Arkeologlar, uzun zamandır Alman mezarlarından çıkan kafatası yapısı değiştirilmiş kadın iskeletlerinin Hunlara ait olabileceğini düşünüyorlardı. Genetik araştırmalar bu çıkarımın doğru olduğunu kanıtladı.
Kavimler Göçü yıllarında (yaklaşık 300 ila 700/800 yılları arasında) çöküşü durdurmak için direnen Roma İmparatorluğu ile onu parçalayarak Avrupa topraklarında kendine yer açmak isteyen Gotlar, Vandallar ve Hunlar (Romalıların tanımlaması ile Barbarlar) arasında kanlı savaşlar yaşanıyordu. Özellikle Attila komutasındaki Batı Hun Devleti o yıllarda bölgenin siyasi yapısını hayli değiştirmişti. İşte o coğrafyada 6. yüzyılın başlarında bir Germen kabilesi (veya Germenleştirilmiş kavim) olan Bayuvarlar (Bavarii / Baiuvari), Bavyera (Baveria) topraklarına hakimdi.
Arkeologlar uzun zamandır keşfedilen Bayuvar mezarlıklarında karşılaştıkları ilginç kafataslarının sırrını çözmeye çalışıyordu.
Almanya'nın güneyindeki topraklarda gerçekleştirilen arkeoloji kazılarında keşfedilen yaklaşık 1400 yıllık mezarlardan çıkan şekillendirilmiş, uzun ve sivri kadın kafataslarının kime ait olduğuna dair çeşitli tahminler vardı.
Bazı arkeologlar, Avrupadaki'daki arkeolojik kazılarında ortaya çıkan Alman mezarlarındaki farklı kafataslarının Hunlara ait olabileceğini uzun zamandır ileri sürüyorlardı. Ancak bu tezi savunmalarını zorlaştıran problemler vardı. Bu tarz şekillendirilmiş kafatasları daha çok Macaristan ve daha doğusundaki kavimlerde görülüyorlardı. Bavyera bu geleneğin uygulandığı topraklara göre çok batıdaydı. Güneydoğu Avrupa'da bu tip kafatasları tespit edilse de, Almanya'da daha önce hiç şekillendirilmiş kafatasına rastlanmamıştı.
Bazı arkeologlara göre ise Bayuvarlar kavimler göçü yıllarında bu geleneği öğrenmiş ve kendi kızlarına uygulamış olabilirlerdi.
Yapılan genetik araştırmalar ve DNA testleri sonucunda ilk tahmini doğrulandı.
Beşinci ve altıncı yüzyıla tarihlenen 6 Bavyera mezarlığındaki arkeolojik kazılarda keşfedilen 36 kafatası kemiğinin genomlarını inceledi. 26'sı kadın, 10'u erkeklere ait kafataslarından birinin Romalı bir askere ait olması da araştırmanın şaşırtıcı yanlarından biriydi. Kadın kafataslarından birinin Kırım diğerinin Sırbistan kökenli olduğu da dikkat çekti. Aralarında Hunların da yer aldığı Romaların “barbar” dediği kavimlerin Romanya, Bulgaristan ve Kuzey Yunanistan topraklarında varlık göstermesi mezarlardaki etnik çeşitliliği izah etmeye yetebilir. İncelenen kafataslarından dokuz tanesi uzun ve sivrileştirilmiş özelliğe sahipti.
PNAS Dergisi'nde yayınlanan araştırma sonuçlarına göre; Alman mezarlarındaki sivri yapılı kafataslarının Hunlara ait olduğunu savunan arkeologların tahminleri genetik analizlerle doğrulandı. DNA testlerine göre kafataslarının doğudan gelen Hun kavimlerine ait olduğu kesinleşti.
National Geographic dergisinde söz konusu blimsel araştırmayı konu edinen Erin Blakemore imzalı haberde verilen bilgilere göre yaklaşık 1.400 yıl öncesine tarihlenen mezarlardaki şekillendirilmiş uzun kafatasları Hun gelinlere aitti.
Dünya üzerinde daha önce başka kavimlerin de uyguladığı yöntemlerle; doğuştan itibaren ahşap düzeneklere sıkıştırılarak şekillendirilen kafatasları, zamanla kafa kemikleri sertleştikçe sivri ve uzun görünüme kavuşuyordu.
Hun gelinleri sadece uzun kafaları ile değil; kahverengi gözleri, koyu renkli saçları ile fiziksel farklılar gösteriyorlardı.
Cambridge Üniversitesi arkeologu Susanne Hakenbeck, "O çağda evlilik ve akrabalık ilişkilerin önemli fonksiyona sahip olduğuna dari bulgularımız yoktu. Elde edilen son bulgular, tersini gösteriyor. Güney Almanya'daki kadın kafataslarının Hunlara ait olduğu belirlendi. Bu kadınların Bavyeralı erkeklerle evlilik maksadıyla bölgeye geldikleri ya da gönderildikleri büyük olasılık. Belki de stratejik ittifaklar sonucu yapılmış evliliklerle karşı karşıyayız. Hunlu gelinler o yıllarda stratejik ilişkiler geliştirebilmek için evlilikler kurarak Bavyeralıların aralarına girmiş olabilirler" açıklamasında bulundu.
Mainz Üniversitesi öğrenim üyelerinden genetikçi Profesör Joachim Burger, “Şekillendirilmiş kafataslı Hun kadınları, yerli kadınlardan daha değişik fiziksel özellkler taşıyorlar. Bulgularımız 5. ve 6. yüzyıllara tarihlenen altı Bavyera mezarlığında gömülü 36 iskeletin analizine dayanıyor. Açıkçası bölgedeki Roma varlığının işaretlerini bulmayı bekliyorduk. Akdeniz’den gelen askerlerin yerel halkta genetik izler bıraktığını tahmin ediyorduk. Aksine -günümüz İskandinavyaları gibi- sarışın ve açık tenli kuzey Avrupalıların genleri ile karşılaştık. İstisnaları ise deforme edilmiş kafataslarına sahip kadınlardı" dedi.
Leipzig Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nden Profesör Jean-Jacques Hublin, “Bu oldukça ilginç sonuçlar çıkaran bir çalışma. Genellikle büyük mesafe katetmek daha çok keşif, askerlik ve politik nedenleriyle erkeklerde, kısa menzilli hareketler ise kadınlarda daha yaygındır. Kadınların bu kadar uzun mesafe katetmesinin nedeni belli değil ve çözülmesi gereken yeni bilmece. Avrupadaki kavimlerin uzak ülkeler ile arasında stratejik ittifaklar oluşturdukları iddia ediliyor. Ancak yabancı kökenlerine rağmen kadınların Bavyera toplumuna entegre oldukları görülüyor. Yerlilerle aynı kıyafetleri giymiş ve aynı şekilde gömülmüşler. Yine de kadınların yerel nüfusla iç içe olup olmadığını görmek için daha fazla araştırma gerekiyor" yorumunda bulundu.
Öte yandan araştırmacılar, antik çağ genlerini modern çağ insanlarıyla karşılaştırdıklarını ve erkekler ile kadınlar arasında bazı büyük farklılıklar bulunduğuna dikkat çekiyorlar.
Erkeklerin genleri daha ziyade kuzey ve orta Avrupalılardan miras. Kadınlar ise; Romenler ve Bulgarlar gibi güneydoğu Avrupalıların genlerini taşıyor hatta aralarından birinde Doğu Asya genleri dahi mevcut.
Mainz Üniversitesi nüfus genetikçisi Joachim Burger bu durumu; “Arkeolojik olarak hepsi Germen ama Genetik olarak tamamen farklılar.” şeklinde yorumluyor.
arkeolojikhaber.com