Tarihi Mezar Taşları Yok Ediliyor
Sanat tarihçisi Doç. Dr. Beyazıt, "Bir mezar taşına sahip çıkmamak, kendimize kurşun sıkmak gibi bir şeydir. Kendimizi yok ediyoruz. Bölgenin şeceresini bu taşlara bakarak çıkarabiliriz." dedi.
Sanat tarihçisi Doç. Dr. Mustafa Beyazıt, Karacaahmet başta olmak üzere Anadolu’daki birçok mezarlığın durumunun içler acısı olduğunu belirterek, "Mezar taşları bulunduğu bölgenin tapularıdır. Bir mezar taşına sahip çıkmamak, kendimize kurşun sıkmak gibi bir şeydir. Kendimizi yok ediyoruz. Bölgenin şeceresini bu taşlara bakarak çıkarabiliriz." dedi.
Üsküdar’da, İstanbul'un, dolayısıyla Türkiye’nin en büyük Müslüman kabristanı olarak bilinen Karacaahmet Mezarlığı, ismini Bizans’a karşı çarpışan ve İslamiyetin yayılması için büyük gayret gösteren bir Türkmen Beyi olan Karacaahmet’ten alıyor.
Çok sayıda ünlü ve önemli ismin mezarının bulunduğu, define kapalı olan bu alan tarihi kaynaklara göre 1917, 1940, 1956 ve 1974 yıllarında olmak üzere toplam 4 kez istimlak edildi. İstimlak süreçlerinde, özellikle 1974’teki istimlakte büyük çapta tahribata uğradı.
Bugün de manzara farklı değil, başı kırılmış, sarığı yarıdan ayrılmış, kimi sedef kakmalı enfes hat sanatıyla bezeli Osmanlı yazıları tahrip edilerek etrafa saçılmış mezar taşları, moloz yığınlarını andırıyor.
Mezarlığın içindeki kaldırımlarda yürürken, aniden koca sarığıyla önünüze çıkan bir mezar taşının başıyla karşılaşınca bir mezar üstünden geçtiğinizi anlayıp ürperiyorsunuz.
Attığınız her adımda, "Ecdadımızın başına, göğsüne mi iniyor acaba?" diye düşünmeden geçemiyorsunuz. Nerede yürüdüğünüzü sorguluyorsunuz.
Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Beyazıt, Kültür Bakanlığının izniyle, tahrip edilmiş Osmanlı dönemi mezarlarını iyileştirmek, mezar taşlarının üzerlerindeki Osmanlıca yazıların Türkçesini eklemekle ilgili kapsamlı bir proje üzerindeki çalışmalarını neredeyse tamamladıklarını belirtti.
Doç. Dr. Beyazıt, Denizli’nin Kale ilçesinde 3 bini aşkın Osmanlı kabrinin bulunduğu mezarlıkta iki yıldır sürdürdükleri çalışmanın sonuna geldiklerini belirterek, şöyle konuştu:
“Kültür Bakanlığının izni ile müze başkanlığında, belediyenin de desteğiyle eski Kale mezarlığında kazı yapıyoruz. Bozulmuş, yıkılmış ya da tahrip edilmiş mezarları düzeltiyoruz. Kırılmış, parçalanmış birbirinden kıymetli mezar taşlarını eski haline getirerek, asıl yerine koyarak envanter çıkarıyoruz. Mezar taşlarının üzerindeki Osmanlıca yazılarını da günümüz Türkçesi ile yanlarına yazıp etiketliyoruz. Projenin sonuna geldik. Öncesi ve sonrası ile arasında çok büyük fark var, görenler şaşırıyor. Dua edenler, 'nasıl yardım edelim' diyenler oluyor. Güzel düzenleme yaparsanız mezarlıklar insanların ziyaret ettiği güzide yerlerden biri olur, izbe yer olmaz.”
Mezar taşlarının o bölgenin tapuları olduğunun altını çizerek konuşmasını sürdüren Beyazıt, “Taşlar, gerçekten mezar taşları da dahil olmak üzere ecdadımızdan kalma yadigardır ve bunlar o bölgenin tapularıdır. O bölgenin şeceresini, aile kütüklerini çıkarmak istiyorsak da yine bu taşlara bakacağız, o dönemde yaşamış olan insanların inançları için de o taşlar bakacağız. Onlar bir kütüphanedir. Okumasını bilen insanlar için, bakmasını bilen insanlar için çok şeyler ifade ederler.” dedi.
Bugün bana ise yarın sanadır
Doç. Dr. Beyazıt, kırılıp yerinden sökülmüş bir mezar taşında, “Ziyaretinden muradım bir duadır/ Bugün bana ise yarın sanadır” diye yazdığını dile getirerek, şöyle devam etti:
"Mezar taşlarının yazıları, yaşayanlara ölümü unutmamaları gerektiğini hatırlatır. Bunu yapan kişinin okuma yazması olsa herhalde eli gitmezdi diye düşünüyorum. Mezarlıkların, mezar taşlarının korunmasıyla ilgili o kadar çok kanuni düzenleme var ki uygulansa hiç kimse dokunamaz buralara aslında. Adam çevre düzenlemesi yapayım derken taşları da tarihimizi de tepetaklak edebiliyor. Çok üzülüyorum bu halimize. Ama inşallah bilinçleneceğiz, el birliğiyle bu yanlıştan kısa sürede dönüp ecdadımızı yad edeceğiz. Buralar eskiden olduğu gibi gıpta ile bakılan yerler olacak.”
Kendimize kurşun sıkmak gibi
Doç. Dr. Beyazıt, sözlerini şöyle tamamladı:
“Çok yazık, kendimizi yok ediyoruz. Bir mezar taşına sahip çıkmamak, kendimize kurşun sıkmak gibi bir şeydir. Kendimizi yok ediyoruz. Bölgenin şeceresini bu taşlara bakarak çıkarabiliriz. Özellikle büyük şehirlerde imar rantı baskısıyla da mezar alanları tahrip edilebiliyor. Halbuki sahip çıkılmalı. Her biri tek tek envanter numarası verilmek suretiyle kayıt altına alınmalı. Yoksa yok olmaya mahkum oluruz. İşte Yunanistan bizim Batı Trakya’yı ele geçirdiği zaman, dozerlerle Osmanlı dönemi mezar taşlarını kazımış yok etmişler. Geçen bir haberde gördüm, bir kilisenin merdiven taşları yapmışlar bizim mezar taşlarından. Yazıyı ters çevirmişler kullanıyorlar, bizimkiler de yapıyor. Merdiven yapmıyor, ama duvarların içinde, başka binalarda taş olarak kullanılıyor. Bunlar çok yanlış şeyler.”