Zeytinburnu Belediyesi'nce "19. Merkezefendi Geleneksel Tıp Festivali" kapsamında düzenlenen "4. Sağlık Tarihi ve Müzeciliği Sempozyumu" Yenikapı Mevlevihanesi'nde gerçekleştirildi.
Sempozyumda, koleksiyoner Enver Beşi̇nci̇, "2. Abdülhamid Dönemi Tıpta İcazetnameler ve Ruuslar" başlıklı bir sunum yaptı.
Osmanlı'dan bugüne icazetname, şahadetname, diplomayla ilgili bilgi veren Beşinci, şunları kaydetti:
"Hadis, fıkıh, hat gibi geleneksel İslami ilimler sahasında tahsil görenlere mesleklerinde söz sahibi olduklarına ilişkin verilen ve günümüzde diploma olarak adlandırılan belgelere 'icazetname' denir. Bu isimlendirme zaman içinde değişmiş, önce şahadetname, sonra da diploma olmuştur. Ancak hemen aynı dönemde verildiği halde mesela Mühendishane-i Berri-i Hümayun diplomaları için şahadetname kelimesi kullanılırken, Tıbbiye diploması için icazetname kelimesinin kullanılmasına devam edilmiş. Bu durum, tıp ilminin İslam dünyasındaki önemini göstermekte ve aynı zamanda İslami ilimlerden biri sayıldığının da delili olarak görülüyor."
Kendisinin geçmişten bugüne bir zenginliğin görülmesinde ayna vazifesi gören bir koleksiyoner olduğunu ifade eden Beşinci, "Sunumumda, Osmanlı’dan günümüze, icazetten diplomaya adıyla yaptığım koleksiyon çalışması içinde bir ayrıntıyı sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Bu ayrıntı, tıp tarihinin 2. Abdülhamid döneminde, icazetname olarak adlandırılan o günün diplomasıyla ilgili bir özelliktir. Sözlükte, su akıtmak, izin vermek, onaylamak gibi anlamlara gelen icazetname, bir yönüyle bilginin bir başkasına aktarılması, akıtılması anlamını taşıyor. Teknik anlamında ise, herhangi bir ilim dalında, bir alimin talebesine o ilimde söz sahibi olduğuna dair verdiği belgenin adıdır ki, bu belge ile o ilim dalında talebelikten hocalığa geçmiş ve artık başka talebelere hocalık yapma yetkisine sahip olmuştur." diye konuştu.
Yakın tarihte tıp tahsili görmüş talebelerin tahsillerini bitirdiklerini gösteren belgeler incelendiğinde, daha önce verilen icazetnamelerle bunlar arasındaki farklılık yanında, onlarla olan dikkati çekici benzerliklerin de gözden kaçmadığının altını çizen Beşinci, şöyle devam etti:
"Özellikle 2. Abdülhamid döneminde göze çarpan bu benzerliklerin başında, belgelerin, klasik anlayış paralelinde icazetname olarak adlandırılması devam ediyor. Ancak bu icazetnameler, aynı belge üzerinde her zaman Fransızcalarıyla birlikte, yani iki dilli olarak yer alıyor. Şekil olarak, bazen üstte Osmanlı alfabesiyle yazılmış Türkçe kısmı bulunuyor ve bu kısımda belge icazetname olarak adlandırılıyor. Yine icazetnamelerin içeriğinden öğrendiğimize göre, bir tıp öğrencisine, okulda önce her dersin hocası tarafından şahadetname verilmekte, bu şahadetnameleri almaya hak kazananlar daha sonra, tıp ilimlerinden olan fizik, kimya, anatomi, tıp müfredatı, hıfzıssıhha (sağlık koruma), dahiliye ve hariciye hastalıkları, tıp kanunu, patolojik anatomi, cerrahi ameliyat, ebelik, tıbbi, cerrahi ve cildiye klinikleri ve göz hastalıkları konularında kendilerine yöneltilen soruları çözüp doğru cevaplarını vermeleri, talim ve tedrisi ilgilendiren beş adet meclis imtihanında ustalığını göstermeleri istenmekte, ancak bundan sonra doktor tabir edilen üstad ve muallim rütbesi unvanını alıyorlar. Böylece hak kazandıkları icazetnameyi alanlar, ülkenin istediği yerinde tıp ilimleri ve cerrahiye konularında çalışabilme hakkını da elde etmiş oluyor."
Beşinci, Müslümanlar arasından çok tanınmış tıp bilginlerinin yetiştiğini belirterek, Müslüman hekimlerden her birinin aynı zamanda filozof olduğunu söyledi.
Ebubekir Zekeriya Razi, İbn Sina, Abdüllatif Bağdadi, İbn Ebi Usaybia, İbn Nefis, Ebu Reyhan el-Biruni gibi isimleri anımsatan Beşinci, "Dolayısıyla İslam'ın doğuşu sırasında toplumda zaten hazır olan tıpla ilgili bilgiler, İslam döneminde iyice gelişmiş ve Müslüman toplum tıpla iç içe yaşar duruma gelmiştir. Bilindiği gibi icazet, genellikle fıkıh, hadis, tefsir ve hat gibi İslami ilimler konusunda öğrenim görenlere verilen belgenin adıdır. 19. ve 20. yüzyılın başlarına kadar, diğer ilimlerde verilen diplomalar böyle isimlendirilmediği halde, tıp konusunda verilen belgelerin icazetname olarak isimlendirilmesi, tıbbın adeta bir klasik İslami ilim olarak telakki edilmesini düşündürüyor." şeklinde konuştu.
Lale Bildirici - AA