Eros kimdir?
Eros: Yunan inanç sisteminde aşk tanrısı.
Tanrılar içinde tek çocuk tanrı.
Roma’daki karşılığı Cupido’dur (Amor).
Hesiodos onu ilk tannlardan sayar ve şöyle der:
“Ve sonra Eros, en güzeli ölümsüz tanrıların
O Eros ki elini ayağını çözer canlıların
Ve insanların da tanrıların da ellerinden alır
Yüreklerini, akıl ve istem güçlerini”
MÖ 6. yüzyıldan sonra genellikle Aphrodite’in oğlu olarak kabul edilmiştir. Arkaik Dönem (MÖ 800-480) sanat yapıtlarında güzel bir genç olarak betimlenirken Hellenistik Dönemde (MÖ 336-30) ise küçük bir çocuk şeklinde tasvir edilmiştir.
Başı güllerden örülmüş bir çelenkle süslüdür; ok ve yay taşır, attığı okların saplandığı kişi çılgınca bir aşka tutulur.
Okların etkisinden tanrılar tannsı Zeus bile kendini kurtaramaz.
Tannlar birini aşk ateşiyle tutuşturmak isteyince bu görevi Eros’a verirler.
Kültünün en önemli merkezi Pausanias’a göre Thespiai kenti idi. Adına kutlanan festivale Erotidia denirdi.
Hep çocuk kalır; delişmen, afacan, fakat sözünü geçiren, aklına koyduğunu yapan bir çocuk. Altın kanatları vardır, uçar ordan oraya ve oklarını atar. Oklarının değdiği kimse aşka tutulur. Olympos ile yeryüzü arasında gidip gelen bir daimon'dur Eros.
Oynaşı Anteros'la (karşı aşk) oldu mu memnundur, onsuz olunca mahzunlaşır. Musa'lar, Kaharit'ler de onun yanında olurlar çok zaman. Eros'un sembolleri ok, yay ve meşaledir. Çiçeklerden güldür Eros'un çiçeği, insan ruhunun kişileştirilmiş şekli olan Psykhe ile de ilişkisi vardır Eros'un.
Hesiodos'un Theogonia'sında ilk tanrılardan biri olarak gösterilir.
Eflâtun, Symposion / Şölen isimli eserinde Eros'u güzele itiliş, iyilik düşüncesinin idrakini arzulayış olarak yorumlar.
Şiirde Eros, hırçın, daimonik bir tanrıdan oyunbaz bir küçük oğlan çocuğuna kadar, sayısız biçimlerde terennüm edilmiştir.
Plastik sanatlar Erosu, Klasik devirde güzel, çıplak ve buluğ çağlarında bir oğlan kılığında gösterir.
Rönesans ve Barok tablo ve heykellerindeki kanatlı çocuk figürleri olan Putto'lar da Eros'un bir başka biçimde ifadesidir.
2. Eros: Eros’u tanımlarken -ki Tanrıların Doğuşu'nda ilk ve en önemli varlık olarak en başta sayar- Hesiodos ona bir tanrıdan çok bir ilke niteliği tanır, Khaos'un bir düzene gelmesi ve üretim sürecinin ortaya çıkması Eros'un gücüyle olmuştur, ne var ki bu evrensel ilkeyi tanımlamaya gelince, felsefe kafası olan, fakat felsefe görüşleri dile getirmeye gücü yetmeyen Hesiodos bu tanrıyı öbür lirik ozanları gibi betimler (Theog. 116 vd.).
Bu tanımda da kadın şair Sappho'nun deyimlerine çok yaklaşır. "Gene Eros, elimi kolumu çözen (hem tatlı, hem acı Eros o karşı gelinmez yaratık) sarsıyor beni." Ama bu aşk tanrısı doğanın ilkelerini birleştirip üretimi sağlamakta nasıl bir yöntem kullandı, birleştirici öge olarak nasıl işledi, bunu Hesiodos anlatmayı başaramaz, böyle bir anlatım ve betimleme için filozof şair Lucretius'u beklemek gerekecektir. Burada dikkatimizi çeken bir nokta da şu ki, Khaos'tan hemen sonra, Eros'u eyleme soktuktan sonra bile, Hesiodos dev ve azman gibi yaratıklar için "parthenogenesis” prensibini, yani birleşmeksizin doğurma yöntemini sürdürmektedir, örneğin Nyks için, gidererek Hera için bile.
Hera ve Hephaistos.
Eros: Eros, ilkçağın en eski metinlerinden beri evrende birleşme ve üretmeyi sağlayan doğal bir güç olarak karşımıza çıkar.
Hesiodos yaratılışı anlatırken Khaos'tan hemen sonra Eros'u sayar, onun etkisini insan dünyasında açıkça gördüğü halde, ilk tanrılar arasına nasıl yerleştireceğini iyice bilemez, ama bu evrensel ilkeyi gene de saymış olmak için şöyle der:
Khaos 'tu hepsinden önce var olan,
sonra geniş göğüslü Gaia, Ana Toprak...
Ve sonra Eros, en güzeli ölümsüz tanrıların,
o Eros ki elini, ayağını çözer tanrıların,
ve insanların da, tanrıların da ellerinden alır
yüreklerini, akıl ve istem güçlerini.
Ama daha sonra, Eros'un devler, Titanlar gibi azman yaratıkların birleşmesinde ne gibi bir rol oynadığını tanımlamakta güçlük çeker, giderek "parthenogenesis", yani kendi kendiliğinden doğurma ilkesini bazı tanrısal varlıklar için sürdürür. İlkçağın en içli ve bilinçli aşk şairi Sappho da Hesiodos'a benzer bir tanımlama verir:
Eros, elimi, kolumu çözen,
hemtatlı hem acı Eros,
o karşı gelinmez yaratık
sarsıyor beni.
Hesiodos'tan başka theogonia ve kosmogonia'larda da Eros'a yer ayrılır. Orfizm denilen ve şair Orpheus'tan geldiği ileri sürülen mistik akımda da Eros'un dünyayla birlikte kaostan çıktığına, yahut da Gece'den doğma evren yumurtası ikiye bölünüp yarı kabuğundan gök, yarı kabuğundan toprak ortaya çıkınca, Eros'un da doğduğuna inanılmaktadır.
Platon'un "Şölen" adlı diyalogunda herkes kendine göre sevginin tanımlamasını yaptıktan sonra, Sokrates bir kadın bilici, Mantineia'lı Diotima'nın görüşlerini anlatır. Diotima'ya göre Eros bir tanrı bile değildir, ölümlüyle ölümsüz arası bir varlık, Yunanlıların "daimon", bizim "cin" diyeceğimiz bir yaratıktır. Eros'un doğuşunu anlatmak için yepyeni bir efsane uydurulur: Yoksulluk tanrıça (Penia) ile Bolluk tanrı diye çevirdiğimiz, aslında her derde deva, hüner anlamına gelen Poros'un oğluymuş. Sevgi'nin karakterini anasıyla babası arasındaki karşıtlığın sonucu olarak şöyle anlatır: "Bollukla Yoksulluktan doğan Sevgi'nin talihi de ona göre olmuş. Sevgi her şeyden önce her zaman yoksuldur, çoklarının sandığı gibi hiç de öyle ince ve zarif değildir, tersine kabadır, pistir, evsiz, barksız, yalınayaktır, açıkta, dağda, bayırda, kapı önlerinde, yol köşelerinde yatar, kalkar. Ne yapsın, anasına çekmiş, yoksulluktan kurtulamaz. Babasına çeken tarafıyla da hep güzelin, iyinin peşindedir, yürekli, atılgan, dayanıklıdır, yaman avcıdır, hep tuzaklar kurar, fikirlere, buluşlara düşkündür, büyücülükte eşsizdir. Aslında ne ölümlü, ne ölümsüzdür. Bakarsın aynı günde bolluk içinde gelişir, yaşar, birdenbire de ölür, sonra yine babasının tabiatı gereği bir çaresini bulup dirilir. Bir şeyin eline geçmesiyle elinden kaçması bir olur. Öylece Sevgi her zaman ne yokluk içindedir, ne de varlık içinde" (Şöl. 203c, d). Sevgi'nin hiçbir zaman kanmadığı, hep arayan, arzulayan bir duygu olduğu dile getirilmiş oluyor bu parçada.
Başka efsanelerde Eros'un Aphrodite ile Hermes'in oğlu, ya da Eileithyia veya İris'in çocuğu olduğu söylenir. Uranos'lu Aphrodite'nin Hermes'le birleşmesinden Eros doğmuş, Dione'nin kızı Aphrodite'den de Anteros (karşılık aşk). Bu efsaneler Eros'un özündeki çok yönlülüğü dile getirmek için sonradan uydurulmuştur. Ne var ki hiçbir tanrı Eros gibi zaman ve mekâna göre değişik biçimlerde yansıtılmamıştır, hiçbir tanrı Eros kadar şairlere konu olmamıştır. Böylece Eros tanrı evrensel bir ilkeden, insanları oklarıyla kovalayan ve yaralayan kanatlı, alaycı ve yaramaz, giderek tehlikeli bir çocuk biçimine girmiş, bu biçimle de günümüze kadar gelmiştir. İskenderiye sanatıyla başlayan bu Eros simgesi Roma'da Amor-Amores diye epey tutunmuş, şiirde olduğu kadar resimde de iz bırakmış ve Rönesans'ta ikinci ve cok canlı bir gelişme görmüştür.
Eros'u ele alan en güzel efsanelerden biri Apuleius'un "Eros ile Psykhr" masalıdır. Sembolik bir anlam taşıyan bu masal Psykhr başlığı altında anlatılmıştır.