Devler ve Tanrılar Savaşı nedir?
Devler ve Tanrılar Savaşı: Titanomakhia Devler ve Tanrılar Savaşı'ndan asıl söz eden Hesiodos’tur, denebilir ki Theogonia’nın ortadireği olup tanrıların doğuşunu, yaratılışını ve varlığını dile getiren bu savaş hem yapıtın en renkli ve ilginç parçasıdır, hem de asıl dramı.
"Titanomaknia" denilen bölüm başlayınca, kimin kimden doğduğunu sayıp sıralayan kuru anlatım birden değişir, canlanır, ve bütün yapıtın bu olayı anlatmak için kurulduğu izlenimine vardır.
"Titanomakhia" ayrıca Theogonia'da tuttuğu yer bakımından da önemlidir, yüz dize tutar (630-730), ondan sonra anlatılan yer altı dünyası da Tîtanlar oraya kapatıldığı için önemsenmektedir sanki.
Mitolojide üç adet devler savaşı vardır.
İlki, Uranüs'ün öldürülmesi ve yerine geçen Cronos'un devleri Tartaros'a hapsetmesi ve sonrasında Zeus'un doğup büyüdüğü savaştır (Titanomachy). İkinci Devler Savaşı ise Zeus'un güçlenip Cronos'u alt ettikten sonra Gaia'nın Zeus'u alt etsinler diye doğurduğu çocuklara karşı savaş olup, sonunda, Olympos'ta oturmaya hak kazanan 12 tanrının Zeus tarafından belirlenmesine yol açan savaştır (Gigantomachy). Üçüncü savaş, bu iki savaştan sonra olan, Olympos'taki tanrılar arasında olan savaştır (Theomachy).1. Devler Savaşı (Titanlar Savaşı, Titanomachy)
Göğün tanrısı Uranüs, mutlak hakimiyet adına, yerin tanrısı Gaia'nın çocukları yüz kollu devler hekatonkhirleri ve tek gözlü dev siklopları yakalayıp, hiç kurtulamayacakları Tartaros'a hapseder. Çocukların annesi Gaia buna sinirler. gGenç oğlu Cronos ve kardeşleriyle konuşur ve babaları Uranüs'ü öldürmelerini ister.
Kocası Uranüs çok güçlü bir tanrı olduğundan oğullarına kolaylık olsun diye büyük ve çok keskin bir orak yaptı ve bunu oğullarına verdi. Cronos liderliğinde kardeşler babalarının peşine nasıl düşüp yakalayıp öldüreceklerine karar veremeyince, anneleri Gaia bir tuzak hazırlayacağını ve onlara yardım edeceğini söyledi. Cronos'un diğer kardeşleri babalarını öldürmekten sonra vazgeçtilerse de, Cronos annesine itaat etti ve tuzağın zamanını bekledi. Gaia, konuşmak için bir gün Uranüs'ü çağırdı ve saklandığı yerden çıkan Cronos, babasına orakla saldırdı. Cronos, babasını öldürmek yerine devasa orakla onun testislerini kesiverdi. Uranüs, ölümsüz bir tanrı olduğundan kesilen parça ve akan kanlar yok olmadılar. Uranüs yaralı olarak kaçtı. Gaia'nın isteğiyle Cronos, babasının testislerini topladı ve bir mağarada sakladı. Ölümsüz kan ve spermin bir kısmı gökteki savaş sırasında dünyaya düştü ve düştüğü yerlerde çeşit çeşit yaratıklar meydana geldi. Bunlar devler (gigantlar), Erinye'ler ve Meliae'lerdi. Kıbrıs kıyılarına düşen sperm ve kanın köpüklenen bir kısmından da Aphrodite (Afrodit) doğdu.
Cronos, babasının tahtına oturdu ve yeni gök tanrısı oldu. Tahta geçer geçmez yaptığı ilk iş, hekatonkhirleri ve siklopları Tartaros'tan kurtarmak oldu. Bir süre sonra Cronos, babasının kanı ve spermlerinden doğan devler de dahil olmak üzere Hekatonkhirler ve sikloplardan rahatsız oldu. Tahtında duyduğu güvensizlik yüzünden annesine rağmen hepsini babası gibi Tartaros'a kapattı. Gaia, çocuklarının tekrar Tartaros'a hapsedilmesinden büyük üzüntü duydu ve oğluyla tartıştı. Böylelikle Cronos, babasıyla aynı şeyi yapmış olduğundan, Gaia'nın gözünde değişen bir şey olmadı. Cronos, ileride doğacak kendi çocuğunun, Uranüs'e yaptığı aynı şeyi kendisine yapmasın diye, kızkardeşi/eşi Rhea'dan doğan bütün çocukları sırayla bütün bütün yutmaya başladı. Hestia, Demeter, Hera, Hades, ve Poseidon sırayla yutuldular. Rhea, bir taşı battaniyeye sararak, kocasını aldattı ve çocuklarından sonuncusunu sakladı. Cronos, son çocuğu diye battaniyeye sarılı bu taşı yuttu. Rhea'nın sakladığı son çocuk Zeus'tu ve onu gizlice Girit'e indirip, oradaki Korybantes denen 9 erkek dansçı ekibe ve Amalthea ismindeki bir tanrıça periye emanet etti. Zeus, Girit'teki Aigaion Dağı'ndaki (bugünkü Keçi Dağı) bir mağarada Amalthea ismindeki keçinin sütünü emerek büyüdü. Amalthea bir tanrıçaydı ve keçi biçimine girmişti. Bir gün Zeus annesi kadar sevdiği tanrıçayla oynarken onun boynuzlarından birini kırınca, keçi peri Amalthea'nın canı yandı ve üzüldü. Zeus bunun üzerine ona gönlünden ne geçerse bol miktarda bu boynuzda belirecek diye söz vererek onu avuttu. Gerçekten, Zeus'un emriyle boynuz Amalthea'nın istediği türlü yiyecekle dolup taşmaya başladı.
Amalthea, Zeus'u büyütürken kırık boynuzu bazen içeceklerle bazen meyvelerle dolmasını arzulayıp, Zeus'a getiriyor böylece çocuk Zeus hiç yiyecek, içecek sıkıntısı çekmiyordu.
Keçi peri bu boynuzu daha sonra kardeşi ırmak tanrısı Alkheloos'a (Achelous) hediye etmişti. Irmak tanrısıyla bir yarışmada Herakles, Alkheloos'u bir boynuzunu kırarak yenince Deianira'yı kazanmış ve boynuzu kırılan Alkheloos'a da üzüntüsünü hafifletmek için bolluk getiren Amalthea'nın bu boynuzunu hediye etmişti.
Cronos, Zeus'un yaşadığını, yuttuğunun bir taş olduğunu anlayınca dünyanın her yerinde onu aramaya başladı. Bu yüzden dansçılar, mızraklarını kalkanlarına vurarak çıkardıkları gürültüyle Cronos'un dikkatini dağıtıyorlardı. Rhea, riske girmemek için, çocuk Zeus'u dansçılar ve Amalthea'dan alıp yine Girit'teki bir çocuk bakıcısı olan Adamanthea'ya verdi. Adamanthea, Rhea'nın tavsiyesiyle, Zeus'u yer ile gök arasında havada duracak şekilde ağaçtaki bir beşikte büyüttü. Böylece, göklerin tanrısı Cronos için görünmez hale gelen Zeus, babası tarafından bulunamadı.
Zeus'un bakımı peri Adamanthea'dan sonra başka bir peri olan Cynosura'ya geçti. Ondan sonra da, Girit'te karı koca çobanlık yapan bir aileye geçti. Zeus, büyüyüp güçlenince Okeanos ve Thetis'in kızı Metis'le evlendi. Zeus'un ilk resmi eşi olan Metis, hamile kalınca Zeus'un annesi Gaia oğlunu hemen doğacak çocuk, senin babana yaptığın gibi ileride senin yerine geçecek diyerek uyardı. Zeus, Uranüs ve Cronos'un kendinden önce yapmış oldukları gibi, doğmuş çocuğunu yutmak yerine, çocuğun doğmasını beklemeden hamile karısı Metis'i yuttu. Metis, çocuğunu Zeus'un içinde doğurdu ve Zeus şiddetli baş ağrısı çekmeye başlayınca da, Hera'nın kendi başına doğurduğu Hephaistos'a başına bir baltayla vurup, başındaki şişliği açmasını rica etti. Böylece Zeus'un başından çıkmak şeklinde Zeus'un ilk çocuğu Athena doğdu. Zeus rahatladıktan sonra aklı fikri annesi Gaia'nın üzüntüsünü dindirmek ve kardeşlerini Tartaros'tan kurtarmak oldu. Zeus önce metalurji ve demir işçisi hünerli siklopları kurtardı. Sonra da karnındaki eşini kusarak dışarıya çıkardı. Metis, Zeus'u sevdiğinden ona yardım etmek için, Zeus'un babası Cronos'u kusturacak bir iksiri Zeus'a verdi. Zeus, bu iksiri hemen annesine ulaştırdı. Gaia, yemeğine karıştırdığı bu iksiri Cronos'a içirince, Cronos kendisini ölecek gibi hissetti ve karnındaki ölümsüz çocukları kustu. Hepsi birer birer ağzından dışarı çıktılar. Zeus, kız ve erkek kardeşlerini bir araya toplayarak babasına karşı bir plan yaptı. Cronos da boş durmadı ve kendine destek veren titanlardan Prometheus'un kardeşi Atlas, çok güçlü bir savaşçı olan Menoetius, zekâyı temsil eden Coeus, "Koç" Crius, "Güneş" Hyperion ve Themis'in kocası İapetus'la bir olup, Zeus'un kardeşlerinin karşısına çıktı. Zeus, yanında Poseidon, Hades, hekatonkhirlerler ve kurtardığı hünerli sikloplar vardı.
Savaş, siklopların hekatonkhirlerlerle birlikte devasa büyüklükteki kayaları titanlara savurmasıyla başladı. Her bir hekatonkhir, yüz koluyla aynı anda yüz taş atabildiğinden, bunlar aynı anda çok büyük miktardaki iri kayayı titanlara atarak onları geri püskürttüler. Zeus, meşhur ilk yıldırımlarını da sikloplar sayesinde elde etti. Sikloplar demir işlemekte ustaydılar ve devasa yıldırımlar yaparak bunları kullanması için Zeus'a verdiler. Zeus, bu yıldırımlarla titanları mahvetti. Sikloplar ustalıklarını göstererek giyeni görünmez yapan efsanevi bir miğfer ve Hades'in ünlü üç sivri uçlu yabasını da imâl ettiler. Savaşın Zeus lehine dönmesiyle Hestia, Demeter ve Zeus'un kızkardeşi ve sonra ikinci eşi olacak Hera da savaşa katılıp Zeus'a yarım ettiler. Sonradan Perseus tarafından Medusa'nın öldürülebilmesine olanak sağlayacak olan siklopların yaptığı miğferi giyen Zeus, görünmez olarak titanlara saldırdı ve onları şaşırtarak çoğunu öldürdü.
11 yıl süren şiddetli çarpışmalar süresince Zeus, siklopların sağladığı sayısız yıldırım ve diğerlerinin desteğiyle titanları yendi ve Cronos'u da etkisiz duruma getirdi. Böylece göklerin yeni tanrısı, Rhea ve Gaia'nın da onayıyla Zeus oldu. Titanlar ölmediler ama kolları, bacakları veya başka bir yerleri kesik olarak sakatlandılar ve bu halde Zeus tarafından Tartaros'a hapsedildiler. Zeus bununla da yetinmeyerek, onları Tartaros'un altında yer alan en karanlık ve iğrenç yer olan dehlizlere indirdi ve orada sonsuza kadar hapis kaldılar. Zeus, hepsi ölümsüz birer titan olan deniz perisi Thetis, "altın taçlı" Phoebe, bellek tanrıçası Mnemosyne, parlayan tanrıça Theia, Uranüs'ün kızkardeşi ve Zeus'un annesi Rhea ve Themis'e dokunmadı. Onların yaşamasına izin verdi. Zeus, yaralı Cronos'a da dokunmadı ve onu serbest bıraktı. Cronos güç toplayınca Tartaros'a hapsedilmekten korkarak kaçtıysa da tekrar Zeus'a karşı çıkma olasılığına karşı Zeus tarafından büyük bir yıldırımla öldürüldü. Dünyanın üzerindeki gökyüzünü taşıma görevini Uranüs'e verdi. Zeus, Tartarus'un kontrolünü ise hekatonkhire verdi. Dünyanın üzerinde duran gökyüzünü, o ana kadar hep yaşlı babası dedesi Uranüs taşımıştı. 11 yıl boyunca süren yoğun çarpışmalar yüzünden, yaşlı Uranüs iyice yorgun olmuş ve Uranüs'ün zayıflamasıyla gök dünyanın üstüne çökmüştü. Zeus, yaşlı Uranüs'ün görevini yenik titan Atlas'a verdi ve hiç itiraz kabul etmedi. Zeus, cin akıllı Epimetheus ve onun ileri görüşlü ve çok akıllı kardeşi titan Prometheus'a annesinin ricasıyla hiç birşey yapmadı. Savaş sona erdikten sonra Zeus, hükümdarlığına başladı ve uzun müddet bir çatışma olmadı. Yeraltındaki ölüler ülkesinin kontrolünü Hades'e, denizlerin kontrolünü Poseidon'a bıraktı.
2. Devler Savaşı (Gigantomachy)
Olympos'ta tanrılar arasında tertiplenen bir şölende kesilen etleri organize eden Prometheus, etin iyi kısmını insanlara, kötü ve kemikli kısımlarını da tanrılara ayırınca Zeus buna çok kızdı ve Prometheus'un eseri olan ölümlü insanlardan ateşi alıverdi. Sonra da onlara ateşi uzun süre yasakladı. Prometheus, geceleri üşüyen ve etlerini pişiremeyen insanlara acıdı ve ateşi insanlara götürmeyi planladı. Yine Olympos'taki bir şölenin ardından tanrılar uyuyakalınca, Hephaistos'un ocaklarının birinde bir rezene dalının ucuna aldığı alevi, giysisinin altına saklayarak dünyaya indi ve gizlice insanlara verdi. Zeus bunu anında farketti ve çok kızdı. Hephaistos'a yaptırdığı açılması imkansız zincirlerle titanı Kafkas Dağları'nın en yükseklerindeki bir uçuruma hapsettirdi. Ayrıca, her gün büyüyen karaciğerinin bir parçasını yemekle görevli Typhon'un Ekidna'dan olma oğlu dev kartal Ethon'u da, onu günde bir kere ziyaretle görevlendirdi. 30 bin yıl kadar süren bu işkenceyi ileride Herakles sona edirecekti ama, bundan önce Gaia yine işe karıştı. Tartaros'a atılan sakatlanmış çocukları, zincire vurulan Prometheus, omuzlarına dünyanın göklerinin ağırlığı verilmiş Atlas yüzünden öfkelendi ve Zeus'un Olympos'ta kurduğu elit ortamı kıskandı. Oğluna inat yeni çocuklar doğurdu.
Enkelados'u Poseidon'a, Rökos'u güneş tanrısına, Porphyrion'u Delphi tapınağına, Typhon ve Ekidna'yı da (Echidna) Zeus'un üzerine yolladı. Doğurduğu çocuklarına Artemis'i, Athena'yı, Ares'i de öldürmelerini söyledikten sonra onları Olympos'a yolladı. Yeni bir savaşın çıkacağını gören İris, deniz ve nehirlerdeki tüm tanrıları Zeus'a yardıma çağırdı. Daha sonra, Zeus, yeraltındaki Mane'ler, Hades'in kendisi ve eşi Persephone olmak üzere tüm ölümsüzler Olympos'a çağırdı. Zeus onlardan kendisiyle birlikte savaşma sözü aldıktan sonra herkese görevini anlattı. Ama bir kehânet, Prometheus tarafından Zeus'a hatırlatıldı. Eğer bir ölümlü kendilerine katılmazsa kesinlikle başarısız olacaklardı. Zeus, kendileriyle savaşmayı hak edecek ölümlüyü biliyordu: Herakles. Athena, bizzat gidip dağlarda çobanlık yapan ve gücünü nerede kullanacağı konusunda kararsız olan genç yiğide durumu anlattı. Herakles, bu tanrısal savaşta yer almayı korkusuzca istedi. Lerne ejderini daha öldürmemiş olduğundan, zehirsiz okları ve zeytin ağacından yaptığı iri topuzuyla Athena'nın öncülüğünde Olympos'a geldi. Zeus, oğlunu çok iyi karşıladı ve Athena'yla Apollon (Apollo) ona yeni savaş aletleri verdi. Herakles, etrafındaki ölümsüz tanrılarla bir bir tanıştı. Onlar gibi ölümsüz olmayı arzuladıysa da Prometheus ona sabırlı olmasını öğüt verdi.
Bunlar yaşanırken, Tesalya'da Phlegra bölgesinde yeraltında bulunan titanlar yeryüzüne çıkarak ortalığı alt üst etmeye, dağları koparmaya başladılar. Onların görüntüsü yüzünden gökteki yıldızlar soldu ve Apollon bile güneş arabasını devirdi. Titanlar kopardıkları dağları üst üste koyarak Olympos'a bir merdiven yapmaya başladılar. Ossa, Plion, Oita, Athos ve Rhodop dağlarından kopardıkları parçalarla bu basamakları yükselttiler ve sonunda Olympos'a ulaşabildiler. Sonra da iri kayaları Olympos'takilere savurmaya başladılar.
Öte yandan Gaia, Herakles'in Olympos tanrılarına katılmasıyla oğullarının yenileceklerini gördü. Bu kehâneti değiştirebilecek bir yol aradı ve buldu da. Bir ot vardı ve eğer bu otu bulup suyunu oğullarına içirebilirse, kehânet (ancak bir ölümlü Olympos tanrılarına katılırsa devler yenilecek) iptal olacak ve onlar kazanacaklardı. Zeus bunu haber alınca Ay'a ve Güneş'e parlamamasını emretti. Böylece o ot büyüyemedi. Toprak ana Gaia alacakaranlıkta bu otu ararken, Zeus bu otu ondan önce buldu ve hepsini keserek yoketti. Savaş tanrısı Ares, titanların en yoğun bulunduğu yere savaş arabasıyla hücum etti ve titan Peleros'u öldürmekle işe başladı. Herakles, Ares'in peşinden savaşa katıldı. Ölümlü yiğit, ilk gördüğü manzara karşısında titanların büyüklükleri için onların çok kolay hedefler olduğunu düşünerek, yayına arka arkaya oklarını koyup atmaya başladı. İlk okuyla Aeolus'un kızı Alcyone'i (Alcyoneus) yaraladı. Alcyone yere (Gaia) bastığı sürece ölmediğinden Athena'nın tavsiyesiyle Herakles onu doğduğu topraklardan uzağa taşıdı ve orada güçsüz kalınca öldürdü. Herakles'e karşı koyup, bir de Hera'ya tecavüz etmeye yeltenen titan Porphyrion, Zeus'un yıldırımıyla yaralandı. Onu gürzüyle Herakles zor öldürebildi. Apollon ve Herakles, titanların arasında büyük bir güçle savaşan Ephialtes'i gördüler ve onu vurmayı planladılar. Apollon'la Herakles şöyle anlaştı. Aynı anda oklarını atacaklar, sol gözünü Apollon, sağ gözünü de Herakles vuracaktı. Öyle de oldu. Aynı anda iki gözünden birden vurulan titan, savaş dışı kaldı.
Zeus, Olympus tanrıları olup, sirenlerle aynı tür şarkıları söyleyen Moreae kızkardeşleri de (Clotho, Lachesis ve Atropus) savaşa çağırdı. Bunlar, söyledikleri büyüleyici şarkılarla titanları oyaladılar ve dikkatlerini dağıttılar. Bu fırsattan istifade ederek titan Eurytos'u Dionysos, sarmaşıklı asasıyla yendi. Hephaistos, kor haline getirdiği demir parçalarıyla Klytios'u öldürdü. Athena, Enkelados'u Sicilya Adası'nı onun üzerine atarak etkisiz duruma getirdi. Bir ara Zeus ve oğlu Herakles birlikte savaştı. Zeus'un uzaktan yıldırımlarla sersemlettiği titanları Herakles oklarıyla öldürüyordu. Athena, titan Pallas'ı büyük bir taşla ezerek öldürdü ve sonra da derisini yüzerek kendine giysi yaptı. Poseidon, tıpkı Athena'nın yaptığı gibi bir adayı (Nisyrus Adası) üzerine atarak titan Polybotes'i öldürdü. Gigant Athos, Olympos'a çok büyük kara parçaları atmaya başlayınca Zeus onu Makedonya bölgesinde bir dağın altına hapsetti (Athos Dağı).
Zeus, sıradan olan ve ölümlü titanları aldığı yardımlarla hakladıktan sonra sıra titanların en kuvvetlisine gelmişti. Ölümsüz ve çok yırtıcı bir canavar titan olan Typhon'la teke tek çarpışmak zorunda kaldı. Çünkü, diğer Olympos tanrıları Typhon'dan korkuyorlardı. Olympos tanrıları korkarak Mısır'a kaçtılar. Gaia'nın doğurduğu gelmiş geçmiş en büyük ve güçlü canavar Typhon, büyük bir güçle Zeus'un yıldırımlarına karşı koydu ve ikisi savaşa savaşa Suriye'deki Casius dağlık bölgesine geldi. İkisi de ölümsüz olduklarından çarpışmanın şiddetinden dünyada büyük tsunami ve depremler oldu. Gaia'nın verdiği bir orakla Typhon, Zeus'u yaraladı ve onu yakaladı. Zeus, ölümsüz olduğundan Typhon ona ne yapacağını bilemedi. Korkularından hiç bir Olympos tanrısı da bu sırada Zeus'a yardıma gitmedi. Gaia'nın tavsiyesiyle Typhon, baygın Zeus'un tüm kaslarını keserek onu hareketsiz bir hale soktu. Ölümsüz kasları ve ölümsüz Zeus'u yeni öldürdüğü bir ayı postuna koyup, Anadolu'daki Kilikya üzerinden Yunanistan'daki Parnassus dağına götürdü. Oradaki çok odalı Corycian mağaralarında onu sakladı. Zeus, bir süre burada kaldıysa da, Hermes ve bir pan olan Aegipan, Gaia'nın mağaranın girişini beklemekle görevlendirdiği kızı, bekçi canavar Delphyne'yi kandırıp, Zeus'u ve kesik kaslarını çaldı. Onu Olympos'a götürüp pek çok tanrının el birliği ettiği bir operasyonla kasları Zeus'a geri bağladı. Zeus, Olympos'ta bol ambrosiayla beslenerek yaraları kısa sürede iyileşti. Siklopların yaptığı, Hephaistos'un da sertleştirdiği yeni yıldırımlarla Zeus, Typhon'un karşısına tekrar çıktı. Typhon'u sayısız yıldırımla uzaktan taciz ederek sindirdi ve sonunda Typhon pes etti. Zeus, gücü tükenmiş bu ölümsüz yaratık sonsuza kadar bir daha başına belâ olmasın diye üzerine büyük bir dağı attı. Böylece Etna Dağı oluştu. Zeus, Aegipan'ın Typhon'un orağını hatıra olarak almasına izin verdi. Zeus, Typhon'un kardeşi Ekidna'yı da etkisiz duruma getirdi ama onu öldürmedi, serbest bıraktı. Zeus'un bu canavarı ve çocuklarını öldürmemesinin sebebi ise şuydu: Dünya'daki ölümlü yiğitlerin çarpışacağı canavarları sağlaması. Ekidna da çocuklar doğurmaya devam etti (Agathyrsus, Gelonus, Messina Boğazındaki Scylla Canavarı, Nemea Arslanı, Hades'in bekçi köpeği kurt Kerberos, ejder Orthrus (Orthos), ejder Ladon, Chimera, Sphinx, Lerne hidrası, Prometheus'un ziyaretçisi dev kartal Ethon, Theb'teki kovaladığı herşeyi yakalamakla ünlü Teumessia dev tilkisi...) Ekidna, Helios'un herşeyi gören yüz gözlü oğlu dev Argus Panoptes tarafından Hera'nın emriyle öldürtüldü. Hermes'te Zeus'un emriyle bu devi öldürdü. Hera, bekçisinin ölümüne üzüldü ve sonra devin yüz gözünü tavus kuşunun tüylerine koydu.
Typhon'un kurtulamayacak şekilde etkisiz duruma getirilmesinden sonra geri kalan titanlar kaçtılar. Kaçanlar, Apollon'un meşhur gümüş yayından ve Herakles'e Apollon'un torunu Eurytus tarafından hediye edilmiş büyük ve yeni yaydan çıkan oklarla ölünce, savaş bitti. Zeus, gayretlerinden dolayı tüm tanrılara teşekkür etti. Herakles'i özel olarak kutladı ve hediyeler vererek dünyaya geri yolladı. Zeus, ölümlü Herakles'e tanıdığı ayrıcalıkları Dionysos'a da gösterecek, savaşın bitmesinden çok uzun bir süre sonra, ikisini de ölümsüz yapacaktı. Bu savaşta Zeus'a yardım edenlere ölümsüz Olympialılar diğerlerine ölümlü korkaklar dendi, ölümlü Herakles ve Dionysos hariç.
Kronos’un ne olduğu hususu mitolojide tam açık değil bazı rivayetler Tartarus’a atıldığını bazı rivayetler ise babası Uranüs’ün kaderini paylaştığını yani oğlu Zeus tarafından parçalara ayrıldığını söyler...
3 - Olympos'taki tanrılar arasındaki savaş (Theomachy).
Savaştan sonra Zeus kendini evrenin efendisi olarak ilan etti. Tanrılara karşı savaşmayan Titanların yeryüzünde serbestçe kalmalarına izin verildi. Zeus her ne kadar kendisini evrenin efendisi olarak ilan etsede erkek kardeşleri Hades ve Poseidon’un topladı ve evreni nasıl yöneteceklerine dair adil karar almayı önerdi. Kardeşlerin kendi aralarında yaptıkları düzenleme ile Zeus Gökyüzü Tanrısı, Poseidon Okyanus Tanrısı, Hades ise Yeraltı Tanrısı oldu. Yeryüzünü ise hep birlikte yöneteceklerdi.
Diğer Tanrılara gelince Zeus hepsini Olympos dağında birlikte yaşamaya ikna etti. Böylece Olimpiyalı Tanrılar adını aldılar. Hekatonkheir’ler Olympos dağına mükemmel bir saray inşa ettiler. Bu sarayın ana salonuna 12 taht konuldu her bir taht bir kardeş için ayrılmıştı. Bu konseyin adına Olimposlular denildi. Fakat Hades yeraltı tanrısı olmasından ötürü bu konseye sokulmadı.
Devlerle Savaş'ın sonunda Zeus'la birlikte Tesalya'daki Olympos Dağı'nda kalmaya hak kazanan Olympialı 12 tanrı böylece belli oldu: Zeus (Jüpiter), Poseidon (Neptün), Hades (Plüto), Hestia (Vesta), Hera (Juno), Ares (Mars), Athena (Minerva), Apollon (Phobos), Artemis (Diana), Aphrodite (Venüs), Hephaistos (Volkan) ve Hermes (Merkür) ve Demeter. Bu 12 Olympialıya sonradan Dionysos ve Herakles de katıldılar. Ambrosia nektarından içerek ölümsüzlüklerini elde ederek onlara katıldılar.
Tanrılar Truva Savaşı sırasında da ikiye ayrılmışlardır. Zeus'un tarafsız kaldığı bu savaşta Poseidon, Athena, Hera, Hermes ve Hepaistos Akhaların yanında, Apollon, Ares, Artemis, Leto ve Skamender Truvalıların yanında yer almışlardır.
düzenle
Devler ve Tanrılar Savaşı (Titanomakia): Hesiodos Olympos tanrılarına kadar birbirini izleyen soyları, kuşakları, saydıktan sonra, şöyle der (Theog. 630 vd.).
Titan tanrılarla Kronos oğullan ki birileri, mağrur Titanlar, Othrys'de, öbürleri, tüm nimetleri verenler, Olympos'un tepesinde oturanlar, uzun zamandan beri savaşıyorlardı güçlü saldırılarla birbirlerine girerek. Yürekleri hınçla dolup taşarak tam on yıl cenkleşti durdular, bitip tükenmek bilmiyordu bu kavga, belli değildi kimin kazanacağı.
Demek ki Zeus Kronos'u yenmekle egemenliği hemen ele alamadı, Olympos'luların saltanatı ancak kendilerinden önceki kuşakla on yıl süren bir savaştan sonra kurulabildi. Bu başarının da ancak Yüz Kollu Devlerin yeraltındaki hapislerinden cıkarılmalarıyla sağlanabildiği belirtilir. Othrys'le Olympos ikisi de Thessalia'nın birer yüksek doruğudur. Bu iki dağın tepesinden sürdürülen savaş Theogonia'nın en renkli, en devinekli sahnelerindendir (Theog. 666-735):
Ogün tanrı ve tanrıça hepsi azgın bir cenk havası estirdiler, Hepsi, Titan tanrıları, Kronos oğulları ve Zeus 'un gün ışığına çıkardığı güçlerine dayanılmaz azgın devler, Her birinin yüz kolu vardı onların
omuzlarında heybetle savrulan, her birinin elli de kafası vardı güç/ü bedenlerinin omuz başlarında. Dikildiler Titanlara karsı korkunç savaşta koca ellerinde yalçın kayalarla. Titanlar da atılıyordu şevkle sıra sıra, her iki taraf gösteriyordu var gücünü. Çevrede sonsuz deniz homurdanıyordu, Toprak kükredi birden gür sesiyle, engin gökler yankılanıp inildedi ölümsüzlerin saldırılan altında, koca Olympos sarsılıyordu temelinden, ağır bir deprem iniyordu Tartaros'a kadar karışarak gümbürtüsüne korkunç saldırışların, savrulan kayaların, gürzlerin. Haykırışlarla yüklüydü atılan her şey, iki tarafın birbirine karışan sesleri yükseliyordu yıldızlı göklere kadar, korkunç bir kargaşaya dönerken boğuşmaları. Zeus da artık tutmaz oldu öfkesini. Yüreği dolar dolmaz öfkesiyle bütün gücünü salıveriyordu ortaya. Şimşekler saçıyordu gökten ve Olympos'tan, gürbüz elinden fırlayıp uçuyordu yıldırım gök gürültüleri arasında parıl parıl, sallayıp savuruyordu kutsal alevi gittikçe sıklaşan şimşekleriyle.
Dört bir yanda, çatır çatır yanıyordu canlılara can veren Ana Toprak, bar bar bağırıyordu ateş alan ormanlar, kaynıyordu karalar ve ekinsiz denizler, yakıcı bir soluk sarıyordu yer oğlu T Han'ları koskaca alevler karışırken bulutlara; ne kadar güçlü de olsa Titan tanrılar kamaşıyordu gözleri şimşek ve yıldırımlardan, akıl almaz bir azgınlık sarmıştı evren boşluğunu, gözlerin gördüğü, kulakların işittiği göklerin yerle çarpışmasından doğabilecek görüntülere ve seslere benziyordu. Daha büyük olamazdı gümbürtü. Biri çökerken öteki üstüne düşse onun. Böylesine büyüktü gümbürtüsü birbiriyle cenkleşen tanrıların. Rüzgârlar da karışıp bu kaynaşmaya savuruyorlardı sarsılan toprağı karıştırıp birbirine tozları, şimşekleri, yıldırımları, gümbürtüleri, büyük Zeus'un bu savaş silahlarını. Bir yandan öbür yana taşıyorlardı savaşların bağırış çağırışlarını. Yamandı gümbürtüsü bu korkunç savaşın ve yamandı gözlere sığmayan görüntüleri. Derken, herkes hışımla birbirine girmişken savaş duraklayıverdi birdenbire.
Ama ön saftaki Kottos, Briareus, Gyes, savaşa doymayan bu yüz kollu devler azdırdılar yeni baştan savaşı: Üç yüz taş birden fırladı bu devlerin güçlü kollarından. Kapkara saldırılarla ezdiler Titanları, yol yol toprağın altına tıktılar onları, vurdular zincire yendiklerini ve gökler ne kadar uzaksa topraktan toprağın o kadar altına gömdüler onları. Bir örs gökten düşse dokuz gün, dokuz gece ancak onuncu günü varabilirdi yeryüzüne ve tunç bir örs düşse yeryüzünden ancak dokuz gün, dokuz gece sonra varabilir Tartaros'a. Tunçtan bir duvar çevirmiştir orayı, üç kat karanlık sarar dar boğazını, üstünde kökleri bitegelmiştir toprağın, ve ekinsiz, uçsuz bucaksız denizin. İste orada saklıdır Titan'lar karanlıkta bulutları toplayan Zeus'un istemiyle. Güçleri yetmez çıkmaya oradan Poseidon kapamıştır tunç kapılan, dört bir yanda yükselir duvarları. Kalkan tutan Zeus'un buyruğuyla durur orada sadık birer bekçi gibi Gyes, Kottos ve coşkun yürekli Briareus.