Buz devrinde 16 aylıkken ölen bebeğin mavi gözlü olduğu anlaşıldı

Buz devrinde 16 aylıkken ölen bebeğin mavi gözlü olduğu anlaşıldı

Mavi gözlü bebek iskeleti 1998'de Pulya (Puglia) bölgesindeki Monopoli komüninde yer alan Grotta delle Mura mağarasındaki arkeoloji kazılarında bulunmuştu. Nature Communications'da yayınlanan makaleye göre, çocuğun fiziksel özellikleri, genetik mirası ve kendisi ve ailesinin karşılaştığı zorluklar hakkında veriler analiz edildi. DNA testleri, çocuğun büyük ihtimalle mavi gözleri koyu teni ve kıvırcık koyu kahverengi saçları olduğunu gösteriyor.

Nature Communications dergisinde 20 Eylül tarihine yayınlanan "Life history and ancestry of the late Upper Palaeolithic infant from Grotta delle Mura, Italy" (alya'nın Grotta delle Mura kentindeki Geç Üst Paleolitik bebeğin yaşam öyküsü ve soyu) başlıklı makalede yer alan bilgilere göre; Siena Üniversitesi arkeologu Mauro Calattini'nin ekibi çocuğun mezarını 1998 yılında İtalya'nın güneydoğu Puglia bölgesindeki Monopoli beldesinde Grotta delle Mura mağarasında bulmuştu. 

İki kaya levhasıyla örtülü olan mezarda bebeğe ait iyi korunmuş ve bozulmamış iskelet kalıntıları bulunuyordu. Mezar eşyası yoktu ve mağarada bulunan tek gömü oydu..

Çocuğun çelimsiz olması akraba evliliğine yorumlanırken, DNA analizi çocuğun erkek olduğunu ve muhtemelen mavi gözlü, koyu tenli ve kıvırcık koyu kahverengi ila neredeyse siyah saçlara sahip olduğunu gösterdi.

Makalede yer alan bilgilere göre buz tabakalarının en geniş olduğu 20 bin yıl önceki Son Buzul Maksimumundan kısa bir süre sonra yaşamış bir bebeğin iyi korunmuş kalıntılarını bulmak pek sık rastlanan bir keşif değildi çünkü İtalya  o dönemde kıta Avrupa'sının diğer bölgelerinden biraz daha sıcaktı ve muhtemelen erkek bebeği gömen insanların yaşaması için elverişli nadir yerlerdendi. .

İskelet analizi, çocuğun yaklaşık 1 yıl 4 aylıkken öldüğünü ortaya koydu. Çocuğun dişlerinde, anne karnında büyürken bile zor bir yaşam sürdüğünü gösteren dokuz kadar vurgulu çizgi ya da fizyolojik zorlukların işaretleri görüldü.

Çalışmanın başyazarlarından Bologna Üniversitesi'nden arkeolog Owen Alexander Higgins ve Floransa Üniversitesi'nden antropolog Alessandra Modi yaptıkları açıklamada; “Bebeğin dişlerinin ayrıntılı analizi, çocuğun bebeklik döneminde ve/veya annesinin hamilelik döneminde yaşadığı sağlık ve stresle ilgili çıkarımlarda bulunmamızı sağladı; bu da nadiren bu kadar hassas bir şekilde inceleme fırsatı bulduğumuz bir şey. Bazı zorluklar, özellikle de doğum öncesi olanlar, çocuğun annesinden kaynaklanmış olabilir. Ekip, çocuğun diş minesindeki izotoplara ya da çekirdeklerindeki nötron sayıları farklı olan elementlerin varyasyonlarına baktı. İçme suyundan ve beslenmeden kaynaklanan izotoplar, büyüyen bir insanın dişlerinde bulunur ve bu da nerede yaşadıkları hakkında ipuçları sağlar" dedi.

Higgins ve Modi, “Stronsiyum izotop analizi ayrıca annenin hamileliğinin son döneminde yerel bölgede kaldığını ortaya koydu” dedi. Araştırmacılar, annenin hareketlerinin azalmasının sağlık durumunun kötü olmasından kaynaklanmış olabileceğini ve bunun da fetüsü etkilemiş olabileceğini söyledi.

DNA analizi ayrıca bebeğin kalp kası proteinlerinin üretiminde rol oynayan iki gende (TNNT2 ve MYBPC3) mutasyon taşıdığını ortaya koydu. Bu mutasyonlar genellikle sol ventrikül duvarlarının zamanla kalınlaşmasına ve sertleşmesine neden olan büyük ölçüde genetik bir durum olan hipertrofik kardiyomiyopatiye yol açar, yani kalp her kalp atışında yeterince kan alamaz veya pompalayamaz. Araştırmacılar, bu durumun çocuğun erken ölümüne katkıda bulunmuş olabileceğini söyledi.

DNA analizi ayrıca çocuğun genetik olarak Villabruna kümesi adı verilen atasal bir gruptan gelen bir buzul çağı avcı-toplayıcı grubuyla akraba olduğunu gösterdi. Villabruna soyunun 17 bin yıl öncesine dayanması, araştırmacıların ilk kez bu tür grupların buzul çağı sona ermeden önce de İtalyan

yarımadasında var olduğunu kesin olarak bilmeleri anlamına geliyordu. Araştırmacılar, çocuğun büyük olasılıkla Sicilya ve güney İtalya'yı dolduran küçük bir atasal gruba ait olduğunu söyledi. Grup küçük olduğu için, çocuğun ebeveynlerinin de gösterdiği gibi akraba evliliği nadir değildi.

Higgins ve Modi, “Nükleer genom analizi, muhtemelen birinci dereceden kuzen olan ebeveynler arasında yüksek derecede akrabalık olduğunu gösteriyor” dedi. Akraba evliliği çoğu Paleolitik insanda yaygın olmasa da, küçük grup büyüklüğü ve izolasyonun, çocuğun geldiği güney İtalya'daki avcı-toplayıcılarda oldukça yagın olduğuna dikkat çektiler. 

Kaynak: Life Sience,  nature communications, https://archaeologymag.com/


Benzer Haberler & Reklamlar