Arkeolog Saadet Özen'in Cumhuriyet arşivi

Arkeolog Saadet Özen'in Cumhuriyet arşivi

Saadet Özen, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı vesilesi ile uzun yıllar mezatlardan, tarihçi dostlarından ya da yurtiçi ve yurtdışındaki arşivlerden topladığı Cumhuriyet fotoğraflarını yorumladı.

Tarihçi ve arkeolog Saadet Özen, sosyal medyada yayınladığı birbirinden değerli arşiv görüntüleriyle takipçilerini bir anda ülkenin geçmişinde bir zaman dilimine götürüveriyor. Ayrıca gerek seminerlerde konuşmacı oluyor, gerek düzenlediği turlarla sözlü tarih gezileri yapıyor.

Ekin Türkantos, Saadet Özen’le, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutlarken ‘Nakkaliye’ adını verdiği ofisinde buluştu ve uzun yıllar mezatlardan, tarihçi dostlarından ya da yurtiçi ve yurtdışındaki arşivlerden topladığı Cumhuriyet fotoğraflarına baktI:

HT Pazar'dan Ekin Türkantos'un röportajı...

Twitter paylaşımların, yayınladığın videolar büyük ilgi görüyor. “Cumhuriyet Bayramı’nın tam bir bayram haline gelmesi 10. yılla mümkün oluyor” diyorsunuz, bunu biraz açabilir misiniz?

Zannediliyor ki Cumhuriyet ilan edildi ve bir bayram olarak her sene kutlanmaya başlandı. Aslında Cumhuriyet Bayramı’nın o dönem çok büyük bir rakibi vardı: Meşrutiyet, yani Hürriyet Bayramı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında da kutlanıyor. Cumhuriyet Bayramı’nın tam bir bayram haline gelmesi bence 10. yılla mümkün oluyor.

Neden 10. yıl?

1923’te Cumhuriyet ilan edildi ama saltanatın kaldırılması bir yıl önceydi. Fakat hilafet var hâlâ ve 1924’te kalkıyor. Ondan sonra diğer inkılaplar yapılıyor, zamana yayılmış bir süreç... Cumhuriyet Bayramı’nın da kendini kabul ettirmesi zaman alıyor. İlk başta Hürriyet Bayramı daha öndedir. Çünkü o istibdada ve saltanata karşı ilk harekettir. Tabii doğrudan Mustafa Kemal Paşa ile ilişkilendirilir. Cumhuriyet de bağını eskiyle kopardıkça, kendini daha güvende hissettikçe, kendi kurallarını oluşturdukça kendini ifade etme şekli değişiyor. Bunu somut olarak birkaç filmde örneklerle gösterebilirim.

Filmlerde daha çok neler vurgulanıyor?

Meşrutiyet bayramlarının çok belirgin simgeleri var. Mesela “Hürriyet kızları”. Bunlar bir arabanın içindedir. Fransız Marianne simgesine benzer. Orada da vatanı temsil eden bir kadın simge olarak çok kullanılır. Bizdekinin bir farkı var, kadın hükmeder pozisyonda değil,arabanın içinde başkaları onu çekiyor. O geçit töreninde hürriyet adeta kırılgan ve korunmaya muhtaç gibidir. 1929’dan sonra ana inkılapların tamamlandığı tarihlerde Cumhuriyet Bayramı giderek üstünlüğünü kabul ettiriyor. Ve 1933’te artık tamamen yeni simgeleri film kayıtlarında görüyoruz.

 1928 alfabe devriminden evvel, bir grup kız öğrenci... Yazılar eski, ama kıyafetler değişmeye başlamış.

Mesela?

1934’te çıkan, Sovyet yönetmenlerin çektiği “Türkiye’nin Kalbi Ankara” filmi... Filmi davetle çekerler ve senaryosunda Fikret Adil ve Reşat Nuri Güntekin’in payı vardır. Buradan da birileriyle çalışırlar, dolayısıyla ne ifade edilmek isteniyorsa onu görürüz, o yüzden çok değerli bir kayıttır o. Onun en sonunda Ankara’nın ışıklarla bezenmiş, bütün modernite simgelerini kendinde toplayan halini görürüz. Cumhuriyet artık budur. Tabii bu simgenin temelinde, merkezinde, her yerinde Mustafa Kemal Paşa olacaktır. 1935’te ulusal bayramlarla ilgili bir kanun çıkar, meşrutiyet bayramları o zaman kalkar. O ana kadar bu iki bayram, birbirleriyle yarışır adeta.

Arşivlerde Cumhuriyet Bayramı’yla ilgili çok sayıda video bulmak mümkün mü?

Var, özellikle Makedonya arşivinde Manaki Kardeşler’in çektiği kayıtları biliyoruz. Meşrutiyetin ilan edildiği yer olduğu için Manastır çok önemli. Araba hep ilerleme simgesi. Mustafa Kemal Paşa’nın ilgi çeker hale gelmesi de bayağı vakit alır. 1919’da Kurtuluş Savaşı başlar. Kameramanlar açısından Mustafa Kemal Paşa ve Ankara’nın dikkat çeker hale gelmesi, 1922’yi bulur. Bu da tesadüf değil, zaferler kazanılmaya başladıktan sonra ilgi çekici hale gelir.

‘VİTRİN, ANKARA’

O dönemin kayıtlarında ne gibi ilginç şeyler var?

Popüler kültür bu zaferleri öyle sahiplenir ki çikolata reklamlarının üzerine Mustafa Kemal Paşa’nın resimlerini görürsünüz. O ambalajı alan bu sayede sinemalara da bedava girebiliyor. Yani kampanya malzemesi haline gelir. Zaferler baş- layana kadar Ankara’nın siyasi merkez olarak kendini kabul ettirip ettirmediği belli değildir. Bizim bildiğimiz en eski kayıt 1922. Sonra garip bir şekilde, Cumhuriyet’in ilanından sonra yabancı kameralar Ankara’yı çok fazla önemsemez. Bunun çeşitli sebepleri var. Mustafa Kemal Paşa’yı çeşitli yerlerde yakalayabiliyorlar. Bazı filmlerde 1924 ve 1925’te Türkiye’nin başkentini İstanbul olarak verirler, belki de Ankara’nın çok farkına varamamışlar. Bir de o zamanlar Ankara kasaba, gösterilecek bir şey de yok. Cumhuriyet vitrin gibi görü- yor Ankara’yı. 1924’te şehir planları yapılıyor ama yine de pitoresk değil, şehrin tam bir silueti yok.

1930’lar... Güreşçiler, Ankara Ulus’ta Cumhuriyet Bayramı kutlamasında...

“En eski kayıt 1922’de çekilmiş” demiştin...

1922’ye ait güzel bir çekim var. Ankara görüntülerini sinemalarda haber filmi olarak seyrettiriyorlar. 1933’teki törende ise “Her tarafı aydınlattık” diyen pankartlarda modernite vurgusu yapılıyor. “Medeniyeti her haliyle buraya getirdik ve bunu 10. yılda başardık” duygusu hâkim. Cumhuriyet’i kuran bütün kadrolar orada. Artık törenin ne olacağı da belli. Bayram denilince tören olacak. Askeri geçit. Çünkü Cumhuriyet’in nasıl kurulduğu yaşatılmak isteniyor.

 10. Yıl Marşı’nın etkisi nedir?

Cumhuriyet’in 10. yılı o kadar zihinlere kazınmış şekilde kutlanmış bir bayram ki, bu kuvvetli marşı hâlâ söylüyoruz. Bir kere Cumhuriyet’in vitrini hep Ankara. Işık oyunlarıyla yapılan yenilikler ve nasıl kurulduğu “Demir ağlarla ördük her tarafı” vurgusuyla ortaya konuyor.

29 Ekim 1933, Cumhuriyet’in 10. yılı... İstanbul Beyoğlu’ndaki zafer takında “Durmayalım düşeriz” yazıyor.

Cumhuriyet arşivlerinde Manaki Kardeşler’in çekimini görüyoruz yeniden...

Evet, her iktidarın meşruiyet sağlamak için kendi yöntemleri var. Fotoğraf ve film icat edildikten sonra ilk andan itibaren bütün iktidarlar bunu kullanıyor. Hatta Kurtuluş Savaşı’nın filminin yapılması için Mustafa Kemal ve çevresindekiler rol alıyor. Bunu bir milli vazife olarak yapıyorlar, giyinip kurgu filmde oynuyorlar. O filmlerin çoğu arşivlerde var. Kültür Bakanlığı’nın arşivinde çok önemli filmler var. Meşrutiyet filmlerini ilk olarak Makedonya’da bulmuştum. Fransa’da Goumont – Pathe ve Albert Kahn’ın arşivi ile İngiltere’de British Pathe arşivinde güzel kayıtlar bulunabiliyor.

Peki ya fotoğraflar?

Ben müzayedelerden aldım. Cengiz Kahraman’ın koleksiyonundan çok faydalandım. Onda özellikle 10. yılla ilgili şehirlerdeki süslemelerle ilgili fotoğraflar var. Beni en çok yazıların eski alfabeyle ama kıyafetlerin değişmeye başladığı dönemi yansıtan 1925 öncesini gösteren kız öğrencilerin fotoğrafı çok etkiler.

Peki bu arşiv araştırması sırasında karşılaştığın en ilginç şey neydi?

Mesela saltanat kaldırılmış, halife seçilmiş, onun cuma selamlıklarının videoları çok heyecan verici. Saltanatın kaldırıldığı gün bayrama dönüşmedi ilginç bir şekilde. Tam olarak yeni düzenle bağlantısı kurulmadı. Sonra hilafet de kaldırıldığı için saltanatın kaldırıldığı günü bilen bile az. Çünkü bayramı yok.

‘Bu hafıza, bu bayramlar silinmez’

Bayram hatırlamanın en güçlü yolu, değil mi?

Evet, bayramı varsa hatırlarsın. Kolektif hafıza yaratmanın en kolay yoludur bayramlar. Bayram olmadan iktidar olmaz. Bunu bugün de yaşıyoruz.

Cumhuriyet’in 10. yılından sonraki dönemde neler oluyor?

Sözlü tarih çalışmalarında insanlara “Aklınızda kalan kutlamalar hangileri?” diye sormuşlar. Sonuç, Cumhuriyet’in 10. yılı. Bir de Atatürk’ün ölümünü unutmuyorlar. Tören ne kadar büyük olursa hafızaya nakşolunması da o kadar kolay. Bu bayramlar o kadar uzun süre kutlandı ki, bu hafızanın silinebilmesi için 2 kuşak lazım. Bu da artık zor. Hafıza artık çok kolay ulaşılabilen bir şey.


Benzer Haberler & Reklamlar