Türk müziğinin çeşitli formlarını başarılı bir şekilde işleyen usta bestekar İsmail Dede Efendi, vefatının 175. yılında anılıyor.
Türk sanat musikisi çevrelerinde "Derviş İsmail", "Dede", "Dede Efendi", "Hammamizade İsmail Dede Efendi", "İsmail Dede" gibi isimlerle anılan musikişinas İsmail Dede Efendi'nin Sultanahmet'te yaşadığı ev, Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği tarafından restore edilerek, kültür sanat etkinliklerine ev sahipliği yapıyor, ayrıca "müze ev" olarak muhafaza ediliyor.
Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği Başkanı, mimar ve öğretim görevlisi Uğur Deniz Sökmen, usta bestekarın bir dönem yaşadığı Dede Efendi Evi Müzesi'ne ilişkin açıklamalarda bulundu.
Sökmen, kamu yararına 1976'da kurulan derneğin kurucusu Perihan Balcı'nın Türkiye'de eski sivil mimarinin korunması ve bir kültür değeri olarak muhafaza edilmesi konusunu ilk defa gündeme getirdiğini söyledi.
Derneğin de bu amaç doğrultusunda çalışmalar yaptığını dile getiren Sökmen, "Hem gelenek, göreneklerimiz hem de geleneksel sivil mimarimizi korumak adına çalışmalar yapıyoruz. 1978 senesinde aynı zamanda fotoğrafçı olan Perihan Balcı, bu çevrede dolaşırken yıkıntı halinde olan Dede Efendi'nin evini tespit etmiş. Osmanlı kaynaklarından araştırmalara yaparak burasının Dede Efendi'nin evi olduğunu buluyor. Daha sonra da bu evin ayağı kaldırılması, müze şeklinde muhafazası için bir ömür adanıyor." dedi.
Usta bestekarın bugün hayatta kalan tek izinin bu ev olduğuna dikkati çeken Sökmen, şöyle devam etti:
"1997 yılına kadar tamamen dernek kaynaklarıyla restorasyonu yapılıyor. Birçok bağışlar alınmaya çalışılıyor, konserler düzenleniyor ve tamamlanıyor. Binanın projesi de Prof. Dr. Cengiz Eruzun'a aittir. Onun projesi ve çalışmasıyla eldeki veriler doğrultusunda orijinaline en uygun şekilde ayağa kaldırılıyor bina. 1997 senesinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından 'Türkiye'nin ilk Türk müziği müzesi' olarak açılışı yapılıyor. O tarihten itibaren de hem geleneksel mimari konusunda hem de Türk müziği konusunda çeşitli etkinlikler, sempozyumlar, paneller, konserler düzenleyerek bu evi yaşatmaya çalışıyoruz."
- "Dede Efendi Müzesi içerik olarak gittikçe zenginleşiyor"
Sökmen, dernek başkanı olarak 2018'de göreve geldiği günden beri bu evde özellikle gençlerle gönüllük esasıyla düzenli meşk programları gerçekleştirdiklerini ve enstrüman dersleri verildiğini anlattı.
Etkinlikler kapsamında panel yaptıkları, farklı illerde de Tarihi Türk Evleri Haftaları düzenlediklerini anlatan Sökmen, bu çalışmalar doğrultusunda kitap hazırladıklarını kaydetti.
Sökmen, Dede Efendi Evi'nin müze olarak kullanılan üst katına yeni enstrüman bağışları yapıldığını belirterek, "Koleksiyoner Zeki Bülent Ağcabay tarafından ve bestekar Münir Nurettin Selçuk'un torunu Nükhet Sirel Hanımefendi tarafından buraya çok kıymetli enstrümanlar ve eşyalar bağışlandı. Şu anda bunların vitrinlerini düzenleme hazırlıkları devam ediyor. İnşallah 2022 Ocak ayı başında da bunların açılışını yapacağız." diye konuştu.
Dede Efendi Evi Müzesi'nin içerik olarak gittikçe zenginleştiğini anlatan Sökmen, şunları söyledi:
"Mesela Dede Efendi'nin öğrencisi yine ünlü bestekarımız Zekai Dede vardır. Onun kendisine ait bir seramik çanak müzemize gelecek. Yine 1829 tarihli bir el yazması olan mecmua edindirdik müzemize. Dede Efendi daha hayattayken yaşarken yazılmış. Hatta onun da bir eseri var içinde. Bütün parçaları, kıymetli eserleri müzemiz bünyesinde toplayıp, burayı Dede Efendi'ye yakışır bir müze halinde muhafaza etmeye çalışıyoruz. Derneğin yönetim kurulu ve burada bize yardımcı olarak çalışan tüm arkadaşlar da gönüllülük usulüne göre çalışmaktadır."
Deniz Sökmen, müzeye 1800'li yıllarda yapılmış ud, rebap ve neylerin geldiğini aktararak, "Bütün bu objelerin bilgilendirme panoları hazırlanıyor. Özellikle Münir Nurettin Selçuk'un kendisine ait olan ve çaldığı tambur müzemize gelecek. Bastonu, orijinal bir fotoğrafı var ve bir kamçı ile tiyatro eserlerinde kullandığı birtakım kıyafetleri var. Onları da inşallah daimi olarak burada muhafaza edeceğiz." ifadelerini kullandı.
Pazartesi hariç haftanın her günü açık müzede, bugün "40 Yılın Ardından Münir Nurettin Selçuk" başlıklı anma programı düzenlenecek. Programda, Selçuk'un torunu Nükhet Sirel, dedesinin tamburu ve çeşitli eşyalarını Dede Efendi Evi Müzesi'ne takdim edecek.
- İsmail Dede Efendi hakkında
Musikişinas İsmail Dede Efendi, 9 Ocak 1778 tarihinde İstanbul Şehzadebaşı'nda bir kurban bayramında dünyaya geldi.
Babası Süleyman Ağa, oğluna kurban bayramında doğması sebebiyle İsmail adını verdi. Dede Efendi, babasının çeşitli yerde hamam işletmesiyle birlikte zamanla da "Hammamizade" sıfatını aldı.
Çamaşırcı Mektebi'nde 1786'da ilköğrenimine başlayan Dede Efendi, kısa bir süre sonra yeteneği ve sesinin güzelliği ile dikkatleri üzerine toplayarak, okulda "ilahici başı" olarak seçildi.
Dede Efendi'nin henüz küçük yaşlarda olmasına rağmen güzel sesi, okuldaki arkadaşının babası olan ve müzikle uğraşan Anadolu Kesedarı Uncuzade Mehmet Emin Efendi'nin de ilgisini çekti ve bu sayede İsmail Dede Efendi'ye 7 yıl boyunca ders verdi.
Okul döneminde yüzlerce esere imza atan Dede Efendi, bir süre sonra hocası Mehmet Emin Efendi'nin aracılığıyla Maliye Nezareti Baş Muhasebe Kaleminde "katip muavini" olarak çalıştı. Bir yandan memuriyete bir yandan hocasının derslerine devam eden Dede Efendi, Mevleviliğe ilgi duyduktan sonra Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi Ali Nutki Dede'nin derslerini izlemek üzere haftada 2 gün Mevlevihane'ye gitmeye başladı.
Usta bestekar, Yenikapı Mevlevihanesi'ni bir okul gibi görerek, 7 yıl boyunca memuriyet hayatının yanında ayinleri takip etti ve kendini geliştirdi. Ali Nutki Dede ile bir öğretmen-öğrenci ilişkisinden ziyade baba-oğul gibi olan Dede Efendi, şeyhinin kardeşi olan müzik kuramcısı Abdülbaki Nasır Dede'den de birçok konuda yararlandı ve ney üflemeyi öğrendi.
Mevlevi tarikatında 18 Mayıs 1797'de "Mevlevi" olan Dede Efendi, resmi derviş olabilmek için memuriyet görevinden istifa ederek 3 Haziran 1798'de dergahta "çile"ye girdi. Dede Efendi, 29 Temmuz 1798'de de sema meşkini bitirdi. Çilesi sırasında bestelediği ve ilk eseri olduğu sanılan, güftesi Keçecizade İzzet Molla'nın olan buselik makamında semai usulündeki "Zülfündedir benim baht-ı siyahım" güfteli şarkısı, İstanbul'un müzikle ilgili çevrelerinde büyük ilgi topladı.
"Zülfündedir benim baht-ı siyahım/ Sende kaldı gece, gündüz nigahım/ İncitirmiş seni meğer ki ahım/Seni sevdim odur benim günahım" sözleriyle başlayan eser, dönemin hükümdarı aynı zamanda meşhur bir bestekarı olan 3. Selim'in de ilgisini çekti. Şarkının çile doldurmakta olan genç bir Mevlevi derviş tarafından bestelendiğini öğrenen 3. Selim, onu saraya çağırtarak yapıtı bir kez de kendisinden dinledi ve onu saray hanendeleri arasına almak istedi.
- 1799'da "Dede" unvanını aldı
İsmail Dede Efendi, 3. Selim'in huzurunda eserini icra ettikten sonra, sarayda fasıllara katıldı. Padişahın kendisiyle ilgilenmesinden sonra Dede Efendi'nin 1001 günlük "çile" süresinin son yılı Nutki Dede tarafından bağışlandı. 1799 yılında 9 aylık bir çileyle "Dede" unvanını alan usta bestekar, 21 yaşındayken rütbe sahibi bir Mevlevi oldu.
Dedeler arasına katıldıktan sonra usta bestekar, Yenikapı Mevlevihanesi'nde kendisine ayrılan hücreye yerleşti ve artık ünü bütün İstanbul'a yayıldı. "Mukabele" günleri Dede Efendi'nin hücresi, ondan yararlanmak isteyen müzik meraklılarının uğrağı oldu.
Dede Efendi'nin bu sıralarda bestelediği "Hicaz Nakış" da büyük yankı uyandırdı. Yeniden saraya çağrılan Dede Efendi, bundan sonra haftada 2 gün, padişah huzurunda düzenlenen küme fasıllarına hanende olarak katılmaya başladı. Saraya dahil olan Dede Efendi, Enderun'da da hocalık yapmaya başladı.
İsmail Dede Efendi, saraydan Nazlıfer Hanım ile 1802'de dünya evine girdi ve bu evliliğinden 2 oğlu, 3 kızı oldu. 1804 yılında büyük saygı ve sevgiyle bağlandığı hocası Ali Nutki Dede'yi, bir yıl sonra 3 yaşındaki oğlunu, 1808 yılında annesini, 1810'da da diğer oğlunu kaybeden Dede Efendi, bayati makamındaki, "Bir gonca femin yaresi vardır ciğerimde" dizesiyle başlayan bestesinde büyük oğlunun ölümünden duyduğu acıyı dile getirdi.
Türk müziğinde ilk kez kişisel bir konunun işlendiği bu mersiye, Tanzimat öncesinin kişiselliğe ve duygusallığa açılma eğilimi içinde gözlenen kendine özgü romantik bir duyarlığın müziğe yansıması sayıldı.
- Yaşamı boyunca 500'den fazla eser besteledi
Hammamizade İsmail Dede Efendi, sanatını geliştirmesine yardımcı olan 3. Selim'in 1808'de tahttan indirilmesinden sonra 4. Mustafa'nın bir yıllık padişahlığı sırasında müzik toplantılarına son verildiği için saraydan uzaklaştı. Sultan İkinci Mahmud'un siyasal karışıklığı gidermesinden sonra yeniden saraya alınan Dede Efendi'nin önce padişah musahibi sonra da sermüezzin olduğu bu yıllar, sanat yaşamının en parlak, en verimli dönemi oldu.
Abdülmecid zamanında da saraydaki yerini koruyan Dede Efendi, 1839 yılında bestelediği Ferahfeza Ayini'nden sonra bestecilik yaşamında bir durgunluğa girdi. Saraydaki havanın "alafrangalaşması", Batı müziği zevkiyle yetişen yeni padişahın Türk müziğinin, saraydaki varlığını eskisinden farklı olarak ancak resmi bir ilgiyle sürdürür hale gelmesi, Dede Efendi'nin bu çevreden uzaklaşmasına yol açtı.
Dede Efendi, öğrencileri Mutafzade Ahmed ve Dellalzade İsmail Efendi ile birlikte padişahtan izin isteyip hacca gitmeye karar verdi. Hacca giderken yolda koleraya yakalanan Dede Efendi, 1846 yılında hac görevini tamamladıktan sonra Mekke'de hayatını kaybetti ve Hz. Hatice'nin ayak ucuna defnedildi.
Hocalık vasfıyla da öne çıkan İsmail Dede Efendi, Dellalzade İsmail Efendi ile Mutafzade Ahmed Efendi'nin yanı sıra Yağlıkçızade Ahmed Ağa, Şakir Ağa, Hamparsum Limonciyan, Hacı Arif Bey, Eyyubi Mehmed Bey, Çilingirzade Ahmed Ağa, Nikogos Ağa, Suyolcuzade Salih Efendi, Yeniköylü Hasan Efendi, Behlul Efendi, Haşim Bey, torunu Sermüezzin Rifat Bey, Gelibolu Mevlevihanesi şeyhi Hüseyin Azmi Dede ve Zekai Dede gibi pek çok değerli öğrenci yetiştirdi.
Yaşamı boyunca 500'den fazla eser besteleyen, Türk musikisinin ayin, durak, tevşih, savt, ilahi, peşrev, saz semaisi, kar, karçe, kar-ı natık, murabba, semai, şarkı, türkü, köçekçe gibi dini ve din dışı sahanın hemen her formunda eser veren usta bestekarın, hac esnasında bestelediği sözleri Yunus Emre'ye ait "Yürük değirmenler gibi dönerler" dizesiyle başlayan şehnaz ilahisi onun son eseri oldu.
19. yüzyılın en büyük bestekarlarından biri olarak gösterilen Dede Efendi, aynı zamanda arabankürdi, hicaz buselik, sababuselik, neveser ve sultaniyegah gibi makamları da ilk kez kendisi seslendirdi. Bireysel bir üsluba ulaşmış sanatkarın bu durumu, müzik çevrelerinde "Dede Efendi tavrı" olarak nitelendirildi.
Dede Efendi'nin bestelerinde dikkati çeken en önemli özellik ise klasik üslubunu korumuş olmasıydı. 3. Selim ve 2. Mahmud'un himayelerinde sarayda başarılı eserler veren Dede Efendi, bazı eserlerini de onlara ithaf etti. 2. Mahmud, Yenikapı'da mukabelede bulunduğu bir gün, mukabeleden sonra Dede Efendi'ye, Ferahfeza makamını çok sevdiğini ve bu makamda bir ayin bestelemesini rica etti. Bu istek üzerine ünlü "Ferahfeza" ayinini besteleyen Dede Efendi'nin diğer bestelediği 7 Mevlevi ayininin ilk 6'sı Yenikapı, yedincisi Ferahfeza ise Beşiktaş mevlevihanelerinde ilk defa okundu.
Türkçe ve Farsça şiirler de kaleme alan İsmail Dede Efendi'nin hece vezniyle yazdığı sade şiirleri de bulunuyor. Aynı zamanda iyi bir hattat olan Dede Efendi'nin "Ayin Mecmuası" adlı eserinin fotoğraf nüshası Baki Baykara Arşivi'nde yer alıyor.
İsmail Dede Efendi'nin bestelediği ayinlerin notaları ayrıca önce Mehmet Suphi Ezgi, Ahmet Irsoy ve Mesut Cemil'den oluşan bir heyetin tespitiyle İstanbul Konservatuvarı Neşriyatı arasında (İstanbul 1935-1936), daha sonra Sadettin Heper'in "Mevlevi Ayinleri" adlı eseri içinde yayımlanmıştır.
Osmanlı tarihinin en bunalımlı dönemlerinden birinde yaşayan ve uygarlık ile kültür değişimi olarak toplumsal bir çöküş ortamında yetişen, bu anlamda da birçok farklı öğeyi eserlerinde kaynaştıran usta bestekar İsmail Dede Efendi, aralarında "Hüzzam, Saba, Ferahfeza Mevlevi ayinleri", "Suzidil durak", "rastkar-ı nev", "hicaz nakış beste" ve "bayati beste"nin bulunduğu birçok esere imza attı.
AA Aişe Hümeyra Bulovalı, Salih Şeref