bulunup, bulunmadığını, en yakın müze müdürlüğüne tespit ettirmesi gerektiği ve müze müdürlüğünce, müracaat uygun bulunduğu takdirde define arama ruhsatı verileceği; ruhsatın bir yıl süreli olacağı, define aramasının aralıksız en çok bir ay devam edeceği, hava muhalefeti veya tabii afetlerden dolayı bu süre içinde bitirilemezse bir defaya mahsus olmak üzere mülki amirce en çok bir ay daha uzatılabileceği ve define aramasının, define aranacak yere en yakın müzeden görevlendirilecek ihtisas elemanı başkanlığında, Maliye ve Gümrük ve İçişleri Bakanlıklarının mahalli birer temsilcisi gözetiminde yapılacağı” belirtilmektedir.

Yönetmelikte, define aranacak yer için sınırlama da getirilmiştir. Buna göre, 2863 sayılı “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 6. Maddesi’nde yer alan “Korunması Gereken Taşınmaz Kültür ve Tabiat varlıkları” kapsamında yer alan; “korunması gerekli tabiat varlıkları ile 19’uncu yüzyıl sonuna kadar yapılmış taşınmazlar, belirlenen tarihten sonra yapılmış olup önem ve özellikleri bakımından Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca korunmalarında gerek görülen taşınmazlar, sit alanı içinde bulunan taşınmaz kültür varlıkları, Milli Mücadele ve Cumhuriyet’in kuruluşunda tarihi olaylara sahne olan ve Mustafa Kemal Atatürk’ün kullandığı evler” ile yönetmelikte yer alan tespit ve tescil edilen sit alanları ve mezarlıklarda define aramayacağı hükümleri bulunmaktadır.

Dipsiz Göl’ün eski haline döndürülmesi mümkün mü? Bu noktada yöre halkının gölü istemediğine dair tepkileri de yayınlandı. Siz tüm bu konularda ne düşünüyorsunuz? Doğal varlıkları korumadaki zaafların yanında bu konuda bir bilinç eksikliğinden de söz etmek mümkün mü?

Dipsiz Göl’de, basından öğrendiklerimize ve gördüklerimize göre bir tahribatın olduğu açık. Her ne kadar yapılan hatayı düzeltme yönünde bir gayret ortaya çıksa da, doğanın binlerce yılda oluşturduğu bir değerin eski hale getirilmesinin artık zor olduğunu düşünmekteyiz.

Tabii ki bu tür bir müdahalede sorunun kaynağı sorgulandığında bireysel hatalar gündeme gelebileceği gibi, daha çok toplumun kültürel değerlerine sahip çıkma konusundaki zaafından kaynaklandığı açıkça görülmektedir.

KUMİD’in definecilik üzerine çalışmaları var mı? Bu konuda Türkiye nasıl bir yasal düzenlemeye ve yaptırıma sahip? Neler eksik, neler yapılmalı? Yakın tarihten yine define arama sonucu zarar görmüş eserlere örnek verebilmeniz mümkün mü? Böyle vakalar münferit mi yoksa Dipsiz Göl gibi gündem olmadıkça farkına varmıyor muyuz?

KUMİD bir sivil toplum kuruluşudur ve adından anlaşılacağı üzere kültürel değerlerimize sahip çıkmak ve alana katkı sağlamak için kurulmuştur. Bireysel olaylardan öte, farklı meslek insanlarının gönüllülük esasıyla bir araya gelmesiyle oluşan bu topluluk, kültürel mirasın korunmasında üzerine düşeni yapma gayretindedir. Bu doğrultuda bilimsel toplantılar, farklı akademik etkinlikler yanında bilim üretme ve bilimi yayma sorumluluğuyla alandaki boşlukların giderilmesine katkı sağlamaya uğraşmaktadır.

Her Yıl Yüzün Üzerinde İzinli Define Kazısı Yapılıyor

Yıllara göre verilen define kazı izinlerini Kültür ve Turizm Bakanlığı sayfalarında görmek mümkündür. Ancak bunlar daha çok sorunlu olduğunda basına yansımaktadır. Kanun ve yönetmelikler, Korunması Gerekli Kültür ve Tabiat Varlıklarına zarar verilmesini engelleyecek düzenlemelere sahiptirler. Sorunun bunların ihlal edildiğinde başladığı anlaşılmaktadır.

Bu noktada her zaman geçerli olan yaklaşımı hatırlamak yerinde olur. Gerek kültür gerekse tabiat varlıklarımızın korunması tek başına kanun ve yönetmeliklerle veya kişi ve kurumlarla değil toplumun tümüne mal olmuş bir koruma bilinciyle sağlanır. Mevcut sorunların giderilmesi isteniyorsa, bu bilincin yaratılması ve yerleştirilmesinde, önce aileden başlayarak, eğitimin tüm aşamalarında biçimlenen genel bir kültür politikasının oluşturulmasına ve yaygınlaştırılmasına giden tüm aşamalardaki aksaklıklar sorgulanmalıdır.

Çocuklarımızı anaokullarından itibaren kültürel ve tabiat varlıklarımızın sergilendiği alanlarla buluşturulması ve kültürel mirasımızın sergilendiği müzelerle tanıştırılmalarıyla başlayan, yaşadığı yer, doku, tarih ve tabiat değerlerini içselleştirilmesine vardıran yaklaşımlar, değerlerine sahip çıkan nesiller yetiştirmemize imkân sağlayacaktır. Tüm bu uğraşlar sonuçta, basında gördüğümüz ve çoğunlukla sonuçta üzüldüğümüz Dipsiz Göl’de gerçekleştirilen hataların zamanla kaybolmasına da imkân sağlayacaktır.

Emel Altay - sivilsayfalar.org