Göbekli Tepe’de 13.000 yıl önce gerçekleşen meteor çarpmasının ve kitlesel yok oluşun betimlendiğine dair haberlere Jens Notroff Göbekli Tepe ekibi adına cevap verdi.
Gerek yurt dışında gerek yurt içinde çeşitli haber sitelerinde çıkan Göbekli Tepe’nin astronomik gözlemlerde kullanıldığı, Göbekli Tepe’de yeryüzüne düşen meteorun ve bununla bağlantılı olarak gerçekleşen kitlesel yok oluşun tasvir edildiğine dair haberlere Göbekli Tepe ekibinden Jens Notroff cevap verdi.
Notroff Arkeofili’ye yaptığı açıklamada, birçok medya kuruluşunun hiç sorgulamadan haberi yayınladığını ve şaşırtıcı bir şekilde hiçbir arkeoloğa ya da astronoma sorulmadığını belirterek, kendi düşüncelerinin de dikkate alınması halinde memnun olacaklarını söyledi.
Göbekli Tepe’de çalışan arkeologlar olarak iddiaları ilgiyle okuduklarını belirten Notroff, özellikle son 20 yıl içinde bölgede yapılan arkeolojik bağlam ve araştırmalar ışığında kesinlikle daha kapsamlı tartışmaya ihtiyaç duyan birkaç nokta bulduklarını söyledi. Notroff ayrıca Göbekli Tepe’nin yıldızlarla bağdaştırıldığı makalede, son yıllarda yapılan araştırmaların büyük ölçüde ihmal edildiğini aktardı.
Jens Notroff'un Tepe Telegrams’a yaptığı açıklama ise şu şekilde:
“Kısa süre önce Edinburgh Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nden iki araştırmacının (hakemli) bir dergide yayımlanan çalışması manşet oldu. Bu çalışmada Göbekli Tepe yapılarının aslında gökyüzünü incelemek için kullanılan gözlemevleri olduğu ve kabartmaların bazılarının yıkıcı sonuçlar doğuran kozmik bir olayı betimlediği iddia ediliyor (Mediterranean Archaeology and Archaeometry 17, 2017, orijinal yayına buradan erişebilirsiniz).
Makalede Göbekli Tepe’deki T biçimli sütunların çoğunda bulunan kabartmaların bazıları halihazırdaki takımyıldızlarıyla bağdaştırılıyor ve bunların betimlemeleri olarak yorumlanıyor. Özellikle sit alanının zengin ve karmaşık ikonografisinin gerçekten sıra dışı (ama aslında istisnai olmayan) bir örneği sayılabilecek Sütun 43, gerçekleşen bir meteor yağmuruyla 13.000-12.000 yıl önce dünyadaki yaşam için ciddi sonuçlar doğuran bir çarpışmanın kaydı olarak yorumlanıyor (bu “Younger Dryas Çarpışması” hipotezinin kendisi tartışmalı bir konu, bu yüzden Göbekli Tepe’nin bu tartışmada kesin kanıt olarak kullanılması kesinlikle daha derin bir araştırma gerektirmeli).
Göbekli Tepe mimari ve özellikle de karakteristik sütunların yorumlanması ve bunların astronomiyle bağlantılarının olup olmadığı tartışması Göbekli Tepe araştırmalarının tarihi kadar eski. Fakat şimdiye kadar herhangi bir gök cisminin oryantasyonuna sahip olduğuna ya da gök cisimlerinin gözlendiğine dair ikna edici bir kanıt ortaya atılamadı. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da her zaman bu konudaki tartışmaları göz önünde bulundurmaya açığız. Bu yüzden, tabii ki biz de bu yeni çalışmayı büyük bir ilgiyle inceledik. Sonuçta bu yeni ve oldukça ilginç bir yorum. Ancak yakından incelediğimizde bu yorumda itiraz edebileceğimiz bazı noktalara değinmek istiyoruz:
1. Göbekli Tepe’nin üçüncü tabakasında bulunan ve daha eski olan yuvarlak yapıların aslında belki de üzerinde çatısı bile bulunan toprağa gömülmüş binalar olması ihtimali hala oldukça yüksek. Bu durum bu yapıların gerçekten gözlemevi olarak kullanılmalarını bir şekilde zorlaştırır.
2. 12.000 yıl önce gece gökyüzünün bugünküyle tamamen aynı olduğunu farz etsek bile karşımıza şöyle bir soru çıkıyor, acaba prehistorik dönem avcıları takımyıldızlarıyla yıldız kümelerini tıpatıp bizim günümüzde belirlediğimiz şekilde mi belirliyordu? Günümüzde kullandığımız takımyıldızlarıyla yıldız kümelerinin çoğu antik Mısır, Babil ve Yunan bilim insanlarıyla onların betimlemelerine dayanıyor.
3. Makalede söylenenin aksine Göbekli Tepe yapıları bir muamma değil. Son birkaç onyıl boyunca yayımlanan hâlihazırda çok sayıda bilimsel yayın bulunuyor, ancak ne yazık ki bunların hiçbirine çalışmada yer verilmiyor. Örneğin her yapının ikonografisini anlatırken betimlenen belirli hayvanlardan, farklı yapılarda farklı hayvanların vurgulanması için kasten bahsediliyor. Bütünüyle birbirinin yerine kullanılan yorumlar bunun gibi hemen göze çarpmayan fakat son derece önemli olan ayrıntıları görmezden geliyor. Bunun örneğini, Sütun 43’ün gövdesindeki başsız erkek tasvirinin yorumlanmasında da görebiliriz. Bu tasvir makalede ölüm ve toplu yok oluşun sembolü olarak yorumlanıyor; fakat bu yorum, aynı tasvirde vurgulanan, ölüm kavramıyla bir şekilde çelişen ve bize bu kabartmaların çok daha karmaşık hikayeler anlattığını gösteren erekte olmuş fallusa hiçbir şekilde değinmiyor. Sütun 43’ün her iki dar tarafında da daha çok sayıda kabartma bulunmasına rağmen bunlarla ilgili hiçbir yorum yapılmıyor.
4. Ayrıca bu yorumları (ve yorumların makalede bahsedilen sonuçlarını) rastgele seçilmiş sütunlara ve onların ikonografilerine dayandırmak biraz keyfi gibi görünüyor (bu nedenle yorumlar makalede vurgulandığı gibi “Göbekli Tepe sembolizminin çoğunu” değil sadece buzdağının görünen kısmını kapsıyor). Bu arada, daha eski olan üçüncü tabakada 60’tan fazla anıtsal T biçimli sütun açığa çıkartılabildi. Bunların çoğunda benzer hayvan kabartmaları ve soyut semboller bulunuyor, hatta kimilerinde Sütun 43’teki kadar karmaşık tasvirler mevcut
(örneğin H yapısındaki
ya da Sütun 66
gibi).
Karmaşık tasvirler bununla da sınırlı kalmıyor: aynı ikonografiyi taş kaplar, ok düzelticiler ve taş levhalarda, hem de sadece Göbekli Tepe’de değil bu bölgede aynı döneme tarihlenen çeşitli yerleşimlerde de görüyoruz.
Yani, Edinburghlu meslektaşlarımızın tüm çalışmalarına, araştırma ve yayın için harcadıkları onca çabaya saygısızlık etmek istemem ama, en azından bu önemli sit alanının kazısını yapanlar olarak bizim bakış açımıza göre bazı noktaların detaylı bir şekilde tartışılması gerekiyor. Kazı ekibiyle daha kapsamlı bir fikir alışverişi yapılmış olsaydı bu endişelerin birçoğu açığa kavuşturulabilirdi.
Aysel Aslan - Arkeofili.com