Tokat Tarihi Eserler Listesi
Tokat Tarihi Eserler Listesi
Yazmacılar Hanı ve Yazmacılık
Sulusokak’a çıkarken yol üstünde göreceğimiz Gazioğlu Hanı’nın adı, buradaki özel bir üretimle birlikte değişmiştir. Bu yapı neredeyse elli yıldır Yazmacılar Hanı’dır. Bundan kırk yıl önce Tokat’ta yazmacılık başka hanlarda da yapılırdı. Tokat, o zamanlar bu alanda gerçekten çok ünlüydü. Bölgenin meyve ve bitki bereketinin simgesi olan elma, üzüm, kiraz gibi desenlerin yanında çiçek ve bitki desenlerini de sıkça görebiliriz.
Desenler ıhlamur ağacından kalıplara oyulur ve doğal boylarla bezlere baskı yapılır. Böylece yazmanın kumaşı eskir ama renkler asla yıpranmaz. Karakalem ve elvan olarak iki tip yazma basılmaktadır. Ancak; adı yazmacılıkla özdeşleşen Gazioğlu Hanı son yıllarda kapalıdır. Yazmacılar, kentin dışında sayılabilecek yeni sanayi sitesinde bir hana taşınmışlardır. Fakat, geleneksel yazmacılığı sürdürebilen esnaf sayısı da yok denecek denli azalmıştır. Tokat Cezaevi atölyesi ve Taş Han’da faaliyet gösteren Yurdanur ile Birdane kardeşler kişisel çabalarıyla gerek kalıp oymacılığı gerekse baskı çalışmalarıyla 600 yıllık bir geçmişi olan bu sanatı gençlere verdikleri kurslarla geleceğe taşımaya, ayakta tutmaya çalışmaktadırlar.
Hıdırlık Köprüsü
Batıda Amasya ve Turhal'dan gelen yolları doğuya, Karadeniz'den gelen yolları da Orta Anadolu'ya bağlayan bir kavşak olan 700 yaşındaki Hıdırlık Köprüsü 5 gözlüdür. 151 m. uzunluğunda, 7 m. genişliğindeki köprü kesme taşla yapılmıştır.
Bu Selçuklu eseri, yazıtlarıyla da dönemin bir olayını aydınlatmaktadır. Eskiden üzerinde mermer bir küre bulunan kitabede, II. Gıyaseddin Keyhüsrev'in üç yıl boyunca çatışmış üç oğlu, İzzeddin, Rukneddin ve Alaeddin'in isimleri birlikte yazılmıştır. Zamanın bilginleri çatışan üç kardeşi bir eserle barıştırmayı amaçlamış, bunu da başarmıştır.
Köprünün yanındaki Hıdırlık çayırı yüzyıllardır Tokat'ın mesiresidir. Buraya, 'Kümsük Sultan Tekkesi Mesiresi' diyen Evliya Çelebi, şöyle devam eder: 'Cümle halk, haneleri ve yakınlarıyla gelip sefa eder.'
Köprünün yanında yer alan ve bakımsızlıktan hayli yıpranmış olan türbe, içindeki kazıma tekniği ile yapılmış bezemelerle hem geçmiş çağlara, hem de Anadolu tarikatlar tarihine ilişkin çağrışımlar yarattığı için önemlidir.
İnanç Eserleri
Ebu Şems Hanegahı – Vezir Ahmet Paşa Mescid ve Türbesi
Meydan Mahallesi Mahkemeönü semtinde toprağa gömülü bir harabe olarak yıllarca durmuştur. Belediyenin burada yapacağı yer altı çarşısı inşaatı nedeniyle, çevresi açılmış ve mescidin yapı kalıntıları ortaya çıkmıştır. Vezir Ahmet Paşa adıyla bilinen Hanegâh 1288 yılında yaptırılmıştır. Hanegâh kesme taşlarla ; türbe ve diğer bölümler ise moloz taşlarla örülmüştür. 1939 yılındaki şiddetli yer sarsıntısından zarar gören tarihi yapı, zamanla kendi haline terkedilmiş, yakın tarihlerde aslına uygun olarak onarılmıştır.
Sentimur Türbesi
Gazi Osman Paşa Bulvarı üzerindedir. Moğol Emirlerinden Esentimur oğlu Nurettin ‘ e aittir. 1314 yılında yapılan türbeye halk “ Demirlengin oğlu ( Timurleng’in bozulmuş şekli olarak ) Türbesi de “ demektedir. Türbe 1935 yılında restore edilmiştir Türbede 1 adet kitabe vardır. Türbe kesme taştan, kare mekan üzerine tuğladan örülmüş 8 gen yıldız planlı pramidal bir külahla örtülüdür. Doğu yönündeki penceresi barok karakterli Palmet ve yazıları çevreleyen süsler ve renkli taşlarla işlenmiştir.
Açepşir Türbesi
İvaz Paşa Mahallesindedir. “ Baş ağrısı” Tekkesi de denilir. Kitabesinin iki başı kırık olduğundan, türbenin kime ait olduğu belli değildir. Ancak sağlam kalan bölümünden Sultan Ebu Sait Bahadır Han zamanında ( 1318 ) yapıldığı anlaşılmaktadır.
Şeyh Meknun İmareti ( Açık Baş Zaviyesi )
Yeşilırmak köprüsü başında yer alan türbenin 13. yüzyılda Mesut Bin Keykavus zamanında imaret olarak yaptırıldığı kitabesinden anlaşılmaktadır. İçindeki mezarın kitabesi olmadığından burada yatan zatın kim olduğu bilinmemektedir.
Sümbül Baba Zaviye ve Türbesi
Gazi Osman Paşa Caddesi üzerinde bulunan Sümbül Baba Zaviyesi, Muineddin Pervane’ nin kızına ait bağışlanmış bir köle olan Hacı Sümbül tarafından, 1292 yılında yaptırıldığı kitabesinden anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi, Sümbül Babanın Hacı Bayram Veli’nin öğrencisi ve Hacı Bektaş Velinin Halifesi olduğunu yazmaktadır. Selçuk hattıyla, Arapça yazılmış Kitabesine göre, Sultan 2. Mesut zamanında yapılan zaviyenin portal, Mescit ve Türbe bölümleri iyi korunmuştur.
Gök Medrese ( Pervane Darüşşifası )
Meydan Mahallesinde bulunan ve günümüzde müze olarak kullanılan bu tarihi anıt, üzerinde çok tartışılan Selçuklu eserlerinden birisidir. Kitabesi konulmayan yapı, 13. yüzyılda ( 1277 ) Muineddin Pervane Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Anadolu Selçuklu mimarlık ve sanatının en belirgin özelliklerini taşımaktadır.
Gök Medrese iki katlı 2 eyvanlı, ortası açık avlulu ve revaklı plan tipindedir. Bizans Dönemi mermer sütunlarından oluşan revaklı 2 katın çevrelediği avluda, karşılıklı 2 eyvan yer almaktadır. Muineddin son Selçuklu Pervanelerinden biridir. Tokat’ta yaşaması nedeniyle buranın imarına önem vermiştir. Osmanlılar zamanında 18. yüzyıla kadar medrese, bimarhane ve bir odası türbe olarak kullanılan yapı, daha sonraları şifahane ve göçmen barınağı olarak kullanılmıştır. Halk arasında “ Gökmedrese “, “ Pervane Medresesi “ , “ Kırk Kızlar Medresesi “ , “ Darüşşifa “ , “ Bimarhane Tekkesi “ denilmesinin nedeni buradan kaynaklanmaktadır. Bahçesinde Sadrazam Konyalı Çarhancı Alipaşa, Vezir Çeçenzade Hacı Hasan Paşa, Vezir İbrahim Paşa, Tokat Mutasarrıfı Abdüllatif Bey gibi 19. yüzyıl ve daha önce ki Osmanlı Paşalarına ait mezar taşları sergilenmektedir.Bu mezar taşları 1933 yılında Meydan Camiinden buraya getirilmiştir.
Sefer Paşa Mescit ve Türbesi
Camii Kebir Mahallesindedir. Halkın “ Kömlekli Baba “ dediği Türbe 1251 yılında Ebu Bekir Bin Lokman tarafından, Selçuklu 3 kardeşin (İzzetin Keykavus,IV. Ruknettin Kılıçarslan, II.Alaaddin Keykubat ) ortak yönetimi zamanında yapılmıştır. Türbedeki mezarlarda kitabe olmadığından kimlerin yattığı anlaşılamamıştır. Ancak bunlardan birinin Kasaphane Çeşmesini yaptıran Sefer Paşa’ ya ait olması muhtemeldir. Kesme taştan yapılmış ve üzerinin ahşap olduğu zannedilen Mescit tamamen yıkılmıştır. 8 köşeli Piramit Külahlı kesme taştan yapılmış türbe hale ayakta durmaktadır.
Ali Tusi Türbesi
Halit Mahallesinde Sulu sokak üzerindedir. 1233 yılında Ebul Kasım Bin Ali Tusi ( Necmeddin Tusi’de denilmektedir.) sağlığında bu türbeyi kendisi için yaptırmıştır.
Burgaç Hatun Türbesi
Ali Paşa Cami bahçesinin doğu tarafında yer alan türbe, İlhanlı tuğla işçilik ve tekniğinin güzel örneklerinden birisidir. Halkının Burgaç Hatun dediği yapının kitabesi yoktur.
Erenler Türbesi
Tokat’ın güneydoğusundaki tepede yer alan Erenler Mezarlığının hemen yanındadır. Türbenin kesme taştan yapılmış kare mekanı üzerine tuğladan örülmüş kubbe oturtulmuştur.
Sevdakâr Türbesi
Dokuztaşlar Semtindeki türbenin kitabesi yoktur. Tipik Selçuk türbe mimarisine göre planlanmış eyvan türbe tarzındadır. Moloz taşlı dört köşe mekan üzerinde tuğla ile örülmüş kubbesi vardır. Restore edilerek koruma altına alınmıştır.
Pir Ahmet Bey Türbesi
Meydan Mahallesinde, Meydan Camiinin güneyinde, Horozoğlu zaviyesinin önündedir. İçerisinde bulunan Ertana Beylerinden Alaattin Ali Bey’in oğlu Pir Ahmet Bey ve ailesine ait biri ağaç 12 si mermer sanduka türbe çökme tehlikesi gösterince müze ye kaldırılmış ve sonra moloz taştan yapılmış kemerli çatı çökmüştür. Bir görüşe göre türbe Şehzade Mehmet Çelebi’nin kardeşi Süleyman Çelebi ile yaptığı taht mücadeleleri sırasında ölen adamlarından Horozoğlu Ahmet Beye aittir.
Hacı Turhan Mescidi
Akkoyunlu Uzun Hasan’ın Tokat’ı yakmasından sonra Fatih Sultan Mehmet zamanında Hacı Turhan tarafından 1478 yılında yaptırılmıştır. Eski kazancılar içinde bulunan mescit, moloz taştan yapılmıştır.
Alaca Mescit
Rüstem Çelebi Mahallesinde Plevne İlköğretim Okulunun yanındadır. İlk yapısı Anadolu Selçukluları Dönemine aittir. Daha sonra büyük bir tahribata uğrayan caminin minaresi dışında kalan bölümleri Abdurrahman Bin Ahi Eda adına ithafen Abdülaziz Bin İbrahim tarafından 1505 yılında yaptırılmıştır.
Meydan Cami
Sultan 2. Beyazıt’ın Annesi Gülbahar Hatun adına yaptırdığı cami kayıtlarda “ Hatuniye Cami “ olarak geçmektedir. Meydan mahallesinde adını aldığı geniş bir alanda 1485 yılında yaptırılmıştır. Tokat’ta yapılan en güzel Osmanlı eserlerinden biridir. Kesme taştan yapılmış, ana mekan üzerinde tek kubbesi, tek minaresi ve 6 sütundan oluşan 5 kubbeli son cemaat yeri vardır. Sonradan yer sarsıntılarına karşı doğu ve batı yönlerine yapılan payandalar mimari estetiğini bozmaktadır. Avlunun ortası da ahşaptan yapılmış orijinal olmayan bir şadırvan ve yanında Gülbahar Hatun Medresesi yer alır. Tokatlıların “ Ali Paşa’nın yapısı, Meydanın kapısı “ dedikleri yakıştırma sebepsiz değildir. Meydan Camiinin Selçuk tarzı stalaktitlerle işlenmiş mermer portalı ve künde kari tekniğinde yapılmış ahşap kapı kanatları birer sanat şaheseridir. Ağaç kapıyı çevreleyen sarı ve siyah renkli mermerlerden yapılmış kemerin üzerinde Arapça yazılmış kitabe yer almaktadır. Camii, duvarları, minaresi ve mescitler kireç taştan tromplu kubbesi tuğladan örülmüştür. Son cemaat yerindeki bronz çemberli altı sütun mermerdir. Mihrap ve minberi mermerden yapılmış olan camiinin iyi ışıklandırılmış bir mekanı ve kubbesinde kalem işi süslemeler vardır.
Kazancılar Mescidi
Sulusokaktadır, kapının çok üstünde saçağa yakın yerde yuvarlak bir kitabesi vardır. Bu kitabeye göre yapılış tarihi Yavuz Sultan Selim zamanına rastlamaktadır.
Behzat Cami
Tokat’ın karakteristik yerlerinden biri olan Behzat çarşısında Behzat çayı yanındadır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında Hoca Behzat tarafından 1535 yılında yaptırılmıştır. Küçük ve kare biçimli olan camii binasına Sultan 2. Abdülhamit zamanında ( 1881 ) yılında vatandaşların bağışlarıyla 2. bir kubbe daha yaptırılmıştır. Kesme taştan yapılmış güzel bir minaresi olan camiinin 1535 tarihli Osmanlı Sülüsüyle yazılmış kitabesi Hoca Behzat ‘a aittir. Diğeri tamir kitabesidir. Camii yanındaki mezar Hoca Behzat’a aittir.
Ali Paşa Cami
Cumhuriyet Meydanının güneyinde yükselen cami, Tokat’taki en büyük Osmanlı anıt eseridir. Sultan 2. Selim zamanında Ali Paşa tarafından 1572 yılında yaptırılmıştır. Ali Paşanın Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Beyazıt’ın Damadı olduğu söylenmektedir. Ali Paşanın eşi ve Oğlu Mustafa Bey’in türbeleri de cami avlusundadır. 16. yüzyıl Osmanlı cami mimarisinin özelliklerini taşıyan ve Mimar Sinan ekolünde yapılan camiinin kare olan ana mekanı üzerinde tek kubbesi ve tek minaresi vardır. Tamamı kesme taştan yapılan cami, Cumhuriyet alanında toplu ve büyük bir blok olarak göze çarpar. 8 kolon üzerinde 7 kubbeli son cemaat yeri, avlusunda Ali Paşanın eşi ve Oğlu’na ait 2 türbe bulunmaktadır. Ana mekanın kıble dışında kalan diğer 3 duvarında karşılıklı mahfiller yer alır. Bunların kuzey yönündekiler oda şeklindedir. Kesme taştan kemerli olarak yapılmış mahfillerin üst kısmında kadınlara ait bölümler vardır. Kubbe kaidesinde 8 gen kasnakta ve duvarlarda pencereler olan camiinin stalaktitli mihrap ve minberi sarı ve gök mermerden yapılmıştır. 19. yüzyıl boyama buket desenleriyle yapılan iç süsleme (kalem işi) camiinin yapıldığı 16. yüzyıl ile bağdaşmamaktadır. Osmanlı geleneğine göre öldürülen Devlet adamlarının yaptırdıkları eserler için kitabe konulmazdı, bu nedenle camide kitabe yoktur. Ancak Ali Paşa avluya yaptırdığı türbesine mezar kitabeleri koydurarak ismini dolaylı olarak camiye mal etmiştir.
Ulu Cami
Tokat’ın eski ve ilginç camilerinden biridir. Yapılış tarihi tam olarak bilinmemektedir. Miladi 1678 yapılış tarihi değil onarım tarihidir. Kitabesinden “ Çün bu cami oldu cedit “ ifadesi, camiinin yenilendiğini göstermektedir. Ayrıca iç mekanlarda ve kuzey revaklarında kesme taştan yapılmış kemerli kolanları ile batı yönündeki son cemaat yerinin devşirme ( Bizans ) sütunları da caminin eski olduğunu göstermektedir. Her hangi bir nedenle hasar gören cami Sultan Avcı Mehmet zamanında restore edilmiş ve 1678 tarihli kitabede o zaman konulmuştur. 1. Dünya Savaşında asker iskan edilen cami,daha sonra kendi haline terk edilmiş ve harap olmuştur. 1950 yılından itibaren Vakıflar Genel Müdürlüğünce onarım gören camii ibadete açılmıştır. Tokat’ta orijinalliğini en fazla koruyan tarihi eserlerden biri olan Ulu Cami, moloz ve kesme taşlardan yapılmıştır. Ahşap kirişli ve çıta süslemelerle kapatılmış mekanının üzeri 4 köşe kiremit bir çatıyla örtülüdür. Kesme taştan zarif bir minaresi olan Ulu Caminin güney batı köşesine bir kuş evi oyulmuştur.
Üst örtüyü taşıyan dörtgen ayak ve ayakları birbirine bağlayan kemer yüzeylerinde orijinal kalem işi süslemeler yer almaktadır. Ahşap üst örtüde künde kare tekniğinde yazılmış ahşap panolar ve yaldız boyalı bezemeler muhteşem görüntüye sahiptir. Camiinin ilginç özelliklerinden biriside doğu ve batı yönlerindeki revakların malzeme ve işçilik bakımından birbirinden ayrı olmasıdır.
Takyeciler Cami
Diğer Camilere göre değişik üslubu olan Takyeciler Camiinin yapıldığı tarihi bilinmemektedir. Sadece güney duvarının Bedestene doğru olan köşesinde, 1871 tarihli (Sultan Aziz Zamanı ) bir tamir kitabesi vardır, ancak caminin bu tarihten çok evvel yapıldığı anlaşılmaktadır. Camii de moloz ve kesme taştan yapılmış mekan ve kolonlar üzerinde dokuz kubbe bulunmaktadır. Tokat’ta her döneme ait özellikleri taşıyan camiler görmek mümkündür. Halen il merkezinde ibadete açık olan 19 cami ve mescidin 39 tanesi Osmanlılar zamanında yapılmıştır.
Garipler Cami
Pazarcık Mahallesinde ve Tokat’ın en eski camiidir. Danişmend Gümüştekin Ahmet Gazi Tokat’ta 1074 yılında bu camiyi yaptırmıştır. Orijinal minaresi 11. yüzyıl Türk tuğla işçiliğinin güzel örneklerinden biridir. Renkli Çinilerle süslenmiştir.
Niksar Ulu Cami
İlçe merkezi Ulu Cami Mahallesindeki yapı 1145 yılında Cepnizade Hasan Bey tarafından yaptırılmış bir Danişmendli Dönemi eseridir. Dikdörtgen planlı olup iç mekan 4 sıra ayakla 5 sahına ayrılmıştır. Anadolu’nun iyi durumda ayakta kalabilen ilk camilerinden biridir.
Ömer Paşa Cami
Erbaa ilçesi Akça Kasabası kasaba merkezinde bulunan caminin kitabesi olmadığından, yapım tarihi tam olarak bilinmemektedir. Silahtar Ömer Paşa tarafından 1688 yılı civarında yapıldığı sanılmaktadır. Dikdörtgen planlı yapı kargir dış duvarlara sahip olup, üst örtüsü ahşaptır. İç mekanı örten ahşap tavan ve ahşap minber kalem işi bezemesiyle dikkati çeken önemeli bir yapıdır. Süslemenin kalitesi zenginliği ve kompozisyon düzenlemesi mükemmeldir.
Sebastapolis Antik Kent
Sulusaray ilçe merkezinde yer alan Antik kent tarihi ilk Tunç Çağında başlayan büyük bir höyük üzerine kurulmuştur. Antik Sebastapolis Kentinin kuruluş tarihi henüz kesin olarak bilinmemektedir. Bazı kaynaklarda M.Ö. 1. yüzyılda kurulmuş olduğu kaydedilmektedir. Roma İmparatoru Traianus zamanında ( M.S. 98 - 117 ) Pontus Galaticus 'la , Polemoniacus Eyaletlerinden ayrılarak Kapadokia eyaletine dahil edilmiştir. Bu konuya ilişkin kitabe Kapadokia Valisi Arrian adına şehrin ileri gelenleri ve halkı tarafından dikilmiştir. Sebastapolis kelime olarak Latincedir. ( Sebasto ; büyük, ulu,azametli, polis; şehir ) ' Büyük azametli şehir ' denmektedir. Bazı kaynaklarda Herakleopolis olarak geçmektedir. Heraklaopolis, Herakles Şehri anlamına gelmektedir. Herakles Yunan ve Roma Mitilojisinde gücü kuvveti simgeleyen yarı tanrı bir varlıktır. Bu adı ile de Sebastapolis ile aynı manayı taşımaktadır. 1987 yılında Tokat Müze Müdürlüğünce yapılan kurtarma ve sondaj kazıları sonucunda elde edilen verilerle, daha önce ortaya çıkmış bulunan mimari parçalar değerlendirildiğinde kentin, Helenistik, Roma ve Bizans Dönemlerinde önemli bir yerleşim alanı olduğu anlaşılmaktadır. Comana Pontica' da( Antik Tokat ) yapılan yüzey araştırmaları sonucu ele geçen buluntular Sebastapolis buluntuları ile büyük benzerlikler göstermektedir. Bu da söz konusu 2 şehrin aralarında yakın ilişkiler bulunan çağdaş 2 yerleşim alanı olduklarını ortaya koymaktadır.
Sulusaray Kaplıcaları
Tarihi Nicepolis harabeleri arasında kaynayan Sulusaray Kaplıcası ilde ve bölgede en önemli olanıdır. 1962 yılından sonra modern tesislere kavuşmuş ve yıldan yıla ilaveler yapılmak suretiyle genişletilmiştir. Bugün 2 oteli olan kaplıca; özel banyolu, 8 kabine sahip, erkekler ve kadınlar için ayrı ayrı birer adet umumi havuzlu yıkanma yerleri olan hamamı lokanta ve gazinosu ve 20 adet motelle hizmet vermekte ise de ihtiyaca cevap verememektedir.
Atatürk Evi
Tokat Atatürk Evi ve Etnografya Müzesi, il merkezi Devegörmez Mahallesi’nde bulunmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk, Milli Mücadele yıllarında ve Cumhuriyet Döneminde altı kez Tokat’ı ziyaret etmiş, ziyaretlerinden üç tanesinde Mustafa Vasfi SÜSOY’a ait bu evde konaklamıştır. Mustafa Vasfi SÜSOY(1876-1934); Atatürk’ün Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı sırasında Kurmay Subaylığını yapmış bir asker, Bandırma Vapuru’nda yanında bulunan silah arkadaşı ve Cumhuriyetle birlikte dört dönem Tokat Milletvekilliği yapmış, her zaman Atatürk’ün yakınında bulunmuş, çalışmalarını ve fikirlerini desteklemiş yakın çalışma arkadaşıdır. Atatürk’ün Tokat’ı ziyaretlerinde, her zaman kendi evinde evinde misafir etmiştir.
Atatürk’ün Tokat’ı ilk ziyareti 26 Haziran 1919 tarihinde, Milli Mücadele yıllarında olmuştur. Silah arkadaşı Mustafa Vasfi SÜSOY’a ait bu evde bir gece kalmıştır.
İkinci ziyaretleri 25 Eylül 1924 Perşembe günü, Latife Hanımla birlikte olmuştur. Atatürk ve Latife Hanım bu evde iki gece konaklamışlardır.
Atatürk’ün Tokat’ı bir diğer ziyareti olan 19 Eylül 1928 Çarşamba günü, Tokat Hükümet Konağı Vilayet Meclis-i Umumi Salonunda memurlara ve halka yeni alfabe dersi verip, öğle yemeğini Mustafa Vasfi SÜSOY’a ait bu evde yedikten sonra Sivas’a hareket etmiştir.
21 Kasım 1930 Cuma günü Sivas’tan Tokat’a gelen Atatürk, önce Belediyeyi ziyaret etmiş, daha sonra misafir edileceği Mustafa Vasfi SÜSOY’un evine geçmiştir. Geceyi burada geçirdikten sonra sabah erkenden Tokat’tan otomobille Turhal’a hareket etmiştir.
Mustafa Vasfi SÜSOY’un 1934 yılında ölümünden sonra Atatürk’ün Tokat’a gelişleri sırasında konakladığı bu evde kullandığı eşyaların çoğu evin bir odasında toplanarak muhafaza edilmiştir. Ev; 28 Aralık 2001 tarihinde kamulaştırılarak 7 Ekim 2003 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’na tahsis edildikten sonra restorasyonu yapılıp, 26 Haziran 2007 tarihinde “Atatürk Evi ve Etnografya Müzesi” olarak ziyarete açılmıştır.
Bakanlığımız tarafından müzeye dönüştürüldükten sonra, Atatürk tarafından bizzat kullanıldığı bilinen eşyalar o dönemdeki yerlerine yerleştirilmiştir. 19. yy sonu 20.yy başında bir Tokat evinde bulunabilecek eşyalar bağış veya satın alma yoluyla edinilip, bu eşyalarla evin diğer bölümleri de düzenlenerek burası yaşayan bir eve dönüştürülmüştür. Evin bir odası, Mustafa Vasfi SÜSOY odası olarak ayrılmış, onun madalyaları, şahsi eşyaları ve aile fotoğraflarıyla düzenlenmiştir.
19.yy ikinci yarısında inşa edilmiş üç katlı yapıya sokaktan üzeri kiremitle kaplı, çift kanatlı ahşap kapıyla girilmektedir. Kapıdan taşlık ve sofaya geçilmektedir. Sağ kanadının alt bölümü ahır olarak düzenlenen taşlığın sol kanadında tuvalet, çeşme ve alt kat sofaya geçilen kapı yer almaktadır. Alt kat sofasının sağ kanadına mutfak, kiler ve üst kata çıkışı sağlayan merdiven yerleştirilmiştir. Sofanın sol kanadında ise bir oda ve yüksek pencereleri taşlığa bakan bir işevi bulunmaktadır. İkinci kata biri sofada, biri taşlık kısmında olmak üzere iki ayrı merdivenle çıkış sağlanmaktadır. Taşlık kısmındaki merdivenle ikinci katın sokağa bakan iki odasının arasındaki sofaya çıkılmaktadır. Alt kat sofadaki merdivenle üst kattaki ikinci sofaya ulaşılır. Bu sofanın iki yanında bulunan odalardan bahçeye bakan soldaki odada Tokat'ı ziyaretlerinde Mustafa Kemal Atatürk kalmıştır. Üst kattaki bu iki sofa çift kanatlı ahşap bir kapıyla birbirinden ayrılmaktadır. Yapının çatı katında ise penceresi taşlığa bakan bir oda ve sofa yer almaktadır. Alt kat sofadan çift kanatlı bir kapıyla çıkılan arka bahçeye Tokat konaklarına özgü mermer şadırvan yerleştirilmiştir.
Mehperi Hatun Kervansarayı
Anadolu Selçukluları döneminde İç Anadolu'yu Karadeniz'e bağlayan Sivas-Tokat-Amasya-Samsun/Sinop kervan yolu üzerindedir. Pazar ilçe merkezinde bulunmaktadır. Sultan Hanları plan tipinde açık ve kapalı bölümlerden oluşan bir yapıya ve kesme taş kaplamalı blokaj duvar sistemine sahiptir. Dış duvarlarına payandalar konularak kale görünümü verilmiştir. Açık bölüm kuzey bloğundaki odalarla, doğu ve batı yönde dörtgen ayaklara oturan ikişer revaktan ibarettir. Bugün üst örtüsü tamamen ortadan kalkmış olan kapalı bölümü iki sıra ayakla üçgene ayrılmış durumdadır. Abidevi taç kapısı, Anadolu Selçuklu klasik özelliklerini taşımaktadır. Taç kapı ile kapalı bölüm giriş kapısı üzerinde birer kitabe vardır. Kitabelerine göre yapı I.Alaaddin Keykubad'ın eşi ve hayırsever birisi olan Mahperi Hatun (Huand-Hunad) tarafından yaptırılmıştır.
Saat Kulesi
Behzat semtinde kentin her yerinden görülecek şekilde, 1902 yılında yapılmıştır. Kapısı güney yönünde olup yüksekliği 33 metrededir. Kesme taştan yapılmıştır. 2. Abdulhamet'in Padişah oluşunun 25. yılı için halkın yardımlarıyla, mutasarrıf Bekir Paşa ve Belediye Reisi Mütevellioğlu Enver Bey tarafından yaptırılmıştır. 1917 yılında Alafrangaya çevrilen saat kısmı, dört yöne büyük kadranlarla her yarım ve saat başlarında iki dakika ara ile tam çalar durumdadır. Sesi kentin her semtinden rahatlıkla duyulabilmektedir.
Mevlevihane
Mevlevilikle ilgili en eski kaynak olan Menakıb-ül Arifin kitabından anlaşıldığı üzere mevlevilik ilk defa Hazreti Mevlana hayattayken Muineddin Süleyman Pervane'nin isteği üzerine Fahreddini Iraki isimli halifesini Tokat'a göndermiş ve Pervane'nin 13. yüzyılda yaptırdığı zaviyede Mevlevilik Tokat'ta yayılmaya başlamıştır. Muhtemelen bu zaviye 15. yüzyılın sonunda Uzun Hasan'ın Tokat'ı yakması esnasında yok olmuş ve ikinci defa Bey Sokağı girişinde bulunan arsaya Sultan III. Ahmed döneminde Yeniçeri ağası Sülün Mustafa Paşa tarafından 1638'de yaptırılmıştır. Bu yapı tümüyle varlığını günümüze kadar sürdürememiştir. Yandaki bugün özel mülkiyette bulunan Mevlana hamamı girişteki taş kapı ve konaktaki hamam ve bitişiğindeki oda o dönemden kalmıştır. Bugün son onarımlarla 19. yüzyıl Tokat evlerinin mimari özelliklerini yansıtır.
İki katlı yapının zemin katı , 'L' biçimli bir koridor çevresindeki odalardan oluşan bir plana sahiptir. İkinci kat, büyük tek salon olarak planlanmıştır. Semahane olarak kullnaılan bu bölüm kubbe ile örtülmüştür, kubbenin ortası ise bitkisel motiflerle bezenmiştir. Yapı, ahşap karkas arası kerpiç dolgu kullanılarak bağdadi tarzında inşa edilmiştir.
Latifoğlu Konağı
Tokat il merkezinde, Gazi Osman Paşa Bulvarında yer alan konak, 18. yüzyılda Osmanlı Barok üslubunda inşa edilmiştir. Konak 2 katlıdır. İçerisinde bulunduğu ahşap oymaları ve kalem işi süslemeleri ile türünün ender örneklerindendir. 1988 yılında Tokat müzesi bünyesinde tanzim edilerek, Müze Ev olarak hizmete açılmıştır.
Taş Han ( Voyvoda)
Tokat İli, Merkezde Gazi Osman Paşa caddesi üzerinde yer alan Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne ait olan Taşhan Osmanlılar döneminde 17.yyın ilk yarısında yapılmış dikdörtgen planlı, açık avlulu, iki katlı "Şehir Hanları" tarzında inşa edilmiştir.Zemin katta avlu etrafında sıralanmış 43 oda ve wc bölümü vardır. Güney ve batı yönlerindeki odaların önüne revak yapılmıştır.diğer odalar doğrudan doğruya avluya açılmaktadır.
Tokat Kalesi
Tokat Kalesi'nin kuruluş tarihine ve ilk kullanım dönemlerine ilişkin elde kesin bilgiler bulunmamaktadır. Fakat konumundan, plan özelliklerinden, yapım tekniği ve adının geçtiği kimi tarihsel olaylardan yola çıkılarak, yapının MS 5. ya da 6. yüzyıllarda yapılmış olduğu sonucuna varılmaktadır. Bu bulgulara ve çıkarımlara kalenin Evdoksia, Endoksia, Dokia gibi adlarla anılması eşlik etmektedir.
Surların üzerinde yükseldiği sarp kayalık aslında doğal bir kaledir. Bugün kim olduklarını bilmediğimiz ilk yerleşimcilerini ve Komana Pontika'dan (Gümenek) göçen kimi Hıristiyan grupları buraya yerleşmek için çeken de bu özellik olmalı.
Komana'nın 9 km batısındaki bu sarp kayalık, bir yandan Sivas yönündeki dar Kızıliniş Geçidini kontrol ettiği, öte yandan da dik Gıjgıj Tepe sayesinde kaleye ulaşan yolu kolayca denetleme olanağı verdiği için oldukça güvenli bir noktadır. Buna, kayalığın doğal yıkımlara dayanıklı görünümünü de eklemek gerek.
Kalenin günümüze ulaşan mimarisi birçok bakımdan Ortaçağ izlerini taşımaktadır. Kesme ve moloz taş kullanılan sur duvarları dış ve iç surlar olmak üzere kademeli biçimde doğu ve batı yönlerindeki kaya kütlelerinin üzerine oturmuştur. Kalenin planı, kuzey yönündeki doğal kayanın kapı olarak kullanılmasına olanak verecek biçimde oluşturulmuştur. Beşgen planlı yapı on sekiz burçla güçlendirilmiş ve batıda 'Ceylan Yolu' da denilen 362 basamaklı sarnıç kuşatmalar esnasında ortaya çıkan su ihtiyacını karşılamak üzere yapılmıştır. Kuleleri, burçları, mazgalları ve sur duvarlarının bir bölümü günümüze ulaşabilmiştir. İçinde çok sayıda mekân bulunmaktadır. Tonozlu yapılar ve bugün de görülebilirken, diğer mekânların sadece temelleri izlenebilmektedir. Kuzey ve güney yönündeki duvarları depremlerden ve onarım eksikliğinden ötürü büyük ölçüde yıkılmıştır. Bu yönde sadece bir burç ve ana kaya üzerindeki surlar ayaktadır.
Yalnızca uzaktan bakınca değil, içten gördükten sonra da şunu söyleyebiliriz: yapının günümüze ulaşan kesimleri bile, onun yüzyıllar boyunca uğradığı ihmale ve tahribata karşın görkemini anlatmaya yeter.
Yazılı tarih, kalenin kuruluşundan sonra uzun yıllar Bizanslıların elinde kaldığını gösterir. Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde savunma amacıyla onarılıp yenilenen kale, bir de dönem dönem kimi isyancılara ve yöneticilere hapishane ve sığınak olmasıyla ünlenmiştir. Kaleye en son hükmeden Osmanlılar da sanırız bu özelliğini vurgulamak için, 'Çardak-ı Bedevi' demiş kaleye. 1277 yılında Memluk sultanı Baybars'ın Kayseri'ye ilerlemesinden sonra, Muineddin Pervane'nin II. Gıyaseddin Keyhüsrev'i kaçırmasını Ebu'l Fereç, 'Sultanı alarak Doqia Kalesi'ne kaçtı.' diye yazmaktadır. Bu sözler, kentin adının o günkü söylenişlerinden birini verdiği için de önemlidir.
Gök Medrese
Anadolu Selçuklularının önemli yapıları arasında sayılan Gök Medrese'nin kitabesi yoktur. Ancak, Muiniddin Süleyman Pervane'nin etkin olduğu dönem göz önünde bulundurularak yapımının 13. yüzyılın üçüncü çeyreğinde yapılmış olduğu kabul edilmektedir. İbni Bibi, Pervane için şunları söylemektedir: 1243 Kösedağ Savaşı yılında Selçuklu ordusu yenilince Moğollarla Muiniddin Süleyman Pervane diplomatik ilişki kurmuştur. Moğollar onu çok beğenmiş ve başka kimseyle muhatap olmamıştır.' Selçuklu sultanları ile Moğollar arasında devlet işlerini yöneten vezir Pervane, bilginleri ve şeyhleri korumuş, hatta 'Mevlana Celaleddin-i Rumi ile dostluk kurmuş bir kişi' olarak tanımlanmaktadır. Bu dostluğun ileri bir düzeyde olduğu Menakib-ül Arifin ve Fi-hi Mafih adlı kitaplardan anlaşılmaktadır. Mevlevilikle ilgili en eski iki kaynak olan bu kitaplarda Muiniddin Süleyman Pervaneye Mevlana Hazretlerinin övgülerini ve Pervanenin talebi üzerine Hazreti Mevlananın Fahreddin-i Iraki isimli bir halifesini Tokat'a gönderdiği onun için bir dergâh yapıldığı ve Mevleviliğin henüz Mevlana hayattayken bu kente ulaştığı ifade edilmektedir. Gök Medresenin Şifahane olarak 18. yüzyıla kadar kullanıldığı vakfiye kayıtlarından anlaşılmaktadır. Medrese halk arasında Pervane Medresesi, Kırkkızlar Medresesi, Darüşşifa, Bimarhane gibi adlarla anılmıştır.