Arkeolojide Luvi polemiği yeniden gündemde

Arkeolojide Luvi polemiği yeniden gündemde

Kitabında "Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti'ne rol modeli olarak Hititleri seçtiğine dikkat çeken Dr. Eberhard Zangger'e göre, Hititlerin Tunç Çağı sonlarında Ege’deki komşularına yenilmesi, genç cumhuriyetin kamusal çıkarlarıyla uygun bulunmadı, dolayısıyla “Luviler Egesi”ne yönelik kaynaklara yakınlık gösterilmedi.

Batı Anadolu’nun antik çağda çok kavimli bir dünya gücü olduğu ve uygarlığı Yunanistan’ın değil “Küçük Asya”nın M.Ö. 3 binlere kadar uzanan Tunç Çağı’ndan itibaren damgaladığı tezi, yeni bir kitapla tekrar arkeoloji ve tarih biliminin gündemine giriyor.

Cumhuriyet döneminin önemli kültür hareketlerinden Mavi Yolcular ve Halikarnas Balıkçısı tarafından kavgası verilen “Anadolu’nun öncelikli rolü”, unutulmuş ve unutturulmuş kadim Ege halkı Luviler üzerinden yeni bir boyut kazanıyor.

Batı Anadolu üzerine araştırmalarını Zürih merkezli olarak sürdüren; Luwian Studies vakfı başkanı, jeoarkeolog ve yazar Dr. Eberhard Zangger, önümüzdeki günlerde piyasaya çıkacak “Die Luwier und der Trojanische Krieg” (Luviler ve Troya Savaşı) başlıklı yeni çalışmasında Küçük Asya’nın antik çağdan 19’uncu ve 20’nci  yüzyıla oradan da günümüze uzanan kaderi üzerine yeni tezlerini tartışmaya açıyor. Kitabın sadece antik çağ Anadolu’su üzerine değil, modern zamanların tarih felsefesi üzerine de verimli tartışmalarına kapısını açacağına kesin gözüyle bakılıyor.

Eberhard Zangger, daha önce de Troya ve Atlantis üzerine tezleriyle geniş ilgi ve tepki toplamış, ancak yerleşik akademi tarafından dışlanmıştı. Geçen yıllar içinde bölge üzerine araştırmalarını yeniden yoğunlaştıran ve antik çağın Batı Anadolu halkı Luvilerle ilgili bir de vakıf kuran Dr. Zangger, bu konuda Almanca ve İngilizce kitaplar yayımlamıştı. Zangger, yeni kitabında, son 150 yıl içinde Küçük Asya’nın antik tarihini temel inceleme konusu almış sekiz “talihsiz” ancak öncü nitelikli araştırmacıların bir dökümünü yaparken, bu öncüleri ve bulgularını “resmi akademinin” geçiştirerek unutuluşa bırakmasını da yorumluyor.

KÜÇÜK ASYA: UYGARLIĞIN ASIL BEŞİĞİ

Zangger, kitabı boyunca, Ege ve Anadolu’nun önceliği tezlerine ve teknolojik-bilimsel sıçramaların üzerinde yükselen yeni araştırma biçimleri önerilerine yerleşik akademiden gelen acımasız reddiyenin izini sürüyor. Bu tepkinin arkeoloji ve tarih felsefesine yönelik temellerini yeniden sorgulamaya çalışan Zangger, Tunç Çağı sonundan bugüne kalan yazılı belgeleri, kendisinin de bizzat yaşadığı dışlama sürecinin kanıtları eşliğinde sergiliyor.

Daha 1990’larda genç bir jeoarkeolog iken yaptığı yayınlarda Troya ve Atlantis benzerliklerine dikkat çeken, bu arada arkeolojinin bir bilim olarak güncel konumuna yönelik kapsamlı eleştirilerde bulunan yazar, “Arkeolojinin şu veya bu muamması, eğer çalışma arkadaşları sürekli olarak birbirlerinin yoluna taş koymasalardı, çoktan çözülmüş olurdu” diyor. Dr. Zangger, Küçük Asya ve Ege ağırlıklı Anadolu incelemelerine devam edeceğini, çünkü yeni bulguların kendisinin doğru yolda olduğunu gösterdiğini belirtiyor.

“KADERSİZ” ÖNCÜLER?

Kitabında Küçük Asya arkeolojisine odaklı sekiz öncü bilimadamanının portrelerine geniş yer veren Eberhard Zangger, ilk öncülerin daha 1872’de önemli bulgulara ulaştığını, ama başarısızlığa mahkûm kılındıklarını hatırlatıyor. Yazar, “Hepsi de dönemin üniversite sisteminde başarısız kaldı. Kıskanç çalışma arkadaşları, bu insanları amatörlükle, fantezi peşinde koşmakla, sahtekârlık ve hilekârlıkla ya da Nazi olmakla suçladılar. Bunda da başarılı oldular. Ancak burada sunduğumuz araştırmacıların çaba ve ürünleri artık daha değerli bulunuyor. Yine de henüz hiçbirinin itibarı tümüyle iade edilmiş değildir” görüşünü savunuyor.

Kitapta Ege ağırlıklı Küçük Asya’nın ilk çağlardaki izini 19’uncu yüzyıldan itibaren sürmeye çalışan Johann Ludwig Burckhardt, Frank Calver ve Troya’nın “kâşifi” ünlü Heinrich Schlieman’ın yanı sıra, Hugo Winckler, Waldemar Belck, Friedrich Hrozny, Emil Forrer, Helmut Bossert, son dönemden de özellikle James Mellaart ve Friedrich Woudhuizen  gibi araştırmacıları ve vardıkları sonuçları mercek altına alan Dr. Zangger, Troya’nın müteveffa profesörü Manfred Korfmann ve ekibinden Prof. Dr. Rüstem Aslan’ın “karşıt tutumlarını” da tartışmaya açıyor.

BEYKÖY YAZITLARI İLK KEZ YAYIMLANIYOR

Kitapta, arkeolojideki ileri ve ilerici atılımlara nasıl etkin bir biçimde engel olunduğuna dair örnekler önemli yer tutuyor. Afyon yakınlarındaki Beyköy’de daha 1878 yılında taş yazıtların bulunduğunu, bu metinlerde M.Ö. 1180’lerdeki olayların tüm ayrıntılarıyla yer aldığını hatırlatan Dr. Zangger, bazı gelişmelere şöyle dikkat çekiyor:

“Tunç Çağı sonlarındaki olayların ayrıntıları bunlar. Troya Savaşı ve esrarengiz Deniz Kavimleri İşgali aynı dönemdedir. Bu iki muamma üzerine bilim insanları tartışmayı sürdürüyor. Oysa Beyköy buluntuları ve içerdiği metinler bütün bu sorulara yanıt niteliğindeydi. Belgelerin varlığı bilinmesine ve kısmen 1925 kısmen de 1952’den sonra çözülmelerine rağmen bugüne dek yayımlanmadılar.”

ATATÜRK LUVİ TEZLERİNE NEDEN SUSKUN KALMIŞTI?

Bu suskunluğun üzerine giden ve kitabında nedenlerini de işlemeye çalışan Dr. Zangger, Mustafa Kemal Atatürk’ün Batı Anadolu ağırlıklı bu tezlere cumhuriyetin kuruluş yıllarında ilgi göstermemesine de yanıtlar arıyor. Bu kurucu babanın, modern cumhuriyete rol modeli olarak Hititleri seçtiğine dikkat çeken yazara göre, Hititlerin Tunç Çağı sonlarında Ege’deki komşularına yenilmesi, genç cumhuriyetin kamusal çıkarlarıyla uygun bulunmadı, dolayısıyla “Luviler Egesi”ne yönelik kaynaklara yakınlık gösterilmedi.

Eberhard Zangger, bir arkeolojik polisiye anlayışıyla hazırladığı ve yer yer kendi biyografisinden ilginç ayrıntılara da yer verdiği kitabında en önemli bölümlerden birini, Manfred Korfmann’ın 1990’ların sonu ve 2000’lerin hemen başında Türk siyaset ve iş dünyasındaki tüm bağlantı ve nüfuzunu kullanarak, Zangger’in Troya ovasında yeni teknik olanaklar yardımıyla helikopterlerle toprağın altını araştırma önerisini nasıl engellediği de oluşturuyor.

Eberhard Zangger, İngiliz antik çağ araştırmacısı James Melaart’ın ölümünden sonra incelemesine bırakılan belgeleri arasında Beyköy yazıtlarının kâğıda dökülmüş hallerini nasıl bulduğunu ve 30 metrelik taşlara Luvi hiyeroglifiyle kazınmış metinleri neden ilk kez yayımladığını da anlatıyor.

Kitap yayına girmeden birkaç hafta öncesine kadar yerleşik akademi çevrelerinden gizli-açık ağır tepki ve tehditler almaya devam eden Dr. Zangger, kitapla birlikte heyecan dolu yeni bir arkeoloji polemiğinin başlayacağından emin olduğunu gizlemiyor.

 

Osman Çutsay - Odatv.com

İlgili Haberler


Benzer Haberler & Reklamlar