Filistinli sanatçı Larrissa Sansour, bilim kurgu içerikli kısa filmlerinden birinde; seslerini günümüz dünyasına duyuramayan Filistinllerin bir zamanlar dünyada yaşadıklarını kanıtlamak için geleceğin arkeologlarının bulması umuduyla toprağa Kiffiye gömmelerini konu edindi.
Daha öncesindeki siyonist faaliyetler bir yana, 1948 yılında İsrail kurulduktan sonra büyüyerek günümüze kadar ulaşan Filistin sorunundaki gerilim, ABD’nin büyükelçiliğinin İsrail’in başkenti olarak tanıdığı Kudüs’e taşımasının ardından zirveye çıktı.
1948’den bu yana toplu Yahudi göçlerine maruz kalan İsrail topraklarında yaşayan Filistinliler; Lübnan, Suriye, Ürdün gibi ülkelerde birkaç nesildir mülteci ve göçmen statülerinle yaşıyor.
Filistin; dünya gündeminde çoğunlukla çatışmalarla, resmi açıklamalarla ve gösterilerle yer buluyor ancak Filistin kökenli sanatçılar da çalışmalarıyla soruna dikkat çekmeye çalışıyor.
Filistinli sanatçı Larrissa Sansour da sorunu kendi bakış açısıyla gündeme taşımaya çalışanlardan biri.
Doğu Kudüs’te doğan, Londra’da yaşayan Sansour, kendini multidisipliner görsel sanatlar sanatçısı olarak tanımlıyor. Film, fotoğraf ve heykelle de ilgilenen Sansour Londra, New York ve Kopenhag’da güzel sanatlar eğitimi almış.
Bilim Kurgu öğelerle Filistin sorunu
Filistin-İsrail sorununa dikkat çeken sanatın her dalından eserler mevcut ancak bilim-kurgu öğelerinin kullanıldığı çalışmalar pek yok. Çalışmalarında bilim-kurgu unsurlarını kullanan nadir sanatçılardan Sansour’un Sci-fi triology (bilim-kurgu üçleme) adlı 3 kısa filmden oluşan çalışması Beyrut’ta da sergilendi.
Sansour, Amerika’nın Sesi’ne bütün çalışmalarında Filistin konusunu ana tema olarak belirlemesinin ve bilim-kurgu öğeleri kullanmasının nedenlerini anlattı.
Film çalışmalarını kurgudan çok gerçek durumu esas alarak belgesel esasına göre hazırladığını kaydeden Sansour, “Çalışmalarımı geldiğim dünyanın (Filistin) var olduğunu kanıtlayacak şekilde belgesel esasıyla hazırlama ihtiyacı duydum. Belgeselleştirmek benim için özellikle İsrail işgal güçlerinin Filistin kentlerini dünya üzerinden silecekmiş gibi hissettiren 2003 yılı Beytüllahim kuşatmasında daha da önem kazandı” dedi.
Ancak Filistin sorunu gibi her gün yeni bir gelişmenin, krizin, çatışmanın yaşandığı durumlarda “Gerçeğin kurgudan daha güçlü hale gelebildiğini” belirten Sansour, özellikle “savaşla parçalanmış bölgelere dair yorum yaparken farklı yöntemler deneme ihtiyacının doğduğunu” söyledi.
Bu ihtiyaçla birlikte sorunun politik yönünün yarattığı baskının da sanatçı üzerinde kısıtlayıcı etkisi olabildiğini kaydeden Sansour, “Bilim-kurgu öğeleri ile çalışmak bana günlük gerçekliği zaman zaman üstümüzde baskı kuran politik söylemden koparak kendi terimlerimle yorumlama avantajı veriyor” dedi.
Bu durumda “Filistin sorunu gibi katı ve trajik durumların bilim-kurgu öğeleri kullanılması eserleri sahadaki gerçeklikten koparır mı?” sorusu ortaya çıkıyor.
Sansour’a göre, “Filistin sorununu, Filistinlilerin travmalarını ve hatta mevcut politik durumu bilim kurgu unsurları ile anlatmak sahada yaşanan gerçeklerden kopmaya sebep olmaz. Aksine, bütün bunları daha çarpıcı bir şekilde aktarılması için yeni bir yol olabilir.”
Sci-fi triology 3 ayrı filmden oluşuyor
Sansour’un, bu yaklaşım çerçevesinde ortaya çıkardığı dikkat çekici çalışmalarından olan Sci-fi triology A Space Exodus (2009), Nation Estate (2012) ve In The Future They Ate From Finest Porcelain (2015) adlı kısa filmlerden oluşuyor.
Filistinlerin travmasının 1948 Nakba’dan (14 Mayıs 1948’te İsrail’in kuruluşunun ilanından sonraki gün Filistinliler tarafından ‘Felaket Günü’ anlamındaki Nakba olarak adlandırılır) ayrı değerlendirilemeyeceğini belirten Sansour’un 3 kısa filminde de Filistin bayrağını, kültürüne dair öğeleri, bağımsız Filistin Devleti beklentisine dair göndermeleri görmek mümkün.
Sansour, üçlemenin ilk filmi olan “A Space Exodus”da kamera aya inen ilk Filistinli kadın olarak görünüyor.
İkinci film olan “In Nation Estate”te uzak gelecekte hala devam eden Filistin sorununu anlatan Sansour, “ikinci filmde vatandaşlık sorusu bütün Filistin toplumunun yerleştiği bir büyük gökdelenle ironik şekilde ortaya çıkıyor. Her bir Filistin kenti binanın farklı bir katı. İnsanlar kontrol noktalarından kaçınmak için asansörlerle seyahat edebiliyor. Sağladığı bütün konfora rağmen bina, İsrail’in (iki tarafı) ayıran duvarı ile çevrili bir başka kullanışlı hapishaneden fazlası değil” dedi.
Üçlemenin son filmi ise, Filistin’e ve Filistinlilere dair birçok öğe ve sembolün yer aldığı ve yine uzak gelecekteki bir dönemde geçiyor.
Geleceğin arkeloji kazılarına bırakılmak istenen mesaj
Bordo-beyaz renkli olan ve Arap dünyasında çok kullanılan Kiffiye adlı porselen tabaktan esinlenen Sansour, son filme dair şunları söyledi; “In The Future They Ate from the Finest Porcelain”da tarihin seyrini değiştirmeye çalışan muhalif bir grubun geleceğin arkeologlarının bulması ve analiz etmesi için kendi efsanelerini (kiffiye porselen tabaklarını) toprağa gömmelerini izliyoruz.”
Filistin sorunu başta olmak üzere bölgedeki her kriz kimi zaman ülkelerin de doğrudan dahil olduğu sert lobi faaliyetlerini de doğuruyor. Bu durum krize taraf olanların birbirlerine yönelik baskı kurduğu, ayrımcılığa varan sonuçlara ulaşabiliyor.
Filistin yanlısı diye İsviçre Müzesinde gösterim yaptırılmadı
Sansour, birçok kez ayrımcılıkla karşılaştığını belirterek, dünya basınında da yer bulan bir tecrübesi olduğunu söyledi.
“Birkaç yıl önce İsviçre Müzesi’ndeki bir gösterimden çıkarıldığını” anlatan Sansour, “Gösterime sponsor olan Lacoste firması çalışmalarımın ‘fazla Filistin yanlısı’ olduğunu düşündü. Bu olan Independent dahil büyük gazete ve televizyonlarda yer aldı ve çok büyüdü. Müze üzerinde baskı yarattı ve Lacoste sponsorluktan çıkarıldı. Bu, küçük bir zaferdi ancak böyle hikayelerin hepsi olumlu sonuçlanmıyor. Yer aldığım sergilerde İsrail lobisinden baskı gördüm. Özellikle İsrail-Filistin dosyası konusunda insan hakları ihlallerini duyurma ve farklı politik bakış açıları sunma çabalarını susturmaya yönelik girişimler oluyor” dedi.
Hediye Levent - www.amerikaninsesi.com (VoaNews)