Çevresel Arkeoloji nedir? Çevresel Arkeolojinin alanı nedir? Çevresel Arkeoloji ne demektir?
Çevresel Arkeoloji (Ekolojik arkeoloji); hem srkeoloji hem de jelojinin bir alt bilimi olarak geçmiş çevre koşullarını araştırmaktadır.
Arkeoloji, ortamın ve değişiminin tanımı için yerbilimlerinin, yerbilimleri de tarihleme için arkeolojinin verilerine gerek duymakta, bir anlamda arkeoloji yerbilimleri için “zaman laboratuvarı” işlevini almaktadır. Bu birliktelik, iki bilimin ortaklığına dayalı “jeoarkeoloji” ve “ çevresel arkeoloji” alanının oluşmasına neden olmuş, kültür ile doğal çevre ortamını bütünsellik içinde ele alan bu alanlar son yıllarda hızla gelişmiştir.
İngiliz arkeolog Grahame Clark ( 28 Temmuz 1907 - 12 Eylül 1995) Çevresel Arkeoloji görüşün öncüsü kabul edilmektedir. G. Clark kuramsal yaklaşımlarını arazi çalışmaları ile destekleyerek; arkeolojiyi, insanların geçmişte nasıl yaşadıklarını incelenmesi şeklinde tarif eder.
Arkeolojide geçmiş kültürleri düşünürken çevre unsurunun da etkili olduğu göz önüne alındığında doğal çevrenin kültüre olumlu ya da olumsuz etkileri olduğu görülür. dünya ile ilgili, atmosferle ilgili olan her şey çevresel arkeolojinin konusuna girer. toprak kayması, kozmik olaylar, hava olayları, magma hareketi, dünyanın manyetik alanının değişimi gibi içinde yaşanılan ortamı etkileyen her türlü etken insanın oluşturduğu kültürü etkilemiştir.
Kocaeli Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Ayşin Konak'ın "Arkeolojik Çalışmalarda Çevresel Yaklaşımların Tarihçesi" başlımlı makalesinde (Bakınız; Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi (KOUSBAD) 6, Güz 2017, ss. 15-38) derlediği bilgilere göre; Arkeolojik çalışmalarda "tabakalaşma" ya da "katmanbilim" ilkelerinin kullanılmaya başlaması ile çevrebilimsel yaklaşımları önem kazanmaya başladı.
1982 yılında mimar kökenli Wilhelm Dörpfeld (1853-1940), Troya'da Heinrich Schliemann (1822-1890) tarafından yürütülen arkeolojik kazılara katılmış, yerleşmede arkeolojik tabakalanmayı ortaya çıkarmıştır.
Arkeolojik çalışmalarda ilk defa “doğal çevre” kavramı 1884 yılında Alphonse de Candolle (1806-1893) tarafından yapılan çalışmalarla girmiştir. 1903-1904 de Orta Asya'da Karakum ve Kızılkum Çölleri'nde Anau (Anav) kazılarını yapan ve aslında bir coğrafyacı olan Raphael Pumpelly (1837-1923), bu konuda ikinci adımı atmıştır. Pumpelly, çeşitli doğa bilimcilerle işbirliği içinde yürüttüğü bu kazılar sonucunda çöl kumlarının altında büyük höyük yerleşmelerine rastlamış ve bu yerleşmelerin var olduğu süre içinde bu bölgelerin çöl olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Pumpelly’nin çalışmalarının, arkeoloji ve doğa bilimlerinin birlikte ele alınması ve her iki alandan da gelen verilerin kuramsal bir tabanda bütünleşmesi yolunda atılmış önemli bir adım olmuştur. Pumpelly 1908 yılında, "vaha kuramını" ortaya atmış, kültürel gelişme konusunda çalışma yapan bilim adamlarını düşünsel anlamda etkilemiştir. Pumpelly’e göre doğal çevre ortamı ve iklimin değişkenliği, insan yaşamını ve insan-doğa ilişkilerini etkilemekte, toplum yaşamını yeniden biçimlendirmektedir
Rus biyolog Nikolai Vavilov (1887-1943), Holosen Dönem başında bitkilerin kültüre alındığı çeşitli merkezler tespit etmiştir. 1927 yılında Harold Peake (1867-1946) ve Herbert John Fleure (1877-1969) bu alanı biraz daha sınırlandırmaya çalışmışlar, Zagroslardan başlayarak T oroslardan Lübnan’ a kadar uzanan dağlık kesimini kapsayan bir bölge çizmişlerdir. Bu bölgenin ana özelliği kültüre alınmış bitkilerin ve evcilleştirilmiş hayvanların yabani türlerinin doğal yayılım alanını oluşturmasıdır. Bu dağlık alan ilk kez Mısır Arkeolojisi uzmanı James Henry Breasted (1865-1935) tarafından ağzı güneye dönük bir hilale benzediği için “Bereketli Hilal” olarak tanımlanmıştır
Değişen çevre koşullarının belirleyici faktörünün, bu öncü çalışmalardan sonra, arkeoloji bilimine kuramsal olarak girmesi Gordon Childe (1892-1957) ile olmuştur. Pumpelly’nin ileri sürdüğü vaha kuramını daha sonra çevresel yorumlarla Childe yeniden ele almıştır. Childe, çiftçiliğe dayalı yerleşik yaşamı doğal çevre kadar yaşamın ekonomik temelleri ile birleştirmiş, bu oluşumun çekirdek bölgesini Yakın Doğu’ya taşımıştır. Bu çiftçi kültürlerin Yakın Doğu coğrafyasının doğal çevre koşulları kısıtlı, yarı kurak ve kurak bölgelerinde ortaya çıkması, Pumpelly ve Childe’ın çiftçiliğe geçişte zor çevre koşullarının tetikleyici olduğu görüşünü savunmasına neden olmuştur. Childe aslında bu tezini, iklim bilimcilerin Yakın Doğu’da iklimin nasıl olduğunu tespit etmesinden çok önce ileri sürmüştür. Paleolitik ve Mezolitik Dönemleri Yabanıllık, Neolitik Dönemi Barbarlık, Tunç Çağlarını ise Uygarlık basamakları ile özdeşleştirmiştir (Childe, 1995; Childe, 1996). Childe’ın kültür farklılıkları ve dağılımları görüşlerinde yayılımcılık yaklaşımının izleri görülmektedir. Yayılımcılık yaklaşımına dayanan görüşler, çevre koşullarını temel alan ekolojik yaklaşımların dünya prehistoryasına egemen olduğu döneme kadar güncelliğini korumuştur