Karadeniz Teknik Üniversitesi öncülüğünde gerçekleştirilen arkeolojik yüzey araştırmaları kapsamında bugüne kadar Trabzon'da milattan önceki döneme ait 34 yeni buluntu tespit edildi. Yrd. Doç. Dr. Hülya Çalışkan Akgül, bölgede Kalkolitik ve Tunç Çağına dair veriler yok denilecek kadar az. Prehistorik dönemde hiç kimse buraya yerleşmemiş gibi görünüyor, dedi.
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü akademisyenlerinden Yrd. Doç. Dr. Hülya Çalışkan Akgül'ün başkanlığında yürütülen arazi çalışmaları Trabzon'un milattan önceki tarihine dair ilginç veriler içeriyor.
Geçtiğimiz yıl başlayan çalışmalarla ilgili bilgi veren Yrd. Doç. Dr. Hülya Çalışkan Akgül, kendilerine KTÜ Harita ve Jeofizik Mühendisliği bölümleri ile Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Sinop Üniversitesi'nin de destek verdiğini belirtti.
Yrd. Doç. Dr. Hülya Çalışkan Akgül: Paleolitik dönemden sonra çok uzun boşluk var
Yrd. Doç. Dr. Hülya Çalışkan Akgül, “Gördük ki bölgede Kalkolitik ve Tunç Çağına dair veriler yok denilecek kadar az. Dolayısıyla Prehistorik dönemde hiç kimse buraya yerleşmemiş gibi görünüyor. Bunun doğru olmayacağını düşünmeye başlamakla işe girişmiş olduk. Bölgede sürekli olmamakla birlikte zaman zaman yapılmış yüzey araştırmaları vardı. Bunların sonuçları Paleolitik Dönemle ilgili bazı buluntuların ve insan faaliyetlerini gösteren objelerin var olduğunu söylüyordu. Paleolitik dönemden sonra çok uzun bir boşluk var gibi görünüyor. Ve ardından tekrar Yunan kolonileri döneminde Trabzon kenti kuruluyor. Yerleşme başlıyor. O ara bomboş görülüyor. Ancak o aranın bomboş olamayacağı Yukarı Fırat bölgesinde elde edilen veriyle ortaya çıktı” dedi.
Dolayısıyla M.Ö. 4. binyılının sonunda birileri buralardan hammaddeyi almış kullanmış
Geç Kalkolitik dediğimiz dönemde Malatya'da M.Ö. 3350-3100 yılları arasına tarihlendirilen erken devlet sisteminin olduğunu ifade eden Yrd. Doç. Dr. Hülya Çalışkan Akgül, “ Erken devlet sistemi içinde üretilmiş eserlerin bir kısmı Orta Anadolu kökenli olduğu bir kısmının ise Doğu Karadeniz kökenli hammadde kaynağından geldiği tespit ediliyor. Dolayısıyla M.Ö. 4. binyılının sonu dediğimiz dönemde birileri buralardan hammaddeyi almış kullanmış. Yani birileri burada yaşamasa bile en azından birileri buralardan geçmiş bu onu gösteriyor” diye konuştu.
Yaptıkları yüzey araştırmasının bir Kalkolitik ve Tunç Çağları yüzey araştırması olduğunu söyleyen Akgül “Bu nedenle ilk sene oldukça önemli bir veri grubunu elde ettiğimiz bir sene oldu. Ve bu bir başlangıç noktasıydı. Önümüzdeki yıllarda daha veri çeşitliliğine sahip olacağımızı düşünüyorum. En az 5 sene ön gördük bu yüzey araştırmasını ama 5 seneyi de geçecektir muhtemelen tüm bölgeyi gezebilmek için. Çünkü her ilçeyi ayrı bir dönemde ayrı bir sezonda gezip onun üstünde yoğunlaşmayı düşünüyoruz. En az 5 sene dedik daha da uzun sürebilir. Şuana kadar toplamda 34 adet buluntu yeri ilk defa bizim tarafımızdan tespit edilenler var ya da daha önceki sürekli olmayan yüzey araştırmalarıyla tespit edilenlerin incelenmesi şeklinde olanlar var. 34 buluntu yerinden genelde geç dönem yerleşmeler ağırlıkta yani bu dönemde Klasik Dönemler, Roma Dönemi, Orta Çağ ağırlıkta. Yeşilyurt Mağarası, Ayasofya Mağarası, Kalendasa Kaya Sığınağı, İskobel Yaylası'ndaki buluntular bunlardan sadece bir kaçı” şeklinde konuştu.
“Trabzon'da daha önce yaşamış toplumları belgeler nitelikte buluntulara sahip olabiliriz”
Maçka'da bulunan Horhor Kalesi'nde bulunan duvar sıraları ve Konakdüzü'nde çanak-çömlek parçalarının bulunmasının da çok önemli olduğunu ifade eden Yrd. Doç. Dr. Akgül, “Trabzon kentinin kurulduğu dönemlerde antik kaynaklarda söz edilen bölgenin yerel halkları da var. Makronlar, Driller gibi bugüne kadar bu toplumlarla ilgili sadece antik kaynaklarda geçen ibareleri biliyoruz. Arkeolojik yönden hiç belgelenebilmiş ya da görünür hale getirilmiş toplumlar değil. Belki de o toplumlarla ilişkili olabilecek ilk arkeolojik veri niteliğindedir; bu duvar sırası ve çanak çömlek kalıntıları” dedi.
Maçka, Düzköy ve Akçaabat'ta çalışmalara devam edileceğini kaydeden Yrd. Doç. Dr. Akgül, “Her şeyi belgeleyebilmiş olma adına dönem ayırmaksızın karşımıza çıkan buluntuları inceleyeceğiz değerlendirmeye çalışacağız. Ama dediğim gibi asıl odaklandığımız konu M.Ö. 6. binyıl ile M.Ö. 2. binyıl aralığı özellikle yoğunlaştığımız dönemlerdir. Bu yüzey araştırması sonucunda başka projelerin doğmasına neden olur. Bu bölgeye başka ekiplerin daha geniş interdisipliner tarzda yapılacak bir araştırmaya sahip ekiplerin gelmesine vesile olur. Dolayısıyla bir başlangıç yaptığımıza inanıyorum” şeklinde konuştu.
İHA