Anasayfa / Arkeoloji / Türkiye

Ziyaret Tepe kazı bulguları kitaplaştırıldı

Ziyaret Tepe kazı çalışmalarından elde edilen bilgiler, Ziyaret Tepe-Asur İmparatorluğu'nun Anadolu Sınırlarını Keşfederken adıyla kitaplaştırıldı. Kitapta Asur Sarayı'na getirilen 60 esrarengiz kadının isim listesinden söz ediliyor.

 

Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kemalettin Köroğlu ile Ziyaret Tepe kazısının direktörü, Cambridge Üniversitesi öğretim üyesi Dr. John MacGinnis, Ziyaret Tepe kazı çalışmalarından elde edilen bilgileri anlattı.

Tekfen Vakfı tarafından desteklenen ve 2014'te tamamlanan çalışmalardan elde edilen bilgi, bulgu ve görsellerin yer aldığı, "Ziyaret Tepe-Asur İmparatorluğu'nun Anadolu Sınırlarını Keşfederken" isimli kitap, Beyoğlu'ndaki Soho House'da gerçekleştirilen panelde ele alındı.

Asur medeniyetinin kültürel mirası hakkında daha çok bilgi vermek, bilinç kazandırmak, evrensel tarihe ışık tutmak ve bölgenin kültürel zenginliğini gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla gerçekleştirilen çalışmaya ilişkin bilgi veren Prof. Dr. Köroğlu, Ziyaret Tepe'nin, Diyarbakır'ın Bismil ilçesi yakınında Tepe Köyü'nde yer aldığını belirterek, "Dicle'nin güney kıyısında ve bu bölgedeki 4 büyük höyüğün en büyüklerden. Burada uluslararası bir ekip tarafından kazı çalışmaları yürütüldü. Amerika, Avrupa ve Türkiye'den katılan büyük bir ekip. Ekipte farklı uzmanlık alanlarından kişiler de vardı." dedi.

271 YIL AYAKTA KALAN ASUR EYALETİ

Köroğlu bölgede arkeolojik kazıların yanı sıra insanların ve hayvanların yeme içme alışkanlıklarını gösteren bulguların da elde edildiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Burada incelenen en önemli alan, yeni Asur dönemine ait büyük bir garnizon, eyalet merkeziydi. Eyalet merkezinde üst bölümde büyük bir saray ve konaklar vardı. Alt şehirde ise diğer idari yapılar ve depolar vardı. Etrafı surlarla çevriliydi. Milattan önce 882 yılında Asur Kralı buraya geliyor. Kendi diktirdiği yazıtla bu garnizonların kuruluşunu ilan ediyor. En son milattan önce 611 yılında yıkıldığını da Ziyaret Tepe'de bulunan bir tabletten anlıyoruz. Yani 882 ile 611 yıllarında yaşanmış bir eyalet bu. Bu eyaletin kuruluş amacı, bölgenin tarım potansiyelinden yararlanmak ve bu potansiyelle ihtiyaç duyulduğunda başkent bölgesini desteklemek."

Asurluların sanat, mimari ve gündelik hayattaki bütün kazanımlarını bu bölgeye taşıdığına işaret eden Köroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Başkentlerin küçük modelini burada oluşturmuştur. Dolayısıyla küçük buluntular, mezar hediyeleri ve gündelik yaşamda kullanılan eşyaların hepsi, Asurluların başkentlerinden bildiğimiz örneklere benziyordu. Bir eyalet merkezini ilk defa burada tanıma ve birimlerini anlama fırsatı bulduk. Tabanında mozaik döşemeli büyük avlulu yapılar da çıktı. Taban altına gömülmüş mezarlarında zengin hediyeler bulduk. Ayrıca yakarak gömme geleneğinin bir şekilde Asurlularda da var olduğuna dair ilk ipuçlarını da burada bulduk. Asur sarayının avlusunda yakılarak gömülmüş yöneticilere ve sarayda çalışanlara ait mezarlar ortaya çıktı. Asur'dan daha önce ve sonrasına ait de ipuçlarına rastladık."

ZİYARETTEPE'DE HEM YERLEŞİK HAYAT HEM GÖÇEBE İZLERİ VAR

Prof. Dr. Kemalettin Köroğlu, Ziyaret Tepe'de yerleşik kültürlerin yanı sıra göçebe toplumların izlerinin de bulunduğunu kaydetti.

Kerpiçten yapılmış mimari eserleri korumanın zorluklarına değinen Köroğlu, şöyle devam etti:

"Henüz Türkiye şartlarında ayakta sergilemek için yapılmış, korunmuş kerpiç mimari çok nadir. Dolayısıyla bunu korumanın en önemli yollarından biri kazdığınız şeyi belgeleyip bilim dünyasına tanıttıktan ve birtakım koruyucu tedbirler aldıktan sonra onu tekrar toprak altına gömerek, orada korumak. Ziyaret Tepe'de tam olarak yaptığımız da bu. Çünkü Diyarbakır'da bir beldede açık hava müzesi haline getirmekti ideal olan. Fakat bunun için kazı projesinden çok daha büyük bütçeye, düzenlemeye ve onu sürdürebilmeye ihtiyaç var."

TUŞHAN'A GETİRİLEN 60 GİZEMLİ KADIN

Dr. John MacGinnis de Türkiye ve özellikle İstanbul'da olmaktan mutlu olduğunu belirterek, toplam 25 hektarlık bir alanda kazı yapıldığını ve kazı çalışmalarına başlandığında işin ne çok önemli olduğunun fark edildiğini söyledi.

Çalışmaların sonunda vali sarayı, seçkinlerin konutları, erlerin kışlaları gibi yapıların ortaya çıktığını aktaran MacGinnis, "Öte yandan da imparatorluğun M.Ö. 9. yüzyılın başlarındaki genişlemesinden çöküşüne kadarki bütün tarihinin izini sürdük. Ortaya çıkan pek çok olağanüstü buluntu arasında daha önce bilmediğimiz ancak bundan 2500 yıl önce konuşulan bir dilin varlığına işaret eden, çivi yazısıyla yazılmış bir kil tablet de bulduk. Sarayda bulduğumuz tablette Tuşhan'a getirilen 60 kadının bildiğimiz herhangi bir dile ait olmayan isimleri yazılıydı." ifadelerini kullandı.

***

60 ESRARENGİZ KADIN NEREDEN GELMİŞTİ?

Diyarbakır’ın Bismil ilçesindeki Ziyaret Tepe höyüğünde 2010 yılında bulunan Asur tabletinde yazılı isimler, 2012 yılında çözülebilmiş bölgede 'bilinmeyen bir dil'i ortaya çıkarmıştı. Hem tarihsel hem de dilbilim açısından, bölgedeki kazılar sırasında çıkarılan diğerlerinden ayrı özelliğe sahip tablet, höyükteki sarayın alt kısmından çıkarılmıştı. Cambridge Üniversitesi’nden Dr. John Macginnis, tablette ismi geçen 60 kadının Asur İmparatorluğu Zağros Dağları etrafındaki bölgeyi istila ettiğinde getirilen ve sarayda çalıştırılan kadınlar olduğunu düşünüyordu.

Projede Marmara Üniversitesi adına görev alan Prof Dr. Kemalettin Köroğlu tablet hakkında:  “Bu tablet sarayın bulunduğu odada ele geçti. Asur sarayında çalışan 60 kadının ismi yer alıyor. İki isim mükerrer yazılmış, bir tanesi de kırık, tam okunmuyor. Bu isimlerin bazıları bölge dillerine uygun. Biri eski İran isimlerine benziyor. Ancak diğerleri hiç bildiğimiz bir dilde değil. Dört ihtimal var. Asurlular hüküm sürdükleri 400 yıl boyunca 1.5 ile 4.5 milyon insani tehcir etmişler. Ticari, ekonomik, askeri nedenlerle yapılmış. Belki bu tehcir sırasında bilmediğimiz bir topluluk esir edilmiş olabilir. İkinci neden bölgede henüz tespitini yapmadığımız bir topluluk olabilir. Üçüncüsü aynı dönemde Elazığ bölgesinde Muşki diye bir toplum var ve bunların dilleri hakkında bilgimiz yok. Belki bu topluluğa aitler. Dördüncüsü de Diyarbakır bölgesinde Dicle’nin kuzeyinde yaşayan Şubriya isimli bir topluluk var. Bunların da yazılı belgeleri yok. Yerel dilleri olabilir diye düşünüyoruz” demişti.

****

Tekfen Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Dori Kiss Kalafat'ın da kısa bir konuşma yaptığı etkinlik, soru cevap kısmının ardından sona erdi.

Hilal Uştuk- AA