Dünyada yeraltı madenciliği nerede ve ne zaman başladı? Maden çağı nerede ve ne zaman başladı? İlk yeraltı madenciliği nerede başladı ve yeraltı madenciliği ile birlikte insanlığın nasıl bir dönüşüm yaşandı? Arkeolog Prof. Dr. Halil Tekin madenciliğin arkeolojik arka planına dair önemli bilgiler verdi:
Kahramanmaraş Domuztepe Arkeoloji Kazıları Başkanı Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi arkeolog Doç.Dr.Halil Tekin, Bilgin Kültür Sanat Yayınları'ndan neşredilen "Eski Anadolu Madenciliği" ve "Tarihöncesinde Türkiye`de Neler Oldu?" kitabında Türkiye'de yeraltı madenciliği ile birlikte insanlığın nasıl bir dönüşüm yaşamaya başladığını gözler önüne seriyor.
Prof. Dr. Halil Tekin, " Maden çağı nerede ve ne zaman başladı?" sorusunu şu şekilde yanıtladı:
Taştan üretilen ilk aletlerin kabaca 3 milyon yıl önce ortaya çıktığı göz önüne alındığında, insanın geçmişinde madencilik etkinliğinin oldukça yakın bir zamanda başladığı söylenebilir. Yerleşik yaşamın günümüzden yaklaşık 12 bin yıl önce Yakın Doğu / Önasya'nın dağlık veya tepelik alanlarında yaygınlaşması ile insan-maden ilişkisinin başlangıcının örtüşmesi tesadüf olmasa gerekir. Dağlık alanlar (Levha Tektoniği Kuramı'na göre) metalik cevherler başta olmak üzere, minerallerin oluşumuna en uygun jeolojik ortamlardır.
Toros ve Zagros dağları, mineraller için son derece zengin jeolojik yapılara sahiptir. Bu dağların eteklerinde yerleşik yaşamı başlatan Erken Neolitik (MÖ 10.000-7.000) toplulukları, yüzeye sızmış mineralleri "Farklı Taş" olarak gündelik hayatlarına almaya başlamışlardır (tarafımdan 2015 yılında yayımlanan Eski Anadolu Madenciliği kitabında ayrıntılı bilgi yer almaktadır). Özellikle Doğu ve Güneydoğu Torosların zengin metalik cevherlerinin ısı yardımıyla (pyrotechnology) biçimlendirilmeye başlanması, gelecekteki büyük dönüşümün ilk basamağını oluşturmaktadır.
Yüzeye sızmış "doğal bakır" (nâbit bakır) başta olmak üzere, "malahit" (malakit) gibi bakırın mineralleri yerkürede ilk kez MÖ 9. bin yıl boyunca Türkiye'nin doğu kesiminde insan eliyle işlenmeye başlanmıştır. Bu coğrafya, aynı zamanda Yukarı Mezopotamya'nın "Dağlık Alanı" olarak tanımlanmaktadır. Yerkürede madenciliğin beşiği Anadolu'dur.
Madencilik ve Emperyalizm
Neolitik Çağ ile birlikte iki önemli sermaye devreye girmişti: Tarım ve Hayvancılık. Yerleşik yaşamın başlangıcında bu iki sermaye itici bir güç haline gelmiş ve yüzbinlerce yıl pek değişmeksizin devam eden yaşam biçimi, geri dönüşü olmayacak şekilde değişime uğrayarak günümüz modern yaşamın temellerini oluşturmuştu. Bu süreç aynı zamanda "yer üstü madencilik" etkinliğinin de ilk ciddi uygulamalarına sahne olmuştu. Yaklaşık 400.000 yıl (kimi uzmanlarca 700.000 yıl) önce ateşi bir ocak içinde kontrol etmeyi başaran insan, Erken Neolitik Dönem'de (MÖ 10.000-7.000) ocağın üzerini çamurla kapatıp kubbe oluşturarak fırını inşa edebilmiş ve böylelikle ısı-teknolojisi (pyro-technology) sayesinde pek çok yeniliğin önünü açmıştır.
MÖ 5.500'lerden başlayarak Yakın Doğu / Önasya'da gözle görülür büyük bir değişim yaşanmaya başlamış ve ilk kez yeraltı madenciliğinin belirteçleri ortaya çıkmıştır. İlginç olan bu büyük değişimin Aşağı Mezopotamya'nın (günümüz Irak'ın güneyi) yarı bataklık ve metalik mineraller açısından hiçbir kaynağa sahip olmayan toplulukların öncülüğünde gelişmiş olmasıdır.
Bugünkü somut arkeolojik verilere göre insanlığın geçmişinde ilk "emperyalist eylem" zengin maden yataklarına sahip olan Anadolu topraklarında, yaklaşık MÖ 5000'lerde gerçekleşmiştir. İyi organize olmuş Aşağı Mezopotamyalılar (Ubeyd toplulukları), sahip oldukları kaynakların pek de ayırtında olmayan Anadolu topraklarının madenlerini "yeraltı işletmeleri" aracılığıyla ilk kez bu zaman diliminde sömürmeye başlamıştır; elbette yerli işbirlikçileri sayesinde. Mezopotamyalılara Toros Dağlarındaki (Elâzığ-Malatya ve civarı) maden yataklarının işletilmesinde her türlü kolaylığın sağlandığı anlaşılmaktadır. Çünkü zor kullanma veya şiddete dayalı bir sömürünün olduğuna dair hiçbir emare bugüne kadar kazılarda ortaya çıkarılmadı. Tehlikeli bir iş kolu olan yeraltı madencilik faaliyetlerinin de yine bizzat Anadolu halkı tarafından gerçekleştirildiği; emperyal Mezopotamyalıların şehirlerin yüksek bölümlerinde konforlu bir yaşam sürdükleri kazılarda saptanmaktadır.
Altın ve Gümüş gibi kıymetli madenler
Dünya'da yeraltı madenciliği ve cevherden metal üretiminin günümüzden yaklaşık 7.000 yıl önce (MÖ 5.000-4.800) ilk kez Türkiye sınırları içinde başladığı anlaşılmaktadır. Aşağı Mezopotamya'nın iyi organize olmuş grupları (Ubeyd toplulukları) başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu olmak üzere, İran'ın batı kesimindeki maden yataklarının işletilmesini teşvik etmişler ve bundan çok büyük gelir elde etmişlerdir. Tarım ve hayvancılığın yanına eklenen bu yeni ve güçlü sermaye, Eski Sumer ülkesi topraklarındaki sosyal yaşamı da derinden etkilemiş ve Dünya'da ilk kez merkezi güçlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Günümüz Irak sınırları içinde, Bağdat'ın güney kesiminde Fırat ve Dicle kıyılarında ilk Sumer kent devletleri oluşmuştur. Kendi içlerinde yoğun bir rekabet halinde olan bu küçük kent devleri için metal son derece hayati bir ekonomik girdi olduğundan, Anadolu ve İran'ın yanı sıra ulaşılması güç olmayan yeni kaynakların da keşfedilmesine yol açmıştır. Öteden beri varlığı bilinen Basra Körfezi'ndeki Bahreyn Adası (Sumerce Dilmun ülkesi) ve ötesindeki Umman ve Yemen gibi cevherleşmeye uygun dağlık alanlar da Sumer kent devletlerinin "emperyal" ilgi alanına girmiştir.
Dünya'da cevherden üretilen ilk metal bakırdır ve Dünya bakırcılığının başlangıcı Toros Dağları'dır. Henüz Erken Neolitik Dönem'de (MÖ 8.000-7.500) Elâzığ-Diyarbakır çevresindeki yüzeye sızmış bakır tanelerinin İran'ın Kermanşah bölgesindeki yerleşimlere ulaştığı, 1960'larda bu alanda yürütülen Amerikan kazılarında saptanmıştı.
Orta Anadolu'nun tanınmış Geç Neolitik Dönem yerleşimi Çatal Höyük'te ortaya çıkarılan kurşun (kurşunun minerali olan Galen) kalıntıları, Neolitik toplulukların bakırın yanı sıra kurşunun da farkına vardıklarını göstermektedir. Bu iki metalin yanında diğer metalik minerallerin varlığından haberdar olunsa bile mevcut metalürjik bilginin üretim için yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Yakın zamana kadar MÖ 4. bin yılın sonlarına kadar sadece bu iki metalin üretiminin yapıldığı ve gümüşün ancak MÖ 3.300-3.100 gibi tarihlerde üretilebildiğine inanılmaktaydı.
Kahramanmaraş Domuztepe kazılarında "doğal gümüş" taneciklerinin ısı yardımıyla önce levha, ardından da boncuk tanelerine dönüştürüldüğü ve bunun günümüzden yaklaşık 7.800-7.500 yıl önce gerçekleştirildiği somut kanıtlarla ortaya konmuştur. Domuztepe buluntuları insan elinden çıkmış Dünya'nın en eski gümüş eserlerdir. Domuztepe Neolitik sakinlerinin ısı teknolojisine son derece hâkim oldukları, aynı zamanda bir tür volkanik cam olan obsidiyen eserlerden de anlaşılmaktadır. Yanardağ lavlarının ani soğumasıyla oluşan camsı dokuya sahip bu taş türü, tarihöncesi topluluklar açısından son derece değerli bir hammadde olup, Yakın Doğu / Önasya'da sadece Doğu ve Orta Anadolu volkanik alanlarında mevcuttur; buralardan diğer coğrafyalara yayılmıştır. Domuztepe'de obsidiyenden üretilmiş kâse parçası ile bir boncuk tanesinin yanı sıra "ayna" ele geçmiştir. Obsidiyen aynalar Çatal Höyük'ten de bilinmesine karşın, Domuztepe örneklerinin tutamağı bulunmaktadır.
Yakın Doğu /Önasya toplulukları için en yaygın gümüş yatakları Anadolu'dur. Çivi yazılı belgeler ortaya çıktığında Anadolu için "Hatti Memleketi" tabirinin kullanılmaya başlandığı görülecektir. "Hatti Memleketi" sözcük anlamıyla "Gümüş Ülkesi" demektir ve MÖ 2. binyılın ortalarında Eski Dünya'nın Mısır ile birlikte iki süper gücünden birisi olarak ortaya çıkacak olan Hititlerin başkenti de "Gümüş Kenti" anlamına gelen "Hattuşaş"dır.
Arsenik, Altın ve Tunç
Dünya'da başlangıcından Endüstri Devrimi'ne kadar işçiliği yapılan metal veya yarı-metal sayısı 10 olup, tümü Anadolu'da kullanılmıştır. Bunlar alfabetik olarak: altın, antimon, arsenik, bakır, cıva, çinko, demir, gümüş, kalay ve kurşun.
Üst Paleolitik Dönem'den itibaren önceleri boya hammaddesi (pigment) olarak kullanılan metalik mineraller, Neolitik ile birlikte ısı-teknolojisi (pyro-technology) yardımıyla "sıcak-çekiçleme" yöntemiyle biçim verilmeye başlanmıştır. Bu amaçla ilk kullanılan metaller bakır, kurşun, gümüş ve mineralleridir. MÖ 5.000'den itibaren yeraltı madenciliğinin yaygınlaşması ile birlikte cevher içindeki diğer metalik minerallerin de ayırtına varılmış, başlangıçta bakır üretiminin yan ürünü olarak, ama sonraları bilinçli üretimleri başlamıştır.
Anadolu topraklarında Erken Neolitikte (MÖ 10.000-7.000) bakır ve mineralleri Geç Neolitikte (7.000-5.000) kurşun ve gümüş kullanımının olduğu somut kanıtlarla ortaya konmuştur. Toros Dağları'nın kıvrımlarında yüzeye sızmış metalik minerallerin yeraltı işletmeleriyle kapsamlı işletmelere dönüşmesiyle birlikte, bakır cevheri içinde "doğal alaşım" olarak bulunan arsenik (arsenik yarı-metaldir) kullanımıyla, eski Yakın Doğu / Önasya madencileri cevheri ayrıştırma konusunda oldukça mesafe kat etmişler, bu yeni ürünün pek çok avantajından yararlanmışladır. Bakıra nazaran daha sert ve dayanıklı olan arsenik-bakır alaşımı MÖ 4. binyıl boyunca çok tercih edilen bir hammaddeye dönüşmüştür.
Geçmişte de "değerli maden" olarak kabul gören altın ise Yakın Doğu / Önasya'ya diğerlerine nazaran geç tarihlerde girmiştir. Bulgaristan'daki Varna Mezarlığı (MÖ 5. binyıl) buluntuları Dünya'nın erken tarihli altın eserleri olarak kabul görmektedir. Eski Yakın Doğu / Önasya'nın en erken altın buluntuları ise Güney Irak'taki tanınmış Sumer kenti Ur'un Ubeyd Dönemi tabakasında ortaya çıkarılan bir tel parçası ile Güneybatı İran'ın tanınmış Sumer kenti Susa'nın Geç Uruk (MÖ 3.300-3.100) tabakasında bulunan köpek biçimli kolye /amulet olarak karşımıza çıkmaktadır.
Anadolu topraklarında bilinen en erken altın buluntuları ise Malatya-Arslantepe'de 1996 yılında açılan ve "Krali Mezar" (Royal Tomb) olarak adlandırılan "özel" bir mezarda ortaya çıkarılmıştır.
MÖ 3. bin yıl madencilik acısından oldukça özel bir dönemdir. Anadolu'nun pek çok yerinde yeraltı madencilik etkinlikleri artmış ve yerel yöneticiler bizzat bu etkinlikleri hem teşvik hem de kontrol etmişlerdir. Bin yılın ortalarına doğru (yaklaşık MÖ 2.600) çok özel bir maden olan "kalay" kullanımı yaygınlaşmaya başlamıştır. Böylelikle "9 birim" sıvı bakır içine "1 birim" kalay katılarak çok elverişli yeni bir maden olan "tunç" (bronz) elde edilmeye başlanmıştır. Arkeologlar ve Eski Çağ Tarihçileri bu yeni madenden esinlenerek bu döneme "Tunç Çağı" adını vermektedir. Demirin yaygınlaşmaya başlayacağı MÖ 1.200'lere kadar da Yakın Doğu /Önasya için Tunç Çağı tanımı (kendi içinde Erken, Orta ve Geç olmak üzere) kullanılmaktadır.
Not: Ünlü arkeolog sosyal medya sayfasından sık sık güncel konuların arkeolojik arka planı konusunda çok değerli paylaşımlarda bulunmayı da ihmal etmiyor. https://www.facebook.com/halil.tekin.14811 sayfasını takibe alarak yaptığı eğitici paylaşımlardan yararlanabilirsiniz...
arkeolojikhaber.com