Göbeklitepe'deki kirli tezgah aydınlatılabilecek mi?

Göbeklitepe'deki kirli tezgah aydınlatılabilecek mi?

2012 yılında başlayan Göbeklitepe Kazı Ekibine yönelik tacizlerin en büyük mağduru Doç. Dr. Çiğdem Köksal Schmidt'in mağduriyeti aydınlatılabilecek mi?

Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) yayın yapan internet sitesi Business Insider'ın bu yıl güncellediği "Ölmeden önce görülmesi gereken 30 mekan" arasında Şanlıurfa'daki Göbeklitepe 2. sırada yer bulurken;  Urfa Arkeoloji Müzesi ve Arkeopark ve Edessa Mozaik Müzesi Müdürü Müslüm Ercan’ın, Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) sorulturması kapsamında görevden alınması ile birlikte Göbeklitepe üzerindeki sis perdesi yeniden gündeme geldi.

Göbeklitepe Kazı Başkanı Prof. Dr. Klaus Schmidt’in 2014 yılında ani vefatıyla boşalan Göbeklitepe Kazı Başkanlığı görevine atanan Selçuk Üniversitesi Halkla İlişkiler mezunu Müslüm Ercan’ın göreve liyakatı tekrar sorgulanırken, kazıların Doğuş Grubuna verilmesiyle yaşanan garip gelişmeler de mercek altına alınıyor.

15 Temmuz darbe girişimi sonrası yürütülen soruşturma kapsamında Göbeklitepe Kazı Başkanı Müslüm Ercan’ın açığa alınması üzerine, 1995-2014 yılları arasında Tarihi değiştiren keşfe ortak olan Prof. Dr. Klaus Schmidt’in eşi Doç. Dr. Çiğdem Köksal Schmidt; sosyal medyadan bir dizi mesaj yayınladı: "Göbekli Tepe nin kazı başkanı ifadesi ve bu ismi yan yana görmek bana hep acı verdi, verecek"
bu mesajlardan en dikkat çekeniydi.

“Bana, Klaus’a, Klaus’un hatırasına ve Göbeklitepe’ye yaptıklarından dolayı ben onu çoktan insanlıktan açığa almıştım zaten... Beni şurada bir insanın başına gelen zorluğu anlatan bu haberi paylaştıracak hale getirdiyse bu insan, düşünün artık neler olduğunu... Ancak, FETÖ’yü metöyü bilmem, şimdiye kadar yaptığı cibilliyetsizliklerin, iş bilmezliklerin incelenmesi gerekirdi önce... Onlar yeterdi getirildiği mevkiye, kendisine ‘kazı başkanı’ olarak teslim edilen muhteşem kültür varlığına layık olup olmadığını anlamaya...”

2014 yılından sonra, Arkeolog Çiğdem Köksal Schmidt’in keşfinde büyük payı bulunduğu Göbeklitepe Kazıları ile ilgisi kesilmiş, alana girişi yasaklanmış, kazıları yürüten kurum Alman Arkeoloji Enstitüsü'nin Göbeklitepe buluntu dokümanlarını kitaplaştırma çalışması da engellenmişti. Alman Arkeoloji Enstitüsü'nden istifa eden Doç. Dr. Çiğdem Köksal Schmidt;  20 yıllığına Göbeklitepe için 15 milyon dolar kaynak ayırdığı iddia edilen Doğuş Holding’in “Bugüne kadar kazıya destek veren çok sayıda şirket ve kurumun çabalarıyla Göbeklitepe'yi dünyaya açan geçmiş yokmuş, her şey bu şirketle başlamış gibi davrandığına"
dikkat çekiyor.

Doç. Dr. Çiğdem Köksal Schmidt; kazılardan neden uzaklaştırıldığını şu mesajı ile yeniden sorguya açıyor:  "...ben yapmadım miki yaptı durumuna dönecek yakında konu :) kim çıkardı beni ekip listesinden kim? herkes kandırılmış mıydı yoksa? Kabak kimin başına patlayacak şimdi? yoksa yazımızı beğenmediyseniz tekrar başvurun diyen, telefonda benimle dalga geçen şube müdürünün mü? Yoksa Müze Müdürü arayıp (genel müdürlük, bakanlık falan değil !) beni yalan dolan hikayeler uydurup şikayet etti diye kazı evinden ayrılmamı arzu(!) eden Alman Arkeoloji Enstitüsü müdürünün mü? Peki Klaus un vefatının hemen ardından kendini en büyük danışman ilan eden emekli hoca ve ahalisinin bu konudaki etkisi neydi? Bana, artık Göbekli Tepe de işiniz yok diyerek, beni bir kalemle sildikleri ekip listesinde bu hocanın ve şimdiki eşinin ve bilumum Göbekli Tepe ile ilgisi olmayacak insanın olmasının etkisi neydi? Neler olacaktı daha :) Artık kara mizah gibi bakmazsam katlanamıyorum konuya, onun için böyle yazdım girişi ama iki senedir yaşananlar beni yedi bitirdi, bana olan geçer gider, ama düzenin ve insanların hırsı içinde boğulan, engellenen çalışmalar Göbekli Tepe için planlanmıştı, olan oraya oluyor.


Habertürk haberinde düzeltmem gereken bir iki konu var: ben kazı başkanlığı ve ya yardımcılığı yapmadım, ünvanım doç dr değil, yazıda bunlarda bir yanlışlık olmuş. Klaus bana en yakın ve en önemli çalışma arkadaşımsın derdi ve öyle kaldım, alanda ve buluntularla yapılan çeşitli çalışmaları yaptım, bu çalışmaları yapacak grupları yönettim ama her zaman ekip üyesi arkeolog olarak, bu yetiyordu bana, niye yetmesin, Göbekli Tepe de çalışıyordum hem de Klaus ile, Klaus benim yardımıma ihtiyacı olduğu an hep yanındaydım, türkçe bilmesine rağmen resmi konularda, resmi görevli kişilerle türkçe konuşmazdı yanlış ifadeler olmasın diye, benim tercüme etmemi isterdi, ben onun yanında durup tercüme ettiğimde, mesela Klaus ‘elektrik direği olmasın SIT alanında’ dediyse bu Çiğdem Hanım istemiyor a dönüştürülüp anlatıldı vs. artık ben de bunaldım anlatmaktan olanları..
Haberde yine sponsor firma ile ilgili bir ifade var , burada aslında Doğuş grubu ile başlayan uygulamalara yorum yapmıştım kazı ile ilgili sponsorlara değil. Bir sonraki kaba çalışan ekipler ifadesi ile de bakanlığın yaptığı yürüme güzergahı sırasında firmanın yaptığı çalışmaların dikkatsizliğinden bahsetmiştim. Parmak ucunu havaya tutmak yolu ile ölçü alıyorlardı adamlar, biz kafamızı çevirdiğimizde haldur huldur kazarak devam ediyorlardı...Firma görevlisi hatta şöyle demişti Klaus a; biz buraya da (kazıya da yani) talibiz aslında, üç senede bitiririz, siz çok yavaş çalışıyorsunuz...ve ben bunu Klaus a tercüme ettim utanarak...
Son olarak; Habertürk ün yazısına göre, görevden alınan müze müdürü demişki: ‘“Ben devlet memuruyum, müze müdürüyüm ben. Benim bakanlığımın, genel müdürlüğümün izni olmadan benim hiçbir şeye, özellikle yabancıların çalışmasına, ekibin çalışmasına izin vermem mümkün değil. Benlik bir durum değil. Benim direkt Çiğdem Hanım ile şahsi bir şeyim, şahsi bir sorunum yok. Kazı alanından uzaklaştırmak ile ilgili benim böyle bir yetkim de yok, kimseyi uzaklaştırmaya çalışmak gibi bir durumum da yok. Şöyle söyleyeyim, birinin bir kazıda çalışıp çalışmayacağına bakanlık karar verir. Ben karar veremem ona.”
Bu talihsiz bir açıklama olmuş, birkere ben yabancı değilim, sevgili eşim almandı ama ben hala Türkiye pasaportu ileyim, ikinci vatandaşlığım bile yok, yani benim yapacağım depo çalışması başvurusuna müzenin yazacağı cevap ve görüş doğrultusunda işlem yapılır. Çalışacağım kutu sayısı, numarası , yöntemi, programına kadar ayrıntılı bir şekilde yazdığım başvuruya müze tarafından verilen zengin içerikli(!) cevabı da burada yayınlayabilirim, eşim hayattayken çalıştığım enstütüyü arayıp beni iğrenç durumlara düşürmesini gösteren yazışmaları da …ama bakanlık, eğer kazı ekibinde bir sorun vardı ise, kendi müze müdürünün neden kendi genel müdürlüğü ile ve ya kazıdaki bakanlık temsilcisi ile değil de yabancı bir enstitü ile direk bağlantıya geçmeye çalıştığını araştırmalıydı, bunu yapmaları için Klaus ve Cihat Bey birlikte bir başvuru yapmışlardı…kısa bir süre sonra Klaus aramızdan ayrıldı…sonra bir müfettiş gelmiş, gitmiş Urfa’ya, konu kapanmış , kimsenin geldiğinden bile haberi olmamış!
Neyse artık olanlar oldu, eski günler hiç geri gelmeyecek…beni bu kadar kırmasalardı, hayattayken Klaus u o kadar üzmeselerdi bu kadar açıklama yapmazdım, kendi kötülüğünüzde boğulun der çekilirdim ama herkesin bir dayanma sınırı varmış demek… bundan sonra Göbekli Tepe yi düşünerek bir çözüm bulsunlar artık, kim bulacaksa…

Öte yandan Tarihçi Yazar Yaşar İliksiz'in Göbeklitepe Kazı Ekibine yönelik tacizlerin 2012 yılında başladığına dikkat çeken 2012'de sustunuz! Şimdi tekrar sorarım: O yazıyı size kimin,niçin yazdırdığını açıklar mısınız? mesajına Doç. Dr. Çiğdem Köksal Schmidt; "aaa bir de bu vardı, unutmuşum, hakkaten söylesin artık Çekirge niye yazmış o yazıyı, bir de o yazıya üzülmüştük" notunu düştü.

Yazar Fatih Çekirge ise 2012 yılından bu yana devam eden sessizliğini sürdürmeyi tercih etti.

Gelişmeler ışığında Göbeklitepe için çok özel bir soruiturma açılıp açılmayacağı merak ediliyor.

Aslında böyle derinlikli bir davanın açılması sadece Göbeklitepe için değil, üzerinde bilimsel araştırma dışında envai çeşit oyun oynanan ğek çok kazı alanı ve müze için de şans olabilir...

GÖREVDEN ALINAN MÜDÜR KENDİNİ BÖYLE SAVUNDU: 

Diğer yandan şaibeli şekilde Göbeklitepe'ye atandıktan sonra skandal kararları alarak  Doç. Dr. Çiğdem Köksal Schmidt'i Göebklitepe'ye sokmamak gibi bir skandala imza atan Müslüm Ercan, yaptığı bir açıklama ile masun olduğunu ve arkeoloji eğiti bulunduğunu iddia etti. 

FETÖ soruşturması kapsamında açığa alınan Şanlıurfa Müzesi Müdürü Müslüm Ercan'ın masum olduğunu iddia ettiği, Türkçe anlatım ve imla hataları dikkat çeken yazılı açıklaması şöyle:

'Ülkemiz sıkıntılı bir süreçten geçerken bu derece anlamsız bir konu ile ilgili Basın bildirisi yayınlamaktan duyduğum utancı belirtir tüm kamuoyundan özür dilerim.

Ancak yerel, ulusal basın ve sosyal medyada şahsıma yapılan hakaretler ve şer odaklarınca başlatılan linç kampanyası Beni bu açıklamayı yapmaya zorunlu kılmıştır. 1994 yılında bitirdiğim Şanlıurfa Atatürk Sağlık Meslek Lisesinden sonra 1995 yılında Sağlık Memuru olarak memuriyet hayatına başladım. 1997 yılında Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Bölümünü kazandım ve 112 Acil serviste nöbet tutarak Arkeoloji eğitimimi tamamladım.

2008 yılında Bakanlık değiştirerek Kültür ve Turizm Bakanlığında çalışmaya başladım. 2012 yılında Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümünde yüksek lisansımı tamamladım. Konu ile ilgili diploma örneklerimi bu basın açıklaması ile birlikte kamuoyu ile paylaşıyorum. 2010 yılında Şanlıurfa Müze Müdürlüğüne atanmadan önce başka illerde daha sorunsuz müzelerde çalışma imkanım vardı. Biz, Allah bizi bu topraklardan yarattı, bu topraklara minnet borcumuz var diyerek Şanlıurfa Müze Müdürlüğünü tercih ettik. Kültür ve Turizm ile ilgili olan herkes bu süreci yakinen bilir. Ben Müze Müdürlüğüne atandığımda Şanlıurfa Müzesi, küçük bir binada hizmet veren, depoları eser dolu, çatısı akan bir yerdi. Ekip arkadaşlarımla gece-gündüz çalıştık, yeni Müze binasının hazırladık.

Yönetmeliklere uygun olarak eser envanteri yaptık, eserleri paketledik taşıdık ve sergiledik. Şanlıurfa'ya Türkiyenin en büyük Müzesini kazandırdık. Bu süreçte de Memleketimin şerir ve hasut insanları sürekli Benimle uğraştı. Önce bitirdiğim klasik arkeolojiyi bölümünü görmeyip 'sağlıkçıdan müze müdürü mü olur' dediler. Yüksek lisansımdan sonrada 'halkla ilişkiler uzmanı müze müdürü olmuş' dediler. Bir taraftan görevimi hakkıyla yerine getirmeye çalışırken diğer taraftan temelsiz ve soyut iddialara, savunmalara ve soruşturmalara cevap vermeye çalıştım. Bu şikayetlerin tamamı kişisel haset ve çekememezlik kaynaklıydı. Hakkımdaki Göbekli tepe kazı başkanlığına ilişkin iddialar hakkında ise;

20 yıl boyunca Göbekli tepe kazılarını yürüten Prof. Dr. Klaus SCHMİDT beklenmedik ölümü üzerine Göbekli tepe ile ilgili kaotik bir durum oluştu. Sorunun Kültür ve Turizm Bakanlığı mevzuatlarına uygun çözülmesi için Bakanlığın yetkili Kurumlarınca, kazının geçici bir süre Müze Müdürlüğü Başkanlığında ilerlemesine karar verildi. Yani o dönemde Benim yerime başka biri Şanlıurfa Müze Müdürü olsa Göbeklitepe kazı başkanı o kişi olacaktı. Kazı her ne kadar Müze Müdürlüğü Başkanlığında olsa da, işin kazı bölümü Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün arkeologlarınca ve Ülkemizde bu alanda otorite kabul edilen Prof. Dr. Mehmet ÖZDOĞAN, Prof. Dr. Gülriz KOZBE ve Doç. Dr. Necmi KARUL' UN bilimsel danışmanlığında, Bizim koordinasyonumuzda yürütüldü. Bu süreçte çalışmalar arkeolojik kazılardan çok Klaus SCHMİDT döneminde başlayan Göbeklitepe çatı projesi eksenli yürüdü. Merhum Klaus SMİTH'in eşi Çiğdem SCHMİDT'LE Göbeklitepe güvenlik sistemi ile ilgili problemler yaşadığımız doğrudur. Çiğdem SCHMİDT, o dönemde Alman Arkeoloji Enstitüsü bünyesinde çalıştığı için yaşadığımız sorunlar Alman arkeoloji Enstitüsü ile paylaşılmıştır. Çiğdem SCHMİDT ile problem yaşayan tek kişi Ben olmadığım için Çiğdem SCHMİDT, Enstitüce kazı görevinden uzaklaştırıldı. Bu süreçten sonra Çiğdem SCHMİDT olayı kişiselleştirerek sosyal medya üzerinden şahsıma defalarca hakaret etmiş, Merhum Klaus SCHMİDT'İN hatırına işlem yapmamıştım. Ancak Bu bardağı taşıran damla oldu. Bu hakaretlerden sonra yasal süreci başlattığımı kamuoyu ile paylaşmak isterim.

FETÖ Terör Örgütü üyesi olduğumla ilgili ise; Kamuoyunu temin ederim ki şu anda AK Partili olmak suç olsa idi BU şerir, hasut çekemeyen insanlar Şahsımı Ak Partili olmakla suçlayacaklardı. Bu şer odakları ellerini karaya bulamış kimi sevmiyor, kime zarar vermek istiyorlarsa üstüne sürüyorlar. 15 Temmuz darbe gecesi uçaklar, helikopterler tanklar daha meydanda iken Benim darbeyi lanetleyen açıklamalarım oldu. Allah korusun darbe gerçekleşseydi Benim bu paylaşımlardan dolayı ne sıkıntılar yaşayacağımı kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Son olarak hakkımda bu linç kampanyasını başlatan ve ateşime odun taşıyan şerir, hasut, tuzak kuran insan müsveddelerine sesleniyorum. Ben sırtımı en hayırlı tuzak kurucu Kahhar olan Allah'a yasladım. Sizden korkmuyorum. İstediğiniz tuzağı kurabilirisiniz, eğer sizden Bana bir kötülük gelmesi Allah'ın izni ileyse başım üstüne, eğer Allah buna izin vermezse Bana en ufak bir zarar veremezsiniz. Ayrıca eğer inanıyorsanız hepimiz bir gün Mahkeme-i Kübrada hesap vereceğiz ve Yaratıcı'nın affetmediği tek günah kul hakkı. Kurduğunuz tüm tuzaklardan, attığınız bu iftira ve çamurlardan ve kurumuma verdiğiniz zarardan dolayı Ben size hakkımı helal etmiyorum. Ayrıca Yaptığınız kötülüklerin hesabını bu dünyada da yargı yoluyla soracağım.

Sözlerime son verirken gerçekleştirilen tüm hain terör saldırılarından dolayı Aziz Milletimizin başı sağolsun der, Allahtan Bu Millete bir daha böyle acılar yaşatmamasını dilerim. Konu ile ilgili ikinci bir açıklama yapmayacağımı kamuoyuna duyurur saygı ve sevgilerimi sunarım.

Müslüm ERCAN' 

arkeolojikhaber.com

İlgili Haberler


Benzer Haberler & Reklamlar