Ürdün Vadisi'nin işlevi çözülemeyen tuhaf heykelleri
Ürdün Vadisi’nin yerleşim tarihini sorgulayan Hollandalı ve Ürdünlü arkeologlar, arkeolojik alanda buldukları heykellerin gizemini çözemedi.
2004 yılında başlayan Bozkırın Çöküşü Projesinin hedefi Ürdün sınırlarındaki arkeolojik yerleşim alanlarının incelenmesiydi. Proje çerçevesinde Tell Deir (Deir Alla), Tell Alla ve Tell es-Sa’idiyeh sitelerinde araştırmalar yapıldı. Bu alanlar içinde Tell Damiyah'taki kazılarda ortaya çıkan heykel kalıntıları arkeologların çözmesi gereken ilginç bir bilmece ortaya çıkardı. Heykellerin tam olarak ne işe yaradığı anlaşılamadı ama heykel başının bulunduğu yerin kutsal anlan olduğu anlaşılıyor. Alan, Tell Damiyah'ın Demir Çağı'ndaki dini inançlarına dair ipuçları taşıyor.
Ürdün Vadisinde terk edilmeyen tek yerleşim alanı
Alandaki ilk tuhaflık; Ürdün Vadisindeki yerleşm alanları, Demir Çağı sonunda kıtlık, kuraklık ve depremler gibi katastrofik nedenlerle terk edilirken Tell Damiye'de hayatın kesintisiz sürmesiydi. Alanda yerleşim tarihinin sürekli ve boşluk olmadan sürmesi arkeologların dikkatini çeken ilk dikkat çeken tuhaflıktı. Vadinin geri kalanı terk edilirken insanlar neden bu siteyi terk etmediği anlaşılamamıştı.
Ürdün-Filistin sınırında, Zarqa ve Ürdün nehirlerinin birleştiği yerde, doğu, batı kuzey ve güney yönlerinden gelen yolların kavşağında yer alan Tell Damiyah'da geniş çaplı yerleşim olduğu sanılmıyordu. Ancak nekropol alanındaki mezarların sayısı hayli fazlaydı. Özellikle Bizans ve Osmanlı dönemine tarihlenen mezarlıklarda çok sayıda iskeletle karşılaşılmıştı. 2012 ve 2013 yıllarında mezarlarda yoğun araştırmalar yapıldı.
Önce içi boş heykel gövdeleri paramparça vaziyette bulundu
Arkeologları daha çok şaşırtan ise alanda bulunan seramik heykel parçalarıydı. Çömlekçi çarkından çıktığı anlaşılan içi boş antropomorfik heykel parçaları kırılmış ve ezilmiş vaziyette bulundu.
Arkeoloji kazıları başladıktan bir yıl (2015) sonra ilk içi boş antropomorfik heykel parçası bulunduğunda heykelden çok bir testi parçası olabileceği tahmin edildi. Heykel sokağa atılmış ve ayaklar altında çiğnenmiş gibiydi ve baş kısmı yoktu.
2013 yılında ikinci bir içi boş heykel gövdesi bulundu. İlkine benzer şekilde, heykel sokakta atılmış ve sıkça ayaklar altında çiğnenmiş gibi paramparçaydı. Onun da baş kısmı yoktu. İlk heykelin bulunduğu sokağın bir kaç metre ötesinde, yine cadde seviyesinde bulunn heykel ilkine gör daha eksiksizdi. Ana hatlarıyla ilkine benziyordu.
Heykellerin boyu ortalama 40 santimetre civarındaydı ve yaklaşık MÖ 700 yılına tarihleniyorlardı. Kafaları bulunanamayan heykellerin gövdeleri restore edildi.
Daha sonra bir bina içinde bir heykelin başı bulundu
İki yıl sonra (2015 yılında) alanda yaşanan kum fırtınası, heykellerin bulunduğu sokağa bitişik bir bina kalıntısı ortaya çıkardı.
Sokağa bitişik binanın içinde bir heykel kafası bulundu. Kafa kırıktı ancak restore edilebildi. Kulaklar, gözler ve dudaklar gibi insan özelliklere sahipti. 13.9 cm yüksekliğindeki başın, iri ve geniş çıkıntılı burnu vardı. Baş, daha önce bulunan iki heykelden birine ait değildi, ancak araştırmacılara tam bir heykelin nasıl göründüğüne dair fikir vermeyi sağlıyordu. O da heykeller gibi yaklaşık 2 bin 700 yıllıktı.
Her üç heykel parçası da killi topraktan imal edilmiş seramikti.
Heykellerin tapınım amaçlı kullanılmış olması da mümkün
Jordan Times sitesinden Saeb Rawashdeh'ın haberine göre; Arkeoloji kazılarına liderlik eden Hollandalı arkeolog Lucas Petit; "Bulduğumuz heykellerin nasıl kullanıldığına dair bilgimiz yok. Tam işlevlerini kendi şekillerine bakarak anlamamız imkansız. İnsanları ya da tanrıları tasvir ettiğine dair hiç bir bilgi yok. Fakat heykel başının bulunduğu bina bize bazı ipuçları verebilir. Bina dikdörtgendi ve iki kısımdan oluşuyordu. Küçük bir yan duvar ile bölünmüş iki odacık diyebiliz. Dışarı atıldığını tahmin ettiğimiz iki heykelin bulunduğu sokaktaydı. Binanın her iki odası da kireçle sıvanmıştı. Bir odada kerpiçten yapılmış podyum vardı. Podyumda olduğunu tahmin ettiğimiz birkaç hayvan figürini bulduk. Hayvan figürinlerinin bulunma şekli, bina çöktüğünde de podyumun ayakta olduğunu gösteriyor. Bina deprem geçirmiş gibi. Anii ve şiddetli bir çöküntü yaşandığını anlayabiliyoruz. Düşman saldırısına maruz kalmış veya deprem yaşanmış olabilir" diyor.
"Bina hiçbir ev gereçleri içermiyordu" diyen Lucas Petit sözlerini şöyle sürdürüyor: "Kap kaçak, pişirme tenceresi, tezgah ağırlığı gibi ev ya da çalışma bürosu olduğunu gösteren hiç bir bulgu yok. Bulduğumuz tek cisimler yerdeki figürinler, kafa, geniş çanak ve dikkatlice yerleştirilmiş iki boğa kafatasıydı. Bu eserler genellikle kültivasyonda kullanılır. Bu nedenle M.Ö. 700 civarındaTell Damiyah'daki bu merkezi binayı kutsal alan olarak hayal etmek mümkün. Sadece birkaç ev kalıntısı bulabildiğimiz Damiyah o yıllarda çok fazla insan barındıramayacağından bu alanın tüccar ve gezginler tarafından kullanıldığını tahmin ediyoruz. Onlar muhtemelen bu kutsal alanda adakta bulunuyor ve hediyeler bırakıyorlardı. Ürdün Nehri'nin birkaç mola noktasından biri olan bölge, seyahatleri sırasında ziyaretçilere konaklama hizmeti sağlamış olmalı. Bu aşamada, heykellerin hangi işlevi gördüğü ise belli değil. Kesin olarak bir kutsal alan keşffetttiğimizi söyleyebiliriz. Bu alan da bize bölgede Geç Demir Çağı inançlarına dair çok şey anlatabilir"
arkeolojikhaber.com