Foça neresidir?

İzmir'in ilçesi...

Foça ismi nereden geliyor?

Phokai, sözcük olarak Helen dilinde bir anlam taşımamaktadır. Prof. Bilge Umar Luwi dilinde sulak yer anlamındaki “Pauwake” den gelmiş olduğunu ileri sürmektedir. Josef Keil, bu ismin limanın önünde olan ve su yüzüne çıkmış foklara benzediğinden verildiğini ileri sürmüştür.

Herodot, Paktolos (Şart çayı) , Phrygios (Kum çayı), Hermos (Gediz Irmağı) ve onlarla birlikte daha az önemli nehirler birleşerek Phokaia’nın yakınından denize döküldüğünü anlatır. 1702’de çizilmiş bir “İzmir körfezi ve yakınları” haritasında, Hermos (Gediz)’un, tıpkı şimdi olduğu gibi, o zaman da Menemen ile Foça arasında denize aktığı görülüyor. Irmak sonradan kendi doldurduğu ova içindeki yatağını değiştirip Menemen yakınında güneye yönelmiş, Karşıyaka’nın batı yanı başından geçerek İzmir körfezi iç bölümünün en dar yerinden akmaya başlamıştır. Irmağın İzmir’i denizden ayıracağı, Menderes’in Latmos körfezi batı yarımını doldurarak geriye kalan doğu yarımında yarattığı Bafa Gölü gibi bir gölün kıyısında bırakacağı anlaşılınca, 1886 yılında Menemen yakınlarında bir kanal kazılıp ırmak eski yatağına çevrildi ve yine Foça’nın güneydoğu yakınında Ege denizine akmaya başladı. Bunlar göz önünde tutulunca, yörenin adının Luwi’ler çağında Pa-uwa-ka “akarsuyu bol yer” olduğunu ve Helenlerin Pauwaka adını, Phokaa söyleyişiyle, sonunu da “kendi yurdu” anlamına gelen “ia” yı ekleyerek Phokaia (Phoko yurdu) anlamında kullandığını görüyoruz. 

Cumhuriyet Döneminde Foça

Birinci Dünya savaşı öncesi ekonomik ve toplumsal yapıya bakıldığında zeytincilik ve bağcılığa dayanan bir tarımsal üretim ile tuz ticareti, mermer çıkarımı ve ticareti, tekne üretimi gibi ekonomik sektörlerde ihtisaslaşan işler Foça’nın asıl uğraşı dallarıydı. Tuz ticareti Fransızların denetimindeydi. Tuz İzmir’den getirilip depolanır, buradan Akdeniz ülkelerine ihraç edilirdi.

Mermer çıkarımı ve ticareti ise uzun bir tarihsel geçmişe sahiptir. Mermer ocakları Eski Foça-Yeni Foça arasında yer almaktaydılar. O dönemde 100’e yakın taş ve mermer ocağından elde edilen ürünler gerek Anadolu’ya, gerekse Akdeniz ülkelerine satılıyordu. Özellikle Yunanistan ile olan ticaret ilişkileri Foça’da yaşayan Rum tüccarlar vasıtasıyla gerçekleştirildiğinden oldukça fazlaydı. Mermer ve taş ocaklarından elde edilen ürünler Foça’da yapı malzemesi olarak tarih boyunca kullanılmıştır.

Tekne üretimi ise bu dönemin önemli bir faaliyet sahasıydı. Büyük limandaki tersanede tekne yapımı ve gemicilik sanayinin önemli üretim kolları faaliyet göstermekteydiler.

Tarımsal üretimde ise zeytincilik ve buna dayanan zeytinyağı önem kazanmıştı. Özellikle etnik guruplarca yapılan üzüm üretimi de oldukça gelişmişti.

Foça’da Balkan harbinin sonucu başlayan süreçte etnik gurupların göçü ve Rumeli ve adalardan gelen göçmenlerin yerleşmeye başlamaları ile sınıfsal yapı tamamen değişmiştir.

Bu dönemde Foça’ya göç edenlerin ekonomik yapısı ve uğraş alanları farklı olunca Foça’daki ekonomik faaliyetlerin niteliği değişmiştir.

İkinci Dünya savaşı öncesinde başlayarak Foça’nın askeri bölge olarak ilan edilmesi; Foça'ya giriş çıkışın sıkı denetim altına alınması, ilk planda ekonomik yapı üzerinde etkisini hissettirdi. Tuz ticareti Tuzla’ya naklettirildi. Yapılan kamulaştırmalar nedeniyle tarımsal üretim giderek azaldı. Bunların sonucu olarak Foça'dan dışarıya göç başlayarak hızlandı. Bu dönemde Foça küçük bir balıkçı kasabası görünümüne büründü. Binaların bir çoğu, özellikle kale içindekilerin çoğu bakımsızlık ve terkedilmişlikten dolayı yok oldu.

1952-53 yıllarında Askeri yasak bölge uygulamasının kaldırılmasıyla birlikte Foça, yavaşta olsa bir gelişim ve değişim süreci içine girdi. Göç edenlerin bir kesimi Foça'ya geri döndüler. Tarımsal üretim canlanmaya başladı.
1960’lı yıllarla birlikte önem kazanmaya başlayan turizm faaliyetleri Foça’nın toplumsal ve ekonomik yapısında önemli değişikliklere neden olmuştur.

Günümüzde Foça'nın ekonomik yaşamında turizm faaliyetleri önemli bir yer almaya başlamıştır.

Selçuklu ve Osmanlı Döneminde Foça

11. yy başında Selçuklular Bizans topraklarının doğusunu ele geçirmeye başladılar. 1071'de Selçuklu Sultanı'na yenilen Bizanslılar zayıflama dönemine girdi. Ekonomik zorlukların bir sonucu olarak Latin'lere ticari ayrıcalıklar verilmesi bu döneme rastlar. İtalya'da ticari nitelikli kent devletleri doğu pazarlarının mallarının Avrupa'ya açılması için aracılık yapıyorlardı. Bu kentler arasında en önemlileri Ceneviz, Venedik ve Pisa'dır. 11.yy'ın sonunda, Aleksos Komnenos döneminde Venedikliler Norman'lara karşı Bizans'a yardım etmiş, ödül olarak da herhangi bir vergi ödemeksizin Bizans topraklarında ticaret yapabilme izni almışlardır.

1082 yılında Phokaia'da bir Venedik ticaret kolonisi kuruldu. Aynı yıllarda Türkmen beyi Çaka Bey Bizans'la iyi ilişkilerini bozarak Batı Anadolu'yu işgal etmeye başladı. 1086 yılında Smyrna'yı (İzmir), daha sonra Sakız, Samos ve Midilli adalarını, Klazomenia ve Phokaia şehirlerini aldı.

1143'ten sonra Venedik-Bizans ilişkilerinde ayrıcalıkların kötüye kullanılmasından dolayı gerginlik başladı. 1169-70 yıllarında Cenevizliler ve Pisalılar da Bizans'tan ticari ayrıcalıklar elde ettiler.

Diğer taraftan Selçuklular, Kütahya ve Denizli'yi de alarak Ege kıyılarına kadar geldiler. 1098-1291 Haçlı Seferleri sırasındaki siyasal ve ekonomik karışıklık döneminde Latinler Bizans toprakları üzerindeki yerlerini sağlamlaştırdılar. Öyle ki 1204'te Bizans'ta bir Latin Devleti kuruldu. 1211'de kuzeybatı Anadolu bu devlete bağlandı. Haçlı Seferleri dalgası sona erip, Bizans yönetiminde siyasal istikrara kavuşmasına rağmen Latinlerin ticari ayrıcalıkları daha da önem kazanarak devam etti. Bu dönemde Bizans Devleti Venediklilere karşı Cenevizlileri destekliyordu. Cenevizliler özellikle Galata'da ekonomik ve sosyal yönden çok güçlenmişlerdi.

Haçlı Seferleri dalgası sona erip, Bizans yönetiminde siyasal istikrara kavuşmasına rağmen Latinlerin ticari ayrıcalıkları daha da önem kazanarak devam etti. Bu dönemde Bizans Devleti Venediklilere karşı Cenevizlileri destekliyordu. Cenevizliler özellikle Galata'da ekonomik ve sosyal yönden çok güçlenmişlerdi.

1275 yılında İmparator Michael VIII Paleologos Cenevizli Zaccaria kardeşlere Foça'nın yönetimini verdi. Cenevizli aile tekstil, boya ve kimya endüstrisinin temel hammaddesi olan şap madenlerini işleyip, ticaretini yaparak zenginleşti. 1314-1329 yılları arasında Khios (Sakız) adasının sakız ticaretini de ellerinde tutarak Foça'yı önemli bir ticaret merkezi haline getirdiler. Foça, 13. yy'da bu zengin şap madenleri sayesinde Cenova-İstanbul-Kefe deniz ticaret yolunu Batı Anadolu'da kendine çekebilen tek kenttir.

Zaccaria kardeşler, yarımadanın kuzeyine şap üretimini korumak amacıyla bir kale yaptırmışlardır. Aynı zamanda diğer bir üs olarak kullanılan Yeni Foça (Foglia Nuova), büyük bir olasılıkla Andreola Cattaneo yönetimi zamanında kurulmuştur. Bu dönemde 3 şap ocağının varlığı biliniyor. 1307 yılında Katalonya'lı Muntaner, şap hazırlamakla uğraşan 3000 Bizanslının yaşadığı bir şehirle, bir kalenin varlığından söz etmektedir.

14. yy başında İznik, İzmit, Bursa, Sardes, İzmir, Magnesia, Foça gibi birkaç kale dışında tüm Anadolu Türk'lerin eline geçmiş bulunuyordu. 1245'ten 14.yy sonlarına kadar süren Beylikler Döneminde Foça Cenevizlilerin elinde kaldı. Cenevizli Andrea ve Jakop Kataneo, Saruhan Bey'le senede 500 Duka altını vermek koşulu ile anlaşma yaptılar.

I. Beyazıt döneminde (1389-1402), Batı Anadolu'daki beylikler Osmanlı topraklarına katıldı. 1402'deki Ankara savaşında Osmanlıları yenen Timur birlikleri, kısa sürede Ege kıyılarına ulaşarak İzmir'i aldılar, Foça ve Sakız adasını haraca bağladılar.

15. yy'da Foça, İmroz, Semadirek, Limni, Sakız, Taşoz, Midilli Cenevizlilerin, Rodos, İstanköy ve Bodrum çevresi Rodos şövalyelerinin elinde bulunuyordu. 1455-1462 yıllarında Ege adalarının çoğu Osmanlı devletine katıldı. 1455 yılında Kaptan-ı Derya Yunus komutasındaki Osmanlı Donanması önce Yeni Foça'yı, ertesi yıl da Eski Foça'yı Osmanlı topraklarına kattı. Fatih Sultan Mehmet Foça'da adıyla anılan bir cami yaptırdı ve Manisa vilayetine bağladı.

Evliya Çelebi, Foça'nın ilk olarak Orhan Gazi'nin askerleri tarafından Cenevizlilerden alındığını kaydetmekte ve kente ilişkin şu gözlemlerini aktarmaktadır: “...kalesi deniz kıyısında etrafı 1060 adımlık yuvarlak bir kaledir... şehir haraptır.... kale dışında bağ ve bahçesi çoktur.... limanı büyüktür, ala demir tutar..."
Türk egemenliğinde Kara Foça olarak anılan kentin bu lakabının söylemini yine Evliya Çelebi'den aktarıyoruz:
"Ceneviz elinden Orhan Gazi seğirdimci askerleriyle Kara Yakup Ece, Karamürsel, Karabalıkesir, Karabekir, Kara Foça ile birdenbire Kara Foça boğazına baskın yapıp, önce Kara Foça ve Kara Koca şehre kılıç ile girdiklerinden Kara Foça denilir...."

Yine de 16. yy ortalarına kadar Ceneviz ticareti bölgede canlılığını korudu. Ancak şap satışları daha çok iç pazara yöneldi. Bunun diğer bir nedeni de 1461'de Roma yakınlarında Tolfa'da, papalık topraklarında şap madeni bulunmuş olmasıdır.

Foça'da Türk hakimiyetinin etkileri 16. yy başlarından itibaren net olarak görülmeye başlandı. Günümüze de kısmen ulaşan mimari yapılar bunun en açık örneğidir. Çakmak'ın araştırmaları doğrultusunda bu yüzyıla tarihlenebilecek 3 cami halen Foça'da izlenebilmektedir.

Fatih Camii: Yapının üzerindeki iki inşa kitabesi tarihleme konusunda bilgi verebilir. Avlu girişi üzerindeki kitabeye göre bu kapı 1530-31 tarihlerinde Mustafa Ağa tarafından yaptırılmıştır. Bu kapı daha sonra yenilenmiştir. Diğer kitabede de 1569-70 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından yeniden inşa ettirildiği yazmaktadır. Bu tarihte Kanuni'nin tahtta olmadığı bilindiğine göre, inşaatın Kanuni'nin ölümünden sonra bitmiş olduğu düşünülebilir. Dolayısıyla Fatih Sultan Mehmet döneminde bir cami yaptırıldığı, Mustafa Ağa tarafından bir avlu ile çevrildiği ve kısa bir süre sonra harap olan yapının yeniden inşa edildiği söylenebilir.

Hafız Süleyman Mescidi: İnşa kitabesine göre 1548'de Kale Dizdarı Mustafa Ağa tarafından inşa ettirilmiştir. Yapının mimari ve süsleme özellikleri 18-19. yy'larda büyük ölçüde yenilendiğini gösterir.

Kayalar Camii: Yapıda çok miktarda devşirme öğe kullanılmıştır. Foça'nın fethinden sonra 15.yy'ın ikinci yarısında ya da 16. yy'da inşa edildiği söylenebilir.

Türk egemenliğine rağmen, Piri Reis 16. yy başlarında Ceneviz tüccarlarından bir grubun Yeni Foça'da bulunduğuna tanıklık eder. 1512'de hazırladığı Kitab-ı Bahriye adlı yapıtında şu bilgileri verir:
“Foça hakkında şöyle bir rivayet vardır: Eski Foça'yı evvela Venedik tüccarları kurmuşlardır. Yeni Foça'yı Ceneviz tüccarları kurmuşlardır ve Ceneviz tüccarları kendi kumaşlarını ve diğer eşyalarını getirmek için bir depo yapmak üzere yer talep ederler. Böylece de Yeni Foça kurulmuş olur. Ben yazımda anlattığım şekilde Ceneviz tüccarlarının Yeni Foça'da oturduklarını gördüm. Fakat şimdi dağılıp gitmişlerdir…”

17. yy'da Foça yakın doğu ticaretine limanını açmış bir Osmanlı kazası idi Eski Foça ve Yeni Foça belgelerde Foça-i Atik ve Foça-i Cedid olarak geçmektedir. İran ipeği Osmanlı toprakları üzerinden Foça'ya getiriliyor, buradan gemilere yüklenerek Avrupa ülkelerine ihraç ediliyordu. 1610'da, İran'ın Osmanlılara vergi ödemek istememesi sonucu ticaret yolu kesildi. 1618'de anlaşma sağlanması üzerine İran ipeğinin karayoluyla Halep, Bursa ve Foça'ya gelişi devam etti. 17.yy ortalarında ipek ihracatı için Hint okyanusu yolunun kullanılmaya başlanmasıyla Foça limanı ticari hareketliliğini kaybetmiştir.

Foça'daki yerleşim, 17. yy sonlarına dek yalnızca şimdi "Kaleiçi" denen yarımadadan ibaretti. Cami-i kebir, Bâd-i Asiyab ve Cebhâne olmak üzere 3 mahalleden oluşuyordu. Bu dönemde Hollandalı bir gezginin eserinden alınan tasvirler, kente neden "kal'e" dendiği hakkında bir fikir vermektedir.

Serap Yılmaz'ın aktardığına göre, 1604/1605 yılında Foça'nın gümrük gelirlerinde bir artış olmuştur. Bunun nedeni İzmir körfezindeki konumudur. Düşman gemilerinin İzmir'e gidiş veya dönüşte tehdit ettiği tekneler Foça kalesi ve toplarına sığınmakta, demirli oldukları sürece ticaret yapmaktadırlar.

17.yy'ın ortalarında Foça, Anadolu kıyılarında başkent İstanbul ile en fazla ilişkisi olan üç limandan biridir. İstanbul'a gönderilen ürünleri kaya şapı, kuru meyveler ve değirmen taşlarıdır.

18.yy'da Foça çevresindeki genel hareketlenme ve canlılıktan etkilenmemiş görünmektedir. İzmir körfezinin çıkışında körfezin bekçiliğini yapan Foça'da sürekli bir askeri varlık da mevcuttu. Yine de Foça limanında ticari faaliyetler söz konusu idi. İzmir'in uydusu konumunda hizmet veren Foça Limanından buğday, zeytinyağı ve pamuk ihracatı yapılmaktaydı.

1840'larda, Tanzimat döneminde ve sonrasında bölgede artan hareketliliğin bir sonucu olarak özellikle Ege adalarından Anadolu topraklarına artan bir iç göç yaşanmıştır. Bu tüm bölgede olduğu gibi Foça'da da demografik dengenin Rumlar lehine değişmesine yol açmıştır.

Foça 1867 yılında Aydın vilayetinin İzmir sancağına bağlı bir kazaydı. 1891 yılında "şehir merkezinde 6137 kişi, kaza sınırları içinde de 12 019 kişi yaşıyordu, Foça ve tüm kazanın nüfusu içinde Rum'lar %71, Türkler %24, diğer etnik gruplar %5 oranında idi. Bu yıllarda Eski Foça'da Müslümanlara ait 2 okulda 60 erkek öğrenci ve Rumlara ait 9 okulda 570 karışık öğrenci bulunuyordu. Şehirde 1241 hane, 3 cami, 3 kilise ve 1 sinagog vardı. Yeni Foça'nın nüfusu eski Foça'ya yakındı ve burada % 81'i Rum geri kalanı Türk olmak üzere 4403 kişi yaşıyordu. Yeni Foça'da 1202 ev, 3 cami, 2 kilise ve 2 okul bulunuyordu.

Foça'nın 20.yy başındaki durumunu Fransız arkeolog Felix Sartiaux’nun 1913 yılındaki araştırma gezisinin ardından Marsilya'da verdiği bir konferanstan alıntı yaparak tanımlamak mümkün;
“Günümüzde (1913) Foça'da oldukça önemli bir topluluk yaşamaktadır. 7-8 bin kişilik halkın 1/4'ü Türk, 3/4'ü Rum'dur. İşgal ettiği saha itibarıyla gerçekten ufak bir kasabadır.... En büyük tonajlı gemilerin girebileceği harikulade limanı, topraklarının iyi kaliteli oluşu, Osmanlı inhisarı tarafından tesis edilmiş tuz depoları bir dereceye kadar yaşama ve refah imkanlarıdır.”

l.Dünya Savaşına yaklaşıldığı dönemlerde Türk ve Rum halkları üzerinde baskılar artmış olmasına rağmen, ekonomik anlamda büyük değişimler yaşanmamıştır. Halkın gelirini özellikle tuzdan, balıkçılıktan ve bağcılıktan kazandığı görülür. Savaşın sonunda ortaya çıkan siyasi karışıklıktan Foça da nasibini almıştı. Engin Berber’in araştırmasına göre Mütareke döneminde Osmanlı Devletiyle, İtilaf Devletlerine mensup savaş tutsaklarının değişimi Eski Foça'da yapılmaya başlanmıştı. Mütarekeyi izleyen günlerde, İzmir limanı dışındaki sularda bulunan mayınlar temizlenmeye devam edildiği için, Foça'da yapılmaya başlanan değişim, 1919 yılının Ocak ayına kadar sürmüştü. Temizleme hizmeti gördükten sonra, Foça'ya geldiği anlaşılan bir İngiliz mayın arama gemisinin, 29 Kasım 1918'de limana demirlemesinden bir gün sonra, İzmir Körfezi'nde yolcu taşıyan vapurlar, Muin-i Zafer İstimbotu eşliğinde, Türk esirlerini Foça'ya getiren İngiliz nakliye gemilerinin alacağı İtilaf tutsaklarını buraya taşımaya başlamışlardır.

İzmir körfezi'nde bulunan İtilaf Devletlerine ait savaş gemilerinin kaptanları, 13 Mayıs 1919'da "Iron Duke" zırhlısında yaptıkları bir toplantıda; Fransızların 120 kişilik bir müfrezeyle Foça'daki bataryaları işgal etmesini kararlaştırmışlardı. Karar ertesi gün yaşama geçirilmişti ama, Fransızlar 21 Mayıs'ta şehri Yunan kıtasına teslim ettiklerinden Fransız işgali kısa ömürlü olmuştu. Jandarma ve birkaç polisten ibaret Osmanlı kolluk gücünün bulunduğu Foçateyn kazası, Menemen'e girdikten sonra Bağarası üzerinden şehre yönelen birkaç Yunan askerinin marifetiyle, direnişle karşılaşılmadan işgal edilmişti.

1920 yılının Eylül ayında Türk kuvvetlerinin Foça'ya girişleriyle şehir Türk topraklarına dahil olmuştur.

Doğa ve deniz
Heredot, Anadolu’ ya gelmiş ve Foça ile tanışmış, ardından da Foçalılar için; ‘‘Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerde kurdular ’’ diye yazmış.
Bugün kentin içindeki plajlardan dahi denize girilebilen, bir gerdanlık gibi dizilmiş koyları ve adalarıyla Foça, başlı başına bir güzellikler zinciri, en önemlisi 12 Mavi Bayraklı plajıyla Ege Bölgesi’nde merkezden denize girilebilen tek sahil kentidir.
Ayrıca, on beş Özel Çevre Koruma Bölgesi’nden biri olup, adını da aldığı Akdeniz Fokları’nın mekânıdır. 1990 yılında kent Özel Çevre Koruma bölgesi ilan edilmiş ve 1998 yılında bu proje, Avrupa Çevre Koruma Ödülü’nü almıştır.
Foça arkeolojik, doğal ve kentsel sit alanları bulunması nedeni ile birçok kıyı yerleşim birimine göre daha az yapılaşma gösteren ve fazla bozulmamış bir yerleşim merkezidir. Gelecek nesillere havası, suyu, toprağı kirlenmemiş, gürültüden ve diğer kirliliklerden uzak, temiz, yeşil ve sağlıklı bir çevre bırakmak burada herkesin amacı.

İzmir-Foça-Marsilya: Doğu’dan Batı’ya Tarihe Yolculuk
Antik Çağ Gemisi Kybele

Foça Belediyesi’nin desteklediği, 360 Derece Tarih Araştırmaları Derneği tarafından hayata geçirilen Foça – Marsilya Doğu’dan Batı’ya Tarihe Yolculuk projesinin birinci ayağı Haziran 2009 – Ekim 2009 tarihleri arasında tamamlanmıştır. Bu kapsamda yeniden inşa edilen ve Foça’dan yola çıkan antik çağ gemisi Kybele, 56 gün ve 1700 deniz mili süren yolculuğunu, 26 limana uğrayarak Marsilya Limanında tamamlamıştır. Geminin teknik planı, Türk Loydu Vakfı kontrolünde, Gemi Mühendisleri Odası İzmir Şubesi tarafından yapılmıştır.

Turizm ve Foça’nın geleceği
Foça Belediyesi, turizmin daha iyi yerlere gelebilmesi için kentin tanıtımı ile ilgili çeşitli festivaller düzenlenmektedir. Tanıtım amaçlı çalışmaların yanında, Foça’nın geleceği açısından önemli yol ve yön gösterici programlara da imza atıyor, ülkemizin en önemli denizcilik kurum ve kuruluşlarıyla, denizciliğin önde gelen adlarının katıldığı 2007’de yapılan Denizcilik Sempozyumu, bu tür ciddi arayışların ve önermelerin başında geliyor. Zeytincilik, Foça Karası bağlarının çoğaltılması, genel anlamda da tarımın desteklenmesi çalışmaları sürüyor. Resmi kuruluşlarla, sivil toplum kuruluşlarıyla, dış ülkelerle kurulan bağlantılar çerçevesinde sağlanan ilişkilerle, Foça’nın turistik gelişiminin, ekonomik kalkınmasının önünün kalıcı bir biçimde açılması planlanıyor.

Dünya’nın 28.Yeryüzü Pazarı (Earth Market) ilan edilen Foça Yerel Pazarı’nın kurucusu Slow Food Foça Zeytindalı grubu üyeleri, Foça Belediyesi’nin destekleriyle Dünya 1.’si oldu.

 

Karataş’a basın
Söylenceye göre: Foça’da bir Karataş varmış, bunu herkes biliyor da nerede olduğunu kimse bilmiyor. Gezip dolaşırken bu taşa basan mümkünü yok bir daha Foça’dan kopamazmış. Çok zorlanıp bir yerlere gitse de mutlaka dönüp dolaşıp gene gelirmiş. Bize kalırsa Foça’nın her yeri Karataş. Foça’yı görüp de sevmemek, dönüp gelmemek mümkün değilmiş.

 

Foça'da bulunan önemli kültürel ve doğal miras alanları

Adalar

Foça önlerinde yer alan, altı adet ıssız ada bulunmaktadır. Bunlar; Orak (93 ha), İncir (18 ha), Fener (14 ha), Atatürk (5 ha), Kartdere (2 ha) ve Metelik (1,5 ha) adalarıdır.
Orak Adası'nın güney kıyısında uzun bir çakıllı kumsal; Orak, Atatürk ve Kartdere'de 80 m yüksekliğe ulaşan dik yarlar bulunur. Adalar genelde otsu, çalımsı bitkiler ve makiyle kaplıdır. İncir Adası'nın kuzey kıyılarında küçük bir çam ormanı, Fener Adası'nda ise kaktüsle kaplı bir alan bulunur.

Ağalar Konağı 

Antik Phokaia’nın ve aynı zamanda Osmanlı döneminden 21.yy başlarına kadar iskan alanı olan antik yarımada üzerinde bulunmaktadır. 300 yıllık bir yapı olduğu söylenir. 1992 yılında ki yangında büyük bir kısmı tahrip olmuştur. Günümüzde maalesef geriye pek fazla bir şey kalmamıştır. Ağalar Konağı yığma taş zemin üzerine ahşap karkas bir yapıya sahipti. Cephe özellikleri, Safranbolu, Kayseri ve Batı Anadolu sakız tipi ev özelliklerini taşıyordu. Atatürk 1933 yılında Foça’ya geldiğinde bu yapıda kalmıştır.

Ana Tanrıça (Kybele) Adak Nişleri

Antik Phokaia'nın en önemli tapım yeri olan Athena Tapınağı'nın üzerinde bulunduğu tepenin kuzey eteğindeki nişler, Anatanrıça (Kybele) ile ilgili olmalıdır. Kayalara oyulmuş bu nişlere mermer kabartmalar yerleştiriliyordu. Kentin doğusunda yeldeğirmenlerinin bulunduğu tepenin üzerinde bu tip nişlerin sayısı oldukça fazladır.
Batı Anadolu'da bulunan Athena tapınaklarının yakınlarındaki kayalıklarda bu tür nişlere çok rastlanılır; bu nedenle Anatanrıça’nın Athena ile birlikte birçok yerde tapım gördüğü anlaşılmaktadır. Bu nişler, Roma dönemi öncesinde, belki de Arkaik dönemde (M.Ö. 6. yüzyıl) yapılmıştır.

Athena Tapınağı 

Baş tanrıça Athena’nın tahtadan heykelinin yer aldığı, İon dünyasının en eski tapınağı, bugünkü lisenin bahçesinde, körfeze ve kente hakim kayalık düzlükte yer alıyordu. Bu kayalık alanda aynı zamanda Anadolu’nun ana tanrıçası olan Kybele’de saygı görüyordu. 1993 kazıları sırasında ortaya konulan Kybele açık hava tapınağı bunu gösterir. 1952-1970 yılları arasında aralıklı olarak Ord. Prof. Dr. Ekrem AKURGAL tarafından yapılan kazılar , 1998 yılından itibaren JTI (Japan Tobacco International) Türkiye’nin desteğiyle yeniden ele alındı. Tapınağın bir podium üzerine oturduğu anlaşıldı. Kazılar halen devam etmektedir.


Surlar ve Beşkapılar Kalesi

Antik çağda kentin doğusundaki tepeler üzerinden geçen surlar, Athena Tapınağının bulunduğu yarımadayı da kuşatıyordu. Hem antik hem de onun üzerinde bulunan bugünkü Foça bu surların çevrelediği alanın içerisinde kalmaktadır. Ortaçağdan kalma, şehrin etrafını çevreleyen surların en iyi korunmuş bölümleri, yarımada üzerindeki Bizans, Ceneviz ve Osmanlı dönemlerine ait onarımlardır. Şimdi kısmen tahrip olmuş mazgallı ve kuleli bir surdur. Yan yana dizili beş kapı bulunan bölümü şehre giriş için kullanılırdı. Beşkapılar yöresindeki yazıta göre, Kanuni Sultan Süleyman zamanında 1538-1539 yıllarında bir onarım görmüştür. Kulenin bu bölümü 1983 yılında restore edilmiştir.


Fatih Camii

Kentin Türk dönemine ait en önemli yapısıdır.Yapıda iki kitabe vardır.Avlu kapısındaki kitabe 1531 tarihlidir. Kitabeye göre avlu kapısı Mustafa Ağa adlı bir kişi tarafından yaptırılmıştır.Ana giriş üzerindeki kitabeye göre de Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile yeniden inşaa ettirilmiştir. Kitabelerden, camiinin Foça’nın fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılarak, 1531 yılında bir avluyla çevrelendiği, daha sonra Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile ancak onun ölümünden sonra 1569-1570 yılında yeniden inşa edildiği anlaşılmaktadır. Cami günümüzde halen kullanılmaktadır.


Dış Kale

Foça’nın güney batısındaki “Kale Burnu”nda “Dış Kale” ya da “Ceneviz Kalesi” diye anılan kale, kaynaklara göre 1678 yılında bölgeyi korumak için stratejik bir noktada, Osmanlar tarafından, bir “Boğazkesen” olarak yapılmıştır. İç kısımda Türk hamamı kalıntıları görülür.


Su Kemerleri 

Su kemeri Felix Sartiaux’ya göre orta çağda yapılmıştır. Bu su kemeri yirminci yüzyılın başlarına kadar kullanılmış ve Foça’nın içme suyu ihtiyacının büyük bir kısmını temin etmektedir. Le Bruyn 1678 de 180 kemer, saymıştır. Çok büyük kısmı halen sağlamdır


Yel Değirmenleri ve Ana Tanrıça Kutsal Alanı

18. veya 19. yüzyıla ait olan ve kısmen korunmuş bu üç yeldeğirmeninin bulunduğu tepenin üzerinde antik çağda Ana tanrıça'nın (Kybele) kutsal alanı bulunmaktaydı. Bu alana, tepenin güneybatısındaki kayalara oyulmuş merdivenlerle ulaşılmaktaydı. Bu çevrede kayalara oyulmuş 150 kadar adak nişi bulunmaktadır. Bu nişlerin bazıları kabartmalı olarak yapılmıştır. İçleri düz olanlara ise mermer kabartmalar konuyordu. Bu nişler, Arkaik, Klasik ve Hellenistik dönemlerde (M.Ö. 7.-l. yüzyıllar) kayalara oyulmuştur.


Osmanlı Mezarlığı

Osmanlı mezarlığında yapılan incelemelerde en eski kitabe tarihinin Sultan Süleyman (1520-1566) dönemine ait olduğu saptanmıştır. 16.yy.dan başlayarak 19 yy. sonuna kadar uzanan bir zaman dilimi içerisinde gömüye açık olduğu anlaşılmaktadır. Mezarlıkta mezar taşlarında, Hz. Muhammed’in sembolü olan gül, güzellik ve zerafetin sembolü olan lale olmak üzere sürekli yeşil kalmasıyla ebedi olanı simgeleyen selvi ağacı, bolluk ve bereketi simgeleyen üzüm salkımları, nar, cenneti simgeleyen hurma ve bir çok stilize edilmiş bitkisel motif yer almıştır. Motifler kadın ve erkek mezar taşlarına göre üslup açısından farklılık göstermemekle birlikte kadın mezar taşlarının daha yoğun ve çeşitli süsleme içerdiği dikkat çekmektedir.


Pers Mezar Anıtı (Taş Ev-Taş Kale)

Foça’nın 7 km. kadar doğusunda, kuru bir dere yatağı kenarında İ.Ö.4.yy.a tarihlenen Lydia / Lykia geleneğinde Pers etkisi altında kalınarak yapılmış bir mezar anıtıdır. 2000 yılında başlatılan restorasyon çalışmaları 2001 yılında tamamlanarak ziyarete açılmıştır. Bu yapı bir mezar anıtı olup, büyük bir kaya kütlesinin oyulmasıyla oluşturulmuştur. İki katlı olan anıtta, mezar odası alt katta bulunmaktadır. Lykia, Lydia, Phrygia'daki mezar anıtları gibi kayadan oyulmuş bu mezar anıtı, kuvvetli Pers özellikleri göstermektedir. Anadolu'da Pers egemenliği (M.Ö. 546-334) sırasında yapılmıştır.


Arkaik Sur Duvarı ve Kent Kapısı

Son dönem kazılarında Foça’nın arkaik dönemde 5 km. uzunluğunda surlara sahip olduğu ortaya çıktı. Maltepe Tümülüsü tepesinde yapılan kazılarda İ.Ö.590-580 yıllarına tarihlenen sur duvarlarının bir bölümü ortaya çıkarılmıştır. Tarihçi Herodot’un bu sur duvarlarından sıkça bahsetmesi nedeniyle Herodot duvarı adı da kullanılmaktadır. Payanda duvarın yanında yer alan 4 m. Genişliğindeki boşluğun kent kapısı olduğu saptanmıştır. Kapının her iki yanında bulunan 5 m. Genişliğinde kuleler ahşap hatıllarının yangın nedeniyle kömürleşmiş olduğu görüldü. Ele geçirilen pers ok ve mızrak uçları , kırık amphoralar ve bilinen eski mancınık güllesi İ.Ö. 546 da büyük bir savaş olduğunu göstermiştir. Pers komutanı Harpagosun ordusu ile Foçalılar arasındaki savaş Foçalıların yenilgisi ile sona ermişti.


Tiyatro

İ.Ö. 340-330 yıllarına tarihlenen tiyatroda son dönem kazılarında bulunmuştur.Anadolu’nun en eski tiyatrosudur. Kazı iki ayrı bölümde yapılmış olup, 1.bölümde Analemna duvarı iyi korunmuş halde ortaya çıkarılmıştır. 4.5 m. Yüksekliğindedir. 2. Bölümde ise 4 ayrı basamak orta ya konmuştur. Basamaklarda “Fuyte Oyta” yazısına rastlanmıştır. Buradan her mahallenin ayrı bir bölümde oturduğu ortaya konulmuştur. İ.S. 1.yy.da seramik çöplüğü 2.yy.da da nekropolis olarak (mezarlık) kullanılmıştır. Roma döneminde bir etkinlik göstermemesinde bu dönemde kentte başka bir tiyatro olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak henüz saptanamamıştır. Dayanıklı bir taş türü olmayan ve yörede “Foça Taşı”olarak anılan tufadan yapılmıştır.


Gemiler

Herodotos’a göre ilk uzun deniz yolculuğuna çıkanlar Phokaialılardır. Bu yolculuklarını yuvarlak teknelerle değil, elli kürekli gemilerle yaparlardı.
Herodotos’un bahsettiği yuvarlak tekneler, geniş bir gövde yapısına sahip yük gemileri olsa gerek. Phokaialıların kullandığı elli kürekli gemiler ise ince uzun bir gövde yapısına sahip gemilerdir. Bu gemiler İ.Ö. 8. yüzyılda yapılmaya başlanmıştır. Yunancada “Elli kürekli” anlamına gelen “Pentekonter” diye adlandırılan söz konusu gemiler 65 feet uzunluğundaydı. Her iki yanında tek kürek sırası vardı. Her sırada yirmi beş kürekçi bulunmaktaydı. Ayrıca geminin kıç kısmında iki adet dümen küreği bulunuyordu. Çoğunluğu çam ağacından yapılan bu tekneler, uzun yolculuklarda kullanılmak üzere direk ve yelkene sahipti. Pruvadan dışarı doğru çıkıntı yapan, mahmuz adı verilen yapay donanım, en önemli silahı idi. Mahmuzun tek görevi düşman gemilerinin gövdelerine delik açıp su almalarını sağlamaktı.En yüksek hızı 9.5 deniz mili olan bu gemiler Arkaik dönem içinde de hizmet vermiştir.Herodotos’un sözünü ettiği Phokaialıların elli kürekli gemileri de pentekonter olsa gerek.


Akdeniz Fokları

Foklarla ilgili çalışmaları değerlendirmek ve koordinasyonu sağlamak amacıyla Çevre ve Orman Bakanlığı koordinatörlüğünde 1991 yılında ulusal bir komite kurulmuş ve Ulusal Komite, ilk olarak ulusal bir strateji belirlemiş ve bu çerçevede Ulusal Stratejinin uygulama çalışmaları çerçevesinde birinci öncelikli olarak içinde bulunduğu fok popülasyonu ve Foça Belediyesi’nin konuya gösterdiği yakınlık üzerine “Foça’yı pilot bölge olarak seçmiş ve Ulusal Strateji, Foça’dan başlayarak, diğer öncelikli alanlarda da devam ettirilmesi düşünülen“ Akdeniz Foku’nun Türkiye’de Korunabilmesi için Ulusal Koruma Stratejisinin Uygulanması ve Foça Pilot Projesi başlıklı çalışma başlatılmıştır. Proje 1994 yılında tamamlanmıştır. Akdeniz Fokları ile ilgili koruma çalışmaları devam özenle devam etmektedir.


Kybele Açık Hava Tapınağı

M.Ö.580 yıllarına tarihlenmiştir. Çeşitli büyüklüklerdeki 5 nişte tanrıça Kybele’nin heykelleri ve kabartmaları yer alıyordu. Kayaya oyulmuş adak havuzu ile denizci fenerlerinin konulması için yapılan küçük nişler denizden gelenlerin burada tapındıklarını ortaya koymuştur.
Kutsal alanın yaslandığı kayalık üzerindeki sur duvarları, duvarların 4 ayrı dönemini göstermektedir. Bunlar arkaik surlar harçsız, Roma dönemi surlarında kireç harcı Ceneviz ve Osmanlı dönemi surlarında ise kireç harcı, kum, tuğla parçası ve kiremit tozlarından oluşan Horasan harcı kullanılmıştır. Yukarıda, eski ortaokul binasının altında Athena Tapınağı bulunmaktadır. Her ikiside tanrıçadır. Athena, Babilli kraliçe Izdar’a kadar gider. Kybele ise anadolu’nun tanrıçasıdır.Her iki tanrıçanın altlı, üstlü bulunması da önemli bir olaydır.Kybele arkaik dönemden itibaren Phokaia’da çok saygı görmüştür.Yeldeğirmenli tepe ile İncir adasında da Tanrıça Kybele’ye ait kutsal alanlar mevcuttur.


Mozaikler

Son dönem kazılarında Foça’da Arkaik, Klasik, Helenistik ve Roma dönemine ait yerleşim katları ortaya çıkarılmıştır. 1993 yılı kazılarında ortaya çıkarılan İ.S.4.yy. sonları 5.yy.başlarına tarihlenen Roma dönemi villasının taban mozağinin biri instütü durumunda yani yerindedir. Diğeri ise biraz ileride bulunmuştur. Bir kısmı yan taraftaki apartmanın foseptik çukuru açılırken tahrip edilmiştir. Sağlam kısmı restore edilerek yerinden kaldırılmış olup, İzmir Arkeoloji Müzesinde teşhir edilmektedir. Şu anda korunması açısından kum tabakasıyla kapanmıştır


Şeytan Hamamı

Çan tepesinin eteklerinde askeri alan içinde yer alan bu yer, antik çağda kayalara oyularak yapılmış bir aile mezarıdır. Mezar uzun bir dromos (yol) ve iki mezar odasından oluşmuştur, her odanın içinde tabana oyuk olarak yapılmış ikişer mezar bulunmaktadır. Bazı Lydia mezarlarına benzeyen bu mezarda Prof. Dr. Ekrem AKURGAL’ın yapmış olduğu kazılar sırasında mezarda bulunan Hellen seramiği, mezarın M.Ö. 4. yüzyılın sonunda yapılmış olduğunu göstermektedir.

Kaynak: https://foca.bel.tr/foça_hakkında-1-Foça_Hakkında.aspx


Benzer Haberler & Reklamlar