Tarihi eser kaçaklığı ile neden başedilemiyor?
Jandarma Albay Veysel Yanık; TBMM Kaçak Eserlerin İadesini Sağlama ve Kültür Varlıklarını Koruma Tedbirlerini Araştırma Komisyonu’na yaptığı sunumla kaçakçılık ve definecilikle neden başedilemediğini açıkladı.
Terörle mücadelede teröristlerin korkulu rüyası haline gelen insansız hava araçları (İHA) ve drone’lar, tarihi eser kaçakçılarına da göz açtırmıyor. Jandarma Genel Komutanlığı, tescilli veya olmayan antik kentler, ören yerleri ve tarihi alanlarda kaçak kazı ve soygunları önlemek için İHA ve droneları devreye soktu.
Selçuk ve Efes gibi antik kentlerde uygulama başladı.
Jandarma Genel Komutanlığı, Asayiş Başkanlığı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanı Albay Veysel Yanık, TBMM Kaçak Eserlerin İadesini Sağlama ve Kültür Varlıklarını Koruma Tedbirlerini Araştırma Komisyonu’na çarpıcı bir sunum yaptı.
HASTA RUHLULAR KÜLTÜR MİRASIMIZI TALAN EDİYOR
Albay Yanık, tarihi kültürel zenginlikleri nesilden nesile aktarma konusunda tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de büyük sorunlar yaşandığını vurgularken, “Ne yazık ki kültür mirasımızın maddi hasar değeri dolayısıyla kısa zamanda zengin olmak isteyen, hayalperest, bir nevi hasta ruhlu şahıslar tarafından mirasımız da talan edilmekte, çalınmakta” ifadelerini kullandı. “Jandarma Genel Komutanlığı, Türkiye genelinin yüzde 93’ünden sorumlu ve kültürel mirasımızın, tahminimiz yüzde 90’ı da bizim sorumluluk alanımızda” diyen Albay Yanık, tarihi eser kaçakçılığında yeni teknolojileri devreye soktuklarını ve başarılı sonuç aldıklarını belirtti. Yanık, “Bu mücadelede birliklerimizin yanı sıra teknolojiden de yararlanmaya çalışıyoruz. Bu kapsamda sit alanlarının kontrolüne yönelik temin etmiş olduğumuz dronelar aracılığıyla ulaşamadığımız, devamlı gidemediğimiz yerlerde de teknolojiden faydalanarak kontrol sağlamaya çalışıyoruz” diye konuştu.
KAÇAKÇILIK YÜZ KIZARTICI SUÇ GİBİ GÖRÜLMÜYOR
Jandarma Genel Komutanlığı Kaçakçılıkla Mücadele Şube Müdürü Yarbay Güven Öngören, özetle şu mesajları verdi:
YÜZ KIZARTICI SUÇ GÖRÜLMÜYOR: Kültürel mirasın çalınması, tahrip edilmesi ve kaçakçılığı toplum içinde yüz kızartıcı bir suç olarak görülmemekte ve kısa yoldan para kazanmak isteyen, özellikle ekonomik sıkıntı yaşayan kişiler, kültür ve tabiat varlıkları kaçakçılığı suçuna yönelmekte.
ÖRGÜTLÜ, ORGANİZE: Ülkemizde tarihî eser kaçakçılığı, daha çok münferit olaylar olarak karşımıza çıksa da organize şekilde gerçekleştirildiği de görülmektedir. Bu kapsamda kazıcı gruplar tarafından ören yerlerinde ve sit alanlarında yapılan kaçak kazı sonucu ortaya çıkarılan tarihî eserler, örgüt yöneticileri adına hareket eden toplayıcı gruplara satılmakta, bu şahıs ya da şahıslar tarafından genellikle kültür zengini, az gelişmiş ya da gelişmekte olan kaynak ülkelerden sanayileşmiş ve gelişmiş ülkelere doğru yasa dışı ticareti gerçekleştirilmekte.
5 YILDA 143 BİN 624 PARÇA ESER: Jandarma bölgesinde son 5 yıl (2012-2017) içerisinde 9 bin 703 kültür ve tabiat varlığı kaçakçılığı olayında 24 bin 432 şüpheli yakalandı. 2012-2017 arasında müdahale edilen olaylarda 143 bin 624 parça kültür ve tabiat varlığı ele geçirilmiştir.
FOTOĞRAFLI ENVANTER: Kültür varlıklarımızın kayıt altına alınması önem arz edip, eserin kökenini ve kime ait olduğunu gösteren fotoğraflı envanter bilgilerinin bulunması, hırsızlığı ve kaçakçılığı engelleyici tedbir olmasının yanında eserlerin yurtdışına çıkarıldıkları takdirde sahiplik belgesi niteliği taşıdığından iadesini kolaylaştırmakta.
BİZ YAKALIYORUZ, SAVCILIK BIRAKIYOR: Cezalar artırılmalı. Kültür ve tabiat varlıkları suçlarından yakalanan şüpheliler, cumhuriyet savcıları tarafından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmaktadır. Bu olay kolluğun, suçla mücadelede azim ve kararlılığını azaltmaktadır.
****
PROF. DR. MUSTAFA DOKSANALTI: TENEKE ALTIN LAFINDAN KURTULAMADIK
Muğla’nın Datça ilçesinde bulunan ve antik dönemin en zengin kentlerinden biri konumundaki Knidos Antik Kenti Kazı Başkanı Prof. Dr. Ertekin Mustafa Doksanaltı’dan ‘itiraf’ gibi açıklama geldi. “Önceleri sadece yaz aylarında iki ay çalışırdık. Biz gittikten sonra kaçakçılar kazmaya başlardı” diyen Doksanaltı, “milyon dolarlık hazine” sözünü duyan herkesin kazmayı eline aldığını da anlattı. Doksanaltı, “Osmanlı döneminde yurtdışına çıkarılmış eserlerin listelenmesi ve bunların nasıl gittiğinin, yasal durumlarının belirlenmesine yönelik bir çalışma grubunun oluşturulması gerekiyor. ‘200 kasa eser gitti’ deniliyor, Knidos’tan. Bir kasanın içinde bir eser de olabilir, 10 bin eser de olabilir” dedi.
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doksanaltı, geçen hafta, yurtdışına kaçırılan kültür varlıklarının iadesinin sağlanması ve korunması için kurulan Meclis Araştırma Komisyonu’na yaptığı sunumda ‘itiraf’ gibi açıklamalarda bulundu. Tarihi eser kaçakçılığına yönelik karşılaştığı sorunları paylaşan Knidos Antik Kenti Kazı Başkanı Doksanaltı’nın anlattıkları Meclis tutanaklarında şöyle yer aldı:
Kaçakçı bir şekilde ulaşıyor: Çocukluğumdan itibaren hayatımız kazılarda geçti. Birincil olarak, en büyük problemlerimiz kaçak kazılar. Kaçak kazılar utanç duyacağımız konularımızdan bir tanesi. Öncelikle güvenlik önlemleri alınmalı. Türkiye, kültür varlıkları konusunda bir cennet. Aynı zamanda bu cennet, bu şansımız diğer taraftan da çok büyük bir şansızlık. Çünkü arazi, kültür varlıklarının bulunduğu yerler, sit alanları öyle yerlerde ki ne teknik olarak ne insan gücüyle, ne diğer vesilelerle ulaşmak mümkün oluyor ama kaçakçı bir şekilde oraya ulaşıyor. Geniş alanlara hâkimiyet kurmak üzere, gece görüşlü, hareket duyarlı bu kapanların, kamera sistemlerinin bir an önce kurulması ki bu ciddi anlamda engel olacaktır. Sadece adının bile duyulması, güvenlik kamerası, gece görüşlü ya da foto kapanların kurulmasının adı bile ciddi anlamda caydırıcı bir unsur.
Sayı değil, nitelik artırılmalı: Ören yerlerinde bekçi sayısının artırılması gerekiyor. Sayı yeterli değil, niteliğin artırılması, daha donanımlı hale getirilmesi gerekiyor; araç bakımından, teknoloji bakımından. Bu gibi güvenlik önlemleriyle birlikte kazı ve araştırmaların devamlılığı önemli, çünkü bir örenyerinde, bir sit alanında, kazı olduğu müddetçe, bizler orada olduğumuz müddetçe ya da birileri orada olduğu müddetçe, kazı sayısı azalıyor.
Biz çekilince, kaçakçılar kazıyor: Kazı alanımdan örnek vermek istiyorum: Önceleri sadece yaz aylarında iki ay çalışırdık. Biz gittikten sonra kaçakçılar kazmaya başlardı. Fakat bizim kazılarımızın, bulduğumuz ekonomik katkılar sayesinde, devletin katkısı sayesinde süresi uzadı. Süresi uzayınca bu oran azalmaya başladı. Bizler orada olduğumuz müddetçe bir çekince oluyor, çünkü boş arazide devamlı gezen yetkili birileri oluyor.
Teneke altından kurtulamadık: Çoğu yerde vatandaş kültür varlığının ne olduğunu bilmiyor. Bulduğu zaman ne yapacağını bilmiyor. Basında “Milyon dolarlık hazine bulundu” şeklinde haberler yer alıyor. Bu gibi haberlere mutlaka engel olunması gerekiyor. “Milyon dolarlık” hazine lafını duyan kazmayı küreği alıyor, örenyerlerine, sit alanlarına yağmalamaya geliyorlar. Ne zaman bir yere gitsem, “Bizim köyde bilmem ne ağa iki teneke altın buldu” diye başlar vatandaş. Bu “iki teneke altın” lafından kurtulamadık senelerce. Yok böyle bir şey, böyle bir şey olması mümkün değil.
‘200 kasa eser gitti’ deniyor
“Knidos. Ben dünyanın en şanslı kazı başkanlarından bir tanesiyim. Çünkü kültür anlamında, sosyal anlamda antik dönemin en zengin kentlerinden birini kazıyorum. Dolayısıyla eserleri, yüzyıllardır da yağmaya açık kalmış. 18’inci, 17’nci yüzyıldan itibaren Batılı araştırmacılar, gezginler kente gelmişler ve buradan çıkan eserleri yağmalamışlar. Osmanlı döneminde yurtdışına çıkarılmış eserlerin listelenmesi ve bunların nasıl gittiğine, yasal durumlarının belirlenmesine yönelik bir çalışma grubunun oluşturulması gerekiyor. “200 kasa eser gitti” deniyor, Knidos’tan. Bir kasanın içinde bir eser de olabilir, 10 bin eser de olabilir.”