Bitlis'in Mutki ilçesinde dik ve zorlu kayalıklar arasında, uzunlukları 1,5 kilometre civarında iki mağara ile içindeki milyonlarca yıllık oluşumlar görenleri hayran bırakıyor. Antor Mağarası denilen mağaradaki doğal oluşumlar görenleri büyülüyor.
Bağarası köyündeki Yağmur Kalesi'nin yanında bulunan ve dik kayalıklardan oluşan Hamam Dağı'nın eteğindeki mağaraların geçmişinin yaklaşık 65-70 milyon yıl öncesine dayandığı tahmin ediliyor.
Yöre halkı tarafından "Antor Mağarası" olarak adlandırılan büyük mağarada doğanın milyonlarca yıl sabırla işleyerek oluşturduğu damla ve akma taşlar, perde ve normal sarkıtlar, dikitler, sütunlar, mağara incileri ile damla taş havuzları gibi inanılmaz oluşumlar bulunuyor.
Dağın eteğindeki dik kayalıklardan yaklaşık iki saat süren zorlu tırmanışın ardından ulaşılan mağara, milyonlarca yıllık el değmemiş doğallığını koruyor.
Vatandaşlar, bugüne kadar bilinmeyen, herhangi bir bilimsel araştırma yapılmayan ve görenlerin şaşkınlığını gizleyemediği mağaranın, en kısa sürede incelenerek turizme açılmasını istiyor.
Mağaraları inceleyen İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Yıldırım Güngör, AA muhabirine yaptığı açıklamada, jeopark projesi kapsamında çalışma yürütürken aldığı duyum üzerine bu mağaraları da incelemek istediğini söyledi.
Bağarası köyü sınırlarındaki Hamam Dağı'nın eteklerinde masif kireç taşlarının içerisinde karstik birkaç mağaranın bulunduğunu ifade eden Güngör, şöyle konuştu:
"Yöre halkı bunları Antor Mağarası olarak adlandırmış. Karstik mağaralar, karbonik asidin yüz binlerce ve milyonlarca yıl kayaları yavaş yavaş eritmesinden oluşuyor. Mağarada yaklaşık 200 metre ilerledik. O alanda bile henüz mağaranın fosil kısmında damla taşlar, akma taşlar, perde sarkıtlar, normal sarkıtlar, dikitler, sütunlar, mağara incileri ve damla taş havuzları gibi inanılmaz çeşitlikte oluşumlar gördük. Halkın dediğine göre mağara 1,5 kilometre kadar gidiyor. Yatay bir mağara. Yatay olmasının sebebi de bu kayaların altındaki dilimler geçirimsiz olduğu için mağara derine doğru değil, yataya doğru ilerlemiş. Bu da mağaranın keşfedilmesini kolaylaştıran bir olgu."
- "Mağara oluşurken insanlık dünyada yoktu"
Güngör, bu tür yerlerin özellikle Bitlis civarında sürdürülebilir kalkınma modeli için çok iyi bir ekonomik role sahip olduğunu, bunların araştırılarak turizme açılabileceğinin ya da açılamayacağının daha net ortaya çıkarılması gerektiğini belirtti.
Genellikle karstik oluşum olan bu tür mağaraların, milyonlarca yıl kireç taşı denilen kalsiyum karbonattan oluşan kayadan sızan karbonik asidin zamanla çatlakları genişlettiğine dikkati çeken Güngör, yine milyonlarca yıl yavaş yavaş damlayan suların kilometrelerce uzunluğunda ve derinliğinde çok büyük boşluklar oluşturduğunu kaydetti.
Sızan suların yavaş yavaş damlayarak inanılmaz görüntüde mücevher şeklinde çeşitli mağara oluşumlarını meydana getirdiğini anlatan Güngör, şöyle devam etti:
"Doğanın tamamen sabırla işleyerek yaptığı bir şey. Bu mağara oluşurken insanlık dünyada yoktu. Buranın yaşını çok iyi bilmiyorum ama masif kireç taşları 65-70 milyon yıldan 400 milyon yıla kadar gidiyor. Buranın da 65-70 milyon yıllık bir yaşta olduğunu tahmin ediyoruz. Çok hızlı geldiğimiz için kireç taşlarının hangi dönemde olduğunu bilmiyorum. Jeoloji haritasından öğrenebiliriz ama rahatlıkla milyonlarca hatta onlarca milyon yıl diyebiliriz. Karbonat platformu dediğimiz kireç taşları genellikle denizlerin diplerine çöker. Bunlar kimyasal olarak çöker. Zamanla tektonik hareketlerle milyonlarca yıl yavaş yavaş yükselerek denizin dibinde yüksek dağlar oluşur. Bulunduğumuz bu yerin bir zamanlar deniz olduğunu çok rahat şekilde söyleyebiliriz."
- "Mağara tescillenerek haritası çıkarılmalı"
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile görüşülerek buranın tescillenmesi gerektiğini aktaran Güngör, bilimsel ve turizme açılacak bir mağara olup olmadığının belirlendikten sonra haritasının çıkarılması gerektiğini dile getirdi.
Güngör, "Harita çıkarıldıktan sonra mağara içindeki oluşumlar ortaya konulmalı. Mağara doğru ışıklandırılmazsa bütün gördüğümüz güzellikler yosunlaşır. Bu nedenle Avrupa'daki ödül almış mağaraları örnek alarak Antalya'daki Dim Mağarası örnek alınarak ışıklandırılmalı." diye konuştu.
Turizmin kültürel altyapıyla gelişen bir alan olduğunu, bazen bir mağaranın bir bölgenin ekonomik anlamda kalkınmasına büyük katkı sunabileceğini vurgulayan Güngör, iyi bir çalışma ve tanıtım yapılabilirse, buraya gelen turist sayısında artış yaşanabileceğini ve bölge insanına katkı sağlayabileceğini kaydetti.
Güngör: Türkiye'de 20 bine yakın mağara var
Doğu Anadolu Bölgesi'nde çok bilinen mağara olmadığını, Erzurum'daki iki mağaranın turizme açılmadığını, Gümüşhane'de ise Karaca Mağarası bulunduğunu anlatan Güngör, şöyle devam etti:
"Türkiye'de 20 bine yakın mağara var. Çok büyük ve geniş bir mağara sistemine sahibiz. Mağaraları karşılaştırmamak gerekiyor. Çünkü her bir mağaranın kendine özgü güzelliği var. 50 mağara gezdim. O yüzden bu mağara bundan güzeldir demek doğru olmaz ama mağaranın kendi içinde çok güzel ekosistemi var. Burada 7 santimetre bir örümcek çektik. Yarasalar uçuyor. Yarasa çok önemli. Endemik türden yarasalar olursa zarar görmesin diye mağaraların turizme açılmasından vazgeçilebiliyor. Gördüğüm kadarıyla bunlar normal yarasa. Bu biyoçeşitlilik bilimsel araştırma sonucu ortaya çıkacak. O örümceği de başka mağarada görmedim. Buranın tümü ele alındıktan sonra mağaranın tescili yapılıp gerekli bilimsel rapor verilmesi gerekiyor. Bunların hepsi doğal değer ve miras. Bunları korumalıyız. Buraya gelenler sarkıt ve dikitleri kırmaya başlayacak. Ama bilimsel çalışma yapıldığında bunu koruma altına alabiliriz."
Milyonlarca yıllık Yağmur Kalesi ile mağaraların turizme kazandırılması için tescillenmesi isteniyor.
Şener Toktaş- AA