Yunan tiyatrolarındaki gizemli hatlara dair yeni teori
Antik Yunan Tiyatrosu'nun tabanındaki gizemli hatların rolü çözülmüş olabilir
Yunanistan’daki antik tiyatroların yanındaki taşlar üzerineki oyuklarda fark edilen hatlar, yıllardır açıklanamıyordu. Bir grup arkeolog, Yunan Klasik dönemden beri süregelen bir gizemi çözdüklerini ve bu hatların 2000 yılı aşkın bir süre önce tiyatro oyunlarındaki rolü keşfettiklerini düşünüyor.
Tiyatro, Antik Yunan hayatının ayrılmaz bir parçasıydı. Sade, açık hava tiyatroları yaklaşık MÖ 300’den itibaren yaygındı. Sonraki yüzyıllarda giderek daha incelikli ve görkemli yapılara dönüştüler. Roma etkisiyle de tiyatrolar, 2000 yılı aşkın süredir bildiğimiz kapalı sahneleri ve oditoryumları olan kalıcı binalar haline geldi.
International Business Times'ta yayınlanan Martha Henriques imzalı habere göre; Messene’de bulunan antik tiyatroda taşlar üzerine oyulmuş çizgiler yaklaşık 9 ila 12 cm genişliğinde ve 3,8 ila 5,4 cm derinliğinde. Uzunlukları boyunca neredeyse tamamen eşitler. Sparta ve Megalopolis’te de benzer dönem tiyatrolarında bu çizgileri andıran hatlar bulunuyor.
Kumamoto Üniversitesi’nden araştırmacılar, yeni bir yorum getirerek, iki önemli sahne yapısının bu hatları kullanarak tekerlekli sistemle hareket ettirilmiş olabileceğini ileri sürdü. Ayrıca, dördüncü bir çizgi hattının kaybolduğunu iddia ediyorlar.
Araştırmacılar, Alman Dergisi Archaeologischen Anzeigers’ta yayınladığı bu çalışmalarında, “Her iki tiyatroda da ek bir çizgi hattının bulunduğu varsayılabilir ancak şu an için hiçbir kalıntı bulunmuyor. Proskenion (sahne) ve skene (sahne arkası), her birinin tek bir şaft üzerinde olmak üzere iki tekerleğin desteklediği sahne mekanizmaları vardı” diye belirtiyorlar.
Bu hatların taşıdıkları hareketli mekanizmalar, skene veya aktörlerin arkasındaki boyalı fon ya da proskenion ve sahnenin önüne yerleştirilen dar, tünel benzeri bir yapıydı.
Araştırmaya önderlik eden Kumamoto Üniversitesi’nden arkeolog Ryuichi Yoshitake, proskenion ve skene kadar büyük sahne ekipmanlarını taşımak için büyük bir güce ihtiyaç duyulacağını belirtiyor.
“Daha önceki çalışmalarda, proskenion ve skene’nin eşzamanlı olarak sadece üç hat boyunca ilerledikleri üzerine bir teori vardı, ancak proskenion ve skene’nin kendilerine ait taştan yapılmış ikişer hat sırasına sahip olmasının daha mantıklı olduğunu düşünüyorum.” diye ekliyor.
Skene ve Proskenion manevra yapmaları kolay değildi. Her ikisi de yaklaşık 30 metre uzunluğunda ve birkaç metre yüksekliğindeydi. Bu yapılar ahşap olduğu için, hareket ettirilebilmeleri için önemli bir iş gücü gerekliydi.
Yoshitake, “Bulunan üç sıranın pozisyonları sebebiyle bu sonuca vardım çünkü ağır proskenion ve skene’nin 3 ahşap tekerlekli tek bir şaft ile hareket ettirilmesinin oldukça zor oldukça olmalıydı” dedi.
Bu Antik Yunan buluşları, Yunan tiyatrolarının Roma’ya adaptasyonuna katkıda bulunmuşlardır ve halen günümüzdeki sahne tasarımları üzerinde etkilidirler. Örneğin, modern tiyatroda, geleneksel sahnelerin üzerindeki yapı “proscenium kemeri” olarak bilinir.
Ancak bu hatların gizemi tamamen esrarengiz değil. Bahsedilen bu üç tiyatroda da eksik olan dördüncü hat hala problem. Aslında belki de sadece son kullanıldıkları 2000 yıl önceki tarihten itibaren yok olmuş olabilirler veyahut bu hatlar henüz keşfedilmemiş tamamen farklı bir amaca yönelik olabilirler. Bu antik tiyatroların nasıl çalıştığının ayrıntılarını ortaya koymak için daha fazla araştırma yapılması gerekiyor.
Başak Emir- Arkeofili.com