Anasayfa / Kütüphane

Zonguldak Genel Bilgiler

Zonguldak Genel Bilgiler

 

ZONGULDAK İLİNİN TARİHİ KRONOLOJİSİ

Antik Dönem
Bilindiği gibi Tarih Devri, yazının bulanması ile başlar. Anadolu’ya yazı Hititlerin (MÖ2000-1200), Asurlularla yaptıkları ticaret (Asur ticaret kolonisi: Kültepe, Kaniş, Kayseri) ile girmiştir. İlkçağ’da (MÖ 3200-MS 375) bugünkü Zonguldak topraklarında Paflagonya (Merkezi Kastamonu) ve Bitinya (Merkezi İzmit) denen bölgeler ve siyasal kuruluşlar vardı. İlkçağ’dan günümüze (Yakınçağ) değin Zonguldak ve çevresinin tarihçesini, tarihsel kronolojiye uygun olarak açıklayabiliriz

- Frigyalılar (Frigler) Döneminde (MÖ 1200/750-676) Zonguldak
- Yunanlıların (İyonlar ve Diğerleri) ve Lidyalıların Kolonileri Döneminde (MÖ 7. yy-6. yy) Zonguldak
- Persler (Eski İranlılar) Döneminde (MÖ 555-MÖ 333) Zonguldak
- Hellenizm (Makedonya İmparatorluğu
- Büyük İskender, Bitinya ve Pontus Krallıkları) Döneminde (MÖ 4. yy-MÖ 1. yy) Zonguldak
- Romalılar Döneminde (MS 1. yy-4. yy) Zonguldak
- Bizans (Doğu Roma İmparatorluğu) Döneminde (4. Yüzyıl-13. Yüzyıl) Zonguldak
- Anadolu Selçukluları (1075/77-1308) Döneminde (11.-13.yy) Zonguldak
- Beylikler Döneminde (13. yy-15. yy) Zonguldak
- Osmanlı Döneminde (14. yy-20.yy) Zonguldak

Hisarı yapılırken yıkıma uğradı (1452). Buradaki İlk ve Ortaçağ harabelerinin değerli taş malzemeleri büyük mavnalarla (Gemilere yakın kıyılara yük taşıyan güvertesiz büyük tekne) İstanbul’a taşındı. Şehrin (ereğli) eski önemi kalmadı. Kastamonu Eyaleti’nin (Eyalet: Osmanlı Devleti’nde temel yönetim birimidir. Yöneticisi Beylerbeyi’dir.) Bolu Sancağı’na (Sancak: Yöneticisi Sancakbeyi’dir. Güvenlik işlerini Subaşılar, adalet işlerini de Kadılar yürütürdü) bağlı bir kaza merkezi olarak uzun bir sönük döneme girdi.

Aslında, Ereğli yöresi, Osmanlı yönetimine girdikten sonra, tıpkı Amasra (Bartın İli’nin ilçesi) gibi, bir gerileme dönemine girmiştir. Zonguldak ve çevresi için barış ve huzur ortamı da pek uzun ömürlü olmadı.

Zonguldak havalisinde genel olarak 16., 17. ve 18. yüzyıllarda çok önemli olaylar yoktur. Ancak, 18. yüzyılda bölgede Ayanlar’ın ortaya çıktığını görüyoruz. Gerçekte Osmanlı İmparatorluğu, Anadolu’nun bir çok köşesi gibi bu bölgeyi de kaderine terk etmiştir. Osmanlı çağındaki adı ile Bender-i Ereğli, Filyos (Hisarönü) ve Devrek, küçük birer yönetim merkezi ve salt kendi çevrelerinin Pazar yeri durumunda kalmışlardır.

18. yüzyıldan sonra Ereğli’de yelkenli gemiciliğin önem kazandığı görülür. Fakat, bugüne değin iyi iş yapan yerli armatörler (gemi işletenler), çağın gereklerine (gelişen teknolojiye) uymayı başaramadıkları için birer ikişer iflasa sürüklenmişlerdir. 18. yüzyılın başlarında çevreyi geçen Uluslu İ. Hamdi Efendi, Atlas adlı eserinde Zonguldak ormanlarının olağanüstü zenginliğini dile getirir.

18.yüzyılın ikinci yarısında Şile’ den Cide’ ye kadar bir çok iskelenin "hatab ( odun) iskelesi" yükümlülüğüne bağlandığı bilinmektedir. Odun iskelelerinin başlıcaları;Karasu, Ereğli,Filyos, Bartın çayı, Amasra ve Cide’ dir. Başkent İstanbul’ un yakımlık odun ihtiyacının yanı sıra bu iskelelerden Tersani Amire için gemi keresteleri, tomruk ve direk sağlanmaktadır. İç kesimlerde yaşayan halk toprağa bağlı,tarım, ormancılık ve hayvancılıkla ilgilenmektedir.

1825’ de Bolu sancağı; Merkez, Çağa, Kıbrıscık, Mengen, Gerede, Viranşehir(EskiPazar), Traklıborlu (Safranbolu), Yenice, Yedidivan, Ulus, Onikidivan (Bartın), Hızırbeyili, Mudurnu, Konuralp ve Ereğli kazalarından oluşmaktadır.

Şimdiki Zonguldak şehir merkezi; Ereğli kazasına bağlı, deniz sahilinde ‘’Tahta İskelesi” olan bir koydur. Tahta İskele çevresinde depolanan kerestelerin, buradan İstanbul’ a Haliç Tersanesine gönderildiği bilinmektedir. Çağın gereği olarak, deniz ulaşımında buhar gücü için gerekli olan "buhar kömürü" daha sonraki yıllarda yine bu sahillerden sağlanacaktır.

İdari yapılanmanın yanı sıra, Taşkömürü Havzasında askeri düzenlemeler görülmektedir.

Taşkömürü’ nün varlığı 1830’ dan itibaren kesin olarak bilinmektedir.1830 - 1848 tarihleri arasında arama ve işletmecilik faaliyetleri hakkında çok ayrıntılı bilgi olmamakla birlikte; 29 Temmuz 1843 (2 Recep 1259) tarih ve 3874 numaralı Sadaret-Sadrazamlık Tezkeresi’ nde Ereğli ve Amasra’da üretilen "vapur kömürünün" İstanbul’ da pazarlanmasından söz ederek gerekli düzenlemelerin yapılmasından sonra Devlet hazinesine sağlayacağı katkı anlatılmaktadır.

1848’ de yapılan inceleme ve düzenlemelerle, "taşkömürü bulunan yerler" saptanarak "havza sınırları" ilk kez tanımlanmıştır. I.Abdülmecid’in fermanıyla; Taşkömürü Havzası “Evkaf-ı Celile-i Mülükane" (Vakıflar İdaresi Mülkleri) topraklarına dahil edilmiş, I.Abdülmecid Vakfı adına tapulanmıştır. İdaresi ve işletilmesi de Hazine- i Hassa’ ya (saray bütçesi) verilmiştir.Taşkömürü Havzasından elde edilecek yıllık kira bedeli Evkaf Nezareti ( vakıflarla ilgili işleri yürüten örgüt ) denetiminde, dini hayır kurumlarına tahsis edilmiştir.

Taşkömürü havzasında üretimin arttırılması için işgüçü ve taşıma eksikliklerinin giderilmesi zorunluluğu doğmuştur. Padişah I. Abdülaziz’ in (1861-1876) emriyle, havzanın yönetimi 10 Şubat 1865’ de Bahriye Nezaretine devredilerek, Maadin-i Hümayun Nazırı ve aynı zamanda Ereğli Kaymakamı unvanıyla birlikte Mirliva (Tuğamiral) Dilaver Pata atanmıştır. Havzasının yönetimini elinde bulunduran Bahriye idaresi tarafından 26 Nisan 1867 tarihinde, "Ereğli Maden-i Hümayun İdaresinin Nizamnamesi" yapılmıştır.

1864’ de Osmanlı taşra yönetimindeki yapılanma ile eyalet,sancak,kaza ve ağa yerine vilayet (vali), sancak (mutasarrıf), kaza (kaymakam), Nahiye (müdür) ve Köy (muhtar) idari düzeni getirilmiştir. 1867 tarihli tüm vilayetleri kapsayan "Vilayet Nizamnamesi" ne göre Kastamonu Vilayetinin Merkez, Sinop, Çankırı ve Bolu olmak üzere 4 sancağı, 21 kazası ve 30 nahiyesi bulunmaktadır. Bolu Sancağının; Merkez, Göynük, Düzce, Ereğli, Bartın ve Gerede olmak üzere 6 kazası ve 30 nahiyesi bulunmaktadır. Bu düzenleme ile Amasra nahiyesi de, 58 köyü bulunan Bartın kazasına bağlanmıştır. Bartın ve Amasra’ nın Dilaver Paşa Nizamnamesi (Teamülname) gereği Ereğli Kaymakamlığı sınırları içinde olması taşkömürü havza sınırları ile ilgilidir.

1865’ de Dilaver Pata, Maadin-i Hümayun Nazırı ve aynı zamanda Ereğli Kaymakamı unvanıyla birlikte atanmıştır. Ancak, bu tarihlerde Ereğli Kaymakamlığı ve Maden Müdürlüğü ünvanlarının birbirinden ayrıldığı anlaşılmaktadır.

TBMM Hükümeti, 20 Nisan 1920’ de Devrek, Ereğli, Mudurnu, Bartın, Göynük ve Zonguldak’ı Bolu Bağımsız mutasarrıflığından ayırarak, Kastamonu vilayetine bağladı. 14 Mayıs 1920’ de de Zonguldak kazasını mutasarrıflık haline getirilerek, Kaza Kaymakamı Ahmet Cevdet Bey mutasarrıf vekili olarak görevlendirilmiştir. TBMM’ nin ilk mutasarrıflık yaptığı ilçe olarak tarihdeki yerini alacaktır.

Türkiye Cumhuriyetinin İlk İli Zonguldak; 1 Nisan 1924 tarih ve 491 sayılı Teşkilat- ı Esasiye Kanunu’ nun 60. maddesine göre sancaklar kaldırılınca, Zonguldak bağımsız mutasarrıflığı, Vilayet yapılmıştır.

Zonguldak Adının Kaynağı ; Zonguldak isminin verilişi çeşitli rivayetlere dayanmaktadır; sazlık ve kamışlık anlamına gelen zongalıktan, sıtmanın titremesini tarifen zonklamaktan ve bir başka rivayete göre de, sisli bir havada gemisiyle buraya giren kaptanın sis kalktıktan sonra burası zongalıkmış demesinden, semer otu’na (kemer otu, kındıra otu) zongura denmesinden, Zonguldak isminin verildiği söylenmektedir.

Kent adını, "Sandraka / Sandrake" adıyla bilinen yerleşim, adını Sandra Çayından alarak Zonguldak‘a dönüşmüştür.

Bir başka görüşe göre; Göldağı’ nın nirengi noktası alınması sonucu , Göldağı kesimi ya da bölgesi anlamına gelen “ Zone Ghuel Dagh” ın Türkçe okunuşundan almıştır.

Necdet Sakaoğlu’nu tespitine göre de; “Daha çok şimdiki Zonguldak’ın bulunduğu yerde ocaklar açan Fransız girişimciler yörelerinin çok engebeli ve sık ormanlık oluşu sebebiyle buralara Jungle (Cangıl) adını vermişler, buna yerli halkın orman anlamında kullandıkları dav - dağ kelimesi de eklenince zamanla Zonguldak biçimini alacak olan "Jungle-Dağ" ismi doğmuştur.” 

COĞRAFİ YAPI

Zonguldak, Batı Karadeniz Bölgesi'nde, Karadeniz'e batı ve kuzeyden kıyısı olan bir ildir. 3.310 km²lik yüzölçümüyle Türkiye topraklarının binde altısını kaplar. Karadeniz kıyılarından başlayan il toprakları, kuzeyden Karadeniz, kuzeydoğudan Bartın, doğudan Karabük, güneyden Bolu, batıda Düzce illeriyle çevrilidir.

Zonguldak yönetsel anlamda Merkez İlçe, Alaplı, Çaycuma, Devrek, Gökçebey ve Kdz.Ereğli, Kilimli ve Kozlu ilçelerinden oluşmuştur.

YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ
Zonguldak ili çok engebeli bir arazi yapısına sahip olup; il alanının % 56'sı dağlarla, % 31'i platolarla ve % 13'ü ovalarla kaplıdır.

Akarsu vadileriyle yer yer derin bir biçimde parçalanmış olan il toprakları orta yükseklikteki dağlık alanlardan oluşur.

Bol yağışlı bir iklime sahip olan Zonguldak, yerüstü su kaynakları bakımından oldukça zengindir. İlde Filyos Çayı dışında büyük akarsu olmamakla birlikte, çok sayıda akarsu vardır. Bu akarsular, il alanının sık bir vadi ağıyla parçalamıştır.



Dağlar
Ağırlıklı yeryüzü şekillerini oluşturan dağlar; kuzey kesimlerinde 1000 metreyi bulmazken, orta kesimlerde 1200 metreyi aşmakta, güneyde ise yer yer 2000 metreye kadar ulaşmaktadır. Dağlar kıyıya koşut üç sıra oluşturduğundan kıyı ile iç kesimler arasında ulaşım güçleşir. Kıyıya yakın yükseltilerin oluşturduğu dağ sırasının altında zengin taşkömürü yatakları vardır.

Atyaylası Tepesi (710 m), Göldağı (771 m), Kantar Tepe (905 m), Orhan Tepe (920 m), Baba Dağı (1120 m), Soğukoluk Tepesi (1268 m), Kızıl Tepe / Kızıltaş )1468 m) ve Bacaklı Yayla ilin bilinen yükseltileridir.


Vadiler, Platolar, Ovalar
Zonguldak il toprakları sıkı bir vadi ağıyla parçalanmıştır. Bu vadiler kimi kesimlerde genişleyerek düzlükler oluşturmasına karşın, ilde büyük denebilecek bir ova yoktur.
Filyos Çayı Vadisi Alaplı Irmağı Vadisi
Gülüç Irmağı Vadisi Üzülmez Deresi Vadisi
Kıyılar

Karadeniz boyunca uzanan kıyı şeridinin tek önemli girintisi Kdz.Ereğli yakınlarındaki Baba Burnu'dur.

Doğuda Sazköy'den batıda Alaplı ilçe sınırına uzanan 80 kilometrelik kıyı bandında yer alan pek çok doğal plaj (koy) ve kumsal alanlar yöre halkının yaz aylarında günübirlik kullandığı belli başlı mekanlardır

Akarsular

Filyos ve Gülüç Çayı; Devrek, Alaplı ırmakları; Üzülmez, Kozlu dereleri yörenin bilinen akarsu kaynaklarıdır. Ayrıca her biri akarsuların denize döküldüğü yer anlamına gelen Küçükağız, Ömerağzı, Çatalağzı (Çatalağız:Bir coğrafya terimi olup, ırmağın denize kavuştuğu yerde lığların birikmesiyle oluşan delta) İnağzı, Değirmenağzı, Çavuşağzı, Alacaağzı, Köseağzı, Mevrekeağzı ve İncivezağzı gibi ağızlara irili ufaklı pek çok dere akmasına karşın, yaz mevsiminde bu derelerin oluşturduğu kanyonların suyu azalmaktadır.

En önemli akarsuyu Filyos Çayı olup 228 km. uzunluğundadır.

Baraj Gölleri ve Göletler

İl sınırları içinde doğal göl bulunmamaktadır. Merkezde Ulutan, Kdz.Ereğli'de Kızılcapınar ve Gülüç baraj gölleri; Çatalağzı'da Dereköy ve Karapınar'da Çobanoğlu göletleri ilin bilinen yapay gölleridir.

Bitki Örtüsü

İl topraklarının % 52'si ormanlık alan (172.100 ha) olup, bunun % 88'i koru, % 12'si baltalık orman niteliğindedir. Ülkemiz ormanları içerisinde zengin bir tür çeşitliliği ile doğal arboretum konumunda olan yöre ormanlarında kayın, meşe, gürgen, kestane, çınar, ıhlamur ve kızılağaç başta olmak üzere % 70'i yapraklı; gürgen, karaçam, sarıçam, kızılçam ve sahil çamı türleriyle % 30'u ibreli ormanlardır. Her mevsimi yağışlı geçen yörenin yükseklikleri iğne yapraklı (köknar, çam), daha aşağıları yayvan yapraklı (kayın, meşe, kestane, karaağaç, ıhlamur, kavak), akarsu kenarları da kavak, söğüt ağaçlarıyla kaplıdır.

Bu ana yeşil dokuyu orman gülü, pırnal meşesi, çoban püskülü, defne, kocayemiş, kızılcık, kiraz, funda, ayı üzümü, kuşburnu, böğürtlen, dağ çileği, eğrelti otu gibi orman altı bitki örtüsü tamamlamaktadır.Zonguldak yöresi endemik bitki varlığı açısından da oldukça zengin bir potansiyele sahiptir.

Ana toprağı Zonguldak olan bu bitkilerin bir bölümü yörenin antik adları ile (phrygia, paphlagonica, galaticus, bihhynicum, pontica...), bir bölümü de mitolojik kaynaklardaki adları ile (delphinium, olympica, heracleum...) bilinmektedir.

İKLİM

Zonguldak ili ılıman Karadeniz ikliminin etkisi altındadır. Her mevsimi yağışlı ve ılık olan Zonguldak'ta kurak mevsime rastlanılmamaktadır. En fazla yağış sonbahar ve kış mevsimlerinde görülür.

İlde mevsimler ve gece-gündüz arasında önemli bir sıcaklık farkı bulunmamaktadır. Denizden iç kesimlere doğru gidildikçe, iklim biraz daha sertleşir.

Yıllık ortalama sıcaklıklarda il genelinde önemli bir farklılaşma yoktur. Haziran, Temmuz ve Ağustos ayları ilin en fazla güneşli günlerinin yaşandığı aylardır. Yine bu aylar arasında deniz sıcaklığı ortalama 20 °C düzeyindedir.

Yıllık yağış ortalamasının 1.199 Kg/m² olduğu Zonguldak'ta, en yağışlı aylar 148.65 mm ile Aralık ve 141.72 mm ile Ocak aylarıdır. Yağışlar kıyılardan iç kesimlere doğru gidildikçe hem azalmakta hem de yağmurdan kara dönüşme özelliği göstermektedir.

İlde hakim rüzgar güneydoğu (keşişleme) yönündedir. İkinci derecede etkili rüzgar ise kuzeybatı (karayel) yönündedir.

Zonguldak'ta en düşük nispi nem oranı % 70 olup, ortalama nispi nem oranı % 75'tir.

JEOLOJİK YAPI

Karadeniz sahilinde Ereğli-İnebolu arasındaki engebeli arazi parçası bugünkü jeolojik bilgilere göre Mezozoik çağa ait bir teşekküldür. Birçok yerde kömür ihtiva eden tabakalar yüzeyde kendini gösterir. Kretesinin altındaki karbonifer şeridi 160 km uzunluğundadır.

Filyos Çayının batısında kalan Zonguldak-Kozlu-Kandilli (Batı Kömür Havzası) Filyos Çayının doğusundaki pencereler (Doğu Kömür Havzası) adını alır. Azdavay ve Söğütözü gibi doğu kömür havzasına ait yerlerde prodüktif kömür damarlarına rastlanır.

Zonguldak sahasında ilk hareketler, Namurian Formasyonunu tabanında meydana gelmiştir. Genel bir yükselme Vise kalkerinin teşekkülüne son vermiş ve ilk kara teressübatı meydana gelmiştir. Alt Namurian'da bazı ilerlemeler ve gerilemeler olmuşsa da Orta Namurian'da kömür havzası açık denizden kesilmiştir. Bütün Namurian Devri, sürekli bir alçalma göstermiştir. Ortalama 1000 metrelik bir çöküntü, bütün kömür havzasında Namurian Devrinin sonunu getirmiştir. Yeni hareketlerle Westfalian Devri başlamıştır. İkinci bir hareket sonucu nehirlerin taşıma gücü artmış, büyük miktardaki teressübat çöküntü halindeki sahaya doğru akın etmiştir. Bu hızlı çöküntü zaman zaman durmuş ve sakin devirlerde,büyük miktarda turba teşekkül etmiştir. Namurian Devrindeki hareketler aynen ve daha yakın yerlerde meydana gelmiştir. Westfalian A'nın üst kısımlarında nehirlerin taşıma güçleri azalmıştır. Westfalian'ın konglomeraları en çok formasyonun alt yarım kısmındadır.

Westfalian B'nin başlangıcında deniz kıyısının gerisindeki alanda bir yükselme meydana gelmiş, nehirlerin taşıma güçleri büyük miktarda artmıştır. Westfalian A'nın konglomeralarından daha büyük ve volkanik menşeli çakılların teşkil ettiği Karadon formasyonu, sahada yüksek dağları ve volkanik hareketlerin varlığını gösterir.

Gelik'in doğusundaki Karbonifer (Göbü Karboniferi) adını alır. Bu karbonifere Delikli Meşe Karboniferi adı da verilir.

Westfalian A,C ve belki D Konkordan Westfalian A'nın üzerinde yatmaktadır . Bu devrin başlangıcında, nehirlerin taşıma kabiliyetinin büyük olması bu formasyonun başlangıcında büyük miktardaki konglomeralarla kendini göstermektedir. Westfalian B'nin büyük parçalı tabakaları, Westfalian A'ya göre daha fazla volkanik taş ihtiva etmektedir. Bu formasyonda da bazı kömür damarları vardır, fakat damarlar ya çok ince veya istihsal için çok şistlidir.

KÖMÜRÜN OLUŞUMU

Kömür Oluşumu; Kömür değişik oranlarda organik ve inorganik yapıcı ve bileşenler içeren tortul kayaçtır. Doğada yapı, doku, bileşenler ve köken açısından, birbiriyle tam anlamda özdeş iki kömür oluşumuna rastlamak hemen hemen olanaksızdır.

Kömürü yapan ana element karbondur.Bu nedenle oluşumu karbon çevrimine çok bağımlıdır. Kömür evrimi bataklıklarda başlar. Kömürleşmenin başlıca kaynakları bitkiler ile havadan veya yüzeysel sulardan alınan karbondioksittir. Mağmanın içerdiği gaz, buhar ve çözeltiler karbon çevrimine katılır. Hava ve sudaki karbondioksitin önemli bölümünü bitkiler özümler, yaşamları için gerekli olanı yapılarında tutarlar. Karbondioksitin suda çözünen bölümü, karbonatlı kayaçlarda ve organik tortularda birikir. Bunların başkalaşması sonucu tekrar çevrime katılır.

Kömür; Uygun ortamlarda, bataklıklarda bozunma ve çürümeden kurtulan bitki kalıntı birikimlerinin,zamanla biyokimyasal ve fiziksel etkilerle değişimi sonucu oluşur. Biyo kimyasal evrede Turbalaşma, dinomokimyasal veya başkalaşma evresi ise kömürleşmedir. 

İlçeler

Merkez ilçe, ilin batısında, 637 kilometrekarelik bir alanda, Türkiye Taşkömürü Kurumu ve Çatalağzı Termik Santralının üretim ve işletme sahalarıyla iç içedir. Karadeniz’de yaklaşık 17 kilometrelik kıyısı olan merkez ilçe, aynı zamanda çevresinde yer alan belde ve köylerin de istihdam, ticaret merkezidir. Zonguldak, Kozlu, Kilimli ve Çatalağzı’da farklı yerel yönetimler bulunmasına karşın, hem birbirlerine yakınlıkları hem de benzer sorunları yaşamaları nedeniyle, ilgili belediyelerce 1971 yılında Zonguldak Metropoliten Planlama Örgütü kurulmuştur. Merkez ilçe sınırları içinde kalan toprakların büyük bir bölümü jeolojik yapı, topografik özellikler ve mülkiyetten kaynaklanan sorunlar nedeniyle yerleşime elverişli değildir. Mevcut yerleşimler doğrudan kömür üretim bölgelerinde yoğunlaşmıştır. Taşkömürü üretiminin yapıldığı maden ocakları, ağırlıklı olarak merkez ilçe sınırları içinde yer almaktadır. Merkez ilçe sınırları içinde mağara, orman alanları, trekking alanları, termal kaynak, sahil bandı gibi turizme konu olabilecek büyük bir potansiyel bulunmaktadır. Gökgöl Mağarası, Harmankaya ve Değirmenağzı Şelaleleri, Göldağı, Ulutan ve Milli Egemenlik orman içi dinlenme alanları, Türkali, Göbü, Kapuz, Ilıksu ve Değirmenağzı plajları özellikle yöre halkının rağbet gösterdiği alanlardır.
       

Çaycuma
İlin tarıma en elverişli bölgesi olan Filyos Vadisi içinde yer alan Çaycuma, daha önceleri Çarşamba adıyla Devrek’e bağlı bir bucak iken 1944 yılında ilçe oldu. 228 kilometre uzunluğundaki Filyos Çayının yaklaşık 35 kilometrelik kısmı Çaycuma sınırları içinden geçerek, Filyos Beldesinde Karadeniz’ e dökülür. 72 kilometre olan karayolu ağıyla il merkezine ve komşu ilçelere bağlanan Çaycuma’nın, Zonguldak-Ankara demiryolu üzerinde 3 istasyon ve 6 durağı bulunmaktadır. Zonguldak-Ankara karşılıklı seferleri dışında, günün diğer saatlerinde Zonguldak-Çaycuma-Karabük hattında yolcu ve yük nakli yapılmaktadır. İlçede 1942 yılında yapılan Kokaksu (Saltukova) Havaalanı uzun yıllardan beri kaderine terk edilmişliğinden, sivil havacılık ihtiyaçları çerçevesinde ulaşıma açılması yönündeki çalışmaların başlaması ile kurtulmuştur. İÖ 2000 yılından itibaren sırasıyla Pers, Makedonya, Pontus ve Roma Krallıklarının egemenliğinde olan Çaycuma’nın, milattan sonraki dönemleri Bizans ve Türk Beyliklerinin egemenliğinde geçmiştir. Osmanlı döneminde, 1869 tarihli Kastamonu Vilayeti, 1916 tarihli Bolu Mutasarrıflığı Salnameleriyle ve 1869 yılında Çarşamba adıyla Devrek kazasına, 1883 yılında ise Bartın’a, Osmanlı Devletinin 1902 tarihli Salnameleriyle ise Çarşamba Nahiyesi olarak Zonguldak’a bağlandığı yazılı kaynaklardan anlaşılmaktadır. İlçenin en eski yerleşim birimi olan Filyos (Teion), Filyos Çayı’nın Karadeniz’e döküldüğü alanda kurulmuştur. Filyos, İÖ III. yüzyılda ticari amaçla kurulmuş bir Milet kolonisidir. Kent ilkçağda Karadeniz’in kuzeyinden getirilen malların boşaltıldığı önemli bir ticaret merkeziydi. Çeşitli dönemlerde Roma, Bizans ve Cenevizlilerin hüküm sürdüğü beldede kale, açık hava tiyatrosu, su kemerleri, antik liman mendireği gibi kalıntılar bulunmaktadır. Filyos’da 2006 yılından bu yana arkeolojik kazı çalışmaları yürütülmektedir. Buğday, mısır, arpa, patates, mevsimlik sebze-meyve (seracılık), küçükbaş-büyükbaş hayvancılık, kültür balıkçılığı, Filyos beldesinde deniz balıkçılığı ilçenin önemli tarımsal ver hayvansal gelirlerini oluşturur. İlçede, 1970 yılında açılan ve ülkemizin üçüncü büyük kağıt fabrikası olan Çaycuma Kağıt ve Selüloz Fabrikası, Filyos Ateş Tuğla Fabrikası gibi kamu yatırımlarının yanında, tuğla, kiremit, briket, kireç, kereste, kum-çakıl, un, yem, konserve, süt ürünleri fabrikaları da bulunmaktadır. Çaycuma Organize Sanayi Bölgesi bölge halkının geleceği açısından önem taşımaktadır.

Devrek
Doğusunda Yenice, batısında Kdz.Ereğli ve Alaplı, kuzeyinde Gökçebey ve Zonguldak, güneyinde Mengen ile komşu olan Devrek, Batı Karadeniz Dağları ile Bolu Dağları arasında kalan dalgalı ve yer yer yüksek bir arazi üzerinde kurulmuştur. İlçenin deniz seviyesinden yüksekliği 100 metredir. 14 Mayıs 1920’de Bartın ve Ereğli kazaları ile birlikte müstakil Mutasarrıflık olan Zonguldak’a bağlanmıştır. Bu tarihten sonra bağlıları Çarşamba (Çaycuma), Gökçebey ve Eğerci Bucakları ile yönetimini sürdüren Devrek ilçesi, Çarşamba Bucağının “Çaycuma” adıyla 1944 yılında, Gökçebey Bucağının aynı adla 1990 yılında Zonguldak İline bağlı ilçe statüsüyle ayrılmaları ile bugünkü sınırları içinde kalmıştır. Ankara-Zonguldak, Zonguldak-Bartın yolu üzerinde bulunan ilçenin tek ulaşım yolu karayoludur. Ayrıca Ereğli ilçesi ile de karayolu bağlantısı bulunmaktadır. Asfalt olan bu yollar yaz ve kış açıktır. İlçenin en önemli akarsuyu Devrek Çayı olup, Abant dağlarından doğar ve Büyüksu adıyla devam eder. Yeniçağ ve Dirgine’den katılan iki önemli koldan sonra Devrek Çayı adını, Çomaklı Deresi ve birkaç ufak dere bu çaya katıldıktan sonra Gökçebey İlçesi yakınlarında Karabük’ten gelen Soğanlı Çayı’nın devamı olan Yenice Çayı ile birleşerek Filyos Çayı adını alarak devam eder ve Filyos Bucağından Karadeniz’ e dökülür. Topraklarının önemli bir bölümü ormanlarla kaplı Devrek’te doğal yetişen kızılcık, mantar gibi orman altı bitkilerinin yanı sıra buğday, arpa, çavdar, mevsimlik meyve-sebze yetiştiriciliği, seracılık, kümes ve büyükbaş-küçükbaş hayvan yetiştiriciliği, kültür balıkçılığı, kültür mantarcılığı gibi alanlarda üretim yapılmaktadır. Kereste, yonga, levha-sunta, mermer, kireçtaşı, çivi, lastik ürünleri, salyangoz işleme fabrikaları yörenin endüstriyel alandaki belli başlı yatırımlarıdır. Bastonculuk yörenin simgesi olmuş el sanatlarındandır. Yaklaşık yüz yıllık geçmişi baston yapımcılığı günümüzde daha da geliştirilerek sürdürülmektedir. Yedigöller Milli Parkı, Bostandüzü orman içi dinlenme alanı ve Milli Egemenlik Parkı yörenin en önemli rekreaktif alanlarıdır. Akarsularda olta balıkçılığı, orman alanlarında ise kara avcılığı yapılmaktadır.

Gökçebey
Zonguldak-Ankara demiryolu üzerinde bulunan ve 1845 yılına kadar, “Tefen“ adıyla Bolu Sancağına bağlı 4 divandan (nahiye) oluşan bir kaza olan Gökçebey , bu kimliğini Cumhuriyetin kuruluşuna kadar korumuştur. Cumhuriyet döneminde nahiye yapılan Tefen’e, 1963 yılında “Gökçebey“ adı verilmiş ve 1972 yılında beldede Belediye teşkilatı kurulmuştur. Devrek ilçesine bağlı Gökçebey beldesi 3644 sayılı yasayla 1990 yılında ilçe statüsüne getirilmiştir. Yüzölçümü 15.153 ha olan ilçenin % 60’ı ormanlarla kaplıdır. Denizden yüksekliği 51 metre olan Gökçebey ilçesi, yüksekliği 906-1179 metre arasında değişen sekiz tepeyle çevrilidir. Filyos Irmağı, Karabük ilinden gelen Soğanlı Çayı ile birleşerek ilçenin kenarından geçer ve Filyos beldesinde Karadeniz’e dökülür. İlçenin doğusunda Bartın ili ve Karabük’ün ilinin Yenice ilçesi, batısında Zonguldak Merkez İlçe ve Çaycuma ilçesi, güneyinde Devrek ve Yenice ilçeleri, kuzeyinde Çaycuma ilçesi bulunmaktadır. Ankara - Zonguldak kara ve demir yolları üzerinde bulunan Gökçebey ilçesine, Saltukova Havaalanı 27 kilometre uzaklıktadır. İlçe son yıllarda sanayi alanında görülen yatırımlarla dikkati çekmektedir. Panel radyatör, seramik, yapı elemanları, kum-çakıl, kereste, deterjan, un, çiçekyağı fabrikaları, ilçenin önemli istihdam alanlarıdır. Pamukdüzü, Kabalaklı, Çamlık gibi yerler yörenin başlıca piknik ve mesire yerleridir. Bakacakkadı beldesinde faaliyete gösteren 100.Yıl Atatürk Hizmet Köyü, yeme-içme tesisleri, konaklama tesis, havuz, spor tesisleri, yürüyüş ve piknik alanları gibi aktiviteleriyle ilimizin en göze çarpan turistik tesisi görünümündedir. Asar Tepesi ve Gaziler Köyünde kale, sütun ve mezar kalıntıları, Hacımusa beldesinde ise ağaç işçiliğinin ürünü olan Herkime Evleri bulunmaktadır.

Alaplı
İlçe topraklarının önemli bir bölümü ormanlarla kaplı olan Alaplı ilçesi, Alaplı Irmağı’nın denize döküldüğü alanda kurulmuştur. Genel olarak dağlık ve engebeli olan arazi iç kısımlarda doğru yükselirken, sahile yaklaştıkça alçalır. En büyük yükseltisi Aladağ, en yüksek tepesi 1637 metre ile Bacaklıyayla’ dır. İlçenin en önemli akarsuyu olan Alaplı Irmağı, Ormanlı beldesinin güneyinden 710 metre yükseltili Atyaylası Tepesi yakınlarından doğar, geniş bir vadide basamaklar yaparak kimi yerlerde 600 metreyi bulan genişlikte, 22 kilometre uzunlukta akar ve ilçeyi ikiye bölerek Karadeniz’e ulaşır. İlçede Karadeniz iklimi hüküm sürmekte, yazları serin, kışları ılık geçmektedir. Yaz kış ısı farkı 15, yıllık ortalama sıcaklık 13, toprak sıcaklığı ortalaması 16 derecedir. Bol yağış alan ilçenin yıllık ortalama yağış miktarı 1163 milimetredir. İlkçağda “Cales” adıyla bilinen Alaplı’nın tarihi Kdz.Ereğli ile özdeş olup, kalıcı izler Cenevizlilere dayanmaktadır. Cenevizlilerce ‘Somakol’ (som altın kolları) adı verilen ilçe, 1326’da Orhan Bey zamanında Osmanlı egemenliğine geçmiştir. Alaplı Irmağı’nın oluşturduğu düzlüklerde buğday, mısır, arpa, patates, mevsimlik sebze-meyve, fındık, ceviz yetiştirilmekte, büyükbaş-küçükbaş hayvan, kümes hayvanı besiciliği, kültür balıkçılığı ve kıyılarda deniz balıkçılığı yapılmaktadır. İlçede son yıllarda iplik, tekstil, kereste, boru, profil, un ve fındık işleme fabrikalarının yanında, sandal, tekne ve gemi yapımı gibi endüstriyel faaliyetler de sürdürülmektedir. İlçenin devlet karayolundan başka ulaşım imkanı yoktur. Ereğli İlçesi Gülüç Beldesinden itibaren başlayan karayolu güzergahı önce Alaplı, oradan da Akçakoca sınırına kadar deniz kenarından seyreder. Bir tarafında, denize dik inen yamaçların ve sık aralıktaki derin vadilerin yeşili, diğer tarafında gözün alabildiğine bir ufka yayılı, elini uzatsan tutulacak yakınlıktaki irili, ufaklı koylarına doluşan masmavi deniziyle, eşsiz güzellikleri kucaklayarak devam eder. Alaplı, deniz ve yayla turizmi açısından son derece elverişlidir. Kocaman ve Belediye Plaj Tesisleri, Bölüklü Yayla, Kavukkavla piknik alanı yörenin en önemli turistik çekicilikleridir.

Kdz.Ereğli
Şehir, kuzeybatıda Keştepe (Keşif Tepesi) ve Maltepe, kuzeyde Kaletepe (Heraklea Tepesi) , kuzeydoğuda Örencik ve Hacıhasan Tepesi, doğuda Göztepe (Gözetleme Tepesi) ve Elmatepe olmak üzere yedi tepeyle çevrilidir. Bu tepelerden Elmatepe 1960’ lı yıllarda Ereğli-Düzce karayolu yapımı sırasında ortadan ikiye bölünerek yol güzergahına dahil edilmiş, ERDEMİR sahası içinde kalan bölümü ise 1992 yılındaki büyüme çalışmaları kapsamında tamamen kaldırılmıştır. 1961 yılında yapımına başlanan Ereğli Demir ve Çilek Fabrikalarının kurulabilmesi için Göztepe’ nin arkasında Gülüç Irmağına kadar uzanan alanda, o zamanki adıyla Filtepe düzlenerek molozlarla denize doldurulmuş ve çok büyük bir alan elde edilmiştir. Denize dik yamaçlarla inen bu tepeler arasındaki vadilerden Handeresi, Kemer, Tabakhane ve Kabasakal Dereleri akmaktadır . Kale Tepe 150 metre ile şehrin en yüksek tepesidir. Hemen altından başlayan bir yelpazeyle kıyıya doğru genişleyen eski Ereğli bu tepenin eteklerine kurulmuştur. Katip Çelebi’nin Cihan-nüma adlı eserinde liman kent anlamına gelen Bender-Ereğli olarak anılan şehir, sanayi kimliğine karşın güzelliğinden, estetiğinden ve doğallığından bir şey yitirmemiştir. Anadolu Kavağına 105 mil deniz mesafesinde olan ve Pontus Heraklesi harabeleri üzerine kurulu şehir, Alaca ve Bababurnu’ nun oluşturduğu doğal dalga kıranla yıldız ve poyraz rüzgarlarına kapalı, eşsiz bir limana sahip olması nedeniyle, çevrenin en eski yerleşim yeridir. Kdz.Ereğli’nin büyümesi ülke ekonomisinde önemli bir yer tutması ve dış dünyaya açılması Ereğli Demir ve Çelik Fabrikalarının ilçeye kurulması ile mümkün olmuştur. Kdz.Ereğli ilçesinin bilinen en eski iki mahallesi Orhanlar ve Süleymanlar mahalleleri olup, isimleri Osmanlı döneminde verilmiştir. Doğal bir liman konumundaki Kdz.Ereğli, Megaralı ve Boiotialı kolonilerce kurulmuş, daha sonra adı Herakleia Pontica olmuştur. Frig, Kimmer, Lid, Asur, Med, Makedon, Roma, Bizans, Ceneviz ve Selçuklu uygarlıklarına mekan olan ilçe, 1320 tarihinde Orhan Bey zamanında Osmanlı egemenliğine geçmiştir. İlçede antik çağdan ve daha sonraki uygarlıklardan kalan birçok tarihsel kalıntıya rastlamak hala olasıdır. Kale, sur duvarları, su kemerleri, deniz feneri, su sarnıcı, Ayasofya kilisesi, Bizans kilisesi, Halil Paşa Konağı, Hoca Nasrullah Efendi türbesi kentin tarihsel / kültürel geçmişinin izlerini taşımaktadır. Yarı tanrı Herakles’in (Herkül) Kerberus’la savaşımına mekan olan Cehennemağzı Mağaraları, hem ilkçağın önemli kehanet merkezi, hem de ilk Hıristiyanların gizli ibadet yeri olması gibi özelliklere sahiptir. Kent içindeki parklar, Kırmacı,Çeştepe mevkileri, Kızılcapınar ve Gülüç baraj gölü çevresi, Belediye ve Erdemir plajları,Çavuşağzı, Kireçlik, Kandilli sahilleri yöre halkının rağbet ettiği başlıca rekreasyon yerleridir.