Osmanlı Devleti'nde saltanat atlarının bakımı ve barınması için tahsis edilen, dönemin at kültürünü yansıtan önemli miraslardan Beylerbeyi Sarayı yerleşkesindeki Ahır Köşkündeki restorasyon çalışmaları tamamlandı.
Osmanlı Devleti'nde saltanat atlarının bakımı ve barınması için tahsis edilen, dönemin at kültürünü yansıtan önemli bir miras olan Beylerbeyi Sarayı yerleşkesindeki Ahır Köşkü, restorasyon çalışmaları kapsamında ihya edildi.
Atlara sevgisiyle bilinen Sultan Abdülaziz tarafından 1865'te mimar Sarkis Balyan'a yaptırılan köşk, Milli Saraylar İdaresi Başkanlığınca 8 yıl süren restorasyon çalışmalarının ardından, ziyarete açılacağı günü bekliyor.
Bulunduğu konum itibarıyla 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nün gölgesi altında yer alan, ilginç mimarisiyle dikkati çeken 680 metrekarelik kagir bir yapı olan köşk, gerek yapısal elemanlarında gerekse süslemelerinde ustalıkla kullanılan ahşap ögeleriyle hayranlık uyandırıyor.
Girişte bir oda ve sağlı sollu ahşap 20 bölümden oluşan köşk, tavanlarında yer alan at ve hayvan motifleriyle de ziyaretçilerine görsel bir şölen sunuyor.
Günümüze kadar birçok defa onarım geçiren köşkün, 2010 yılında başlanan kapsamlı restorasyon çalışmasıyla hem çadırı andıran dış görünümü hem de tavandan tabana iç bölümleri yenilenirken, ahşap bezemeleri ve tavan resimleri de aslına uygun olarak onarıldı.
Döneminin ihtişam ve zarafetini bugüne taşıyan, "devrinin en güzel örneği" diye tanımlanan ve sayılı has ahırdan biri olan köşkün, müze olarak hizmet vermesi planlanıyor.
Köşk, hem tarihe ve mimariye ilgi duyanların hem de at kültürüyle yakından ilgilenenlerin uğrak noktası haline gelecek.
- "Restorasyon aşaması 3 kademede gerçekleşti"
Milli Saraylar İdaresi Restorasyondan Sorumlu Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Çapoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Ahır Köşkü'nün, Beylerbeyi Sarayı'nın dördüncü set olarak adlandırılan mevkisinde yer aldığını ve sultanların has atlarının barınması için 1865 yılında Sultan Abdülaziz'in talimatıyla mimar Sarkis Balyan tarafından yapıldığını anlattı.
Köşkün ilk yapıldığı günden bugüne 153 yıl geçtiğini ve bu sürede bir takım hasarlara uğradığını aktaran Çapoğlu, "Öncelikle restorasyon aşaması 3 kademede gerçekleşti. Birincisi, işe ilk başladığımızda mekanın durumunu tespit etmek üzere röleve çizimleri gerçekleştirildi. Ondan sonra günümüze kadar uğradığı bir takım müdahalelerin tespiti için restitüsyon çalışmaları gerçekleştirildi ve müdahale çalışması için altyapı oluşturulduktan sonra restorasyon çalışmaları gerçekleştirilmiş oldu." diye konuştu.
- "Mekanın özgünlüğü korundu"
Çapoğlu, restorasyon çalışmasının Milli Saraylar İdaresi'nde çalışan restorasyon ve konservasyon işlerinde tecrübeli uzman kişiler tarafından yapıldığını kaydetti.
Restorasyonun yaklaşık 8 yıl önce başladığını ifade eden Çapoğlu, şu bilgileri verdi:
"Restorasyon çalışmaları kapsamında genellikle ahşap aksamlar yenilendi. Burada ahşap iki yönde kullanılmış. Yük taşıyıcı eleman olarak, bir de mekanı süsleme amacıyla. Dolayısıyla burada röleve, resüsyon çalışmaları sırasında hasar gören ortamlar tespit edilmiş, özellikle de yük taşıma elemanları yenilenerek ama mekanın özgünlüğü korunarak bu hale getirilmiştir. Herhangi bir şekilde yapının özgün elemanlarına zarar verecek, özgünlüğünü ortadan kaldıracak bir müdahale söz konusu değildir."
Prof. Dr. Çapoğlu, çalışmalar öncesinde mekanın orijinalliğine zarara vermemek için köşkle ilgili tarihsel dokümanlar, belgeler tarandığını, röleve çalışmaları ve analitik rölevelerin yapıldığını belirtti.
- "Müzeye dönüştürülmesi planlanıyor"
Köşkün açılması için net bir tarih olmadığını dile getiren Çapoğlu, "Biliyorsunuz bu mekan 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nün Anadolu Yakası'ndaki ayaklarının altındadır. Mekanın restorasyonu tamamlanmıştır ve müze olarak kullanılması planlanıyor. Ancak buranın müze olarak açılması için emniyet tedbirlerinin alınması gerekmektedir. Onun için idaremiz bu konuda bir takvim belirleyerek, daha sonra açılacağı tarihi ilan edecektir. Mutlaka bu mekana bir fonksiyon kazandırılarak, müze şekline dönüştürülmesi planlanmaktadır. Buradaki inceleme tamamlandıktan sonra müzenin fonksiyonunun hangi şekilde olacağı belirlenecek." dedi.
Atların sağlıklı şekilde barınması için mekanın ilk yapıldığı zamanda önlemlerin alındığını ve tasarımların yapıldığının altını çizen Çapoğlu, köşkün neoklasik mimariye örnek olduğunu, Türk kültürüne ait izlenimleri taşıdığını ifade etti.
- "Duvardaki at figürleri orijinaldir, avizeler at gözünü andırır"
Prof. Dr. Çapoğlu, köşkün içindeki tasarım ve figürlere ilişkin bilgi vererek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Duvardaki at figürleri orijinaldir, avizeler eğer dikkatli bakılırsa at gözünü andırır. Burada özellikle orijinal olarak günümüze erişmiş parçaların kaldırılması, yenilenmesi söz konusu değildir. Eğer bir zarar görmüşse, mesela ilk girişte seyis amiri imrahor odası vardır. Onun tavanında orijinal çizimler vardır. O çizimlerin altısı vahşi hayvan figürlerini tasvir eder. Bir tanesi Osmanlı saltanatına ait figürleri, diğeri de atla ilgili malzemeleri temsil eder. Dolayısıyla burada gördüğümüz her şey tarihi. Özellikle kapıların ve camların üstündeki çerçevelerde at nalı gibi bir figür var. Bu hem bir at kültürünü hem de o kemer yapısı yük taşıma noktasında mekanik yönden de bir tasarım faktörü olarak dikkatimizi çekmektedir."
Saltanata hizmet eden atlara özel bir ihtimam gösterildiğine dikkati çeken Çapoğlu, köşkün içindeki 20 ahırda atların her birinin rahatlıkla beslenme ve dinlenme imkanına sahip olduğunu kaydetti.
Sultan Abdülaziz'in atlara düşkün bir padişah olarak bilindiğini aktaran Çapoğlu, sultanlara seçilen atların Bağdat'tan özel olarak gönderildiğini sözlerine ekledi.
Zeynep Rakipoğlu- AA