Yakın Doğu ayinlerinde uyuştucu kullanılıyordu
Anadolu ve mezopotamyaki kalıntı analizleri afyon, esrar ve marihuana benzeri uyuşturucu maddelerin en az 5.000 yıldır ritüellerde önemli rol oynadığını gösteriyor.
İlk çağ topluluklarından itibaren, kenevir ve haşhaş gibi bitkilerden üretilen afyon, esrar ve marihuana benzeri insan zihnini etkileyen uyuşturucu maddelerin kullanıldığı biliniyor. Alkolün de Bereketli Hilal’de en az 10.000 yıl önce, tahılların toplanmaya başladığı dönemde üretildiği biliniyor.
Başka yerlerde, örneğin Mezoamerika’da, tarihin bilinen eski dönemlerinde diğer psikoaktif uyuşturucular kültürün önemli bir parçasıydı. Ancak yakın zamana kadar antik Yakın Doğu’da, ilginç şekilde uyuşturucu kullanılmamış gibi görünüyordu.
Şimdi ise, çanak çömleklerdeki kalıntıları analiz etmek ve küçük miktarlardaki bitki materyallerini tanımlamak için geliştirilen yeni teknikler, antik Yakın Doğu’luların bir dizi psikoaktif madde kullandığını gösteriyor.
Gözle görülmeyen organik katı yağlar, balmumları ve reçine izlerinin belirlenmesindeki son gelişmeler, bilim insanlarının, on yıl öncesine kadar düşünemeyecekleri bir dereceye kadar doğruluk derecesi olan çeşitli maddelerin varlığını saptamasına izin verdi.
Daha önce 3000 yıldan daha önce Kıbrıs’ta ritüelistik afyon kullanımı belirtileri bulan kıdemli arkeolog David Collard, sağlam arkeolojik kanıtların, eski insanların haşhaştan afyon çıkardığını gösterdiğini söylüyor.
O zamana kadar, Türkiye’den Mısır’a kadar olan bölgede insanlar mavi nilüfer gibi yerel maddelerle deney yaparken, esrar gibi uyuşturucular Mezopotamya’ya yeni gelmişti.
Uluslararası Antik Yakın Doğu Arkeolojisi Kongresinde açıklandı
Bazı araştırmacılar ise hala şüpheli, eski metinlerin bu tür maddeler üzerinde çoğunlukla sessiz olduğunu söylüyorlar. Collard, Antik Yakın Doğu arkeolojisinin geleneksel olarak muhafazakar olduğunu söylüyor.
Ancak bu çalışma, maddeler ve toplumlar arasındaki ilişkiyi yeniden düşünmeye itiyor. Örneğin, geçtiğimiz haftalarda, Antik Yakın Doğu Arkeolojisi konulu Uluslararası Kongre’de bir araştırmacı, uyuşturucu alma ritüellerini ve uyuşturucu kaynaklı bozuklukları temsil eden iyi çalışılmış eski resimleri yeniden yorumladı.
Uyuşturucu kullanımı neredeyse kesin olarak tarih öncesi dönemlerde başladı ve göçlerle yayıldı. Örneğin, Orta Asya’da yaklaşık 5000 yıl önce hakim olan ve genlerini bugün yaşayan Avrupalılar ve Güney Asyalılar’a bırakan Yamnaya halkı, Avrupa’ya ve Orta Doğu’ya esrar taşımış gibi görünüyor.
Kafkasya’daki arkeolojik kazılar MÖ 3000’e tarihlenen esrar tohumlarını gösterdi
2016 yılında, Berlin’de bulunan Alman Arkeoloji Enstitüsü ve Free Üniversitesi’nden bir ekip, Avrasya’daki Yamnaya yerleşimlerinde, Doğu ve Orta Asya’da yetişen bir bitkinin kalıntılarını ve botanik örneklerini buldu. Yamnaya halkının marihuana‘yı basitçe ip yapmak için mi yoksa uyuşturucu maddesi olarak mı kullandığını net olarak söylemek zor.
Ancak bazı eski insanlar marihuana dumanını teneffüs ediyordu. Kafkasya’daki arkeolojik kazılar, yaklaşık MÖ 3000’e tarihlenen esrar tohumlarını ve kömürleşmiş kalıntılarını içeren ocakları ortaya çıkardı.
Arkeolog Luca Peyronel, “İnsanlar şehir devletlerini organize ettikleri zaman büyük ölçekli ilaç üretimine başlamış olabilirler.”
Luca Peyronel, on yıl önce, Suriye’deki acımasız iç savaş başlamadan önce, kuzeybatı Suriye’nin Ebla kentindeki sarayda sıradışı bir mutfaktan örnekler toplayan bir ekibin bir parçasıydı. Bu bölge, 4.000 yıl önce Sümer ve Akad imparatorluklarının eteklerinde gelişen bir kültüre ev sahipliği yapıyordu.
Oda, tipik olarak yiyecek hazırlama ile ilişkili bulunan bitki ve hayvan kalıntılarından yoksundu. Ancak Peyronel ve meslektaşlarının geçen yıl bir makalede anlattığı gibi, çanak çömleklere yapılan kalıntı analizleri bu gizemi açıklayabilir: Araştırmacılar genelde tedavi amaçlı kullanılmış yabani bitkilere ait izler bulurlar. Örneğin ağrı dindirmek için haşhaş, viral enfeksiyonlar için kediotu, ateş düşürmek için sarı papatya gibi. Alanda bulunan 40 ila 70 litre alabilecek kaplar ve sekiz ocak, bu uyuşturucuların büyük miktarlarda yapılmış olabileceğini gösteriyor.
Afyon gibi bu kalıntıların bazıları, halüsinasyonları tetikleyebilir ancak bu maddelerin tıbbi amaçlı mı yoksa ritüel amaçlı mı kullanıldığı belirsiz. Mutfağın sarayın merkezine yakın konumu, maddelerin törensel ortamlarda kullanıldığını gösteriyor. Ayrıca yapıda bulunan çivi yazılı tabletler, ritüel içeceklerle bağlantılı olarak özel rahiplerden bahsediyor. Tıp ve uyuşturucu ilaçlar arasındaki ayrım, antik halklarda kaybolmuş da olabilir.
Collard, “300 kilometre daha batıda ve birkaç yüzyıl sonra, Kıbrıs’ın eski halkı dini törenlerde afyon kullanmıştı.” diyor. Kalıntı analizleri, MÖ 1600 ila 1000 yılları arasında insanların, afyon alkalisinin, afyon haşhaşının tohum kapsülü şeklindeki tencere içine döktüğünü gösteriyor.
Kıbrıs’ta yapılan afyon kapları, aynı zamanda Mısır ve Levant’ta da bulundu
Bununla ilgili tüm kaplar, tapınaklarda ve mezarlarda bulundu ve bu da ritüellerde önemli bir rolü olduğunu öne sürüyor. Kıbrıs’ta yapılan afyon kapları, aynı zamanda Mısır ve Levant’ta da bulundu. Bu da belki de uluslararası uyuşturucu ticaretinin ilk örneğiydi.
Bugün daha az bilinen diğer uyuşturucu maddeler, antik Yakın Doğu’da iyileşme ya da kendinden geçilen ritüellerde rol oynadı. Kral Tutankamon‘un MÖ 14. yüzyıla tarihlenen mezarı, 1922’de keşfedildiğinde arkeologlar, çocuk kralının cesedini, birçok Mısır mezar resminde ortak bir motif olan mavi nilüfer çiçekleri ile kaplı bulmuşlardı. Bu bitki birkaç hafta boyunca şarap içinde demlendikten sonra, sakin bir mutluluk üreten bir yatıştırıcı ortaya çıkarır.
Birkbeck Üniversitesi’nden arkeolog Diana Stein, arkeologların uzun zamandır uyuşturucu ve etkilerini içeren ritüellerin sahnelerini farkında olmadan çalıştıklarını söylüyor. Stein, çoğunlukla küçük mühürleri süsleyen ziyafet sahnelerinin, Anadolu, Suriye, Mezopotamya ve İran’ın gerçekte psikoaktif iksirleri içen insanları gösterdiğini öne sürüyor.
Stein ayrıca, bir yarışma sahnesi olarak yorumlanan bir başka yaygın motifin, uyuşturucu içen kişinin alternatif bir gerçeklikle yüzleştiği zaman ortaya çıkan iç çatışmasını temsil edebileceğini söylüyor.
“Bu görüntülerde, her şey çarpıtılmış ve titriyor – ama onlar istedikleri zaman gerçekçi bir şekilde nasıl bir şeyler çizmeleri gerektiğini biliyorlardı.”
Bazı araştırmacılar Stein’in bu açıklamalarını oldukça ikna edici ve heyecan verici bulurkeni bazıları daha şüpheci yaklaşıyor ve çok az kanıttan yola çıkarak büyük sonuçlar ortaya koyduğunu söylüyor.
Ancak Collard, kalıntı analizleri ve botanik analizlerinin yanısıra, ikonografilerin ve metinlerin yeniden incelenmesiyle, şüphecilerin yavaş yavaş ikna olacağından emin.
(Erman Ertuğrul - Arkeofili.com - Science mag - 19 Nisan 2018 )