Smyrna'nın Osmanlıları kahve tiryakisiydi
Müslümanların yanı sıra Frenk, Levanten, Rum, Yahudilerin oluşturduğu kozmopolit yapının hepsi kahveye bayılıyordu.
İzmir'de Smyrna Agorası'nda yapılan kazılar, Osmanlı'da orta sınıfın mutfağına ışık tutarken, en yoksulların bile Türk kahvesini Kütahya seramiği fincandan içtiğini ortaya koydu.
Ege Üniversitesi (EÜ) Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Sevinç Gök, AA muhabirine yaptığı açıklamada, tarihi 2 bin 500 yıl öncesine dayanan Smyrna Agorası'nda, Osmanlı İmparatorluğu'nun 15. yüzyıldan itibaren hakimiyetini kurmaya başladığını belirtti.
Kazılardan ortaya çıkanların, Osmanlı'nın "orta sınıfına" işaret ettiğini bildiren Gök, Müslüman topluluğun yanı sıra bölgede Frenk, Levanten, Rum, Yahudilerin oluşturduğu kozmopolit bir yapının hakim olduğunu ifade etti.
Mimari kalıntıların adeta topraktan fışkırırcasına çıktığını dile getiren Gök, "Seramiklere baktığımızda ise pişirme kaplarından sunum kaplarına, günlük hayatta kullandığımız birçok malzemeye rastlıyoruz. Bu seramiklerin niteliği ve niceliği burada yaşayan insanlar hakkında bilgi veriyor." dedi.
Kazılar sırasında bol miktarda güveç, tava, pişirme ve ısıtma kaplarına rastladıklarını aktaran Gök, şunları kaydetti:
"Bunların kalitelerine baktığımızda genel anlamda orta sınıf mutfağı görüyoruz. Çok yüksek kaliteli malzemeler yok ama çok kaliteli Kütahya seramikleri fincanları var. En fakir kişilerin bile Kütahya fincanına sahip olduğunu görebiliyorsunuz. En fakirler bile bu fincanı alabiliyor. Osmanlı'da kahve kültürü çok önemli, ciddi ritüeller yapılıyor. Herkes fincanına sahip oluyor ve hatta cezvesiyle birlikte seyahatlerde yanında taşıyor."
Doç. Dr. Gök, Smyrna Agorası'nda sayısız Kütahya fincanına rastladıklarını, bazı seramiklerin özel imzalı olduğunu söyledi.
Kütahya seramiği tabaklar da bulunduğunu aktaran Gök, çok kaliteli İznik seramikleriyle karşılaşmadıklarını, bunun da bölgede çok zengin bir topluluğun olmadığı anlamına geldiğini belirtti.
- Sofrada neler var
Buluntu ve gezginlerden kalanların, Osmanlı orta sınıfının yediklerini de ortaya koyduğunu vurgulayan Doç. Dr. Gök, "Bölgenin körfez ve hinterlandında çok güzel yiyecekler var. Müthiş güzel balıklar, kuşlar, sığır, koyunun kullanıldığını gösteren örnekler var, hatta deniz kabukluları da tercih ediliyor." dedi.
Kalıntılar arasında köpek balığı kemiğinin bile bulunduğunu belirten Gök, levrek, müren balığının da tüketim artığı olarak işlendiğini anlattı.
Buğday kalıntılarına da sıkça rastladıklarına dikkati çeken Sevinç Gök, "Kuru bakliyata da sofralarda yer verilmiş. Helva çok kullanılıyor. Boza da tüketiliyor. Sebze, buğday ve baklagiller mutfakta önemli yer işgal etmiş." diye konuştu.
Yemeklerin tandırlarda güveçlerde pişirildiğini tespit ettiklerini kaydeden Gök, "Hangi bakliyatlar daha çok tüketilmiş bilmiyoruz ama buğday vazgeçilmez bir malzeme. Nohut ve mercimek de var." şeklinde konuştu.
- Sofra adabı da önemli
Değişik yaşam biçimlerinin yanı sıra bölgede farklı sofra adabının da söz konusu olduğuna değinen Sevinç Gök, şu bilgileri verdi:
"Yer sofralarının yaygın olduğunu biliyoruz. Çoğunlukla yemekler tek bir kabın içinde oluyordu ve bütün ev ahalisi onun içinden alıyordu. Çatal, kaşık bazen kullanılmıyordu, elle yemek yeniyordu ve deniz kabukluları da kaşık olarak kullanılıyordu."
Gök, bazı gayrimüslim ailelerin ise aynı dönemde Avrupa'da yaşayan aileler ile aynı sofra adabını uyguladığının görüldüğünü sözlerine ekledi.
Efsun Yılmaz - AA